03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SELAHATTIN DEMIRTAŞ’TAN ‘LEYLAN’ ŞUBAT 2020 Anlamlı yaşamın anahtarı Güçlü ve etkileyici betimlemeleri var Demirtaş’ın… Okuru sarıp sarmalayan, kendi dünyasına çeken bir yazar. KORKUT AKIN [email protected] İ nsan tek başına ne yaparsa yapsın, ne kadar uğraşırsa uğraşsın toplumsal yaşamın o döndürülemez muazzam devinimi çeker insanı içine… Tam da o nedenledir ki, biz, (hepimiz, tabii ki ayrımsız) bulunduğumuz ortamın, çevrenin gücü, eğitimi, yapısı kadarız. Büyürsek de birlikte, yürürsek de birlikte… Salahattin Demirtaş, kendisinin de belirttiği üzere üç kez kaleme aldığı, yer yer didaktik olan ama heyecan ve merakla ne olacağını merak ettiren… öte yandan keşke olanakları olsa da edebiyata ağırlık verse dedirten bir siyasi… Son yıllarda, hapiste oluşunun verdiği (kitapta da vurgulandığı gibi) hayatın o muazzam deviniminden uzak kaldığı için yazmaya zaman ayırabilen ve iki yılda üç kitapla (ikisi öykü, Seher ile Devran, biri roman Leylan) okurun gönlünü kazanan bir yazar. Her şeyden önce, güçlü ve etkileyici betimlemeleri var Demirtaş’ın… Okuru sarıp sarmalayan, kendi dünyasına çeken ama orada bırakmayıp yeniden romana, anlatılanlara döndüren ayrıntıların betimlemeleri, kalemi güçlü bir yazarla karşı karşıya olduğumuzun göstergesi sayılabilir. Diyarbakırlı bir gencin okul sıralarında yaşadığı tutkulu aşkla başlıyor roman. Anadolu gençlerinin yaşadığı, o karşı konulmaz aşkın dile getirilememesiyle tutkuya, giderek de bir sancıya dönüşü okurun merakını uyandırıyor. Sonra, sonrası, Orhan Pamuk’un “bir kitap okudum hayatım değişti” dediği gibi yepyeni bir kapı açılıyor ve biz okurlar o kapıdan giriyoruz… Bu kez mutlu olmaktan çok mutlu edebilmeyi hedefleyen, bunun için eşi, arkadaşları, çocukları ve gizemli tanıdıklarıyla hayatını adayan birinin yaşamını izliyoruz. Bedirhan, profesörlüğü verilmeyen, Barış Akademisyenlerinden, üniversiteden atıldıktan sonra bir kafe açmış. Yazar, bizi bir yaşama taşırken bir yandan da düşsel dünyada gezdiriyor. İlk kez karşılaşan insanlar bile sanki birbirlerini tanıyorlarmış duygusu yaşıyorlar. Okur daha da meraklanıyor. Aslını sorarsanız, başlangıçta standart bir öykü okuyormuşçası na, hızla ama merakla akan bir roman duygusu yaşıyor insan. Ardından yollar birbirini kesiyor, karakterler belirginleşiyor (arada Yeşilçam’ın “tesadüfün iğne deliği” dediği karşılaşmalar, kolaylıklar olmuyor değil… Yine aynı ortamın sözüyle, bazı noktaları “soğukkanlı geçiş”le olduğu gibi bırakmak gerek), olaylar gelişiyor… GÖZLERINI KAPATSAN DA… Anlamlı bir hayat, zorlukların içinden geçerken de tatmin edebilir. Galiba romanın özü bu. Zorlukları aşmak için gerçekten çaba harcamalı ama bu bireysel bir çaba olarak kalırsa, yukarıda değindiğimiz gibi toplumsal yaşamın içinde erir gider… Demirtaş, bunun böyle gitmesine gönlü razı gelmediği için olsa gerek (ya da böyle gelmemiş böyle gitmez inancıyla) teknolojinin de yardımıyla roman kahramanlarının üzerinden tıbbi gelişmelerden destek bekliyor. İki insanın beyinlerini okuyacak bir siste min ilk deneklerini anlatıyor. Sadece okumakla kalmıyor bu gelişme, yönlendiriyor da… Birbirlerinin hayalinde, birbirlerini yeniden tanıyıp yeniden sevgi üretebiliyorlar. Bugün roman olarak okuduğumuz bu gelişme çok kısa bir süre sonra (Yazarın da belirttiği üzere, önce çok pahalı olduğundan sadece varsılların kullanabildiği) zamanla yaygınlaşacak ve herkesin hizmetine girecektir. DILI, SES BAYRAĞI INSANIN… Resmi evraklara “bilinmeyen bir dil” olarak geçen Kürtçe’nin gerçekte kadim bir dil olduğunu vurguluyor başta Selahattin Demirtaş. İlginç örneklerle anlatıyor ve ister istemez şaşırıyorsunuz. Asıl şaşkınlık daha sonra, roman içindeki romanda… Kitap okuma alışkanlığı edinip de arkadaşının yazdığı o ilginç, ilginç olduğu kadar merak ettiren, bir o kadar da sürükleyici romanın satırlarında… Tabii, okurun kafasında kasap çengeli örneği bir soru işareti takılıp kalıyor: Leylan’ı (serap demekmiş Kürtçede) platonik olarak seven, sevdiceği uğruna kavga eden, onu görebilmek için el ve ayak parmaklarını düşünmeksizin kıran Kudret’in, Sema, Bedirhan, Deniz, Mazlum, Mutlu ve Celal öyküsü üzerine ne düşündüğü… n Leylan / Selahattin Demirtaş / Dipnot Yayınları / 298 s. / 2020. 15 13 Şubat 2020 Türkçe Edebiyat, 118 sayfa Behçet Çelik’ten sessizlikteki sesi sadelikteki zenginliği duyuran öyküler... 2011 Haldun Taner Öykü Ödülü’ne değer görülen Diken Ucu’nda, mayası tutacak gibiyken kesilenler, bitiştikleri yerden kopanlar, gecenin sonunda iki yana düşen kollar, huzurlu tablolarda huzursuz ayrıntılar çıkıyor karşımıza. Sessizlikteki sesi, sadelikteki zenginliği duyuran öyküleriyle Behçet Çelik, içimizdeki bir yerlere çok önceden batmış, zamanla sızısı geçer zanne iğimiz diken uçlarına dokunuyor. Diken Ucu, başlamamış şenliklerin ertesi. www.iletisim.com.tr [email protected] vimeo.com/iletisim facebook.com/iletisimyayin twi er.com/iletisimyayin instagram.com/iletisimyayin
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle