Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ŞÜKRÜ ERBAŞ’TAN ‘İÇİNDE ÇIRPINIP DURDUĞUM DÜNYA’ Abdal’ın iç çekişi... Şükrü Erbaş, yeni kitabında şiirin ve sözün değerini bir kez daha hatırlatıyor. Göçebeler / mülteciler kalabalığının tüm sınırlardan nehirler gibi aktığı bu ölümcül yalnızlık zamanlarında, hem geçmişin bilgeliğine sığınmak, hem şiirin şifasına sarılmak iyi gelir. Çünkü şiir, iyiliktir. ŞEHMUS AY H epimizin boğazına çöken dünya dertlerinden, üzerimize eğilen karanlık gölgelerden, ölümden, ayrılıktan, aşk acısından, geçemediğimiz / geçmeyi göze alamadığımız eşiklerden, yürürken tökezlediğimiz ya da düştüğümüz, aşmayı hayal ederek ömür tükettiğimiz yollardan, etimizi ruhumuzu kemiren zamanın dehşetinden, çoklukla da çağımızın üzerimize boca edilen kirinden pasından söz eden şair, insan olmaktan beslenen o dipsiz ve derin kederden mustarip bir insan olarak kendi yaralarıyla boğuşurken aslında tıpkı kadim hikâyedeki gibi başkalarına da, yaralarına yeni bir gözle bakma gücü verir. Çünkü “Yara aynı yara / Dil aynı dil”dir. (Otların Uğultusu Altında Şükrü Erbaş) Şair bir tür yaralı şifacıdır. Kendi yarasıyla, dünyanın ruhuna verdiği acılarla başa çıkmaya çalışırken, hepimize bir şeyler öğretir. Şair yarasını bütün açıklığıyla gösterirken, kendini iyileştirmeyi de anlatır bize. Bu yüzden iyi şairler yaralı şifacı, iyi şiir de bir çeşit eczadır. Şükrü Erbaş, Yaşıyoruz Sessizce’den Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya’ya kadar olan bütün kitaplarında bir yandan ölüm ve ayrılık acısıyla başa çıkmaya çalışıyor, bir yandan da bu topraklardaki mersiye / ağıt türüne yepyeni, modern açılımlar kazandırıyor. Şiiri, yas tutan bir insanın kendini iyileştirme ortamına dönüştürürken hepimize de kayıplarımızla, ölümlerin yarattığı dehşet duygularıyla başa çıkmayı, onların yokluğundan doğan boşluğu yine onlardan örülü harflerle, sözcüklerle, imgelerle ve sözlerle yeniden örmeyi öğretiyor. Şükrü Erbaş şiiri, baştan sona titizlikle örülmüş bir evren gibidir. Her bir kitabının, her metninin, her şiirinin bu sonsuz genişlikte apayrı bir yeri vardır. Tıpkı genişleyen evren teorisi gibi her geçen gün biraz daha büyüyen bir evren bu. Hatta, abartılı bir ifadeyle söylersek, Şükrü Erbaş’ta şiir nerede başlıyor, düzyazı nerede bitiyor, hikâye şiir ya da şiir hikâye nasıl iç içe geçiyor anlamak kolay değil. Bu bir zaafa değil, zenginliğe ve yoğunluğa işaret ediyor. Şiiri hayattan koparmadan bu seviyeyi yakalamak şairin hayatla kurduğu ilişkiyle açıklanabilir belki de. Söyleşileri ve imza günleri, memleketimden insan manzaralarına dönüşüyorsa vardır elbet bir nedeni. Dipten derinden atan bir nabız gibi bir şiir. Nietzsche yüzyıl evvel demişti: “Bir şey bize yaşantı yoluyla açık değilse onu duyacak kulak da yoktur bizde.” YALIN SÖZ, YOĞUN ANLAM Popüler tuzaklara düşmeden, düşüncelerinden bir harf ödün vermeden ülkenin bütün renkleriyle bağ kurmayı başarmak, seviyeyi düşürmeden, şiirin kanını koyultarak üretken olmayı başarmak, kendi hayatındaki dönüşümlerle şiirleri arasındaki ilişkiyi hep diri tutarak yazmayı sürdürmek, Şükrü Erbaş’ı bu unutuş çağında değerli hâle getiriyor. Şükrü Erbaş da Bağbozumu Şarkıları’ndan bu yana bir tür minimalist şiir yazıyor. Sözü alabildiğine yalınlaştıran, anlatımı bütün fazlalıklarından arındıran, sözü kalabalıklaştıran, sığlaştıran her şeyi metinden söküp atan bir tavırla yazıyor şiirlerini. Mahmut Turgut Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya’da yer alan metinlerinde ve şiirlerinde bu tavrın en çarpıcı halini görmek mümkün. Bütün çapakları temizlenmiş, adeta billurlaşmış bir anlatım egemen. Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya, Şükrü Erbaş’ın “Hikmet Burcu” verimlerinden biri olarak kabul edilebilir. Artık Gurbet ve Hasret burçlarını tamamlamış bir şairin hem kendi hayatında hem de şiirinin / yazısının hayatında gerçekleşen trajik ve fakat yeni bir ufka getiren dönüşümlerin ürünüdür. Düzyazının, hikâyenin ve şiirin iç içe geçtiği metinler, Şükrü Erbaş evrenini bir uçtan öbür uca dolaşmak isteyen okurlar için alabildiğine zengin bir içerik sunuyor. n Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya / Şükrü Erbaş / Kırmızı Kedi Kitabevi / 104 s. / 2020. TUĞÇE ISIYEL’DEN ‘YA HİÇ KARŞILAŞMASAYDIK’ O zaman bir yanım eksik kalırdı! İPEK ALTUNTAŞ G örünürde her şey tamamdır da içinde hep bir şey eksiktir… İşte böyle bir ruh hali içindeyken tanıştım Ya Hiç Karşılaşmasıydık ile. Klinik psikolog, psikoterapist Tuğçe Isıyel’in kendimizle ve ötekilerle olan karşılaşmaları üzerine kaleme aldığı, insan duygusu ve davranışları hakkında farklı bir bakış açısı sunan fikirlere ihtiyacım varmış meğer. EDEBİYAT İLE TERAPİ Isıyel’in edebiyat, felsefe ve psikoterapi ile harmanladığı denemelerden oluşan Ya Hiç Karşılaşmasıydık, insanın kendisiyle, ai lesiyle, dostlarıyla, sevgilisiyle, eşiyle, çocuğuyla, yaşadığı yerle ve hatta geçmişiyle kurduğu ya da kuramadığı her türlü ilişkisine nokta atışı yapıyor. Okurken kendimle karşılaştım, tanıştım, anlaştım. Kitabın kategorisi her ne kadar ‘psikoloji’ olsa da aslı bibliyoterapi. Biblion Latince’de ‘kitap’ demek. Therapeo ise iyileşme. İkisinin birleşimi, bibliyoterapi. Tuğçe Isıyel edebiyatın iyileştirici gücünden bahsettiği “Edebiya(t)erapi Mümkün mü” başlıklı yazısında şöyle açıklıyor bibliyoterapiyi: “Doğru zamanda, doğru bireyle doğru kitabı buluşturarak kişinin duygusal sorunlarının anlaşılabilmesinde, yaşama uyum sorunlarının ele alınmasında ve kişinin içinde bulunduğu gelişim dönemlerine özgü gereksinimlerini tanıyabilmesinde kullanılan bir tedavi yöntemi.” Ardından ekliyor: “Kitapların ve özellikle de edebiyatın iyileştirici gücünden söz edilmeye başlanması umut verici. Bu sayede kişisel gelişim kitaplarından değil de edebiyattan medet ummaya başlandığını gösteriyor.” Zygmunt Bauman’ın Akışkan Aşk’ından da haberdar oluyorsun sayfaları karıştırırken, Tiffany Watt Smith’in Duygular Sözlüğü’nden de. Cesare Pavese’den Irvin D. Yalom’a, Özdemir Asaf’tan Tezer Özlü’ye psikoloji, edebiyat ve sanat dünyasında iz bırakmış kim varsa bu kitapta buluşmuş, okuyucuyla sohbet ediyor. DUVARLARA TOSLUYORUZ “Duygularımız birbirine karışabilir. Tanımlanamaz hale gelecek kadar sınırları iç içe girebilir. Bir duygunun kabuğunu soyduğunuzda içinden bambaşka bir duygu çıkabilir. Bir duygu başka bir duygunun tetikle yicisi de olabilir. Bu nedenle herhangi bir duyguya yapışıp kalmak, başka duygulara temas etmemizi engeller. Bu ise kendimizi duygular yoluyla keşfetmemizin önünde bir duvardır. Duygularımızı gözlemleyebilmek kendimizi tanıyabilmenin en açık seçik yollarından biridir” diyen Tuğçe Isıyel, Ya Hiç Karşılaşmasıydık ile hem kendi iç dünyamıza hem de çevremizdekilerin duygularına ışık tutarak bilinçaltı derinliklerine inmemize olanak sağlıyor. “Bunu niye yaptım” ya da “bunu niye yaptı” diye düşünenler ve bir türlü içinden çıkamayanlar için değerli bir rehber. n Ya Hiç Karşılaşmasıydık / Tuğçe Isıyel / Doğan Kitap / 232 s. / 2020. 6 2 Nisan 2020