Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ALİ SİRMEN ANLATIYOR: “BİR ESKİ CUMHURİYET İÇİN” ‘Ben öncelikle bir Cumhuriyet okuruyum’ Gazetemiz yazarı Ali Sirmen, “Bir Eski Cumhuriyet İçin” adlı nehir söyleşisiyle okurlarının karşısında. Kitabı kaleme alan, ‘eskimeyen Cumhuriyetçi’ Ümit Aslanbay. Kitapta hüzün de, bol bol neşe de var. Sirmen dahil, ‘Nadir Nadi’nin yazarlarının’ tümünün nasıl da ‘gırgır’ olduklarını görüyorsunuz. Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk’un esprileri, Barış Derneği davası, Sirmen’in hapishane anıları, Nadir Nadi’nin yazarlarıyla ilişkileri, Cumhuriyet’teki Hasan Cemal dönemi dahil pek çok tanıklık, Sirmen’in mizahi diliyle su gibi akıp gidiyor. Sirmen’le hem Cumhuriyet gazetesinin geçmişini hem de nehir söyleşiyi konuştuk. hilal kÖse N adir Nadi’den başlayalım mı? n Nadir Nadi’nin türünün son örneği olduğunu; bir Fransız büyükelçisi vardı Mösyö Vaurs, o söylemişti. Gerçekten de Nadir Bey çok ilginç bir adamdı. Yazılara hiç müdahale etmezdi. “Babam da benim yazılarıma karışmazdı” derdi. Düşünce özgürlüğüne son derece saygılı bir adamdı. Nadir Bey’le bir aile gibi yaşardık. Başka bir zamandı ve başka türlü ilişkilerdi onlar. Bir anım var: Nadir Bey’in son günleriydi. Yeniköy’de çok küçük bir evleri vardır. Balkonda oturuyoruz. Güneş de batmış, alacakaranlık. “Nadir Bey size ömür boyu minnettarım” dedim, “sayenizde onurlu yaşadık, rahat yaşadık, sizin kanatlarınız altında yaşadık...” Birden bire gözünden yaşlar inmeye başladı. Ne söylediğimi anlamıştı. Direnen, dürüst gazetecilik yapan, ilkelerini savunan başka gazeteciler de vardı. Bizim için bu çok kolaydı çünkü arkamızda Nadir Bey vardı. n Nadir Nadi döneminin yazarlarındın biri olarak hâlâ Cumhuriyet’te çalışmak nasıl bir duygu? Sorumluluk yüklüyor mu omuzlarınıza? n Bu bir sorumluluk yüklüyor, aynı zamanda Cumhuriyet’in okurlarının bir parçası olmak da ayrı bir sorumluluk... Cumhuriyet’in yazarı olmak müthiş bir imtiyaz. Cumhuriyet’in okuru olmak hem imtiyaz hem de külfet. Cumhuriyet okuru dayak yiyen okurdur. Cumhuriyet okuduğu için sürülen, işinden atılan, öldürülen insanlardır. Bir arkadaşım, Barış Derneği davasından birlikte yattık; Ergun Elgin. Kızı evleniyor. “Nasıl adamlar?” dedim; “Ya nasıl anlatayım sana, Cumhuriyet okuru yani...” dedi. Ankara’da garda biri, otobüs bekleyen birine “Samsun’a gidiyorsun bu parayı da şuraya verebilir misin?” diyor, “Bana nasıl güveniyorsun?” diyor karşıdaki. “Cebinde Cumhuriyet var oradan güveniyorum,” yanıtını alıyor. Böyle efsane okuru var Cumhuriyet’in. Ben 910 yaşımda okumaya başladım. Abidin Daver’i bile bilirim, “Sivil Amiral” derlerdi, üçüncü sayfada yazardı. Cumhuriyet’in okur ve yazarlarını birbirinden ayırmanız mümkün değil. Cumhuriyet okuru, yöneticisi ve yazarı ile bir bütündür. Ben kırk yıldan fazladır Cumhuriyet’te yazarlık yapıyorum ama asıl elli yılı aşkındır Cumhuriyet okuruyum. “İNSAN, HAPİSHANEDE DE MUTLULUK YAŞAYABİLİR” n Başka gazetelerin, okurlarıyla Cumhuriyet’inki gibi bir bağı yoktur değil mi? n Park Otel’de garson vardı; adı Ömer. Adnan Menderes dönemini gör müş, Menderes’e, “Geçen gün İnönü yalan söylüyor diyorsun İnönü yalan söylemez,” diyen adam. Bir gün oturuyoruz “İlhan Selçuk nerede?” diye sordu, “İzne çıktı,” dedim. “Allah Allah kimden izin aldı?” diye sordu. “Herhalde Nadir Bey’den almış olsa gerek,” yanıtını verdim. “Benden alacak,” dedi, “onun patronu benim...” O zamandan beri izne çıkarken hep okurdan izin isterim. Cumhuriyet’in okurunun böyle bir hakkı var. Cumhuriyet’i tanımlamak için Yunus Nadi’yi, Nadir Nadi’yi, Berin Nadi’yi, İlhan Selçuk’u ve okuru da bilmek lazım. Onu tanım lamadan Cumhuriyet’i tam olarak anla tamazsınız. Cumhuriyet her zaman sol bir gazeteydi. Yalnızca Kemalist değil, sol Kemalist bir gazete... Uğur Mumcu, “Ben devrimciyim, Cumhuriyetçiyim, Kemalistim, kuvvacıyım, sosyalistim” derdi. İlhan Abi de “aynı fikirdeyim” derdi. Nadir Bey, “Sosyalist değilim ama karşı da değilim. Memleket için hayırlı sı oysa tartışılabilir bir konudur,” derdi. n Kitabın önemli bir bölümü cezaevi günlerinize dair. Anılarınız okuru gü lümsetiyor. Hapishaneyi farklı yaşamış sınız sanki... n Cezaevinden çıktıktan sonra 1986 1987’de söyleşilere giderdim. Biri beni “hapishaneyi fazla hafife alıyor, gırgır tarafından bakıyor” diye eleştirdi. Ben de şunu söyledim: “Mühim olan diren mektir, böbürlenmek değil. Hapishane herkesin başında, Türkiye’de. Kimse neden hapsedileceğini, tahmin bile ede miyor. Cahit Sıtkı’nın şiiri gibi.” Bugün insanlar daha büyük bir baskının altın da. Hapishane uygulamaları da daha vahşi. Biz daha insanca yaşıyorduk. Bence hapishaneye gülerek bakmakta yarar var. Bunun için devrimci olmaya falan gerek yok. Sağmalcılar’da kaçak çılar koğuşunda yatıyorduk. Gümrükçü Orhan Bey vardı. Bize rüşvete nasıl alış tırıldığını, ekibe dahil edilişini hep an latmıştı. İkinci girişimizde yine Orhan Bey’i sordum. Araba kaçakçısı arkadaş, “Haberin yok mu abi, >> 10 31 Ağustos 2017 KItap