19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Bozkurt’tan “Orpheus’un Bakışı” Ulus Baker’in izinde “Orpheus’un Bakışı”, Ahmet Bozkurt’un Ulus Baker’in fotogramlarını yorumladığı ve buradan hareketle yazının, yazmanın anlamını sorguladığı bir kitap. r Tolga ARAS zun zaman yazma üzerine, yazmanın nereye dokunduğu ve anlamlandırmaya katkısının ne olduğu düşünülüp tartışıldı. Felsefe ve psikolojinin önemli bir bölümünde buna dair tartışmalar mevcut. Yazı, söylemin ete kemiğe bürünmüş biçimi olarak da algılandı dilin “ben”le ilişkisi olarak da. Bazen zamanı yakalamak bazen de iz sürmek diye nitelendi. Bu nedenle sakıncalı da bulundu takip de edildi, ileriye de taşındı. Ahmet Bozkurt, Orpheus’un Bakışı’nda Ulus Baker’in izini sürüyor; yazılarının anlam öbeklerini kazıyor, fotogramlarının peşine takılıyor. Bir yandan da yazıyor ve böylece yazının anlamını kurcalıyor. Kendi yazdıklarıyla Baker’inki arasında pek çok kavram yoluyla bağ kuruyor, köprüler oluşturmaya uğraşıyor. Elbette felsefi ve psikanalitik kavramlaştırmalar eliyle. Bozkurt, Baker’in fotogramları üzerine kafa yorarken yazıyla açılan koridorlara giriyor; hakikatin üretilme sürecine dalıp kimi zaman eylemden kimi zaman da varlıktan kaçışın bütün gücünü hissediyor, hissettiriyor. BAKMANIN DÜŞÜNSEL TARİFLERİ “Yazmak, şüphesiz bir ‘oluş’u tamamlamaya yönelik bir edim. Fakat yazmak aynı zamanda tamamlanmamış ve tamamlanamayacak olanın da zamansal çevrimi üzerine kurulu bir yapıt inşa eder. Yazı hiçbir zaman kendi varlık nedenini yadsımaz.” Bozkurt, girizgâhı böyle yapıyor. Onun yazdıkları, Baker’in söyleminin (cümleler yardımıyla) eyleme doğru yürüyüşünün bir açıklaması niteliğinde, fotogram yorumlamaları da bunun göstergesi. Söylemin eyleme dönüşme aşaması ise görsel algıdan görü anlatısına doğru ilerleme bir bakıma: İçe bakış ve onu bir tür dışa taşıma işi. Bozkurt’un çıktığı yolculuk bakış fenomenolojisine denk düşüyor. O da duyum kanallarının açılmasına yönelik bir edimi zorunlu kılıyor. Yani farkına vararak görmek; bakışın veya bakmanın içini doldurmak. Orpheus’un Bakışı’nda, Ulus Baker’in fotogramlarından hareketle derinlikli bir felsefe görmek mümkün. Bu bağlamda kitapta felsefe “cemaatinden” birçok isim var: Derrida, Kierkegaard, Foucault, Deleuze, Platon, Barthes... Tüm bunlarla söylem ve imgelem araS A Y F A 10 n 29 M A Y I S Ahmet Bozkurt Ulus Baker U sında ilinti kuran; onların kalbur üstü söyleminden Ulus Baker’inkine uzanan Bozkurt, görüleni yorumlama yoluna giriyor. Aslında o yol bize, disiplinlerarası bir imkân sunarken yazı ve yorumlamanın gücüyle kurucu estetiğin sularına ulaşmamızı sağlıyor. Orpheus’un Bakışı, bakmanın düşünsel tariflerini veriyor; bu yüzden felsefi bir kitap, öte yandan psikanalize de bulaşıyor, metin ve imgelem çözümlemelerine uğruyor. Konu çeşitliliği de cabası. Her şeyi alt alta sıralayıp topladığınızda eldeki, “ben olmanın” kimi koşullarıyla beraber hakikatin yeniden üretilmesi. Dolayısıyla karşımıza “yazılmaması”, “söylenmemesi” ve “düşünülmemesi gerekenler” çıkıyor. Anlayacağınız bu, “ben” ve “dil” arasındaki gidiş gelişlere işaret ediyor. Tıpkı bakmakla görmek, kalmakla gitmek arasındaki gel gitler gibi. BELLEĞİN TAŞIYICILIĞI Bozkurt’un bizi “ittiği” felsefe kuyusu, yazmanın “hapsedilmiş zayıflıklarını”, ortaya saçıl(a)mazların “üstünü örtme çabası” veya “yazarın belleğinde yer eden hatırlamanın çıplak yansısı” olduğunu da gösteriyor. Tabii bir ihtimal daha var: “Her başlangıç gibi yazı da varoluşsal kaygıdan, kendi olma durumunu sorgulama ediminden doğar.” Yazmak, nihayetinde iz bırakmak demek. Ama bu yetmez; bırakılan izin bir anlamı ve değeri olmalı, öteki yazılanlardan ayrılmalı. Bozkurt, Baker’in izinden giderken hem onun farklılığını anlatıyor hem de kendisi yeni bir ize imza atıyor. Sonuçta yazarak, iz bırakarak ve yorumlayarak ölümün elinden kurtarabildiğimiz kadar çok şey kurtarıyoruz. Bozkurt’un çabası da bu aslında. İzinden gittiği Baker’in yaptığı gibi. Baker’in izlerini takip eden ve onlar üzerine yazan Bozkurt, bu edimiyle “belleğin taşıyıcılığını” üstleniyor. Baker de yorumlamamız için bize bıraktığı yazılarıyla düşünceyi görünür kılıyor. Bozkurt ise pas demeden bu eli görüyor. n Orpheus’un Bakışı/ Ahmet Bozkurt/ Ayrıntı Yayınları/ 158 s. Feyzi Açıkalın’dan Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’na bakış kılıyor. Yarışın güvenliğini asker sağlıyor, kafile askeri barakalarda konaklıyor, madalyaları onlar takıyor. TUR yıldızını, Rıfat Çalışkan’ı doğuruyor. Halk onu omuzlarına alıyor; Çalışkan da yıllarca bisiklet sporunu taşıyor. TUR’un Feyzi Açıkalın’ın kaleme aldığı “Cumhurbaşçapı büyüyüp uluslararası katılım artınca kanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun 50 Yıllık Öyküyıldızlar doğal olarak eskisi gibi sivrilemiyor. Sporcusuyla onun gösterdiği başarı oranında sü”, somut sayılar, tarihler ve isimler içerse de özdeşleşen Türk halkı ve medyasında, gelen satır aralarında dramatik öyküler barındırıyor. başarısız sonuçlar sonrasında sorgulama başlı5060 yıl içinde yarışmacı bisiklet dünyasında yor. Halkın ilgisi, basının sayfalarında yer veryaşanan değişim ve çatışmaların hikâyeleri mesinin azalmasına koşut olarak yıllar içinde bunlar. Aynı zamanda insan öyküleri. kayboluyor. 1980 askeri darbesi ile TUR’un adı üç yıllığına “Devlet Başkanlı Bisiklet Turu”na(!) r Serdar YILDIZ dönüşüyor. 1980 sonrasında ülkenin güney kıyılarında Akdeniz Turu adıyla yine uluslararası ölçekte koşulan yarış ve TUR’a çok 965’te “Marmara” adıyla Uluslararası nitelikte düsayıda yabancı yıldız sporcu geliyor. Ne yazık ki ne basın ne de zenlenmeye başlayan, daha sonra 1968’de “Cumsporcunun kendisi ülkemize gelen değerleri anlıyor. Basın yetehurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu” (TUR) adını rince yer vermediği gibi çok özensizce davranıp özellikle yabancı alan bisiklet yarışının bu yıl ellincisi gerçekleştirildi. sporcuların isimlerini yanlış yazıyor. Sporcu ise katıldığı yarışa Cumhuriyet gazetesi spor yazarı Feyzi Açıkalın’ın, TUR’un ilişkin en küçük bir belgeyi saklamayı düşünemiyor. Böylece sanki yarım yüzyıllık tarihini anlatan, arşiv ve belgelere dayanarak “koşulmamış” bir yarışlar devri yaşanıyor. hazırladığı kitap bir hafta süren organizasyon sırasında taYazarın bu dönemleri aktarmaya çalışırken belgeye ulaşma nıtıldı. Kitapta Açıkalın’ın özel arşivi, 1975 yılından başlaaçısından çok zorlandığı anlaşılıyor. 1990 sonrasında bisikletin yarak çektiği fotoğraflar ve çok sayıda bisiklet sporcusunun kişisel çevreci, protest ve alternatif bir ulaşım aracı olarak değer kazanfotoğrafları yer almasına karşın Cumhuriyet gazetesi arşivinden maya ve futbol ile doldurulmuş spor sayfalarında yarışmacı bisiklet büyük ölçüde yararlanıldığı gözleniyor. sporunun yerini işgal etmeye(!) başlaması da yazarın yakındığı bir Yazar, Fransa Turu’nun öncüsü L’Auto dergisi, İtalya Turu’ndaki başka konu. la Gazzetta dello Sport örneğinde olduğu gibi Cumhuriyet gazeteKitap benzerlerinden farklı olarak yıllar içinde belli bir akış sinin de 1963’te “Marmara Turu” adıyla başlayan organizasyonun sağladığı için öykü tadında da okunabiliyor. Hangi sporcunun, yurt düzeyinde tanıtımında önemli rol oynadığını belirtiyor. Gahangi kuşak içinde yer aldığı; onların ardıllarının kim olduğu kolay zetenin, 1963’te etap birincilerine sarı mayo vererek başlattığı desanlaşılıyor. Kitabın ikinci aktörleri olan idarecilerin hem birbirleri teğin, daha sonraki yıl genel klasman birincisine armağan edilen hem de sporun yönetimini elden bırakmayan siyasi iktidar güçleri yarış bisikletiyle artarak sürdüğü görülüyor. O yıllarda yalnızca altı ile olan savaşımı satır aralarında veriliyor. sayfa çıkan Cumhuriyet gazetesinin arka kapağın2008’den başlayarak son derece profesyonel daki spor sayfasının neredeyse tamamının TUR’a bir anlayışla organize edilen ve televizyon ekranayrılması, bugünler için de ilginç bir ayrıntı. larından naklen yayınlanan TUR’un sınıf atlaması Türkiye’nin ilk ve belki de tek(!) bisiklet yazarı sayfalarda yer buluyor. Yazarın, artık sanal ortamTuncer Benokan ve gazetenin fotoğraf sanatçısı da kolaylıkla erişilen yarış bilgilerini sayfalarına Tulay Divitçioğlu’nun detaylı ve titiz aktarımıyla almaktan ziyade kişisel arşivindeki fotoğraflarla Türkiye’nin bisiklet sporu organizasyonu ile tanışanlatımı tercih ettiği gözleniyor. Kitapta da betığı gözleniyor. Kitap salt 50 yıllık geçmişinden de lirtildiği gibi salt skora, sonuçlara, rakamlara, öte TUR’un başlangıcını, ilk organizatörlerin kimisimlere dayalı bir anlatım gibi görünüyorsa da lerden nasıl etkilenerek işe koyulduğunu anlatıyor. içerdiği insan öyküleriyle de ilgi çekici bir içerik Tuncalp’ın 1960’larda, henüz gelişen söz konusu. n Türkiye’nin her türlü doğa şartlarına açık bir etaplı organizasyonu ancak asker yardımı ve korumacılıCumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet ğında gerçekleştirebileceğini anlaması ve TUR’un sürekliliğini sağlamak için Cumhurbaşkanlığı Turu’nun 50 Yıllık Öyküsü/ Feyzi Açıkalın/ Feyzi Açıkalın makamının koruyuculuğuna alması konuyu ilginç Ege Yayınları/ 176 s. Elli yıllık bir gelenek 1 2014 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1267
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle