20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NEDRET SEKBAN’DAN “ÖLÜM / KALIM ARASINDA” ‘Derdim diyalog yaratmak’ Nedret Sekban, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi bünyesindeki Tophanei Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde “Ölüm / Kalım Arasında” adlı toplu sergisiyle 7 Ocak 2018’e kadar izleyicilerinin karşısında. Bu kapsamda, sanat eleştirmeni ve yazar Mehmet Ergüven’in aynı adı taşıyan ve sergiyle eşzamanlı olarak yayımlanan kitabı bağlamında, Sekban ile sanatının temelini oluşturan izlekleri, modernitenin resmi getirdiği noktayı, akademik yaşamını ve toplumsal etkileri konuştuk. TURHAN GÜNAY [email protected] S ergiden bahsedelim öncelikle. Kaç yıllık verimler burada toplananlar? n 1973’te yaptığım çalışmalar da var 2017’de yaptıklarım da. Dolayısıyla kırk dört yılı kapsıyor. Bunların içinde büyük boyutlu, teknik olarak desen dediğimiz ama tuvale çizdiklerim de yer alıyor. Sadece grafik malzemeler, füzen, kalem veya yağlı boyayla, pastelle bir arada kullandığım bir teknikle... n Sergi kapsamındaki resimlerinizi bir araya getiren perspektiften de söz edelim.. n Düşünen bir sanatçı için bu çok önemlidir. Ortak payda ne olmalı? Yani bana zaman zaman sorarlar mesela, “Hocam neden hâlâ böyle figür yapıyorsun?” çok önemli bir soru aslında. n Bence sorudaki önemli nokta “hâlâ” vurgusu... n Evet çünkü modernitenin ağır baskısı insanlara şunu gösterdi: Yeni. Sanatta yeni, gelenekselde de önemliydi ama hiçbir zaman sanatın temel meselesi olarak öne geçip bütün sanatsal niteliklerini geride bırakmamıştı. Sadece yeni olmak, moderniteyle birlikte dinleyicinin, izleyicinin her alanda ilk meselesi olmaya başladı: Ne kadar yeni? Postmodern de bunun üstüne tuz biber ekti. İnsanlar niye hâlâ figür diye soruyor? Ben de diyorum ki benim derdim diyalog yaratmak. Diyalog için de eşit olmak gerek. n Resim dilinde figüratif örneklerle yola çıkmak nasıl bir dil meydana getiriyor peki? Bu figürler resim dilinizde neye tekabül ediyor? n Biz zaten birey olarak önce görerek başlıyoruz öğrenmeye. Duyduklarımızı, dil içinde, dili öğrenerek bu sefer soyutlamaya, konuşmaya, spekülasyonlar ve bazı yorumlar yapmaya başlıyoruz. Yani edindiğimiz enformasyonu ancak o dil üzerinden geliştirip ilerlemeye ve farklı düşünmeye başlıyoruz. Sanat evrensel bir dil ve sanatın dili içinde de farklı biçimlerle ifade araçları var ama sadece dil ve göstergelerle yapılacak Sergideki resimler; Portreler, Sokak, Demiryolu, Deniz, Romanlar, Mülteciler ve Göç gibi farklı konulara adanmış ve özünde “insan”a odaklı; toplumsal gerçekçi ve figüratif bir ifade ile yapılmış resimlerden meydana geliyor. bir iş değil bu. Yansı denen şey mesela; insan aynaya baktığında kendini görür. O yansıma aslında bende, başkasında, ötekinde aynı şey. Demek ki ana motif hâlâ ortak fikir olma özelliğini kökü kazınamaz bir biçimde sürdürüyor. Onun için ben hâlâ ana motif olan o görüntüyü kullanıyorum. Benim izleyiciyle/seyredenle asgari müştereğim bu. İşte ancak o zaman tartışabiliriz; asgari müşterek oluştuğunda... “MESAFE OLMADAN SANAT OLMUYOR” n Katalog yazısını yazan Yalçın Karayağız’ın da sözünü ettiği gerçekçilik üzerine bir vurgu var. Postmodernizmin izleyici üzerindeki etkilerinden söz açılmışken izleyicideki klasiğe, gerçeğe dönüşün sebeplerini de konuşmamak olmaz... n Doğamız ve kültürel doğamız itibariyle aslında belirli ortamlara gelen canlılarız. Belirli bir mekânda, belli bir sosyal gerçekliğin içinde doğuyoruz ve bizim insan yavrusu olarak doğduğumuz andan itibaren insanlığa geçişimizin, insan olmaya başlamamızın belli bir mekânı ve süresi var. İşte o mekân içinde kendi biyolojik doğamızla kültürel doğamızın sentezini yakalayabilmenin o gerçeklikten, daha doğrusu gerçekçi bakıştan geçtiğine inanırım ben. Bu temelde hareket etmek bana insanın, insana olan saygının sosyal hayatındaki ve kendi duruşundaki yerini belirlemenin çok önemli olduğunu gösterir. Onun için gerçekçilik temelinde bu işe başlarım, ama gerçekçiliği şundan ayırabilmeliyiz: Hiçbir zaman sadece yansıtmak söz konusu değildir. Az önce bahsettiğim ayna metaforunu da öyle kullanabiliriz. Onun içinde mutlaka bir yorum var. Çünkü yansıyı ve yansıtanı bir arada düşündüğümüzde yani öznenesne ilişkisini, mutlaka bir yorum işin içine giriyor. Fakat natüralist bir üslup kullanmayıp bunu realizme dönüştürme nedenim optik, görüntü ve imge olan her şeyi benim kayıt altına alıp zihinsel meskenimde onu yeniden düzenleyip söylemiş olmam. n Bu bağlamda sokak, resimlerinizin önemli bir tabakasını oluşturuyor aslında. Aynı sokaklardan geçiriyoruz. Ancak bir sanatçının bizim baktığımız yerden gördüğü nedir, bizim göremediğimiz? n Bütün mesele bu galiba. Eskiden daha da önemserdim, yetenekli olmaya bağlardım bunu. İnsanlar, genetik olarak biyolojik doğalarında ve kültürel genetiklerinde mutlaka bu detayla doğuyor, diye düşünürdüm. Verili bir şey, böyle kodlanmışlar. Buna karşı olmamakla birlikte şimdi aslında her insanın doğasında bunun olabileceğini düşünüyorum. Sadece mesele oradaki nesneye veya olaya aynı sokaktan geç >>memize rağmen örneğin Fındıklı Parkı’nda kavak ağaçlarına sizin 12 21 Aralık 2017 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle