06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> ‘Tanrı Katında’, ‘Cinayetler Sarayı’, ‘Balkon Ölüleri’, ‘İnilti’ gibi vb. “ANI YAZMAK YERİNE YAŞADIKLARIMI YAZDIM” n Kitaptaki öykülerin çoğunda andığınız, okurken hissettirdiğiniz bir isim, hayat arkadaşınız Sennur Sezer... Yarım asrı bulan birlikteliğiniz edebiyatınızı nasıl etkiledi ve etkilemeye devam ediyor? n Sennur Sezer’le önce yaşamımızı paylaştık. Bu paylaşım öykülerime de yansıdı ister istemez. Ben Sennur’u 1960’larda tanıdım. Öykülerimin hayranı olan on yedion sekiz yaşında bir genç kız olarak. Bense o yıllarda yirmi beş yaşın üstünde yakışıklı denecek bir delikanlıydım. İlk kitabım Panayır’ın çıktığı yıl Doğan Hızlan, Cumhuriyet’e çalıştığımız tashih odasına getirip tanıştırdı Sennur’u bana. Çok genç, alımlı, esmer güzeli bir kızdı. Üstelik genç bir şair de. İyi arkadaş olduk Sennur’la. Onun içtenlikli dostluğuyla. Dost, arkadaş kaldığımız altı yıl boyunca duygusal bir yakınlık yoktu aramızda. Sennur edebiyat çevremizde en sevilen arkadaşımızdı. Benim o aralar çevremizdeki öteki şair kızların bir ikisiyle kimi duygusal yakınlaşmalarım da olmuştur. Sennur’la olmadı. Olmadığı gibi Sennur o ilişkileri bilirdi. O altı yıl boyunca hep arkadaş kaldık kısacası. Bilmiyorum nasıl oldu. Yedek subay öğretmen olarak askerlikten döndüğüm güz aylarında arkadaşlığımız duygusal yakınlığa dönüşüverdi birden. İkimiz de sıkı bir sevdaya tutulduk. Birbirimizi ne çok sevmişiz meğer. Bir yıl sonra, 1967 Ağustosu’nda evlendik. Birbirimizi hep çok sevdik. Senin de dediğin gibi tam kırk dokuz yıl, bir anlamda yarım asır birlikte yaşadık. Birdik iki olduk, ikiyken de bir olduk. Yaşamlarımız da, sanatlarımız da birbirimizi etkiledi. Birlikte kitaplar üretmeye kadar... Başlangıçta öykülerimden etkilenmiş olan Sennur, böylece yaşamıma da, öykülerime de girdi. Birlikteliğimizin getirdiği çok doğal bir sonuç bu bence. Burada şuna da bir açıklık getirmem gerekir. Ben anılarımı yazmadım, yazmak istemedim. Sennur da öyle. Anı yazmak yerine yaşadıklarımı yazdım. Öyküler hâlinde. Dikkat edilirse öykülerimde yaşanan günlerin tarihi yer alırken kişiler de görüntüye girer. Bunlar yaşadıklarımla kesişen dostlarımın arkadaşlarımın çoğu yazardır yaşadıklarıdır. Anısal yaşamları yerine öyküsel yaşamlarıdır. Kendi adları, kendi kişisellikleriyle vardır onlar öykülerimde. Meraklısı için küçük bir anımsatma daha yapayım, 1991 tarihli Alaycı Öyküler kitabımın başında şöyle bir not vardır: “Bu kitapta yer alan kimi öykülerde yaşanan olaylar, kişi ve yer adları tamamen gerçektir. Yalnız öykülerin kurgusu bakımından birtakım değiştirmeler yapılmıştır.” Soracak olursanız öykülerimin daha bir çoğu öyledir, öyle kurgulanmıştır. n Sennur Sezer’den söz açılmışken bir özrü de eklemeliyim diye düşünüyorum: Sizi hep beraber gördük ama geçen haftaki sayımızda Sennur Sezer’i siz yanında olmadan kapağımıza taşıdık. Ama Her Yerdesin B iliyor musun, gençler peşini bırakmıyor. Bartın’da çıkan Edebiyat Nöbeti dergisi, yalnız kadın şairlerin yazdığı bir dosya yayınladı senin için. Amaçları sesini bir daha duymak, duyurmak olmalı. Yazılarından birinde dendiği gibi, o “davudi sesi”ni. Öteki dergi, adı: Parende, Gaziosmanpaşalı gençler tarafından çıkartılıyor. Adının ne anlama geldiğini bilmiyorum, sen olsan sorardın hemen, ben sormadım/ soramadım. Beni bilirsin. Yalnız derginin adı, bir dizeyle parıldıyor: “Ve ne yeşerdiyse avuçlarımızda karanlığınız yuttu” diyerek. Tırnak içinde büyük harflerle “Direnç” diye noktalanarak. Sanırım her sayı hangi şaire yönelmişlerse derginin adı onun dizeleriyle parıldıyor. Öyle bir şey işte. Seni, bu dergide ben, Eray Canberk, Cengiz Gündoğdu, C. Hakkı Zariç, Tahir Şilkan anlatıyoruz. Benimki seninle konuşmalarımızdan. Cengiz Gündoğdu yazısında, “Ekmeğin şairi” diyor senin için. Şöyle söylemiş: “Ben Sennur Sezer’e suyun tarihini yazan demiştim. Bu çalışmamda şunu gördüm. Sennur Sezer, ekmeğin de tarihini yazmış.. Bunu dar bir uzamda yazamamış... Evlerde, hanlarda, sokaklarda, ekmekinsanemek ilişkisinin diyalektiğinde...” Görüyorsun işte. Gençler gibi biz de hepimiz, her zaman, her yerde seninleyiz. Birlikte... n en azından art arda yayımlanan sayılara konuk ettik ikinizi... n Haklısın. İki yıl var ki birlikte göremiyorsunuz bizi. Sennur’u Cumhuriyet Kitap’ın kapağında görünce çok mutlu oldum. Sevdiğim bir fotoğrafıyla hem de. Sen söylüyorsun; bir sayı sonra Cumhuriyet Kitap’a ben konuk oluyorum. Bir haftalık ayrılıktan sonra gene birlikteyiz. Ayrılmadık/ayrılmıyoruz birbirimizden demek. Ayrılamıyoruz. n Son olarak bir kısmı Sözcükler dergisinde yayımlanan “Sennur’la Konuşmalar”ın devamı gelecek mi? Belki bir kitap... n Birbirimizden ayrılamıyoruz dedim ya, işte o yüzden Sennur’la konuşmalarım sürüyor. İlk dokuz bölüm Sözcükler’in dışında İnsancıl, Yeni e, Parende dergilerinde yayınlandı. Şu anda on sekiz bölümü buldu Sennur’la konuştuklarım. Elbette bir kitap olarak paylaşılacak. Birbirimizden gizlimiz saklımız hiç olmadı. Okurlarımızdan da olmamalı. Başka soracağın bir şey var mı? Yok diyorsun. Öyleyse şimdi söyleşimizi burada kesip Sennur’la yaptığım sayısız konuşmalardan bir küçük parçayı değerli okurlarımızla paylaşmak isterim. n Torik Akını / Adnan Özyalçıner / Manos Kitap / 128 s. KITAP 1512 Ekim 2017
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle