Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Fantastik kurgu” sınıflandırmasını da pek sevmiyorsunuz, biliyoruz. Peki, biz ne diyelim bu romanlara? Roman, aklın ve ruhun sınırlarında gezer. Fantastik roman ise sınırların ötesinde. Ne demeye her şeyi bize gösterilenden, öğretilenden, kısaca hegemonların dayattığından ibaret sanalım? Şehriye çorbası gibi terbiyelenmeye razı gelmek zorunda mıyız? Birileri az yumurta, az un, az limon katıp hayatımızı kendi doktrinleriyle çırpıştırdığı zaman kendimizi kâmil hissetmeyi reddetsek de kendi harımızda pişip taşsak olmaz mı? Bal gibi olur. İşte o zaman da hayat fantastik olur. Romanlarımı illa ki kategorize edeceksek bence de fantastik edebiyat, evet ama kurgu değil. “Kurgu” sözüne özel bir gıcıklığım yok. Kurgulayan kurgulayabildiği kadar kurgulasın. O da onun hüneridir, aferin. Ben kendi adıma, kurgulayarak yazabilen biri olmadığım için bu etiket bana yapıştığında gıcık kapıyorum. Olmuyor çünkü uymuyor. Başını sonunu bildiğim bir şeyi niye yazayım değil mi? Zaten biliyorum. Romanlarınızda bazen mistik, metafizik bir yerlere doğru yol aldığı hissine kapılıyor okur. Sonra “pat” diye fena halde gerçek bir dünyaya atılıveriyor... Öyle gerçekler vardır ki yazdığınız zaman mistik görünür. Benzer şekilde mistik görünen öyle şeyler vardır ki düpedüz gerçektir. Belki hem o hem bu, belki de ne o ne bu. Ama ben yazdığım zaman bana mistik, yazdıklarıma da fantastik diyorlar. Katılırım hayat fantastiktir. Çünkü fantazya hayatın ta kendisidir ve senin hayatın ancak kimseciklerin dokunamadığı, sınırlayamadığı, müdahale edemediği, bulandıramadığı bir şey olduğu zaman senin hayatındır; böyle bir hayat ise bu ortamda fantastik. Bu yüzden ben istediğim kadar hayatın ta kendisini yazayım, buna hep roman diyecekler. n Deccal’in Hatırı/ Sezgin Kaymaz/ İletişim Yayınları/ 430 s. ‘Angara’ usulü aşk romanı r Eray AK rkin Koray’ın ünlü Ankara oyun havası ne zaman kulağıma çalınsa, aklım ritmden çok sözlerine kayar. “Bu bir Ankara hatırasıdır, Ankara’dan çıkar” der Erkin Koray ve elektronik bağlamanın bilinen ritmi arkadan tıngır mıngır devam eder. Sözlerine gider aklım çünkü bir oyun havası ancak bu kadar duyguyu aynı anda barındırabilir: Romantik, arkadaş canlısı, hırçın, iddalı, sert, naif, absürd, eğlenceli, komik ve alabildiğine ciddi. Tüm bu duygular, aynı anda duyulur bu oyun havasının sözlerinde ve Erkin Koray’ı, Erkin Koray yapan duyguların tamamı bunlar bana göre. Bu duyguların hepsini bir arada, ayrıca bir oyun havasının içinde verebilmek ise Erkin Koray’a has bir durum tabii. Bu duyguların birini bile içine sindiremeyen şarkılar ya da edebiyat ürünleri o kadar çok ki şimdi, belki o yüzden şaşkınlık ve hayranlık oluyor Erkin Koray’ın bu şarkısını her duyduğmda hissettiğim. Tıpkı bu oyun havasında olduğu gibi duygu patlaması yaşatan bir “şey” bulunduğunda ise hemen sahiplenmek gerek. Sahiplenmek de yetmez, eşe dosta duyurmak, tavsiye etmek gerek. İşte bu yazı da tam olarak böyle bir durumla ilgili. Erkin Koray’ın müzikle yaptığını, edebiyatla yapan birinin romanı burada söz konusu olan. Gerçi bahsedeceğim kişinin çok ihtiyacı olduğunu sanmıyorum bu türden tavsiyeleşmelere çünkü ciddi, ciddi olduğu kadar da nitelikli bir okur kitlesini takmış durumda peşine zaten. Burada yapılmaya çalışılan ise anlatılan kişiye ve romanına dair birkaç küçük nottan ibaret kalacak. Öyle de kalması gerek zaten çünkü bu kısıtlı alana, her sayfasından ayrı bir panayırın aktığı romanın sığması imkânsız. Sezgin Kaymaz ve yeni romanı Deccal’in Hatırı’ndan bahsediyorum. Daha önce yayımlanan hiçbir romanıyla okuruna “vakit kaybı” sıkıntısı yaşatmayan bir yazar Kaymaz. Yeni yayımlanan romanı da tıpkı diğerleri gibi: Başlıyorsunuz ve bir yandan delicesine sonu nereye bağlanacak diye sabırsızlanırken bir yandan da hiç bitmesin, Sezgin Kaymaz anlattıkça anlatsın istiyorsunuz. Bunun birkaç nedeni var. En önemlisi ise Kaymaz’ın kahramanlarını kapı komşumuz kadar yakın insanlardan seçmesi. Sokağın tam ortasından hikâyeler anlatıyor yazar. Bunun yanına “fantastik” de diyebileceğimiz bazı durumlar giriyor ancak Sezgin Kaymaz romanları ne kadar “fantastik”, tartışılır. Şöyle ki, Gabriel Garcia Marquez’in kült romanı Yüz Yıllık Yalnızlık’ta, çamaşır sererken çıkan bir rüzgar sonucu uçup kaybolan Remedios ne kadar fantastikse o kadar fantastik Sezgin Kaymaz’ın kahramanları da. Marquez uçurduğundan uçmadı Remedios. Romanın kendi gerçekliğinde, gerçekten uçtu. Tıpkı Kaymaz’ın bir önceki romanı Kün’de, “Gonyalılar” gibi konuşan ve onu duyanların yadırgama E taşıyıp ölen bir yarı ölü farkında değil... İrfan ise Seher’in yeni doğmuş bebeği! Romandaki her şey de bu “İrfan bebeğin” doğumuyla başlıyor zaten. Ama nasıl doğum: Daha annesinin karnında şişlenerek tek gözünü, kolunu ve bacağını kaybetmiş. Onu kurtarmak için Veysel devreye girmiş. Halil bu vahşeti araştırmak için hastaneye gelmiş. Bir bakmış, kendisine babalık vasiyet edilmiş. Deccal Celâl girmiş sonra devreye. İrfan bebeğin annesini öldürenleri öldürmüş. Sonra daha neler olmuş neler... Anlayacağınız, anlatmakla bitmez bu hikâye. Alıp okumadan da Sezgin Kaymaz dünyasının gerçek renklerini anlamanız mümkün olmaz. Sezgin Kaymaz’ın hayvan sevgisi romanlarına da yansıyor. Tüm bu hareketli, mafyalı polisli kurgusuna rağmen öncelikli olarak ise bir aşk hikâyesi Deccal’in Hatırı ama öyle bilindik “sulu sepken” Okurunu şaşırtmak için çıkmış yine Sezgin Kaymaz yoluna hikâyelerden değil. Islatmak isteve bunda da tartışılmaz bir başarısı var. miyor Sezgin Kaymaz okurunu, yerine mıhlamak istiyor. Mıhlansın dığı köpek Çeto’nun gerçekliği gibi... ki yerine okur, bir daha göremeyeceği Bu bağlamda Sezgin Kaymaz romanlarıaşklara tanıklık etsin istiyor roman boyunnın ne kadar fantastik olduğu sorusuna da ca. Bu aşklarda ise ne cinsiyet, ne sınır, ne kendi dünyamızın gerçekliği kadar diyebimevki ne de tabu olarak algılanan konular liriz rahatlıkla. engel değerini taşıyor. Aslında aşkın doğasını en saf hâliyle veriyor yazar. O doğa ANLATMAKLA BİTMEZ da önünde hiçbir engel tanımıyor tabii. BU HİKÂYE Kaymaz’ın, Deccal’in Hatırı’nda türlü Kaymaz’ın yeni romanı Deccal’in Haçeşitli aşkı anlatırken dayandığı tek cümle tırı ise bir Ankara hikâyesi. Tıpkı Erkin yeter yazarın aşka bakışını anlamada: Koray’ın şarkı sözlerindeki gibi duygudan “Seni tamamlayacak olanı bul.” Tamamladuyguya savuruyor okuyanı. Bir sayfada yacak olanın ise hiçbir sıfatı önemli değil, işlenen bir cinayetten kanınız donmuşken yeter ki diğer “yarım” olmayı bilsin! sonraki sayfada, absürd bir çıkışla kahkaBirkaç romanın iç içe geçmiş hâli sanki ya boğuluyorusunuz. Duygu savrulması Deccal’in Hatırı. Her hikâyenin de kendi derken tam olarak bundan bahsediyorum. içinde bir başlangıcı ve bitimi söz konusu Okurunu şaşırtmak için çıkmış yine Sezgin ancak her bitim, bir şekilde romanın ortak Kaymaz yoluna ve bunda da tartışılmaz bir sonuna hizmet etmek için yola çıkmış. başarısı var. Gerek Deccal Celâl, gerek Hayri, gerek Bu duygu zenginliği kahramanlar için Zila, gerek Veysel gerekse de Teoman tek de geçerli. Buna bağlı olarak, bir karakter başlarına da bir roman evreni oluşturabilir. cümbüşünün içinde yüzüyoruz roman boHepsi kuvvetli karakterler. Bu kuvvetli yunca. Hatta, bunca farklı uç birbiriyle nasıl karakterlerin hepsinin tek bir hikâyeye kesişecek, bunca farklı yoldan akan hikâye, hizmet etmesi ise Kaymaz’ın yarattığı dünaynı güzergahta nasıl buluşacak diye merak yanın, gerçek zenginliğini meydana getirida ediyoruz. O kadar farklı karakterler ki yor. Romanı genel hatlarıyla tarif etmeye bunlar, bir araya getirmek için ciddi bir haçalıştığımızda ise farklı renklerin kendi yagücü mesaisi harcamak gerekiyor. Sezgin içinde kırılarak, birleşerek, ayrışarak tekrar Kaymaz bu mesaiyi harcamış harcamasına, bambaşka bir renk cümbüşü meydana geçok da iyi yapmış harcayarak ancak aynı metirmesi diyebiliriz. saiyi okuyucu olarak bizim de harcamamız Üstelik tüm bunları kendini bir an bile gerekiyor. Çünkü bu bambaşka uçların bir salmayan, romanın o çok renkli dünyasıyla araya gelmiş hâlini akla kabul ettirebilmek, paralel ilerleyen cümbüşlü bir dille anlabunun bir roman mı, yoksa gerçekten yatıyor Sezgin Kaymaz. Yazarın yarattığı bu şanmış bir hikâye mi olduğunu ayırt etmek dünyada kendini öne atan en önemli özelciddi bir mesai harcamak anlamına geliyor. liklerinden biri de dili zaten. Bu farklı uçlardan kısaca şöyle bahsedebiAz önce demiştim ya her biri tek başına liriz: Deccal Celâl en ciğerlisinden bir mafya bir roman kahramanı olabilecek güçlü babası ve kendisi bunu kabul etmiyor, Halil karakterlerden doğuyor hikâye diye; annesini yeni kaybetmiş bir polis ve kendiDeccal’in Hatırı, “Sevinç KuşlarıI” üst sinden olmayan bir çocuğu sahipleneceğini başlığıyla yayımlandı. Yani, bu da demek bilmiyor, Teoman Kemâni motomot aile oluyor ki bu başlık altında daha romanlar babası bir rantiyeci ve ne hale geleceğini okuyacağız. Bu güçlü karakterker yeni tahmin bile edemiyor, Veysel deli dâhi bir hikâyeleriyle tekrardan çıkacak karşımıdoktor ve eşcinsel olduğunu hiç kimseden za. Üçleme olarak düşünmüş “Sevinç gizlemiyor, Naim Orhun deli gıcık bir dokKuşları”nı yazar ve bu ilk romanı okuyantor ve hastane ondan soruluyor, Zila dünya ların, yana yakıla ikinci romanı bekleyeceüzerinde ne kadar fobi varsa hepsine sahip ğinden eminim. Deccal’in Hatırı ile kendi bir kadın ve aşk tanrıçası olduğunu fark roman dünyasına ve dünyamıza önemli bir etmeden yaşıyor, Berna bacı kardeş bir trahalka ekledi Sezgin Kaymaz. n vesti ve anne aday adayı seçilmiş duymuyor, Seher bir fahişe ve öte taraftan ilahi mesajı e.erayak@gmail.com 2 7 Ş U B A T 2 0 1 4 n S A Y F A 1 3 “SENİ TAMAMLAYACAK OLANI BUL” C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1254