30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K Kadınlarımız öykülerini kaleme alırken kendilerini de gerçekleştiriyor bir bakıma. Ben, kadın öykücülerimiz arasında gezinen bu yazıya çalışırken Özgecan Aslan, o bildik toplumsal vahşet ritüeline kurban edildi. Özgecan Aslan’ın sonsuzca sürecek anısı için… otoğrafçı Fikret Çiftci’nin, kişisel koleksiyonundan derlediği Geçmişe Yapılan Yolculuk (Kendi yayını, 2014) adlı fotoğraf albümü, “kadın” ile “estetik” ilişkisine dönük açılımlar da getiriyor. Fotoğrafçı, öykücü Tuğrul Çakar, albümdeki yazısında şöyle diyor: “Kadın vücudunu konu alarak, estetiğin sanata taşınabilmesinin en çarpıcı örneğini oluşturan, çıplak fotoğraf çalışmaları, fotoğraf tarihi boyunca güncelliğini hiç yitirmeyen bir konu. (…) Fikret Çiftci’nin ulaştığı ve edindiği fotoğraflara baktığınızda, çıplak çalışmaların tarih içinde yaptığı yolculuğun tanığı olabiliyorsunuz.” Kadın varlığın yansıttığı estetiğin, bedeninden taşarak uzandığı her alanda yapıp etmeler halinde enstrümana dönüştüğü açık. Oyuncu, dansçı, sinemacı, şancı, ressam, sözün kısası sanatçı, bilimci, düşünceci kadın olgusunu bu bağlamda ortak payda altında değerlendirmek olası. Kadın öykücülerimizi de… Çiftci, kadın bedenindeki “estetik nesne”yi, onunla ilişkilenişte yaşanan estetik değişimin ipuçlarını gösterirken kadın yazarlarımızla öykülerinde gözlenen değişimi notlayalım biz de… Gerçi kadın öykücülerimizin kendi estetik nesneleriyle verimleri arasında gözlenebilecek ilişkiler başka yazıların konusu. Ama bu yönde kimi dürtmeler de pekâlâ olanaklı… BİRGÜL OĞUZ… Birgül Oğuz’u biliyordum ama ilk öykü kitabı Fasulyenin Bildiği’ni (2007) okumuş değildim. Bereket yazar ikinci öykü kitabı Hah’ı (Metis, 2012) ulaştırdı da yakından tanıma fırsatı buldum böylece. Birgül’ün, felsefeye bandırılmış şiire benzer anlatı kurduğu görülüyor. Tek kişilik ama çoksesli bir oyun metni gibi… İşte “Hah”, iki seslem arasına sığışmış nefesçik olmalı, sıkışıp kalmış insanın çıkışsızlığı, çözümsüz kalakalışı… Öykü evrenlerini toplumdaki “ölüm törenleri” içinden geçerek kuran yazar, anlamsal ilinekleri bize buldurup kavramsallığa varmamızın da önünü açıyor bu tür bağlamlı öykülerinde; “…bizi kardeş kılan ve bir arada tutan yasanın nasıl da dağılgan bir kimya olduğunu” (24, 25) göstererek… Yüksek soyutlayım, dönüştürüm eşliğindeki dil egemenliği, bunları tersyüz edip kullanırken yayıp dağıtma, toparlayıp ulama, öğeleri işlevlendirme, şerbeti yerinde bir öykü okumaya gark ediyor insanı. HANDE GÜNDÜZ … Yeni söylemlerle bezenmiş bir öykücülükle çıkıyor Hande Gündüz, Uzun Irmak Boyunca (Alakarga, 2014) adlı kitabında. S A Y F A 1 8 n 5 itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] Kadın yazar, öykü bayram yapar... Hande de Birgül Oğuz gibi, öykünün okunan yüzüyle değil, artalanına, derinliklerine döşediği farklı katmanlar aracılığıyla ulaşıyor anlamsallığa. Bu bakımdan her iki yazardaki vektörel öykü eğrisi, okurun alımlama gücüyle, olanaklarıyla ilerliyor denebilir. Böyle olunca düz olanın değil, değişmeceli anlamın katmanları halinde geliyor öykü. Anlatıyı okusanız da başka bir anlam öbeğinin kapısını çalıyorsunuz. Sanat yapmanın zengin çağıltısı gümlüyor kulaklarınızda. Ancak Birgül’ün öyküleri içlekten dışlağa doğru bir akış sergilerken Hande Gündüz’ün öyküleri dışlaktan gelip içlekli bir öykü evrenine, karakterlerine uçuruyor bizi. Bu nedenle “[ı]slığın anlamı yanım(ız) dan sıyırıp geç(iyor)” (76) öyküler okunurken… MELİHA AKAY… Kitaplı yolculuğuna on beş yıl önce çıkan Meliha Akay, arka arkaya okurla buluşturduğu üç öykü kitabı ardından üç de roman yayımladıktan sonra yeniden öyküye döndü: Gül Bahçesinde Melekler Yoktu (Destek, 2014). Öyküyü terk etmeden romanla kol kolalığını sürdürecek demek ki yazar. Güzel! Gözlerinizi kıstığınızda Akay’ın öykülerinin sayıklama ya da ağır uyku arasında, apansız sıralanıvermiş betimlemeler, koşuşturmalarla örülü dağınıklık arasında gökyüzünden inen çiçek konfetileri gibi de alınabilir bir çalım. Hep bir ket vurma şaşırtmacasının yolumuzu kestiği, duyarlıkların, uçucu yanlarıyla öylece kalakaldığı… Bu yüzden Meliha’nın öyküleri, yüzünden tersinden bambaşka anlam bağları kuşatmasının örnekleri olarak kendini koyuyor bana göre. FADİME USLU… Yayımlanan son öyküler demeti Yaz Korkuları’nda (Can, 2014) kimi verimleri Cemil Kavukçuvari izlenim bırakmıyor değil, silik de olsa… Bu çerçevede Fadime Uslu’nun öyküleri kimi erkek anlatıcılarıyla kimi de başka yazarları çağrıştıran havasıyla, sonuçta farklı bakışımlarla ortaya çıkıyor. İçe işlerken tam o anda dondurup yüzümüze savurarak çarptığı verimlerinde Uslu, bize küçük insanların dünyasından kesitler getiriyor. Doğacı yaşantılardan süzdürdüğü unutulmuş duyarlıklara doğru… Göze pek görünmeyen ya da kimselerin tanıma zahmetine girişmeyeceği karakterleriyle dikkati çeken yazar, “(ara)daki açık farkın en kısa mesafesi”ni (52) yazıyor. TANSELİ POLİKAR… Cehennem Huzur Evi (Siyah Beyaz, 2010) başlıklı öyküler toplamında bir kez daha gizemli, karanlık evrenleri, karakterleriyle okur karşısına çıkıyor Tanseli M A R T 2 0 1 5 dan üçüncü öykü kitabıyla geliyor Sibel Öz, onuncu yılında: Serçeler Ölürse (Notabene, 2012) Ne ki Sibel’i de bütünlüklü olarak ilk kez tanıyorum. Geçmişin acılı tortusuyla, yerini bulmamış duyarlık örüntüleriyle işlenen öyküler, anlatıcıların kendilerini gizleyen yanlarıyla dikkati çekiyor. Yazarın, Nilüfer Kuyaş gibi erkek anlatıcılar kullanması ilginç. Öte yandan anlatıcılar suskun iç konuşmalarıyla [“Konuşmamanın da bir dili vardı(r)” (25)] halkalar oluşturup evrenleri kamçılıyor adeta. Yığışım ayrıntılarına bolca yer verse de karakterlerinin ruh dünyasına uygun kaydırmalarda başarılı bir yazar Öz. Duygulu artalan zenginliği sergileyerek anlatıcı temelde geliştirdiği siyasal öyküleriyle de dikkati çekiyor ayrıca. AYŞEGÜL URAL… Anlattıkları kadar susmaları da seslendiren anlatıcısı aracılığıyla artalan yaratmanın önemini kavramış bir yazarın ilk öykü kitabı: İyi Pazarlar, İyi Pazartesiler (Aylak Adam, 2013). Ural’ın sıçramalı anlatımı, eksiltideki hüneri, önemli. Nitekim ilk kitabında bile ciddi duruş sergiliyor Ayşegül. Birbirinin kopyası halinde, ama bunlardaki kaydırmalarla ortaya çıkan farklılıklar, değişiklikler, oyuncul ışık gölgeler eşliğinde gelişirken, yazar, ilmekler, imgeler, sözanlam öbekleri aracılığıyla baştan sona yeniden kurduruyor öyküsünü okura. Bunlar, yazarın, öykümüzde kendine özgü yer edineceğinin ipuçları… Gizli bir erotizm içerdiği de görülebiliyor anlatısının. Okur anlamlandırmasına yol vermek üzere kalem oynatan Ayşegül, anlattıklarından çok anlamlandırılmasını istediği şeyler için çaba harcıyor. BURCU SEÇMEER… İlk kitabıyla kadın öykücüler orkestrasına katılıyor Burcu Seçmeer: Doku (Potkal, 2014). O da Yeşim Dorman, Nilüfer Açıkalın, Yeşim Eyüboğlu gibi gösteri sanatlarında adını duyurmuş tiyatrocusinemacı öykücülerden. Yazar, yeterince üzerinde durmadan, anlatıdaki gereksinirliğini sorgulamadan sözcükleri sıralayıveriyor. Burcu’nun öykülerinde bu yönde işçilik arayanlar düş kırıklığı yaşayabilir. O, bir yanıyla bilimkurguya dayalı düşlemci, öte yanıyla hem romantik hem alaysamalı örgülerle geliştirdiği yapay kurgu evrenleri, öykü kişileriyle dikkati çekiyor, “masal kitapları sayesinde yazar olmaya karar vermiş” (37) karakteri gibi. Ancak yazarın, ustalıklı geçişler sergilediğini, iç öykülerdeki öznenesne bakışıyla enikonu farklılık yansıttığını, uçkunlar aracılığıyla kıvrak bir anlatı kurduğunu da ekleyeyim… İleriki bir yarımay yazısında, ürünleri Hece tarafından yayımlanan bir avuç kadın yazara da ayıracağım “Kitaplar Adası”nı. Örnekse Handan Acar Yıldız, Mihriban İnan Karatepe, Merve Koçak Kurt, Zeynep Hicret, Emine Batar, verimleri arasında gezineceğimiz öykücüler olacak… Kadınlarımız öykülerini kaleme alırken, kendilerini de gerçekleştiriyor bir bakıma. Ben, kadın öykücülerimiz arasında gezinen bu yazıya çalışırken Özgecan Aslan, o bildik toplumsal vahşet ritüeline kurban edildi. Kadınlarımız bu vahşete inat yine de yazarak kendilerini var etmeyi sürdürüyor, sürdürecek… Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde ya da düpedüz Kadınlar Günü’nde yazınımıza kattıkları erkeye, döktükleri kana tere bakarak kadın yazarlarımızın emeği önünde saygıyla eğilip kendilerini kutluyorum… n K İ T A P S A Y I 1 3 0 7 F Polikar. Vampir, adamkurt, hayalet, cadı, öcü, şeytan vb. korku yazını öğeleri, yazara özgü yaklaşımla öykülere taşınırken anlatı, kıskıvrak yakalıyor okuru. Polikar, farklı biçemlerden yararlansa da öyküler, korku yazınının temel yönsemesinde gözlenen anlatımcı kurgulamayla geliyor. Bu çerçevede yazarın “Sayıklamalarım” başlığıyla kitabına eklediği kimi ipuçları içeren notları da ilginç. SEMRA AKTUNÇ… Gelenekçi çizgide olsa da fazlalıklarını alıp sıkıladığı sözdizimleri, sözcük ekonomisiyle dikkati çekiyor ilk ağızda Semra Aktunç, üçüncü öyküler toplamı Yalos’ta (YKY, 2013). Kimileri bağlamlı öykülerde, yazarın bizi orta yaş kadınlarının dünyasına çeken anlatısı hoş açılımlar yansıtıyor. Diyelim gençlerin anlatıldığı “Sade Kahve” başlıklı öyküde bile bir orta yaş kadını bakışı kendini duyuruyor derinden: “Hamdolsun”… Düş kırıklıkları sona ermese de umutların asla sönmediği, iyimserliğin bütün bütüne yok olmadığı bir orta yaşlılık bu. Bu anlamda olgusal yaşamda bir biçimde önümüze çıkan, ancak ayırdına varmadan usulca kıyısından geçiverdiğimiz duyarlık adalarıyla da önem taşıyor kitap: “bir tarihçem olsa benim de, korunması gereken, üstüne titrenen bir tarihçe…” (40) SİBEL ÖZ… 2006’da yayımladığı ilk öykü kitabı ardın C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle