19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SELÇUK DEMİREL’DEN “YAZARLARIN YÜZÜNDEN” Edebiyat(çı) çizgiyle buluşunca “Yazarların Yüzünden”, Selçuk Demirel’in edebiyatla kurduğu ilişkinin bir başka ürünü. Kitapta; Behçet Necatigil’den Oğuz Atay’a, Orhan Pamuk’tan İhsan Oktay Anar’a yetmiş üç yazı insanının çizgiportre denemeleri yer alıyor. Selçuk Demirel elİf aktan E skilerin kültür sanat ortamları üzerine kitapların sayfaları arasında dolaşırken ya da o dünyanın havasını solumuş insanların anılarını dinlerken, bol bol edebiyatsanat dedikodusunun döndüğü sofralarda, inanılmaz bir etkileşimin de kendiliğinden ortaya çıktığını görürüz. Çünkü o sofraların sahipleri olan her daldan sanatçılardır ve birbirleriyle yaşadıkları dostluklar, onları ilgilendikleri sanat dallarında da bir adım ileriye götürür. Sanatsal anlamda besinleri, yine kendilerinden başkası olmaz çünkü herkes şunun farkındadır ki dünyayı tek yönlü tartmanın imkansızlığı kadar imkansızdır sanatı da tek yönüyle ele almak. Tam da bu nedenle o sofralar kuruluyordu zamanında ve yine bununla birlikte pek çok sanat dalı, sanatçılarıyla birlikte ilişkiye giriyordu. Bugün ise geçmişin o güzel zamanlarından bahsetmenin pek imkanı yok gibi. Herkes kendi kabuğunda verimlerine devam ederken, bugünün sofralarından doğmuş bir anı kitabını bile bulamayacağız diye tahmin ediyorum. Hemen yukarıda bahsettiğim zamanları akla düşüren ise ünlü çizer Selçuk Demirel’in yeni kitabı oldu; Yazarların Yüzünden. SELÇUK DEMİREL VE EDEBİYAT Yazarların Yüzünden’de Demirel, eskilerde olduğu gibi bir sofra toplamıyor belki ama okuyup sevdiği, sevip etkilendiği, etkilenip çizgilerine taşıdığı edebiyatçıların, kendi gözünden ve kaleminden çıkmış portrelerini bir kitapta topluyor. Sibel Oral da Yazarların Yüzünden’in önsözünde “bu kitap okur Selçuk Demirel’in çizer Selçuk Demirel’e yaptırdığı” bir çalışma derken tam olarak az önce bahsedildiği türden bir etkileşim durumdam söz ediyor. Böylelikle de masa etrafında değil belki ama kitap sayfaları arasında bir araya gelmiş oluyor çağın edebiyatçıları ve bir çizer. Kitapta; Behçet Necatigil’den Oğuz Atay’a, Orhan Pamuk’tan İhsan Oktay Anar’a, Charles Dickens’tan Dostoyevski’ye Demirel’in kaleminden çıkmış yetmiş üç yazı insanının çizgiportre denemeleri yer alıyor. Fakat bu Selçuk Demirel’in edebiyatla yakın ilişkisine gösterilebilecek ilk örnek değil. Demirel’in, içinden edebiyat geçen, dahası edebiyatın ta kendisi haline dönüşen kitaplarını daha öncesinden biliyoruz. Alfabe, Kalemiti ve en yakını Portakal Mavisi Bir Dünya bunlardan bazıları... Yazarların Yüzünden, bu halkaya yeni eklenmekle birlikte Demirel’in yazarçizer ilişkisi açısından ele alındığında en vurucu kitaplarından biri olarak dikkat çekiyor. Demirel, Portakal Mavisi Bir Dünya üzerine yine bu sayfalarda Eray Ak ile gerçekleştirdiği söyleşisinde; “Memleket yazar ve şairlerdir, onların yazdıklarıdır. Memleket Yaşar Kemal’dir, Orhan Veli’dir, Turgut Uyar’dır,” demişti. Yazarların Yüzünden ise “memleket”in sınırlarını aşıp nasıl bir dünya vatandaşı ve dünyanın yakından takip ettiği bir çizer haline geldiyse Selçuk Demirel, aynı çizeri gibi dünyanın edebiyat duraklarının izini taşıyor. Yazarların Yüzünden’in sayfaları arasında dolaşırken sadece Türk edebiyatının sularında değil, Selçuk Demirel’in “yazı’n” radarına takılmış dünya edebiyatının da sularına dalıyoruz. Her yazarda yine Demirel’in seçtiği bir pasaj ya da bölümle... n Yazarların Yüzünden / Selçuk Demirel / Yapı Kredi Yayınları / 182 s. FİGEN ALKAÇ’TAN “ISRARI KANADINDA” Yabancı ve tanıdık kahramanlar Figen Alkaç, “Israrı Kanadında” isimli yeni öykü kitabında durmaksızın anlatan, anlattıkça kendini arayan ve bulan karakterlerle tanıştırıyor okuru. Figen Alkaç harun saruhanlı H epimizin dışarı atmak istediği safralar ve içinde tutmakta zorlandığı isyanlar var. Bir an o ölçülü halimizi kaybetme aşamasına geldiğimizde ya dilimizi tutamıyoruz ya da elimizi. Bu, bazen gündelik yaşamda ortalığa saçılıyor bazen de yazı çiziyle... Uykusuz gecelerin veya derin bir uykunun ardından ulaşılan sabah, zihnimizdeki sözcüklerin ete kemiğe bürünmesine yardım edebiliyor. Figen Alkaç’ın yeni kitabı Israrı Kanadında’da, yazarın karakter hâline geldiği ve karakterlerin yazarlaştığı; içimizde birikenlere gönderme yapan ve sabahlara işaret eden öyküler yer alıyor. Her bir öykünün anlatıcısı ve kahramanı, olup bitene ve hayata kendi penceresinden bakarken aslında hiç de yabancılık çekmediğimiz sorunlara dokunuyor. KENDİSİ OLARAK BAŞKASI... Bazı sabahların insanda yarattığı tuhaflığın, bungunluğun ve karamsarlığın tasvirini yapan Alkaç, okuru satır aralarında kahramanlarını dinlemeye çağırıyor. Hayatın hikâyeleştirilmesi de diyebiliriz buna, hikâyenin hayata bağlanması da. Acının yaşanması, aktarılması ve başkaları tarafından özümsenmesi, okuru günümüzün popüler “empati” kavramına yönlendirebilir fakat Alkaç’ın derdi başka: Konuşturduğu kahramanlarını, yaşadıkları onca badireye rağmen güçlendiriyor. Onlar, her sabah pek çok şeyin farkına varıp kendini dinliyor. Böylece “öteki” diye nitelendirilebilecek kişiliklerle yüzleşiyoruz ama bu durum için sanki biraz daha derin bir tanımlama gerekiyor. Alkaç’ın kahramanları, kendisi olarak başkası ve başkası olarak kendisi gibi. Buradan baktığımızda, kahramanların tanıdık mekânlar ve yüzler ile bunların yabancı hâline gelişi arasındaki ilişkiyi anlamlandırmaya çabaladığını görüyoruz. Anlatıcılar ve karakterler, kendini yadsımıyor ya da duygu yoğunluğunu kullanarak durumunu acıklı bir hikâyeye dönüştürmüyor. Bunun yerine olayların, insanların, ilişkilerin ve en önemlisi kendisinin farkına varıp bulunduğu koşulların çerçevesini çiziyor. Konuşup anlatarak varolan kahraman larıyla Alkaç, coğrafyamızda geziniyor. Yaşadığı yerde yabancı gibi görülenlerin hikâyelerinde, çemberin dışına itilenlerin karakterleştiği ve mevcut durumun ruhunun yansıtıldığını söyleyebiliriz. KİRİ PASI SÜPÜREN SABAHLAR Dehşetli olan ve öyküleştirilen durumların bileşimi ya da kaynaştırılması üzerinden yürüyor Alkaç. Karakterler ve kahramanlar, hem kendi kimliğini sahipleniyor hem de öykü kişisi olarak kendinden uzaklaşıyor; bazen korkularıyla yüzleşiyor bazen de korkularının üstüne kararlılıkla gidiyor. Çekimser ve sessiz kalmanın ya da gözü karartıp katliamlara girişmenin altında yatan duygular olarak karşımızda bunlar. Fakat gün doğumu, Alkaç’ın kullandığı bir metafor olarak veya düz anlamıyla kiri pası süpürüyor her şeyin ardından. Alkaç’ın, Israrı Kanadında’da yer verdiği öykülerinde öne çıkan şey ise anlatmanın gücü. Anlatan kahramanlar böylece yeni ve eski yurtları arasındaki çelişkiyi, sürgünün yarattığı travmaları, artık yanı başında bulunmayanların ve kişinin kendi olmadığını hissetmesiyle açılan yaraları tedavi etmeye girişiyor. Alkaç’ın kahramanlarının ortak özelliği, kızgınlığını ve kederini ironik bir biçimde ifade etmesi. Bunun sonucunda, öyle bir çırpıda dile getirilemeyen ve cümlelere döküldüğünde ise ruhun frenini patlatan hikâyeler ortaya çıkıyor. Kısacası Alkaç’ın okurla buluşturduğu ve tanıştırdığı kahramanlar hem yabancı hem de çok tanıdık; öyküler de bu anayoldan ilerliyor. n Israrı Kanadında / Figen Alkaç / Doğan Kitap / 110 s. 14 9 Şubat 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle