Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> miş, bununla yetinmeyip kendini de mahvetmiş ve adına uygarlık demiş. Bunun içinde yaşayıp buna karşı çıkıyoruz. Şair bu noktada elbette eksiktir. Belki birilerine göre çok fazladır ama şairin sorumluluğu olmasa dahi kelimelerle çok iyi anlaşması gerekir. Şair geçer, kelime kalır gibi beylik laflar etmek istemiyorum ama biz şiir yazmıyoruz; kelimelerin gerçek anlamlarını tekrar hatırlatmakla sorumluyuz. “İNSAN OLMAK YETERLİ” n Çok doğru... Şimdi çok başka bir yerden konuşacağım. Solaklık nasıl bir duygu? n Solaklık bende çok tuhaf bir duygu çünkü her anlama geliyor. Babam okumuş bir adam olmasına rağmen senelerce bana sol elimi kullanmayı yasakladı. Sol elimin ömrü pantolonumun içinde geçti yıllarca. Sağ elle yazmayı öğrendim zorla. Zanaat isteyen meselelere döndüğümde vücudumun sol tarafı çalışır: Topa vurmak, makas kullanmak, tıraş olmak... İki elim iki anlam oldu bende. Belki de tam küçük İskender’in paradoksuna denk geliyor: Sağ elimle yazıyorum ama solağım. n Bu sohbeti yaparken karşımızda Ağır Roman’ın afişi duruyor. Benim için de çok sağlam filmdi ama en başta çok iyi bir romandı. Sen de bu filmin oyuncularındandın. O zamanlar bir söyleşinde “Ya şiir yazıp kendime zarar verecektim ya da sinemanın içinde olup film çekecektim, başkalarına zarar verecektim,” demiştin yanlış hatırlamıyorsam. Galiba evet, şiir en çok kendine zarar vermek fakat artistik bir cümle olarak kalmasın, biraz dolduralım bunu... n The Doors’un solisti Jim Morrison, si nema mezunudur. Bir kitabında “Sinema röntgenciliktir,” der. Bu çok etkilemişti beni genç yaşımda. Bana göre sinema ya da roman, öykü ile uğraşmak; kurgu dahi olsa başka insanların hayatlarını gözlemlemek ya da onun üstünden bir şey üretmek, bir model yaratmak üstüne kuruludur. Oysa şiir, aynı kelimelerle farklı şiirler yaratmaktır. Yaptığımız şiir atölyelerinde de bunu görüyorum. Otuz insan varsa aynı kelimelerle otuz ayrı şiir çıkıyor. Bu bana aynı şeyler üzerinde yürüsek dahi bakış açılarımızın, algılarımızın kelimeler üzerinde ne kadar farklılık gösterebileceğini düşündürüyor. Şiir deneyimimde bilerek yaptığım şeyler var: Kelime oyunlarına çok heveskârımdır örneğin, kendime göre efektif kelimeler koyarım... Yani bir plato kurarım. Sinemadan bu nedenle beslenirim ama röntgencilik meselesi işe karıştığı zaman bir o kadar uzak durmaya çalışırım. n Anlatımcılıktan faydalandığını söyleyebilirim ama... n O da tiyatroya ilgimden ama benim işim görsel temelli. Belki de babamın ressam olmasından kaynaklı. Doğadaki birtakım canlılar ses çıkarabiliyorsa kelimeler de yazılırken ses çıkarabilir. Galiba şair olmaya da o noktada uyanıyorsun. Şairin işte o sesleri duyduğu anda kulakları açılıyor. Ondan sonra bir bakıyorsun ağaç, ağaç değilmiş ki... Portakal, portakal değilmiş. Senin bildiğin mücadele, mücadele değilmiş; başka bir şeymiş. O zaman utanmaya başlıyorsun. O zaman anlıyorsun. Bunun için şair olmak değil insan olmak da yeterli bence. “ŞAİRLERİ KÂŞİFLERE BENZETİRİM” n İskender’ciğim, şimdi istek sorulara geçiyorum. Bu söyleşiyi yapacağımızı bilen arkadaşlardan Haydar Ergülen’in bir sorusu var. Şöyle diyor: “Senin şiirin cinselliğe bakıştan başlayarak pek çok şeyi değiştirdi. Peki, şiir sende ne değiştirdi? Düşüncende, hayatında, çevrende... Şiirle değişmek mümkün mü?” n Yine atölye çalışmalarımdan bir örnek vereyim. Biraz hınzırlık yapıp oradaki dostlara genellikle şöyle bir soru yöneltirim: “Ellerinizi kullanarak bana cinsel organınızın nerede olduğunu gösterir misiniz?” Bir anda atölyede büyük bir sessizlik hüküm sürer, utangaç olanların yanakları kızarır, gözleri irileşir. Çekinmeyin derim. Kadınlı erkekli, farklı cinsiyet grupları dahi olsa eller erkeklerde aşağı doğru kayar. Kadınların bir eli yukarda, bir eli aşağı doğru kayar. Ve ben onları tatlı bir şekilde azarlarım. Derim ki bunlar, üretim ve boşaltım organları. Oysa sizin cinsel organınız bütün bedeninizdir. Çünkü siz sevişmeyi bilmiyorsunuz. Şiirde de kendi hayatımda da lokal bakmaktan uzaklaşma şansım oldu. Bunun altında belki tıp eğitimi almam yatıyor; yani vücudu tanımak ve o vücuda sığmış duygu, düşünce ve diğer canlılar ya da nesnelerde görmediğimiz bir şeyi yakalama becerim. Şairleri kâşiflere benzetirim. Gemiyi hazırlar ve yola çıkarlar. Cesaret ve o bilinmezin yükselttiği adrenalini severler. Çoğu kere de yanılırlar, sorun değil. Galiba şiir, ba zen insanın bir işe yaramasa bile kendini bulmasıdır. n İkinci istek sorumuza geçiyoruz; bu Orhan Alkaya’dan. Senin şiir ortamına bir fırtınayla girdiğinden söz ediyor. “1980 şiiri tam tanımlanmaya yüz tutmuşken kutsanmıştı âdeta,” diyor. “Kuşkusuz her esaslı şair biriciktir. İskender, seni olmazsa olmazımız saydık. Bizimki bir yanılsama mı? Ürküten bir şiir aşkıyla söyler misin, sen hangi biricikler peronundasın?” n Yazdıklarıma, okur üzerindeki etkisi ya da Türk edebiyatında küçük İskender’in açılımları gibi beni çok sıkan alt başlıklardan kurtulup bakarsak birçok insanın pek bilmediği bir noktada biricikliğe oturuyorum. Kendi kuşağımda ve benden sonraki kuşak için karşılaştırma yaparsam şu otuz seneyi geçen süre içinde evi genç şairlere en açık şair olarak yaşadım. Genç arkadaşlarımla ya da senin gibi dostlarımla bir araya geldiğimde şiirden çok söz etmeyiz. Hayat neyse onu konuşuruz. Benim biricikliğim şiirden mümkün olduğu kadar az söz edip şairce yaşamakta değil. Şiiri hayatın dışında bırakmayıp yanımızda tutabilmek ve bunu bir aksesuar olarak değil hayatımızın en önemli paydalarından biri olarak tutabilmekti amacımız. Başımızda olduğunu iddia edenler şiiri biraz sevselerdi hakikaten çok daha güzel bir coğrafyada ve dünyada yaşıyordık. n Tam öyle. Aslında edebiyata sadık olmak dediğimiz bir duygu bu. n Gücü yetenler şiire iltica etsin. Hele imkânı olanlar tez zamanda... Son sözüm de bu olsun. n MONA KİTAP Bir kadın kendisine sunulan hayata direnirse! Kostak Emine, Yörük Güzeli Gülnaz, Yenihisarlı Gül Hüsniye, Ladik, Aynımah ve Bohçacı Çeneto'nun yaşamlarından Türkiye'nin kadınerkek ilişkilerine uzanan fenomen roman Eğreti Gelinler, yeni baskısıyla raşarda. monakitap monakitap monakitap