Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜNDÜZ VASSAF’TAN “NE YAPABİLİRİM?” ‘Umutsuz olmaya hakkımız yok’ CAN EROK Gündüz Vassaf, yeni kitabı “Ne Yapabilirim?” ile bir harekete, örgüte, partiye, hatta ideolojiye bağlı olmayanlara sesleniyor. Kötümserliğe kapılıp edilgenleşmeye, değişimin ertelenmesine, değişimi kendimizden başka yerlerde aramaya karşı çıkıyor. Okurunu, çaresiz çırpınışlarda tükenmeden ne yapabilirim üzerine düşünmeye davet ederek yeni bir yaşam ahlakını tartışmaya açıyor. Vassaf’la kitabını ve ele aldıkları üzerinden ses vermeye çalıştığı gençliği konuştuk. eray ak erayak@cumhuriyet.com.tr K itabın hangi refleksle doğduğunu sormak isterim öncelikle. Hemen girişte ODTÜ, 2015 akademik yılı “Barış Konuşuyor” dersinde yaptığınız konuşmanın genişletilmiş hali diye not düşülmüş. Bunu bir anlamda maddi refleks sayarsak, manevi refleksi neydi? Bu konuşmanın ve kitabın üzerine oturduğu zemin neydi? n Korku ve inanç. İdealizmle provoke edilen, provakosyanlarla kahramanlaştırılan ‘68 kuşağımın hatalarını tekrarlamaları korkusu. ODTÜ öğrencilerinin, günümüz gençlerinin ufkunda onlardan öğreneceğimizin inancı. n Kitabınızın adı “Ne yapabilirim?”. Önemli bir soru. Kişisel tarihinize dönerek cevaplamanızı istesem; yaşamınız boyunca hangi farklı şekil ve za manlarda bu soruyla mücadele ettiniz? n Yedi yaşındayım. Kış. Levent’te evimiz sobalı. Kömür bitmiş. Annem üşüyor. Elimden bir şey gelmiyor. Yatağa girdim. Sağ sola debelendim. Üşümesin diye yatağı ısıttım. Hemen hepimiz gibi benim de ne yapabilirimlerim çocukluğumda, anneme babama büyüdüğümü göstermek dürtüsüyle bir şeyler yapmak, kavga ettiklerinde onları barıştırma arzusuyla çırpınmak. Ancak genellikle bu dönemlerimizden aklımızda kalan, yaptıklarımızdan çok ömrümüzde ilk karşılaştığımız haksızlıklar karşısında ailemizle öğretmenlerimiz tarafından “Çocuksun anlamazsın,” diye edilgen konuma itilmemiz. Düzen çocuk yaşımızdan itibaren ne yapabilirimlerimizi boğmak üzerine kurulu. Şunu şu kadar ye! Bunu bu kadar yeme! Şu ya da bu nedenle yalnızlığa terkedilmiş çocuklardan biliyoruz. Kendi ihtiyaçlarının özgünlüğünde bal gibi biliyorlar hangi sıklıkta kaç saat uykuya, neyle ne kadar beslenmeye ihtiyaçları olduklarını. Kimden kötü lük kimden iyilik geleceğini. Yetişkinlerin yaptığı, kah dayakla, kah psikolog terbiyesinde güler yüzlü maskeleriyle, ne zaman neler yapıp yapmamalarını, neleri söyleyip söylememelerini dayatmak. Çocukların edilgenliği üzerine kurulmuş bir düzenden nasıl bir demokrasi beklenebilir ki? n “Ne yapabilirim?” sorusunu ya da sorgusunu yapabilmenin bir şans olduğunu düşünüyor musunuz? Şundan soruyorum: Kitapta bazen bir çaresizlik durumuyla ilişkilendirilmiş bu soru, bazen de umudun ta kendisi olarak ortaya çıkmış... n Oğlumuza küçük yaştayken özgürlüğü tanımlamasını sorduğumda, “Her şeyi sorgulayabilmek,” demişti. Egemen düzen, demokrasi tiyatrosunun piyango düşleriyle, dinler itaat karşılığı cennetle bizi avuturken ne yapabilirlerimiz onların çizdikleri çerçeve bağlamında belirleniyor. Benim özgürlük tanımım, fiziğin belirsizlik ilkesinin izdüşümü. Türümüzün davranışlarının, düşüncelerinin, yarattıklarının kestirilemezliği. Ne kadar insan varsa o kadar da özgürlük, hatta her birimizin özgürlüğünün bin bir çeşit dili var. 21. yüzyılda beynimizin daha yeni keşfettiğimiz yapay zekâ ile çok boyutlanması, geleceğin insanını henüz hayalini bile kuramadığımız ne yapabilirimlerin ufuklarında yolculuğa çıkaracak. “İLK KEZ YETİŞKİNLER GENÇLERDEN ÖĞRENME KONUMUNDA” n Kitapta da sık sık atıf yapılan Gezi, bu soru’nun neresinde duruyor peki? Gezi nasıl bir “Ne yapabilirim?” sorusundan doğdu sizce? n Evet, demokrasinin denetleyemediği kapitalizmin küresel krizi süregelirken ne oldu da kaç kuşaktır apolitik diye bildiğimiz gençler dipten gelen tsunaminin kabarması gibi birdenbire önce Arap Baharı’yla Tunus ve Mısır’da, ardından dünyanın birçok ülkesinde İspanya’da, İngiltere’de, Brezilya’da, Bosna’da, Gezi’yle Türkiye’de ve Occupy Wall Street’le Amerika’da “Ben varım!” dedi. Sıradan cevap, işsizlik gibi alışılagelmiş ekonomik gerekçelerin kolaylığında aramak. Bu görüş, zaten örgütlenmiş olan sendikalar, sivil toplum kuruluşları nerdeydi sorusunu gündeme getirir. Küresel Gezi adını verdiğim, bitti sanılırken birdenbire başka yerde canlanan bu oluşum, her şeyden önce eğitimiyle, kültürüyle, değerler ve vaatleriyle yüz yıla yakındır kendini tekrarlayan köhneleşmiş bir sistemin iflasına karşı vicdan hareketi. Yakın zamana kadar sırtlarını döndükleri düzene karşı, sanal âlemlerinde kendilerine yeni dünyalar yaratan, ufuklarını genişleten, sosyal medyada yeni dillerini paylaşan gençlerin yola koyuluşu. Ulus ve din aidiyetliklerini arkalarında bıraktıkları, dünya vatan >>daşlığı bilincinde, farklı ülkelerde fark lı tetikleyici nedenlerle, düzeni şaşırtıp korkuttukları, egemenlerin şiddetine, şiddetsizliğin güç ve 10 28 Temmuz 2016 KItap