25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OYLUM YILMAZ’DAN “GERÇEK HAYAT” Karanlıktan gelen hikâye Fatma Aliye, Suat Derviş ve Cahit Uçuk; ‘Davamız ilmî, siyasi, edebidir,’ diye haykıran kadınlar... Haykırışları bastırılmak ve unutturulmak istenen kadınlar onlar. Oylum Yılmaz, romanı “Gerçek Hayat” ile bu unutuluşa karşı bir duruş sergiliyor. bÜşra bakan B ir kitap için tekrar okumaların vakti vardır. Sebebi, kimi okurda kimi kitabın kendinde saklıdır. Gerçek Hayat da edebiyatımızın unutulmuş isimlerinden Fatma Aliye’yi ve diğer öncü kadınları bir roman kahramanı olarak bizlere hatırlattığı için, Fatma Aliye Hanım’ın ölüm yıl dönümünde okunması gereken, karanlıklara itilip unutulan kadınlar üzerine kışkırtıcı bir roman. Gerçek Hayat okuru daha ilk sayfasından Leylâ’nın geceye, hayale, yalan ve doğruya bulanmış “gerçek hayat”ına davet ediyor. Leylâ, 2000’lerin başında, Çukurcuma’da, hayatın bir yerde takılı, sıkışık kaldığı gecelerin birinde “Yeraltına Çekilmiş Unutulmuş/Unutturulmuş Devrimci Yazar Kadınlar Cemiyeti”nin çağrısıyla kendini gerçek ve hayalin karıştığı bir macerada buluyor. Ansızın karşısında beliren, hayal mi gerçek mi olduğunu bilemediği, “bilincimin alt ve üst yaratıkları” diye seslendiği üç kadının çağrısını önce reddetmek istiyor ama olmuyor. Çünkü Leylâ’nın karşısına çıkan bu üç kadın sıradan üç kadın değil, bahsettikleri cemiyetin belki de en etkili isimleri; Fatma Aliye, Suat Derviş ve Cahit Uçuk. Leylâ’nın kaderi için çizdikleri yol ise belli; çağrıya uyup “Ali”yi öldürecek ve böylelikle o davada yerini alacak. Lakin önemli olan bu kaderin nasıl çizileceği ki bunu ne Leylâ ne de biz tahmin edebiliyoruz. Çukurcuma’nın karanlık bir bodrum katından sokaklara, Meleğim Fal Kafe’den her şeyin başlangıcı ve bitişi olan ada sokaklarına gidip geliyor. Ahsen, Ayten, ve Alilerin karmaşık, anlaşılması güç hikâyeleriyle tanışıyoruz. Ancak bir yandan da davası “ilmî, siyasi, edebi” olan kadınları tanıyor, onları ve davalarını anlamaya çalışıyoruz. “YAZGISI KARALILARDANIM BEN” “Davamız ilmî, siyasi, edebidir,” diye haykıran kadınlar... Haykırışları bastırılmak ve unutturulmak istenen, istenecek kadınlar onlar. Oylum Yılmaz, Gerçek Hayat ile işte bu unutuluşa karşı bir duruş sergiliyor. Yılmaz, edebiyatımızın unutulmaması gereken kadın hikâyelerine öyle zarif bir dokunuyor ki kendine has üslup, hülyalı bir dil ve incelikle düşünülmüş bir kurguyla bu zorluğun üstesinden geliyor. Kitabın kahramanlarından Fatma Aliye Hanım ayrı bir yere sahip. “Yazgısı karalılardanım ben,” diye söze başlıyor Fatma Aliye. Yazdıklarının bir kısmının imparatorluğun, Oylum Yılmaz bir kısmının ise cumhuriyetin çöplüğüne gittiğini, onu daha yaşarken öldürdüklerini ama itildiği karanlıklardan çıkıp geldiğini cesur, kendinden emin bir sesle haykırıyor. Yazar, Fatma Aliye’nin hayatından, edebiyat dünyasında yaşadığı haksızlıklardan sözederek, uzun süre karanlıkta kalanlar gün ışığına çıksın istiyor. Güçlü duruşu ile yaşadığı döneme ve sonrasına etkisini hissettirdiği gibi Leylâ’nın hikâyesinde de önemli bir yer ediniyor Fatma Aliye. Kadın bir yazar olarak sahip olduğu “hazin” tarihini anlatıyor, yönelttiği sorularla Leylâ’ya yol gösteriyor, anlattıklarıyla aşkını hatırlaması için onu cesaretlendiriyor. Leylâ’ya ise hatırlamak ve içindeki aşkı bulmak düşüyor... Gerçek Hayat, işte tüm bunlar sebebiyle, tanışılması ya da “tekrar” okunması yerinde bir roman. n Gerçek Hayat / Oylum Yılmaz / İletişim Yayınları / 132 s. YANGSZE CHOO’DAN “HAYALET GELİN” Zorunluluklar ve istekler Yangsze Choo, “Hayalet Gelin”de 1800’lerin Malezyası’na götürdüğü okuru, babasının borçlarını silmek isteyen genç bir kızın, zengin ve soylu bir ailenin ölü oğluyla evlenme süreciyle buluşturuyor. sevgİ Özdemir Ç in, kültürüne has bilgelikleri yanında başka kültürlere tuhaf görünen, hatta rahatsız edici bulunan geleneklere sahip bir ülke. 2000’lerin başında dünya basınına yansıyan; yoksul ailelerin genç kızlarını kaçırıp hayatına son veren ve ardından ölü adamlarla evlendirerek bu işten para kazanan çete haberinde dikkat çeken bir ayrıntı vardı: Çete üyeleri, genç kız ve erkeğin ruhlarını birleştirdiğini iddia ediyor, bunu da Çin’in bir geleneğiyle meşrulaştırıyordu. O âdet, genç kızın ölü bir adamla evlendirilmesi karşılığında ailesinin tüm borçlarının silinmesiydi. Çete, bunu biraz farklı “yorumlamıştı”. Bu garip gelenek Yangsze Choo’nun da dikkatini çekmiş; Çin kökenli Malezyalı yazar, ilk romanı Hayalet Gelin’de 1800’lerin Malezyası’na (o dönem ülkenin adı Malaya’ya) götürdüğü okuru, babasının borçlarını silmek isteyen genç bir kızın, zengin ve soylu bir ailenin ölü oğluyla evlenme süreciyle buluşturuyor. MİSTİK BİR HAVA Hikâyenin ana karakterlerinden ilki, babasını borç batağından kurtarmak isteyen Li Lan. İkincisi, zengin ailenin ölü oğlu Lim Tian Ching ve bir diğeri, Li Lan’ın âşık olduğu Ching’in kuzeni Tian Bai. Dallanıp budaklanan ve okuru şaşırtacak olaylarla genişleyen romanda, Ching’in bir cinayete kurban gittiği anlaşılıyor. Baş şüpheli ise Bai. Yani Choo okura, çözmesi için denklem ve ikilemlerle örülü bir problem hazırlamış kitapta. Ching, öldürülmeden evvel gördüğü Li Yangsze Choo Lan’a âşık olmuş; Choo’nun kurduğu ilk denklem bu. Öbürü, ailesini düze çıkarma derdine düşen genç kızın ölü Ching’le evlenme arifesinde oluşu ki bu da zihni zorlayan bir durum. Yazarın, romanda karşımıza çıkardığı diğer denklem; Li Lan’ın âşık olduğu Bai. Kısacası genç kızın önünde, yapması gereken çok zor bir seçim var ve bu da Li Lan’ın midesini bulandırıp ruhunu yoruyor. Li Lan’ın ailesinin sarıldığı ve biraz da içinde bulunduğu şartlara uyarladığı geleneğin daha derinine inebilmek için Choo, aralara 1800’lerin ortamından, sosyal yaşantısından ve dilden dile dolaşan hikâyelerinden örnekler yerleştirmiş. Bütün bunlar romanı beslerken hikâyeye, Çin kültürüne özgü mistik bir hava katıyor ve aynı zamanda Li Lan’ın iç sesi ile sesli düşündüklerini öne çıkarıyor. Böylece hem yazarın anlattığı kültür hem de Li Lan’ın yaşadıkları, coğrafyada 1800’lerde kadın olmanın hangi güçlüklere katlanmayı zorunlu kıldığını gösterirken inançlar, gelenekler ve hayat arasındaki farklar da belirginleşiyor. ÖLÜMSÜZ İKİLEMLER Choo, romana yalnızca o dönem Çin coğrafyasında anlatılan hikâyeler üzerinden mistik bir hava katmamış; katilinin Bai olduğunu Li Lan’a söyleyen Ching’in hayaleti de bunda etkili. Yazarın yer verdiği mistisizm, Çin kültüründe de varolan “öteki dünya” inancı ile dünya arasında ikiliğe ve gerilime yol açıyor. Choo bunu, Li Lan’ın başından geçenler ve kurguladığı ikilem yardımıyla okura sunuyor. Li Lan’ın başlıca sıkıntısı, yaşarken kendisine âşık olan ölü bir adamla evlenmeye neredeyse mecbur kalışı ile ölü adamın kuzenine gönlünü kaptırması. Başka bir deyişle ölü bir bendenle capcanlı bir ruh arasında seçim yapmak durumunda; genç kız ya kendisini Ölüler Ovası’na teslim edecek ya da aşkının peşinden gidecek. Roman boyunca okurun ve Li Lan’ın peşini bırakmayan bu ikilem; gelenekler, mistisizm ve aşk gibi hayata dahil bazı olaylarla çevrelenen bir genç kız aracılığıyla okurun önüne getirilen, her çağda örneğine rastlayabileceğimiz seçim yapma güçlüğünü öne çıkarıyor. Choo, bir yandan Çin gelenekleri ve kültürüyle bezeli bir romana imza atıyor, diğer taraftan da ölümsüz ikilemlere dikkat çekiyor. Böyle bakıldığında Hayalet Gelin, Li Lan’ın kimliğini, kişiliğini, başından geçenleri ve hayatın onu sürüklediği yolu anlatarak yaşamın, zorunluluklar ve isteklerden oluşan iki ucunu hatırlatıyor. n Hayalet Gelin / Yangsze Choo / Çeviren: İstem Erdener / Doğan Kitap / 400 s. 12 31 Ağustos 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle