Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? Tanrı’nın ışığı bana değil de size mi akıp çekildi, kutup ben değilim de siz misiniz, bacaklarımın arasından düştünüz de gördünüz ışığı” demesi, felsefe ve teoloji kavramlarının nasıl yeni bir söylem içinde başka bir yönden ele alınabileceğini örnekliyor. “Kıymetli malların depolandığı yerlerde erkek erkeğe ışık siyaseti, ışık felsefesi, ışık sapıtması, uçtu kafaları, birinci akıldan onuncu akıla kadar hepsi onlara verilmiş, erkek Tanrı’nın aynası, kadın şeytanı… Şeytanı resmediyorlar, şeytanın memesi yok, şeyi var elinde, erkek dirgeni.” (s.119) Yaşadığımız kentleşme felaketini tanımlama biçimindeki yaratıcılık da, ustalık da gerçekten hayret verici: Muinar’a bir baktım da sanayi için yaptığımız her girişimin spermlere benzediğini ve dünyanın da bir “yumurta” olarak bu sanayi girişimlerinden nasıl dölleneceğini beklediğimizi fark ettim. Hepimiz aslında bu döllenmenin yaratacağı korkunç yaratığı dehşet içinde bekleyen çaresizleriz. “…insan gözü görmez bunu, suyun iççiçeği var, balıklar bilir o çiçeğin kokusunu, dedi, varil faşistleri soldurdu suyunuzun çiçeklerini…” (s.88) “KADINLIK HALLERİ” Muinar kaba bir bakışla bir kadın ve kadınlık kitabı olarak okunabilir. Hatta yazarı da bu kitabın “kadınlık halleriyle” ilgili bir kitap olduğu yargısına itiraz etmeyebilir. Ama sanırım böyle bir yargı Latife Tekin kadınlığa ait somut tartışmalarla estetik bir varlık olarak kadın varoluşu tartışmalarını birbirine karıştırmak olur. Yeryüzünü dişileştiren bir roman bu.Erkek bakışıyla analığı kutsayan bir roman değil. İnsan ilişkilerinin erilliğini gösteriyor; cinsiyetçi ideolojiyi, kentleşmeyi, erkek egemenliğini, çevre sorunlarını, felsefeyi, bilimi ve teolojiyi edebi dilin bombardımanına tutuyor. Edebiyattan hayata bilime ve dine böylesi bombardıman ve eleştirel bakış seyrek görülür; üstelik edebiyatın yolu ve yordamıyla. “…yeni fikirsizlerin dalgasından kendini sıyırmaya bak, ‘Hiç kimse hiçbir yerde değildir’ lafları falan ediyorlar, insan isterse aynı anda üç ayrı yerde görünebilirmiş… Öldüklerinde de üç ayrı cehenneme düşerlerse ne olacak? Kuantumun da hayrını göremeyecek insan“Bu evleri yapanlar da ne yaptıklık, para avcıları yeni hazine buldu, larını bilmiyor, aslını arayacak olur hem sihir hem bilim, yağmalıyorlar san, mimarlık terziliğin bir kolu, ev elbirliğiyle… Sıkıldılar bana sorardediğin nedir ki, elbisenin az daha san, İsa’yı Musa’yı haklayacaklar, bolu, birini üstüne giyip dolaşıyorçoban kaldı onlar…Ticaret mersun, birinin içine girip geziniyorkezleri, otobanları, asma köprüleri, sun.” (s.30) füzeleri, mekikleri, peygamberleri“En yüksek bina en yüksek ağanin havasına uymuyor, doladılar cın boyunda olmalıdır.” (s.80) dillerine kuantumu, lafları dertleri Hem erkek egemen, hem de fao… İnsan aza yürüyor diyorum saşist ikiyüzlüler toprağa, kadına ve na inanmıyorsun, tek Tanrı da fazla bayrağa ana diyerek güzellemeler gelmeye başladı, sıfır Tanrı, eksi bir yaptıkları zaman içimizde oluşan Tanrı, eksi iki…” (s.138) kızgınlık ideolojiktir. Ne var ki, ayMuinar’ın teknik yönden de bir nı tepkiyi romanda vermek gerekti ayrılığı ve üstünlüğü var: Bu kitap ğinde sanatsal ürün aracılığıyla pozorlu bir yol denenerek bir kişide litik tartışma yapmanın güçlüğü be iki insanın diyalogu biçimde yazılmış. Bunu çok ironik buldum ve lirecektir. Latife Tekin, bu noktada tek kişilik diyalog dediğim bu anlapolitik tartışamaya çok yaklaştığı tım yolunun benzeri olup olmadığıhalde, bir edebiyatçının yapması nı çok düşündüm, bulamadım. gereken şeyi yapıyor: Politikanın Bir de ilk kez kendini görünür söylemini bugüne kadar bilmediğihale getiriyor bu romanda yazar. miz yeni bir dile dönüştürüp onu Latife Tekin edebiyatını bilenler, estetik bağlamında yeniden kurubu durumun onun edebiyatında ilk yor. Bir bakıma edebiyatla politika kez bu kadar belirgin olduğunu arasındaki tek anlamlı ilişkiyi, yani fark etmiş olmalıdır.? kavramları alıp dönüştürme ve hayata geçirme ilişkisini somut olarak gösteriyor. Dünyayı kadınlaştırıyor Muinar/ Latife Tekin/ Everest ama kadınları idealize ederek değil. Yay./ 264 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 887 SAYFA 25