Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gotik manzaralarda korku Mahir Ünsal Eriş, yeni romanı “Öbürküler”de korku kurgusunun tüm öğelerini başarıyla kullanıyor. İllüstrasyonlarını M. K. Perker’in yaptığı kitap zor bir konuyu ele almıyor, belki aynı konuyu yazmış başka bir roman dikkat bile çekmeyecekti ama Eriş’in dili güzel kullanımı bu basit romana başka bir değer katıyor. K orku romanlarına en çok gotik mekânlar yakışır. Tahta döşemeleri gıcırdayan eski köşkler, soğuk mahzenleri olan şatolar ya da kimsenin girmesine izin verilmeyen karanlık odalar okurun içinde ürperti yaratmaya yeter. Gündüzden çok geceye dairdir korku bir de... Duyularla algılanmayan objeler doğal olarak belirsizlik duygusu yarattığı için bir çeşit korkuya neden olur. Mahir Ünsal Eriş, yeni romanı Öbürküler’de (Karakarga Yayınları, 140 s.) korku kurgusunun tüm öğelerini başarıyla kullanıyor. Roman iki bölümden oluşuyor: “Bu Yarısı” ve “Öbür Yarısı”. İlk bölüm, “Refik Halid Karay’ın kıymetli hatırasına” başlığıyla ikinci bölüm ise Hüseyin Rahmi Gürpınar’a ithaf edilmiş; ayrıca her bölüm başında Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzarları kitabından konuyla ilintili alıntı yerleştirilmiş. TERK EDİLEN EVLER Roman 1960’ların başında geçmesine rağmen, geri dönüşlerle 67 Eylül 1955 olaylarına gönderme yaparak daha geniş bir dönemi anlatıyor. Rum vatandaşlara saldırı ve tehditlerin yaşandığı günlerde Rum asıllı doktor ailesiyle birlikte Arnavutköy’deki evini, komşusu yaşlı bir kadına emanet edip şehirden ayrılıp Selanik’e yerleşmeye gider. Bu arada Niğdeli bir ailenin de hayatı değişmektedir. Fahrettin ve Fevziye doğup büyüdüğü şehirden İstanbul’a gelmek üzere yola düşer. Aslında rahatları yerindedir fakat Fahrettin’in okuldan arkadaşı, eski kaymakam, yeni milletvekili dostu Esat Mümtaz, arkadaşına Niğde’de kalmayı Mahir Ünsal Eriş uygun görmediğinden torpilini kullanarak onu İstanbul’da Sümerbank’a müdür yardımcısı olarak tayin ettirir. O yıllarda (bu durum sanırım hiç değişmedi) bürokratların kendi memleketinden akraba ve tanıdıklarını şehre getirip yükselme potansiyeli olan işlere yerleştirmesi yaygındı. Böylece siyasi güçleri daha geniş bir alana yayılıyordu. Milletvekili de böyle bir düşünceyle arkadaşını İstanbul’a ge Gotik roman özelliklerini taşıyan kitabın başarılı illüstrasyonlarını M. K. Peker yapmış. tirtiyor. “Esat Mümtaz, uyuyan bir başın altından sıcacık yastığını çekip almış gibi huzurunu kaçırdığı bu aile için çok hayırlı bir işe kalkıştığını düşünüyor, onlara yardımcı olmak için elinden geleni yapmak istiyordu.” Böylece Fahrettin, biri kundakta üç küçük çocuğu ve karısıyla birlikte, zorlu bir yolculuğa başlar. Romanın ilk bölümü ailenin eski bir otobüsle Niğde’den Ankara’ya, oradan da trenle İstanbul’a, sonrasında da gece yarısı gelinen Haydarpaşa’dan Arnavutköy’deki evlerine gidişlerini anlatır. Tertemiz, bakımlı ve eşyalı bir ev bulacakları söylenmiştir Fahrettin Bey’e ama Arnavutköy’e geldiklerinde eve bakması gereken yaşlı komşunun öldüğünü ve o öldüğünden beri eve bakılmadığını, koca farelerin evi sardığını, pislikten geçilmediğini görüp moralleri bozulur. Bundan sonra Fahrettin’in ailesi için her şey kötüye gider. Ev alışılacak gibi değildir. Deli bir komşu, evin “öbürküler” tarafından basıldığını, cinlere iyi davranmak gerektiğini söyleyerek iyice korkutur aileyi. Evin gotik havası ve ev sahiplerinin kendi isteği dışında evi terk etmiş olması da hayal güçlerini iyice çalıştırır. Evin altındaki kuyudan ve kilerden gelen sesler zamanla ailenin tüm fertlerini, hatta bebeği bile etkiler. Hiç ağlamayan bebek durmadan ağlar bu eve geldiklerinden beri. İstanbul zaten taşradan buraya göç edenlere iyi davranmaz. GOTİK GELENEK Gotik korku romanlarının ilk örnekleri 1700’lerde yazılmaya başlandı. Horace Walpole’un 1764 basımı Otranto Kalesi türün ilk örneklerinden sayılır. Doğaüstü olayların yer aldığı ilk dönem korku romanlarının birçoğu kadın yazarlar tarafından yazılmış, okurları da genelde kadınlar olmuş. Eserler genellikle varlıklı ve sıradan sayılacak kadın kahramanın kasvetli bir şatoda başına gelenleri konu ediyordu. Eriş’in romanında yine asıl korkan Fevziye ile ailenin ortanca çocuğu Sacide. Bilmedikleri bir ortamda, kendilerini güvende hissetmemeleri olağan; zamanla alışacakları bir durum da olmuyor. Korkuları daha çok korkmalarına neden oluyor. Gotik romanların bir diğer öğesi ise garip yaratıklar; Eriş, romanında bu fikirle de oynuyor. Aslında romanın ilk yarısı tam bir gotik korku romanı özellikleri taşırken ikinci yani “Öbür Yarısı”, bu yaşananlara açıklama getiriyor. İlk bölümün Karay’a ikinci bölümün ise Gürpınar’a ithaf edilmesi boşuna değil. Hüseyin Rahmi’nin gözlem gücü gelişmiş, realist kalemine yakışacak olan bu ikinci bölüm... Bu roman zor bir konuyu ele almıyor, belki aynı konuyu yazmış başka bir roman dikkat bile çekmeyecekti ama Eriş’in dili güzel kullanımı bu basit romana başka bir değer katıyor. Kitabın illüstrasyonlarını da M. K. Perker yapmış, onlar da çok başarılı. n 6 21 Aralık 2017 KITAP