Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
bir çiftlik kurmuştur. İlk kitabı, Berg (2009), 2010’da En İyi İlk Kitap Ödülü’nü kazanmış ve Wheelbarrow Farm ile Templar Şiir Yarışması’nın dört kazananından biri olmuştur. Dört oğlu vardır. ‘Ve hava çok bulutlu’ ÇAĞDAŞ İNGİLİZ ŞİİRİNDEN BİR KESİT4 / ÇEVİREN: NİCE DAMAR KATHRYN MARIS New York’ta doğan şair, 1999’da Londra’ya yerleşmiştir. Lisansını Columbia Üniversitesi’nde ve yüksek lisansını Boston Üniversitesi’nde yapmıştır. Pushcart Ödülü’nü, Amerikalı Şairler Akademisi Ödülü’nü ve Provincetown’daki Güzel Sanatlar Eserleri Merkezi’nden, Yaddo’dan ve başka sanatçı yerleşkelerinden üyelikler kazanmıştır. Maris‘in şiirleri, denemeleri, söyleşileri ve kitap eleştirileri çeşitli İngiliz ve Amerikan dergilerinde olmak üzere ilk kitabı, The Book of Jobs, 2006’da ve ikinci kitabı 2013’te yayınlanmıştır. YERYÜZÜNÜ SU BASTIĞINDA NE OLACAK KOMŞULARA? Kimi zaman benzetirim Nuh’u Tanrı’ya, ama kimi zaman benzetmem Tanrı’yı hiç kimseye. Benzetirim Nuh’u Tanrı’ya, çünkü onun kollarında bile terk edilmişim. Yüksek Yer’imden bakabilirsiniz komşularıma, ama zordur görmek. Bu yüzden burada dürbünlerim. Şu bir sal mı? Çünkü fırtınaya baş eğen bir sandalcı olduğunu düşünüyorum onun. Ama şu bir sal mı yoksa bir kayalık mı? Ağrı Dağı’nın daha alçak bir kayalığı olabilir miydi o? Severim komşularımı ve sanırım Tanrı bundan ötürü severdi beni. Ama komşularıma imrenirim de ve Tanrı yasaklayabilirdi bunu eğer yasaları olsaydı. Hiç imrenmeden bakın komşularıma. Şimdi görün içinde yaşadığım konteynırı fazla değiştirmeden. Komşularım var; burada konteynırım. Buradayım ben, kumrular, kızıl akbabalar, köpekler, ayılar, delikanlılar ve hava açık olmadığında Tanrı’ya benzeyebilen bir erkeğim. Ve hava çok bulutlu. Anımsatırım ona komşuları, ama o, ‘Bak. Komşularla anımsanmak istemiyorum.’, der. Mesafeli olabilirim onunla, ama yemeğini yerken düşkünlük duyarım ona. Yemeğini yerken o, muhtemelen sandalcı olmayan o sandalcı, dünyadaki son kara parçasına yüklenen bir komşu gibi eğer başını. KIM MOORE 2011’de Eric Gregory ve 2012’de Geoffrey Dearmer Ödülü’nü alan şairin ürünleri, Poetry Review, The TLS, Poetry London, Magma, The Rialto ve Ambit dahil olmak üzere çeşitli dergilerde çıkmıştır. The Poetry Business 2011 Yarışması’nı kazanmış, Manchester Metropolitan Üniversitesi’nde Yaratıcı Yazın yüksek lisansı yapmış ve ilk kitabı 2015’te yayınlanmıştır. SUYA BATMIŞ ALANLAR Şimdi onsuz olmak tek ayak üzerinde durmak gibi olsa da hâlâ görünüyor her şey kâğıt inceliğinde. Eğer ayağım kayar ve kırarsam yüzeyi, düşeceğim suya batmış alanlar ülkesine, tek dilin, gökyüzünün dili olduğu ve kuşlar yapar bitmek bilmeyen motifler havada ve su gölcükleri ardında bıraktığı sözcüklerdir yağmurun. Patikanın yanında çimen deviniyor altında ayağımın. Tümsekler depolar kirli suyu, düşünceleri, yadsıması olanaksız zorlarken yolunu arazide boydan boya, kocaman, coşkulu köpekler gibi.Yaşamlar öncülük edebildiğim, sırmalardır boydan boya suya batan arazide ve kuşlar gelirler bir araya, sonra dağılırlar, sanki gökyüzü elini açmış ve onları salıvermiş gibi. HILARY MENOS 1964’te Luton’da doğan şair, Oxford, Wadham Koleji’nde Arazi, Tesis ve Ekipman eğitimi görmüş, bir Domesday Malikanesi’ni restore etmek için Devon’a taşınmadan önce, Londra’da gazeteci ve lokanta eleştirmeni olarak çalışmıştır. Kocasıyla birlikte, safkan Red Ruby sığırlarını yetiştirmek için yüz dönümlük BOB’UN KÖPEKLERİ Bir köpek vardı, ne yararlı ne de süs eşyası. Her sabah pusuya yatardı tankerin damlayan musluğunun yanına yalayarak çene kemiklerini. Doğurdu çevredeki her köpeği. Isırdı postacıyı bir kez ve yanına kâr kaldı o. Başka bir köpek vardı, değersiz kardeşi ilkinin, dökülmüş süt gibi gözleri. Dans etti sulu harç kuyusunun tortusu üstünde birçok kez, dedi Bob ve işe yaramaz o zamandan beri. Isırdı inşaatçının ustabaşını iki kez ve yanına kâr kaldı o. Üçüncü bir köpek vardı, her ay dolaşmaya gitti sevgili ay’ın altında, gidip getirerek ve saçarak yıldızları. Bob’un babası dışında duyarsız herkese, şimdi dört yıldır yatağa bağımlı. Ne diyeceğim? Isırmadı hiç kimseyi, henüz. Ve son olarak bir dişi köpek vardı. Isırdı çocuğu. Dört silah sesi patladı yollar boyunca ve yankılandı yüksek sesle komşunun gözlerinde. Bir tek Bob sıktı elimi pantolonunu yukarı çekerek, “Hoş geldin, kardeşim,” sözleriyle. BERNARD O’DONOGHUE 1945’te Co Cork’ta doğan şair, 1962’de İngiltere’ye yerleşmiştir ve 1965’ten beri Oxford, Wadham Koleji’nde Ortaçağ İngilizcesi hocasıdır. En günceli Farmers Cross (2011) olmak üzere altı şiir kitabı yayınlanmıştır. SARDALYALAR Avlu boşaltıldıktan sonra, nereye gizlenebilir o? Arkasına baktım saman ambarının, eski paravanın çamların çok cılız olduğu gizlemek için birini. Baktım ahıra hâlâ alıkoyan biraz kokusunu samanın ve koşumların, ama orada değildi o. Baktım, tabii ki, belli yerlere: şapele, sonunda düşebileceği, üzüm yiyerek günah çıkarma bölmesinde ya da arkasında yüce mihrabın, parmak ucunda dikili, almak için körüklü mum söndürücüyü ateşe ulaşmak için. Ama hâlâ yok bir iz. Belki bıraktı oyunu, bıkmış sürekli senin, “Âdil değil bu! Bilmiyorum senin nereye gizlenebileceğin ve gizlenemeyeceğin ile ilgili kuralları.” diye bağırmandan. Belki de döndü kendi yerine, dağların üstüne ya da altına denizin, artık mümkün değil onun yanına gölge gibi süzülüvermek, güç bela solumak, bekleyerek başkalarının seslerini uzakta unutulup gitmek, iyi durumda kokusu. n 12 28 Temmuz 2016 KItap