25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kilidi paslı yüreğe Ahşap Anahtar FIKRETDEMİRAG B irkaç yıl önce Ah'lıılk.vlır »utluk " E n dişe1i AHSAI' Fesleğen"i ANAH'IAK için yazdığım ve Virgül dergisinde yayımlanan bir yazıda, Abdülkâdir Budak için "Çağdaş bir Troubadoure' tanımını kullanmıştım; Can Yayınları'ndan basılan Ahşap Anahtar" şiirleri, şairin bu tanımında bir 'kaymaya' yol açmıyor; istediği kadar çağdaş vc modern kavramlar, metaforlarla oluşturulsunlar; eene de 'Gömleği Levlâ Desenli' şairi gizleyemiyorlar. Ve iyi ki de gizlcycmiyorlar, zaten gizlemek gibi bir dertleri yok; tersine, şairin sehir dışlarından gelen sesini, bir özgünlük olarak gözeneklerinde barındırmaktan memnunlar. Öyle olmalı. Çünkü şairlerinin geldiği damar o. Bu damardan da, yazımın başında adı geçen yazıda söz etmiştim. Geçiyorum. imgemetafor dizgesinin işlediğine ilişkin çok az bir fikir vermeye yetiyor. Her şair bir tür 'söz kuyumcusu'dur, yani her iyi şair. İyi şairliğin ölçütü, tanımı salt 'söz kuyumculug'u'yla sınırlanamaz elbet; bu kuyumculuğun sahiciliği, özgünlüğü, biricildiği yanında, bir 'mesele'yle örtüşür olması rkuyumculuğun' tematik gerekçeleriniyansıtması) da gerek. Abdülkâdir Budak, Ahsap Anahtar" şiirlerinde bunu basarıyor. ÇOK hesaplı (belki de fazla hesaplı) bir dil kullammı. Ama, şiir'in dili biraz da bu değil mi? "Limanın anlamım çözer mi yanaşan gemi/ Bunu denize sorsam daha derine iner/ Liman bir şey söylemez belki de gemilere/ Açtklarda içine demir atmışsa eğer//Babam limandı belki, yanaşmayan gemibçnl' Aynı sulartn açığı, ktytsıydık ikimiz/ Susmak ona özgüydü eşlik etmezse bana/ Ben \imdi anlıyorum, martıydı eksiğimiz" (Babam ve Liman, s. 37) Özede, bir 'ömürboyu kanama'yı/zonklamavı, baba oğul ekseninde ve o£ul 'un göziinden sahici ve yetkin bir poetıkayla şiirleştirmiş Abdülkâdir Budak. Başka ne söylenebilir "Ahşap Anahtar" için, şairin kıtabına önsöz yerine aldığı "Muhteşem Ayıplar"ı yinelemekten başka? "Göpümün yelkenlerirıi jişirerck bir rüzgâr/ Yüzüme çarpıLıcak bir kttpt bulmalıyıml Dışlanmak nasıl bir şey, öğrenmi'k ıçın/ Ruh halini metale yenık düşetı ab$abın/ Katlıamdan kılpayı kurluUın giitıün snnunda/ llhsemden çog'unu almak rnuhtv$em ayıplurdan/ Öpetı dudaklar abşap, ukşanan metal ise/ Sevtşmeyi ayıp saymak ıuümkün müdür kaptanlı'Tekne sizofren öyle mi, kayalara yöneliyor/ tlk ccfscde bc raat eüiriliyor denizl Soru metal, yanıt ahşap; astlan bir soka$a/ Cadde adınt verecek kadar incelikliyiz" (s. 9) Türkiye'de bugün çok dallı bir şiir yazılıyor. Bu dallardan birinde yazılan bir şiirle ötekinde yazüanları kıyaslamak ya da birini öbürüne yeğlemek durumunda degilim. Öyle bir yeğleme olsa da, bunu burada ilan etmek ya da tartışmak niyetinde de değilim. Abdülkadir Budak şüri, her biri bir başka zenginliğe işaret eden anlayışlardan biri olarak kendi yatağında akıp önce Türkçe şiirin, sonra Dünyanuı ana şiir ırmağına karışıyor. • olduğunun ayırdına varabilir... Kİmi için bu bir şarkıdır, herhangi bir televizyon Jıaberidir, kimi içinse belirli bir nesnedir ya da bir durumdur. Bu türden moüflerle sıkca karşılaşılmaya baslandığında kişi sanki kendisine bir şeyler söylenmek isteniyor gibi bir sanıya kapılabilir. Psikiyatri biliminin önde gelen adlarından C. G. Junc'un, Uzakdoğu'nun bilgelikler kitabı "' Cning"in basına yazdığı önsözde "senkronizasyonya da eşzamanlılık" kuramı diye söz ettiği bu olgu gerçekten de kişiye bir şeyleri işaret eder gibidir. îşte böyle yinelenen bir motif vardır romanın kahramanı Paul'un yaşamında. Bir 'leite motif gibi alttan alta sesini duyurur hep. Giderek bölgesi iyice koyulaşır ve tüm yaşamının üzerinı kara bir bulut gibi örter. Kitap işte bu motifle başlıyor. Bu bir yapıdır. Deniz kenarında duran dev bir saray görüntüsündeki psikiyatri hastanesi" Yani Klepp. Paul, henüz küçük bir çocukken karşılaştığı bu yapıyla ilgili andarını şöyle anlatıyor: "Aniden orta yaşlı bir adarn fark ettim. Evlerden birinin yağmurdan iyice ıslanmış merdivenlerinden teker teker iniyordu. Yanında ise oğlu vardı, yirmi yaşlarında, uzun boylu ve zayıf bir çocuk Baba oğlunun omzundan tutmuş, onu sertçe itekliyordu.... Caddeye ulaştıklarında onlann yanına koştum ve babaya haykırarak sordum: "Nereyegötürüyorsun onu?"... Babaoğlunun omzunu bırakmadan döndü.... "Klepp'e" diye mırıldandı Sonra sisin içinde kayboldular.... Yauna vakti gelince unncmin bana anlattığı 'Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde...' diyebaşlayan gizemli masallarda olduğu gibi sis onlan yııttıı." Sisin içinde yitip gitmek o küçük çocuğun da yazgısı olacaktır. Paul sonuçta, gerçekle bağlantının koptuğu, aklın, kışiiiğin, "kendi olma" duyıımunun parçalandığı, zaman ve mekân algılarının yerini "halüsinasyonlann (sanrıların)" ve saplantılann aldıği, kuşkular, paronoik hayaller içinde dış dünyadan kopuşla sonuçlanan ve kişiyi içine çeken şizotrenik bir sisin içinde yitip gider: " Bu hikâyelerde ınsanlar, yıldızlar gökyüzünde parıldarken, taşlar ve kayalıkların içinde ya da karanlık ormanların patikalarında vollartndan saparakkaybolurlar.... Bu insanlar karanlıkta panldayan çok sayıdaki parlak gözler gibi ışıldıyorlardı; evet karanlık, sonraları üzerime giderek daha fazla çöken karanlık... yıldız ve ayışığından yoksun." Ancak, Melih Cevdet ustanın yukandaki, "Saçmalayan ve şakalaşan biridir şair, böylece de doğayı korku verici olmaktan çıkanr, masala çevirir" deyişinde olduğu gibi, Gudmundsson da romanının kahramanı bu ürkütücü sisin içinde yitip gitmeden önce, "Parlak kuğu, sen niç meleklerin dans ettiği gcrçekliğin boş sahillerinde bulundıın mu?... Bir düşte, eski gemiler sana doğru yol ahrlar ve sanki sis kumda yanına oturarak çöker... Ama saraydan görünen ışıklar aynıdır, sanmsıgrimsi bir panltı, okyanusun eşliğinde" gibi şiirsel anlatımlarla, "Ben Reykjavikliyim, 30 Mart 1949 tarihinde, Hingbrout da bulunan National Hospital'in doğumhanesinde doğdum. îzlanda'nın NATü'ya katıldığı gün... Kuşkusuz doğumumdan kırk yıl sonra valizlerimi toplayıp dünyadaki varlığımı sona erdirdiğiınde, NATO da bir çıkmazın içindeydi" gibi zekice şakalarla, Paul'ün arkadaşlarından Peter'in gecenin bir yansında, 'kalkın, kıyıda bir Rus gemisi var', diye herkesi apar topar kıyıya götürdüğü ve mürettebatını yaylım ateşine tuttukları geminin aslında sahil koruma gemisi olduğunun anlaşılması gibi komik, nüzünlü öykülerle inceıikle dokuduğu bu dünyanın içinde okııru elinde tutup bir yol gösterici edasıyla dolaştırır. Paul'ün Dostluğa, hoşgörüye, özveriye, çocukluk acılanna, gençEk hayalle ŞtzotranftMrsts rine eklenir. Onun gözüyle îzlanda insanının aslında diğer insanlannkinden pek de farklı olmayan yaşantısınn katılır ve kim bilir belki de tanıdık durumlar göz kırpar ki şiye köşe baslarından. Paul ve arkadaşlan, Oli, Viktor, Eystein, Peter, doktor Brynjolif, sevgilisi Dagny, arkadaşlarının aileleri ve romanın içindeki herkes kanh canlı ortahkta gezinir. Hepsi de inandıncıdır. Sözün kısası, kitabın arka yüzündeki tanıtım yazısında denildiği gibi: "Bu kitap yaşamınızdaki 'anlamlı şeylerin' anlamım sıze bir kez daha sorgulatacak." Bu arada kitabın çevirisinin de, oldukça eli yüzü düzgün olduğundan söz etmek isterim, ki bu da bence ender görülebilir bir durum. Çevitmen Linda Fraim'in eline sağlık. Bir de romanı yayımlayan yayınevinden söz etmem gerek diye düşünüyorum. Genç ve umutlu insanlann açtığı yeni bir yayınevi Açıkdeniz Yayınlan. Kıtaplarının sonuna ekledikleri, ilkelerini acıklayan yazıyı hosuma gittiği için aktarmak istıyomm izninizle. Neden Açıkdeniz diye soruyor ve yanıtlıyorlar: "...yaşamın bazı renkleri ancak derineindikçe ortaya çıkar... Açıkdenizler herkesin ve niç kimsenindir... Düşlerin her zaman düşüşle sonuçlanmadığına inandığımız için... 'Defalarca yenilebilirsin, ama her seferinde biraz daha güzel yenil' ilkesine inandığımız için..." Ne diyelim, kolay gelsin. • Evrenin Melekleri/ Emar Mar Gudmundsson/ AçtkdenizYayınları/ Birinci Basım Ekim 2000/189 s. MühtefBfflAyviap Budak'ın "Ahşap Anahtar"ı, şiirlerin poetik düzeyi kadar, içcrdiği tematik bütünlükle de dikkate değer bir yapıt. Türkiye şiir çevrelerinde zaman zaman tartışılan 'gclenek'teıı ne anlaşılması ve ondan 'nasıl' ve 'ne ölçüdc' yararlanılması gerektiği, ya da gerekip gerekmediği... sorununu Abdülkadir Budak, oluşturduğu sentezle çözmiiş. Bcğenirsiniz, beğenmezsiniz, sizin bileceğiniz iş o, ama bıınun adı 'üslup'tur; bu üslupta Türkçe şiirin belki bin yua yaklaşan, bclki aşan sözel geleneğinden yazılı geleneğine, günümüz şiirinin geldiği nokta ya kadar Türkçe şiirin dünya şiirinden de beslenerek biriktirdiği (oluşturduğu) imkânlara.. kadar uzanan bir zengirıliği ve bu imkân bolluğundan, şairin seçimlerini ve bunları nasıl dönüştürdüğünü (dolayısıyla, bir scntezi) görmek mümkün. "Ahşap Anahtar", bir 'nıetafor şöleni'. Bir babaoğul 'ilişkisi' çerçevesinde, şairin içinde kopan 'hrtınalar'm kitabı; 'kuşaklararası iletişiın yetcrsizliği' ve 'çatışma' tanımlamasının yetcrsiz kaldığı; daha derin lerdeki 'bir şey'in; hâlâ tek yanlı bir "hesaplaşma' biçiminde isleyen bir 'yara'nın şiirleri... Bu tck yanlı hesaplaşma'yı en çarpıcı biçimde özetleyen dıze ise herhalde şu: "Diyalogsuz bir bahçe monolog gül doğurdu. (Babam ve Haiiç 1, s. 14). Yukandaki dize, kitapta atan nabız hakkında yeterince bilgi veiyor. Bu dizedeki öz, kitaptaki tiim şiirlerde, tematik bir bütünlük içinde, değişik metaiorlarla etlendirilerek geliştiriliyor. Ve bu etlendirme sırasında bir düin bütün şiir geçmişi söz alıyor; divan şiirine, sembolist şiirden Ülkü Tamervaribirtınlamaya...kadar zengin ses ve anlam etlendirmesi: "Kurşun kalemdi eskiden, bâbam şimdi tükenmez/ (Oğul adlt bahçenin etrafındaki duvar/ Duvarı yazdt babam, kusattığı gülii benl Şairane benzctme: Kandiller gündüz ağlar// Kandili yazdt babam, geceyi yazmış oldu/ Bu yiizden mi ıs kokuyor kâğıtlar?// Mürekkebe kan sızdı, kalem altşacak buna/ Baba mıydı mürekkep ve kan mıydı oğullar?" (Babam ve Kalem, s. 47) 'Bir metafor şöleni' demiştim yukanda. Işte, kitaptaki şiir başlıklarından bazılan: " Babam veHaliç", "Babam veÇarsı", "Babam ve At", "Babam ve Harita", Babam' ve Güz", "Babam ve Kandil", "Babam ve Yolcu", "Babam ve Ray", "Babam ve Anahtar", "Babam ve Nil', "Babam ve Ağrı", "Babam ve Kezzap", "Babam ve Silgi"... Bu başhklar bile, şiirlerde nasıl bir §AYFA 16 Harran ve Fırafın bin yıllık öyküsii MİYASE İLKNUR C Metafor şöhml Evrenin Melekleri GÜRAY TEKÇE um h u riyel Gazetesi Yurt Haberler Müdürü Mehmet Faraç'ı, muhabirilik döneminde Urfa'dan yazdığı haberlerle tanıdık ön ce. Gerek haberlerinin içeriği ve gerekse özenli diliyle diğer yerel muhabirlerden ayrı tutulması gereküğini öğretti hepimize. Sıradan, vakayı adiyeden sayılabilccek haberleri bile öyle bir kaleıne alışı vardı ki, biz o haberlerin içinde bölgenin tarihini, gele neklerini, davranış karakteristiğini görürdük. Adeta bölgenin sosyal, siyasal ve toplumsal fotoğranru çekip gönderirdi. Faraç, Urfa muhabirliğinden gelip gaze tenin mutfağında görev ddıktan sonra asıl yapması gerekeni yaptı ve bölgenin sorunlarını bir bir ele alıp ciddi birer araştııma olarak getirip koydu önümüze. Çalışmalannı üç temefe oturttu. Töre, Terör ve GAP ekseninde sosyoekonomik yapı. M eüh Cevdet Anday, 21 Mart 2000 Dünya Şiir Günü Bildirisi'nde "...Şair bilinçli bir deli ve bilinçli bir çocuktur, mekânları bilerek kanştmr ve şakayı, bilmeye yeğler. Saçmalayan ve şakalaşan biridir şair, böylece de doğayı korku verici obnaktan çıkanr, masala çevirir" diyor. Evrenin Melekleri adlı romanıyla yaşama bir şizofrenin gözüyle bakmayı deneyen Izlandali yazar Einar Mar Gudmondsson da öyle yapıyor. Şiirle iç içe bir kara mizah örneği bu roman. 1995 Kuzev Ülkeleri Edebiyat Ödülü'ne değer görülmüş. Filmi de çekilmiş. îstanbul Film Festivali kapsamında yer alan bu film de ödüllü: 2000 Göteborg "En İyi Senaryo" ödülü ve 2000 Karlovy Vary Film Eleştirmenleri Ödülü, Jüri özel Mansiyonu alînış. Romanın kahramanının, yazarın genç yaşta intihar edcn ağabeyi oldtığu belirtiriyor. Zaten kitap da yazarın ağabeyine adanmış. Kişi zaman zaman yaşamının belirli dönemlerinde bazı motiflerin yinelenmekte Önce ilk ürünü "Töre Kıskacında Kadın"la sarstı bizi. Bu çalışmasıyla Türkiye GazetecilerCemiyeti'nin 1997 ydıinceleme ödülünü aldı. Bu kitaptaki insan öyküleriyle Urfa insanının din, ahlak vc namus anlayışıyla birlikte yörenin sosyoekonomik yapısına ilişkin Menmet Faraç'm derin göz lemlerini nasıl ustaca kaleme aldığına tanık olduk. Faraç, yazmaya ve ödüle doymuyordu. Bukez Hizbullah'araştırmasıylaçıktıkarşımıza. Itiraf edelim ki, "Hizbullah" arastırması bugüne kadar yapılan en kapsamlı çahşmaydı. Mehmet Faraç, şimdi de "Suyu Arayan Toprak Harran ve Fırat'ın Bin Yıllık Dra mı adlı çahşmasıyla çıku karşımıza. Kitap ilk bakışta GAP'ın kronolojik öyküsü gibi görünüyor. Ancak sayfaları birbiri ardınca devirince, nasıl bir yanılgıya düştüğünüzü anliyorsunuz. Bu kitabın nasıl mcncm birşey olduğunu Fikret Otyam Usta'dan daha iyi anlatacak değiliz ya! Bakın Otyam, kiCUMHURİYET KİTAP SAYI 586 TöreKıskaciMtaKadHi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle