Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Andaç'a nice kuvvetler, edebiyatırruza katmak istediği çalışmalar göstergesi için. Bu kitapla da hoş geldin, deştirmeye yeni bir solukla katıldığı için. • Edebiyatunızın Yol Haritası / Feridun Andaç / Can Yaytnlart / Adı Kaptan Kendisi Kurban GULTEKİN EMRE B ir devrimcinin biyografisi mi Kaptan , yoksa bir dönemin dökümü mü? Karar vermesi zor. 12 Mart romanları gibi de değil, hiçbir abartma yok. Ya da yaşanan acıların, nalkımıza çektirilen sıkıntılann solcu bir gencin Türkiye'nin siyasi tarihinin üstüne düşen kara gölgesi mi Kaptan? Evet, Kaptan'ın yaşamı, Türkiye tarihinin acı tablolarında biri! Öner Yağcı, dördüncü ronıanı Kaptan'dan önce Kardelen'i (1987), Turnalar'ı (1989), Gökyüzüne Akan Irmak'ı (1995) okurla buluşturmuş ve geniş bir okur kitlesi kazanmıştı. ü , romanlannın yanı sıra büyük ilgi gören pek çok deneme ve inceleme/araştırma kitabı da yayımladı. Kaptan'ı okurken Nâzım Hikmet'in Meşhur Adamlar Ansiklopedisi şiirlerinden "H" maddesındeki "338'de dünyaya gelen" ve soyu "1941'e kadar..." süren Hamdi'nin kendi ve çocuğunun içler acısı öyküsünü de anımsadım. Nâztm Hikmet bu şiirinde, Hamdi'nin yıl yıl yaşamını, yaşadıklannı, köyünde olup. bitenleri ele alıyor, gözler önüne seriyor. Öner Yağcı da Kaptan'da aynı yolu izliyor, o da kanramanının doğumundan ölümüne dek sırasıyla başından geçenleri, yaşadıklarını hem yazar gözüyle, hem de kahramanının tuttuğu günlüklerle sergiliyor.Hamdi'nin yaşamını kaptan sürdürür sanki. hepsi de birbirine benzeyen Anadolu kasabalarından birinde, oldukça aydın bir ailede doğan Kaptan'ın "yarım yüzyıUık" çileli yasamının öyküsünü.tüm aynntılanyla gözler önüne seriyor Öner Yağcı bu yeni romanında. Kitabın arka kapağından kitabın içeriğine su cümleler sokuluyor. Okur: "Romanda hayatını anlamlı kılmak için mücadele veren bir bireyin Demokrat Parti iktidarından 27 Mayıs'a, 12 Mart'tan 12 Eylül'e ve bir çağın bittiği yıllara kadarki serüvenini okurken aynı zamanda yurdumuzdaki aydınlanma ve insan olma savaşımının son yarım yüzyıllık tarihini de yeniden yaşıyorsunuz. Kaptan, "bireysel ve toplumsal hesaplaşmanın romanı..." olarak sunuluyor okura. Roman şu bölümlerden oluşuyor: Kaptan'ın yarım yüzyıllık serüvenine Giriş, Adam Olacak Çocuk, Kaptan'ın "Çocukluk" Defterinden, "Anne, Ben Gidiyorum...", Kaptan'ın "îlkgençlik" Defterinden, Fırtına Kuşu, Kaptan'ın "Gençlik" Defterinden, Öğrenirken Öğrenmek, Öğretirken Öğrenmek, Kaptan'ın "Aşk" Defterinden, Bir Başka Gurbet, Kaptan'ın "Doğu" Defterinden, Yeni Dalgalar, Yeni Duvarlar ve Yeni Umutlar, Kaptan'ın "Askerlik" Defterinden, Gün Gördüm Günler Gördüm, Kaptan'ın "Son" Defterinden, Kaptan'ın Yarım Yüzyıllık Serüveninin Sonu (nıu?). Kaptan," Anadolu'nun Karadeniz bölgesinde ama Karadeniz'le ilgisi olmayan, Iç Anadolu bozkırına daha yakın olan, çok eski bir tarihe sahıp küçük bir ilçesinde, Yeşilkent'te" "Yeşilkent'te nereden gelmiş olduklannı" bilmeyen Kaptanoğulları soyunu sürdüren bir ailede doğar. Kaptan'ın "Bir ablası, bir abisi"; babasının intıhanndan sonra dikis dikerek hayatını kazanan, onlara bakan bir annesi var. Babası "Haydar Usta" her motoru, her aracı tamir edebilen, yardımsever, cömert, yufka yürekli, çok okuyan, "Inönü'nün partisinin ilçede kiyöneticilerindenvekasabada sayılan, sevilen biridir. Işyerini büyütmek ve kredi meselesini çözümlemek için gittiği Ankara'da kendini trenin altına atarak intihar eden babasının kendisi üzerindeki olumlu etkisini hiçbir zaman unatamaz Kaptan. Babasının ölümüyle yatdı okula kaydolan Kaptan, şiirle ilgilenmeye, duvar gazetesi çıkarmaya başlar. Haksızlıklara başkaldıran başanlı, çok zeki bir öğrenci olarak tanınır, sevilir. Sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nün sınavını kazanarak Ankara'ya gelir ve devrimci eylemlere katılarak iyice bilinçlenir. Tutuklanır, işkence görür, sevdalanır. Askerliğini bitirdikten sonra öğretmen olarak atanır, TöbDer'in etkin bir üyesi olur. Şiirleriyle, yazılanyla da adını duyurmaya başlar artan tüm baskılara, engellemelere karşın. Kaptan'ın yaşam serüveni yaramazlıklarıyla, çevresindekilerle iliskileriyle, kendine, dünyaya bakışıyla, ülkesinin geleceğine hazırlanmasıyla sürer gider. Asiye ile evlenir. O hapisteyken intihar eden sevdiğinin acısına çok zor katlanır Kaptan. Uzun süren tutukluluğunun ardından çeşitli işler dener. En son bir kitapçının sanat etkinliklerini düzenler, çok da basarıh olur. Etken biri olma yolundadır yazılanyla, kitaplanyla, düsünceleriyle, eylemleriyle. Kaptan'ı oîcurken Türkiye'nin siyasal yapısı, gençlik eylemleri, çatışmalar, ülkücü hareketin terörü, aydınlara yapılan saldıtılar, hâlâ sürüp giden işkenceler, haksızlıklar, devletin vatandaslarına uyguladığı baskı, 12 Mart, 12 Eyliil zülmü... bir bir geçecek göalerinizin önünden. Sanki bir gazetenin arşivini tanyormuş gibi duyumsayacaksınız kendinizi. Kaptan'ın sonu mu? Belli değil. Faili meçhul bir cinayetin kurbanı mı, o da bilinmiyor. En son bir ödül töreni için gittiği bir ilde görülür, sonrası yok. Şansı onu ancak oraya kadar idare eder, fazlasına onun da gücü yetmez. Kaptan, "tnsanlan sevdi rengine, diline, cinsine, ırkına, dinine, inanışına bakmadan"; "Sevgisizleri, aamasızlan, bağnazlan.adaletsizleriinsandansayrnadı... ;"Vicdan oldu vicdanın yok edildiği yaşamda..."; "Bilgeliğe hayrandı, emeğe saygılı, aşkı bilmezlenenlere kızgın..."; Yıllannın çoğunu cezaevlerinde geçirdi, duvarlar arasında, dünyadan uzak; kendi dünyasını kurdu inat edip; öğrendi, öğretti..."; "Avnlıklar, acılar yaşaou, dayaklar, işkenceler, pusular, suikasdar..."; "Acı vermeyen, yaralamayan, gözyaşı döktürmeyen, iz bırakmavan, sarsmayan, değiştirmeyen bir sevda olabilir mi düşündü, daha sıkı sanldı sevdasına..." (S.232) Evet, Kaptan, Türkiye'nin acı bir tablosudur. Hiç unutulmayan, hiç unutturulmaması gereken bir fotuğraf albümüdür ülkemizde yaşananlar, yaşanmakta olanlar. Kaptan ın dili pınl pırıl, akıcı; Kaptan'ın yaşamı gibi apaçık, yakn! Öner Yağcı, kendi dünyasından, yaşadıklarından, yaşananlardan, geçilen siyasal dar boğazlardan, öğrenciük günlerinden, yazarlık kaygılanndan süzduğü birikimleri, deneyleri, dünyayı yeni romanı Kaptan'da başarılı bir biçimde yoğunlaştırarak okurla buluşturuyor. Ortaya herkesin yakından tanıdığı, bildiği, sevdiği, hayran olduğu, saygı duyduğu kahcı, kolay kolay unutulmaz bir tip çıkarmayı başarıyor Öner Yağcı. Yani Öner Yağcı, yazın dünyamıza Kaptan tipini armağan ediyor. Sözde gelecek gençlerindir. Nerde? Devlet, gençleri ezere, hapsederek işkence ederek cezalandırmayı yeğledi, yeğliyor. Gençlerin geleceğe sağlıklı bir biçimde ulaşmaları için gerekli ortamı hazırla madı, hazırlamıyor. Onlar, ülkenin içinde bulunduğu olumsuz koşullara baş kaldınnca da, acımasız bir biçimde üstlerine giderek onlan sindirmeye çalışıyor. YasaIar, kurumlar, kişiler gelişen, düşünen, ülke sorunlanyla ilgilenen gençlere düşman sanki. Öner Yağcı, Kaptan'da bunlara da değiniyor elbette. O, bu yeni romanını biyogrank bir öze büründürmüs. Kaptan, bir dönemin romanı olarak da, bir bireyin romanı olarak da ele alınabilir. Kaptan'ın 'defteri'nden dile, edebiyata iliskin bir alıntıya ne dersiniz? "Sen dilsin, eİDette şiirsin, öyküsün, romansın, denemesin, eleştirisin. Ama öncelikle dilsin. Sen elle tamamlanan ve insanlara ayncalık katan, insanların doğayı değiştirmesinde güç kaynağı olan sevdasın. Senin temelin olan dil, sensiz çorak topraklar gibi olurdu. Sen de dilsizleşince çoraklaşırdın. tkinizi birbirinden aytrmak, edebiyatsız dil, dilsiz edebiyat yaratmak boşuna çabadır. Sana sevgisizlikle e§tir dile sevgisizlik ve şimdi bu yaşanıyor ulkemde. Seni kullanarak üsteük. Edebiyat sevdanın dilidir, sevdasıdır susmaz. Şarkı söyler şiiriyle, ağıt yakar, destan yaratır, öyküleştirir yaşamı, romanlaştırır; dış dünyalan yaşatır masallarıyla. Doğanın canlılığmm somut sesi olur. Karşı koyar kötü gidişlere. Bu tavır genellikle belalar getirir sanatçıya. Her sevda gibi acılar getirir..." (s.234) Düşünen insana düşmanların olduğu bir ülkede Kaptan'lar hep olacakur. Kaptan gibilerin romanları da hep yazılacaktır. ı Kaptan / Öner Yağa / tnktlâp Kitabevi/ îstanbul 1999/236 sayfa. fından Hellen soyundan olan Halicarnassus'lu (=Bodrumlu) yurttaşımız Herodot'un calışmalanyla başlar. Karia nın en parlak dönemi, Hekatomnos'un oğlu Mausolos'un krallık yaptığı tarihlere rastlar. Mausolos Karia'ya altın parlakhğında bir dönem yaşatır. (MÖ 367) Milas, Bodrum, Latmos (Bafa Gölü'nün doğu ucunda) ve Kaunos kenderinde bayındırlık çalışmaları vürütür, kenderi surlarla çevirtir ve güzelleştirir. Mausolos bu çalışmaları yürütürken çağın en üstün uygarlığına sahip Hellenleri örnek alır ve kendi halkının da Hellenleşmesi yolunda çaba harcar. Bu çerçevede Latmos kentinin adı Herakleia olur. Anadolu'da Hellenistik dönemi başlatan Kraly Mausolos ilkçağ dünyasmın 7 harikasından biri sayılan "Mausoleion"u (Mausolos'un yeri) yaptınr. Bu onun mozolesi (anıtkabir) olur ve ölünce karısı Artemisia da aynı yapıya gömülür. Dünyanın 7'nci harikası olan bu mozolenin bulunduğu Latmos kenti Bafa Gölü'nün kıyısındadır. Latmos Dağı'nın güneybatı eteğinde, Bafa Gölü kıyısındaki kent, ilkçağda bir deniz kıyısı kentiydi. Çünkü Menderes'in o zamanki ağzının döküldüğü Körfez oraya kadar uzanıyordu. Menderes Irmağı'nın getirdiği ve kışın taşmalarla çevreye yaydığı alüvyonlar ilkçağ sonunda körfezi doldurmuş; körfezin batı yanmı kıyısındaki Miletos, Priene birer liman kenti iken denizle bağlantıları kesilerek yeni kıyıdan hayli içeride kalmışlar ve sönükleşmişlerdir. Bafa Gölü'nün batı bölümü dolunca burası deniz kıyısından birkaç kilometre içinde kalan bir göl halini almış, suyu da zamanla deniz suyu niteliğini yitirmiş ve tatlı su gölü olmuştur. Latmos Herakleia'sı kalıntılarına ulaşmak için Bafa Gölü'nün kuzeybatısından geçerek Milas'a doğru uzanan ana yoldan gölün güneydoğusunda biraz kıyıdan uzakta bulunan Çamici Köyü'ne gelmek gerekir. Burada ana yoldan ayrılan bir tali yol Latmos Herakleia'sı kalıntıları arasında kurulmuş olan Kapıkın Köyü'ne gider. Yolun uzunluğu 9 km kadardır. Yaşadığımız toprakları, sevgiü Anadolu'muzu ne kadar iyi tanıyoruz acaba.. Türkiye topraklannda yaşayanlar, uycarlık sergileyenler, kültür bırakanlar eibette bir mozaik oluşturmuslardır. Iranlı gelmiş Ege'de iz bırakmış, Hellenistik dönem örnek alınmış, Türkler yerleşmiş... Kız alıp verilmiş, aynı yaylalarda keçiler odatılmış, kültürler harmanlanmış, aym taş binaların altında yaşanmıs, bunlara yenileri eklenmiş ve günümüze ulasılmıs. Bütün bu olup biteruer kavga ve savaşın bir yana bırakılarak dosduk, sevgi ve barışın üretilip çoğaltılmasına, sınırların kaldırılmasına ne cok özlem duyulduğunu ve gereksinim olauğunu gösteriyor kuşkusuz. Ama önce bu topraklann öyküsünü bilmek gerekir. Karia bize salt yaşadığımız toprakları, üzerlerinde kurulmuş kenderi tanıtmıyor; aynı zamanda bu topraklardaki isimleri, insanlan ve söylenceleri de karşımıza Çjkarıyor. "Phoinix" bunlardan biri.. "Eski Hellen dilinde Phoinix/Phoinikos sözcüğünün çesidi anlamlan vardı. Sözcüğün öz anlamı 'Kırmızı' dır ve diğer anlamlan da buradan türemiştir. Örneğin kırmızı tüyleri olduğuna inanılan bir mytlıos (masal) kuşunun adı phoinix'tir. Aynca eski Hellen dilinde, hurma ağacı da phoinix'tir. Son olarak Phoinix bir mythos yiğidinin adıdır." Anadolu'da Bozburun Yanmadası'ndaki Phoinix kentinin adı belki de orada bulunan palmiye ağaçlarından geliyor. Bilge Umar'a Anadolu nun bir bölümünü bizlere çok iyi tanıttı&ı için teşekkür borçluyuz. Onun yakında yayımlanacak Lykia, Pontos, Kilikia adb kitapları bu kez de Anadolu'nun başka bölgelerine ışık tutacaktır. Işığı oluşturan, tutan, yayan ve ondan yararlanmak isteyenlere ne mutlu..* Karia/ Bilge Umar/ Utanbul/ tnkılâp Yayıtıevt/ 179 s SAYFA 17 Dünyam Tna harikası Ysşam Mrüvoni Karia ABDULLAH TEKİN D aha önce "Türkiye'deki Tarihsel Adlar","Türkiye'deki Tarihsel Anıtlar", "Türkiye Halkının Ortaçağ Tarihi" ve "îlkçağda Türkiye Halkı" kitaplarıyla tanınan BilgeUmar, "Karia. Bir tarihsel Coğrafya Araşürması ve gezi Rehberi" adını taşıyan bu kitabını Ayşe Gökovalı'ya armağan etmiş: "Karia'lıların hası Şadan Gökovalı'nın ablası Âyşe Gökovalı'ya Nice Karia gezisi konaklamalannda Sakar altı yamacındaki kaya mezarlarının Hayretten açık kalmış ağızlanna karşı Bahçesinde ailece tükettiğimiz Sepetler dolusu lop inciri Özlemle yad ederek." Karia adıyla biBnen Anadolu toprakları genel bir tanımlamayla Muğla ili ve çevresi olarak tanınırsa da bu tanımlamayı Bilge Umar'ın yapması daha doğru olur. "Karia, güneybatı Anadolu'nun; batıda ve güneyde Ege Denizi'yle, kuzeyde Menderes Irmağı'yla, kuzeydoğuda Salbakos/Babadağ ile, doğuda KızılhisarAcıpayam Ovası'yla, güneydoğuda Indos/Dalaman Çayı (Kocaçay) ile sınırlanan bölümüdür. Böylece Aydın ilinin, Menderes güneyinde kalan parçası; Denizli ilinin Babadağ güneyinde ve KızılhisarAcıpayam Ovası'nın ortasında kalan parçası; Fethiye ilçesine bağlı parça dışında Muğla ilinin tümü Karia kapsamındadır." (s. 1) Birinci söylemi (Doruk Yeri), ikinci söylemi ise (Doruklar Ulkesi) anlamına gelen Karia'nın yerli halkı If) 2'nci bınyılaa yaşamış olan Luvi'lerdir. Karıa'da tarih çağIarı, vörenin yetiştirdiği en büyük tarihçinin; baba tarafından Karia'lı, anne tara InsMi ofera savsşm CUMHURİYET KİTAP SAYI 549