25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> dair söylemler de edebiyatın farklı alanlarından besleniyor sanki... n Mümkün, bunun için kesinlikle özel bir çabam, belirlenmiş hiçbir stratejim yok. Yazmaya başlıyorum ve bütün birikimlerimi döküyorum; ne dökmem gerekiyorsa, fuzuli olmayanları tabii. O çok tehlikeli çünkü, öyle romanlar da var. Ne biliyorsa sokmuş işin içine anlatım teknikleri olarak. Bunların arasında çok ünlü romanlar da var. Mahzende ne varsa alıp, koymuş. Hayır, bu değil. Metnin içinde hayat kazanabilecek ne varsa o. Bunun için ne lazım? Çıplak olmayı bilmek ve çıplaklığından utanmamak... Bunu göze almak çok kolay değil. Göze aldığınız an zaten o birikimler kendiliğinden hayat kazanıyor çünkü hepsi zihne kaydedilmiş durumda. Mesela benim ne zaman okuduğumu hatırlamadığım Ferideddin Attar’ın Simurg’u, Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ı, Bergson’un bir metni... Hepsi cem olmuş. Bu benim dünyam, o hikâyede bu şekilde değer kazanacak. Artık benim hikâyem içinde yer aldıkları için o etkiler bana ait. Ne kadarını da anladığımı bilmiyorum. Hiçbir zaman şu yazarı, şu filozofu veya şu din bilginini çok iyi tanıdım, anladım, yuttum, bitirdim demem; anladığım kadarıyla anlatıyorum. Yazdıklarım için de aynı şey söz konusu. Herkes anlayabildiği kadarını kendine saklar. Şu çok doğaldır ve bir yazar buna çok hazırlar kendisini: Varsayın ki bir paragraf var burada ki öyle çok paragraf var ben çok emek verdim; aldım, yazdım, bozdum, düzelttim. Belki çoğu okur için on saniye, bitti. Ama bir okur bakarsın bu çok iyiymiş, der; gider, döner, anlamaya çalışır. Yani yazar, mümkün olduğu kadar çok insana ulaşmak istese de gerçek okura ulaşmayı daha çok ister. Bir edebiyat metnine samimiyetinizi yansıtırsanız o samimiyet okura er ya da geç, mutlaka geçer. “YALNIZLIK VE DIŞLANMIŞLIK İTİCİ BİR GÜÇ” n Hikâyenin gücünü, daha açık bir ifadeyle, anlatma ihtiyacını yalnızlığından aldığını savunuyorsunuz kitapta. Sözünü ettiğiniz toplumsal bir yalnızlık mı? n Mutlaka toplumsal bir yalnızlıktan söz etmiyorum. Bireysel bir yalnızlık da yaşanabilir. Ama şu söylenir ya, seçilmiş ve zorunlu yalnızlık var. İkincisi kötü tabii çünkü istenilmeyen bir şey. Toplum tarafından herhangi bir sebeple dışlanıyorsunuz. Dinî kimliğiniz, etnik kimliğiniz, çirkinliğiniz, fakirliğiniz, engeliniz, deliliğiniz... Bu tabii bir yalnızlığı getirir beraberinde. İki seçenek var: Birincisi, güce tapma isteğiyle değişmeyi göze alıp kendini çoğunluğun içinde eritmek ile gerçek kimlik ve kişilikten tavizler vererek hatta bazen tümüyle silmek. Bu, azınlık toplumlarından sık rastlanan bir durum. İkincisi, o çoğunluğun içinde bedellerini ödemeyi göze alarak kendini bir şekilde var etmeye çalışacaksın. Seni sen yapan özelliklere sahip çıkarak kendini duyuracaksın. İşte o zaman yalnızlığın ve dışlanmışlığın senin için anlam kazanıp bir itici güç, ilham kaynağı olmaya başlıyor. Yalnızlık, artık yalnızlık olmuyor. Bir şeye dönüşüyor. O şeyin adını herkes istediği gibi versin, benimki yazarlık. Benim anlatma ihtiyacım bu şekilde açıklanabilir. n Yine topluma bakalım. Günümüzde birçok şeyin kolay tüketilebilir olanı ilgi görüyor. Siz de aksine, “Hayatımı güzelleştirmek için okuyorum,” diyen okura hitap etmediğinizi söylüyorsunuz. Bir anlamda kafa tutma denebilir mi buna? n Ben, derinlikleri arama ihtiyacı duymayan, sadece gösterilenlerle, çok yalın olanlarla yetinen okura kafa tutuyorum ve o benim okurum olmaz diyorum. Çünkü ben bir metni okurken kendimi ona adıyorum. Yazarlık kolay kazanılacak bir unvan değil. Yıllar ve emek gerekir bunun için. Ben ancak şimdi galiba yazar oldum diyorum. Ama otuz beş yıl geçti. Sözünü ettiğiniz sıradanlık ve vasatlık, edebiyata da bulaşmış durumda ya da edebiyat olduğu zannedilen, edebiyat kisvesi altında kendini gösteren kitaplara. Bu yüzeyselleşme beni rahatsız ediyor. Edebiyat bir mirastır, bir mirası devralmayı ve taşımayı bilmektir. Hem Abdülhak Şinasi Hisar’ın, hem Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, hem Sait Faik’in, hem Oğuz Atay’ın hem Bilge Karasu’nun izini taşıyorum. Edebiyatçı olarak benim bir sorumluluğum var. Hulki Aktunç bir gün bana Kemal Tahir’le ilgili bir anekdot anlatmıştı, nurlar içinde yatsın: Genç bir yazar adayı ona okuması için bir dosyasını götürdüğünde Tahir şunu söylermiş: “Türk edebiyatında neyi eksik buldunuz da yazmaya talip oldunuz?” Aşağılayıcı gibi görünüyor ama değil. Bir yazarın, kendisine bunu sorması gerektiğine inanıyorum. Yazarlığın meşhur olmakla hiçbir ilgisi yok, daha doğrusu meşhur olmayı istemekle... Ama bugün ortalık, biraz da böyle yazarlarla dolu. Buna da kızıyorum. Ne yapalım ki hayat böyle. Dijital insandan ve ilişkilerden nasıl bir edebiyat çıkacak ileride, yaşarsak göreceğiz. “HAYIR DEME CESARETİ GÖSTERDİM” n Kitapta da altını çizdiğiniz üzere, edebiyatın esas varoluş meselesi ne size göre? n Konuştuklarımızın ışığında bir yere varıyoruz. Bugün, edebiyata da bulaşmış bir vasatlık, bir sıradanlık var demiştik. Bu her alanda karşımıza çıkıyor, insan ilişkilerinde de var. Yüzeysellik, tüketme... İşte edebiyat bütün bunlara “Hayır!” demek için var. Edebiyat, hayır demektir; hayır deme cesaretini göstermektir. Edebiyat bununla var olur. Tarih süresince de bununla var oldu. Don Quijote de büyük bir “hayır”dı, tüm Ortaçağ’a. Balzac bir başka “hayır”dı. Marcel Proust, Balzac’a “hayır”dı. Bu hep böyle gitti. Baudelaire, haykırarak Paris’in o herkesin bildiği ışıltılarının arkasında ne kadar büyük bir karanlığı olduğunu söylemeye çalıştı bize. Onunki de “hayır”dı. Ben, mirası bilmeyi, mirasa sahip çıkmayı, mirası sürdürmeyi bunu yaparak ve taşıyarak da tüm sıradanlıklara “hayır” demeyi göze alıyorum. Sesimi ne kadar duyurabildiğimiyse ancak zaman gösterecek. Bugün bunu yapıyorum, elli yıl sonra ben burada artık olmadığım zaman, birileri hâlâ benim metinlerime dönme ihtiyacı duyarsa ne mutlu bana, dönmezse eyvallah. Dolayısıyla bunu yapmak için yaşıyorum ve beni yaşatan da biraz bu hayır diyebilme isteği, bundan vazgeçemem. n Yanlış Tercihler Mahallesi / Mario Levi / Everest Yayınları / 390 s. KITAP 1526 Ekim 2017 KAFES ROMANIYLA BÜYÜK BAŞARI ELDE EDEN JOSH MALERMAN KIRMIZI PİYANO İLE KORKU HAYRANLARINA GİZEM VE GERİLİM DOLU YEPYENİBİR ÖYKÜ VAADEDİYOR. 27 EKİMDE KİTAPTÇÜIMLARDA /ithakiyayinlari /ithakiyayinlari /ithakiyayinlari İnternet Satış: www.ilknokta.com www.ithaki.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle