03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> Muhiddin’in üretimlerine rastlarız. Sadece özerkleşme efsanesinin ilk temsilcisi olarak onu görmek yetersiz kalır. Çağı yakalayan estetik müziksel damarlardan beslendiğini de görürsünüz. Çalgı müziğimizin saz semai formunda bestelediği eserlerdeki temalar, motifler geleneksel olarak tabir edebileceğim kimi cümleler onun hangi kaynaklardan yararlandığının tespitinde büyük rol oynar. Taksimlerini inceleme, analiz etme şansına sahip oldum, bu da onun ustalığından faydalanmama yardımcı oldu. n Şerif Muhiddin’i modernleşme ve bireyselleşme ekseni içinde bir virtüoz olarak inceliyorsun. Osmanlı modernleşmesinin müziksel yansımalarından biri olarak son derece özgün bir portre ile karşı karşıyayız. Onu diğerlerinden farklı kılan ne? n Müzikte kurumsal zeminin somutlaştırılmasında kullanılan, saz takımlarının, fasılların, semai kahvelerinin, köşkteki, konaklardaki ve tekkelerdeki meşklerin vazgeçilmezi, genellikle sese eşlik konumundaki ud ile solo konserlerin, resitallerin ilk ismi olmuştur. Virtüozluk onun eserleriyle sergilendi, icra teknikleri geliştirildi. Sanırım bireyselleşmenin en belirgin yönleri bunlardır. “TARGAN, İKİ DÜNYAYI AYNI SAHNEDE KARŞILAŞTIRDI” n Kitabında disiplinlerarası bir yöntem belirlemişsin; müzik sosyolojisi, tarih ve müzikolojik kuramlar başarılı biçimde ilişkilendiriliyor. Şerif Muhiddin’i tüm bu alanlar için bir kesişme noktasında kılan en önemli hususiyeti sence nedir? n Hakkı Süha Gezgin’in edebî portrelerinin içerisinde sunduğu şu cümleler benim için mânâ ve ruh bakımından ayrı bir tahlil girişimidir: “Tanbur, eskiden yalnız ağır fasılların, saltanatlı bestelerin ve derin hıçkırıklı taksimlerin sazıydı (...) Cemil Bey, tanburda ayrı bir dil keşfetti. Zaten her büyük adam kendi yolunda bir yenilik yaratır.” Bu ifadeler bir çalgının dönüşümüne ve dönüştürücüsüne işaret etme açısından çok önemli. Saydığınız disiplinlerin bileşkesinde yer alan en önemli özelliği onun reformist yapısıdır. Konuyu biraz daha açayım. Var olan anlara, geçmişte yaşadığımız bir düşten gözümüzü açar gibi uyanırız ve bu geçmiş, birtakım yerlerde, seslerde cisimleşir. Dolayısıyla nağmelerin altından pırıldayan imgeler sadece dünde değil bugünde de kendini gösterir. Eski ve yeni arasındaki sesin devir işlemleri sırasında bazı dâhiler ortaya çıkar. Tıpkı Tanburî Cemil Bey ve Şerif Muhiddin Targan gibi. Çağdaşlarından farklı ve özgün bir bakış açısına sahiptiler ve bunda ısrar edebilmişlerdi. İnsanı düş kurmaya, öte dünyayı keşfetmeye çağıran güçlü bir yaratıcı yöntem aracılığıyla sesle oynayan ustalar çoktan virtüoz oluvermişlerdi. Her çağın kendi tavrı, bakışı, duruşu olduğunun altını çizmeliyim. Şerif Muhiddin’deki yeni olan şaşırtıcıdır, bireyseldir ve biriciktir. İstanbul’un, New York’un, Bağdat’ın rengini, mevsimlerini ve ruhunu hissedersiniz bestelerinde. Modernleşme çerçevesinde “şimdi” hemen ardından “geçmiş” olacaktır. On dokuzuncu yüzyılın sonunda başlayan yaşamı, yirminci yüzyılın ikinci yarısına, 1967’ye varana kadar yetmiş beş yıllık bir zaman tüneli içinde birbirinden bağımsız ögeleri bir araya getirmiştir. Dünü ve bugünü, üstelik yarını da kapsayacak icradaki köklü değişikliğe imzasını atmıştır. Onun ardından Türk müziği bir tek âlimi, bir kutbu değil, bir çağı, koca bir devri kaybetmiştir. n New York’taki başarıları ve yaptığı çevre göz kamaştırıcı, bugüne kadar çok fazla bilmiyorduk doğrusu. Peki, bu kaynaklara nasıl eriştin? New York’taki araştırmaların sırasında seni en çok heyecanlandıran ne oldu? n Onun 19281929’da konser verdiği Town Hall sahnesini ziyaret etmek, oranın arşivinde izini sürmek, dönemin basınını tararken hiç bilmediğim etkinliklerde onun adına rastlamak gerçekten heyecan vericiydi. Tüm bunlar onunla bir biçimde buluşmak, Targan’ın ipuçlarını ararken bıraktığı mirasa dokunma anlamına geliyordu. New York’ta yaşayan ud sanatçısı ve bestekâr Ara Dinkjian’ın değerli katkılarını zikretmem gerekir. Bana daha önce hiç haberimiz olmayan plak kayıtlarının kapısını araladı. Bugüne kadar âdeta mitleşen Şerif Muhiddin’in kendi eserleri dışında bir şey çalmadığı şeklindeki kalıplaşmış anlatının ne kadar yanıltıcı olduğunu gösterdi. Bu arada şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Şerif Muhiddin, Amerika’da büyük konserini verdikten sonra Mehmed Âkif Mısır’dan ona telgraf çeker. Neticesi mühimdir Âkif için. Çünkü konser müziksel bir performansın dışında başka bir anlam içeriyordu. Şark ve Garp arasında, iki dünya aynı sahnede karşılaşmıştı. Bunun devamı kitapta. Bu konular da düşündükçe heyecanlandırır beni. “ŞERİF MUHİDDİN BÜYÜK BİR SANATÇI” n Bilen, Şerif Muhiddin geniş kültürlü ve dünyaya çok açık bir isim. Eserlerinde bunu görebiliyoruz. Avrupa müziğini de çok iyi biliyor, viyolonselde virtüoz bir icracı. Bunun sence ud icrasında etkisi var mı? Bu durum benim için çok dikkate değer. n Safiye Ayla, eşi Şerif Muhiddin’in Bach, Chopin, Paganini ve Liszt’ten etkilendiğini belirtir. Bu doğrudur özellikle etütleri ve tonal eserlerinde Avrupa klasik müziğinin dâhilerinin izleri hissedilebilir. Viyolonsel edebiyatına olan hâkimiyeti, teknik üstünlüğü udda yaptığı reformun teknik alt yapısını da sağlıyor tabii. Çünkü parmak uyarlamalarını bu çalgıdan esinlenerek uda aksettirdiğini notaların üzerine düştüğü notlardan anlıyoruz. Özellikle birinci ve ikinci parmağının arasını çok açar, bu da klasik öğretim ve icra yöntemlerinin dışında bir yol izlediğini ortaya koyar. n Şerif Muhiddin’in günümüze en önemli mirası desek... Takipçilerinin Türkiye’de değil de Arap dünyasından 1 2 3 1 Şerif Muhiddin Targan, kütüphanesi bir hayli geniş olan gerçek bir entelektüel olarak değerlendiriliyordu. 2 Şerif Muhiddin’in yaşamında ud ve viyolonselin birlikteliği, kişisel deneyiminde, Doğu ve Batı arasındaki geçişken sınırlara işaret eder. 3 Safiye Ayla, eşi Şerif Muhiddin Targan’ın ilham kaynaklarından biriydi. çıkmış oluşunun nedenini nasıl yorumluyorsun. Anlaşılamamış olabilir mi? n Zamanın akışındaki hızı anlamak, 1930’lar düşünüldüğünde Şerif Muhiddin ve toplum arasındaki ilişkinin derin izlerinin araştırılmasıyla ancak anlaşılabilir. Sorunuzla ilgili geniş ayrıntılar kitabımın “Modern Ortadoğu’da Bir Hâşimî Başkenti: Bağdat” bölümünde yer alıyor aslında. Çünkü orada bir konservatuvar açılışının öncüsü ve mimarı oldu Targan. Udda bir ekol oluşumunun da hazırlayıcısıydı. Örneğin, Iraklı Münir ve Cemil Beşir kardeşler onun açtığı yolun izlerinden gitti, kendi orijinalliklerini de ortaya koyarak bugünlere gelen mirasın koruyucularına dönüştü. Onun sadece “teknik” yönlerinden değil, ifade gücündeki icra üslubundan da et kilendiler. Cemil Beşir, bu anlamda Şerif Muhiddin’in ardındaki mirası metoduyla taçlandırmış, onu iyi tahlil ederek izini süren en önemli takipçisi olmuştur. n Özel yaşamında çok zarif, entelektüel birikimi son derece geniş, Batı’ya ve Doğu’ya açık bir portre sunuyorsun. Tüm bu yönleriyle Safiye Ayla’yı etkilediği anlaşılıyor, evlilikleri süresince nasıl bir ilişkileri var? Birliktelikleri sanatsal üretimlerinde etkili olmuş mu? n 8 Nisan 1950’nin biraz daha öncesi ve 1967’nin 13 Eylül’ü bu evliliğin ve birlikte geçen yılların süresine işaret ediyor. Ayla’nın her defasında “aşkı yalnız Şerif Muhiddin ile yaşadım” şeklindeki ifadesi kalplerdeki sevginin zaman aşımına uğramadığının bir göstergesidir. Birlikte repertuvar oluşturmaları, eserlerin provalarını yapmaları, dönem analizleri ve üslupları tartışmaları her iki virtüoza çok şey katmıştır. Onlar sadece sesle ya da çalgıya bir ömür geçirmemiştir. Kültürel birikimlerini yaşamlarının her alanlarına yansıtmışlar edebiyattan, resme, mimariden şiire kısacası sanatın estetikteki renklerine, seslerine güzelin arayışına birlikte şahitlik olmuştur. n Son olarak kitabında Prof. Dr. Jim Samson’dan İdil Biret’e, Türk müziğinin bugün önemli icracılarına kadar oldukça geniş bir muhitten değerli isimlerle kişisel görüşmeler yapmışsın. Bu isimlerin Şerif Muhiddin’e bakışında ortak nokta ne oldu? n Hepsinin dikkat çektiği ve benim de tümüyle katıldığım ortak husus; Şerif Muhiddin’in virtüozluk şartlarını yerine getiren büyük bir sanatçı olduğu. Çalışmamda onların da verdiği ilhamla, tarihsel, toplumbilimsel ve müzikolojik verilerden yola çıkarak bunun Türk müziği için taşıdığı anlamı tespit etmeye gayret ettim. Araştırmalarımda büyük bir heyecan ve tutkuyla hareket ettim. Umarım okurlar da o satırlarda Şerif Muhiddin’in yaşamını ve sanatını okurken aynı heyecanı hisseder. Bu durumda kendi üzerime düşeni yapmış olmanın huzurunu yaşayacağım. n Bu kitap aslında Şerif Muhiddin’e bir saygı duruşu. Eskilerin bir tabiri var “basü badelmevt”, yani ölümden sonra yeniden hayata geliş, yaptığın bu aslında Şerif Muhiddin’e yeniden hayat vermek, onu bugüne taşımak. Çok teşekkür ederiz sevgili Bilen Işıktaş; hem bu ufuk açıcı değerli eserin hem de keyifli sohbetin için. n Ben teşekkür ederim. Dünden bugüne nice değerli müzik insanının irtibatlarının yarına taşınması bizler için bir sorumluluktur. Son olarak bu vesileyle bir kez daha İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Sayın Fahri Aral’a ve çalışma arkadaşlarına teşekkürlerimi sunmak isterim. n Peygamber‘in Dâhi Torunu: Şerif Muhiddin TarganModernleşme, Bireyselleşme, Virtüozite / Bilen Işıktaş / İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları / 576 s. (*) İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü. KItap 1320 Aralık 2018
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle