30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

parçası oldu her biri… Bütün bunların sonunda da aynı filmi birlikte yaşamış olmanın çaresizliğiyle kalakaldık. Çünkü siyasi cinayetlerde babalarını, eşlerini, çocuklarını kaybedenlerin yakınları hukuki olarak aynı sonuca doğru evrilir. Kaçınılmaz bir alınyazısı gibidir o… Zamanaşımı… Ve acılar zamanaşımıyla asla tükenmez. “DEVLETİN EN YÜKSEK NOKTALARINDAKİLERDEN OLMADIK HAKARETLER DUYDUK” Cüce gizemli kahramanınız. Sihirli, büyülü dokunuşları var kahramanlarınızın hayatına. Çok çirkin. İki kadın kahramanınız da onu çok seviyor, her ne kadar ele güne karşı bu sevgiyi pek sahiplenmeseler de... Bir anlamda Cüce aracılığıyla güzellikçirkinlik ile iyikötü algımızı da şöyle bir sarsmak istemişsiniz sanki... Kurmacayı güçlendiren en önemli roman kişisi Cüce sanırım. O farklı kıtalara dağılan aileyi birleştirmede önemli bir rol oynuyor. Her ne kadar kendi ablası tarafından dışlansa da… Öte yandan anlattığı hikâyeler Gazel’in yaşamının büyük bir parçasını oluşturuyor. Ama günü gelince Gazel bir bakıyor ki anlatılanların büyük bir kısmı gerçek… Üstelik Cüce’den yalnızca hikâyeler dinleyen başka insanlar da var: Roberto, Jennifer, Ali… Bir süre sonra ürpertici fiziğiyle değil anlattıklarıyla herkesin kalbine yerleşiyor. Açıkcası romanda en çok korktuğum kişi Cüce’ydi yazarken. Çünkü o zaman zaman gerçeküstü bir yaşamı gösteriyor. Ölümü de sıradışı zaten… Güzellik algısıyla ilgili ayrıtılı düşünmemiştim, ne yalan söyleyeyim. Beni ilgilendiren Cüce’nin sıradışılığının gündelik yaşam algısının çok da dışında yer almamasıydı. Ama romanı yazar yazmaz okuması için götürdüğüm sevgili Sadık Aslankara cesaretlendirdi beni, Cüce konusunda… Sonrasında da romanın yayımlanmasında da çok büyük bir rol oynadı. “Ütopyalarımız ise saflıktan ibaret. Onlar okunmak için tasarlanmışlar, yaşamak için değil” diyor kahramanlarınızdan biri. Kitabın sonu ise iyimser bitiyor. Peki, siz iyimser misiniz? Hâlâ ütopyalarınız var mı? Tam tersine, yalnız, kırık, dökük, endişeli ve telaşlıyım artık. Toplumsal Bellek Platformu’nun son üyesi Hrant Dink’ti. Ailenin yaşadığı hukuksuzluklarla kendi yaşadıklarımızın aynılığını göstermek için Dink davasına gitmiş, bir basın açıklamasında bulunmuştuk. Geniş ailemize yenilerinin eklenmesinden korkuyorduk. Ne yazık ki, yaşadığımız süreç bizleri haklı çıkardı. Gencecik yüzler, çocuklar düştü toprağa. Ardından, ölümlerin ardından devletin en yüksek noktalarındakilerden olmadık hakaretler duyduk. Çok söylüyorum, Benjamin’in sözünü bu aralar: “Umut dediğimiz şey, umutsuzlar adına bir beklentidir aslında...” Benimkisi umudu kollayan, umutsuzca bir beklentidir artık. n “Romanda en çok korktuğum kişi Cüce’ydi yazarken. Ama romanı yazar yazmaz okuması için götürdüğüm sevgili Sadık Aslankara cesaretlendirdi beni, Cüce konusunda…” gelmesini kolladığım bir duvar saati vardı. Alman yapımı, cam kapaklı, tahta kenarlarına ince çizgilerin birer rötüş olarak atıldığı büyük gonglu bir saat… Nerdeyse zamanı unutturmak üzere yerini alan bu saat, artık bana hep Heidegger’in bir sözünü çağrıştırıyor: “Saat, zamanın yenilgisidir.” Çocukluğumun ince baharında zaman ve saat ayrımının ince sınırlarla çizilmiş olduğunu bilmiyordum. O zamanlar, Aristoteles’ten Heidegger’e kadar birçok filozofun, günün akışı içinde zamanı tartışırken zaman ve saat arasında mutlak bir ayrım olduğu düşüncesini de bilmiyordum. Zaman bölünmez anları birleştiren bir çizgidir kuşkusuz. Anlar ise yaşamı duyumsatır insanlara… Saat ise yalnızca bir ölçübilimdir. Süre sözcüğü, akış, akım gibi sıvı bir şeyi çağrıştırdığından zamanın ölçülebirliğinden kurtulmamızı sağlıyordu aslında. Bunun arkasında zamanın statik, saatin ise eylemsel olması yatıyordu. Bu noktadan yola çıkarak şunları rahatlıkla söyleyebilirim: Evet, zaman hayatın iflasıdır. Çünkü her zaman ölümü hatırlatır insana. Ölümün var olduğu düşüncesi ise yaşamın tekinsizliği dayatır sürekli… Sanırım çocuk yaşta ölümün hayatın içinde bu kadar yer aldığını görenler zaman duygusunu bir süre sonra yitiriyor. Çünkü zamanın bir tedavi içermediğinin farkındalar. Hele mahkeme süreçlerini düşününce… Soruşturma süreçlerinde aldığımız yanıtlar, yüzlerimize kapanan kapılar, sürgün edilmeler, işsiz bırakılmalar, mahkemelerde tartaklanmalar, itilip kakılmalar… Yaşamın sıradan C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Gece Uyurken/ Eren Aysan/ Can Yayınları/ 248 s. 1307 5 M A R T 2 0 1 5 n S A Y F A 1 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle