03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• MUZAFFER BUYRUKCU Hıfzı Topuz'dan bir dönemin anıları... | şçilcr, köylüler, yoksullar, ortahalliler, esnaflar.. okumadan, kültürdenbirazuzakduranlar; bilgili,ayI dın kişileri gelişme, ilerlemeyolunda yürüyen 'insan'lar gibi değil de bir düşman gibi görenler; sanki hiç yaşamamış, yaşasalar bile yaşadıklannı koruyacakları, saklayacakJan bir bellekleri yokmuş gibi anılarını öyle bireğitimden geçmedikleri, teşvik edilmedikleri için kaleme almamışlardır. Belki de böyle bir şeyin farkında değildirler; olsalardı ve yazsalardı, onlarla ilgili incelemeler, araştırmalar yapan sosyologlara, psikologlara bir yığın güneş görmemiş bâkir, dokunulmamış malzemeyi sunacaklardı ve bu malzemedeki içeriklerin yarattığı tepkilerle dünya ayağa kalkacak, onların evrenlerine yöneticiler ve gelenekler tarafından enjekte edilen bütün değerler sistesi altüst olacaktı. Ayrıca bir sürü yetenekli yazar doğacak, edebiyatımızın yüzünü güldürecekti. Ama onların dışındaki toplulukların, katmanlann bireyleri, yani, avukatlar, savcılar, yargıçlar, doktorlar, emekli askerler, emekli büyükelçiler, cmekli bürokratlar, eski bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları anılarını yazmışlardır. Çoğu içtenlikli değildir ve anlatılması gereken gerçeklerin yüzde ellisini saklamışlardır. Yalnız, güvenlikle ilgili birimlerde görevli olanlar, müsteşarlar, genel müdürler, müdürler, emniyet amirleri, komiserler, polislcr bir tek satır yazmamışlardır. 'Parisli Yıllar' kimlerle geçti? Hıfzı Topuz, "Parisli Yıllar"adlı anılar kitabında, Paris'te geçirdiği döneme sığan ve o dönemi zenginleştiren, renklendiren olayları, durumları bir 'anılar zinciri' halinde sergiliyor. nusunda ayak diriyor, 'ne halin kunu, bir sanat âşığı olan Hıfzı varsa gör' diyerek bırakmışlar. Topuz, olanı biteni şöyle anlatHıfzı Topuz Çok sarhoş olduğundan, meyhamaktadır: "Attığı desenlerden PARİSLİ neci, Prevert'in içki isteğini geri birinde gözüm kaldı. Eğilip alYIUAR çevirmiş; o da kızmış, yıkıla yıkıla dım yerden, kâ£ıdı açıp düzledışarıya çıkmış, bir berber dükkâdim. Tzara'ya 'Üstat, dedim şunına girmiş. Berber, orada rakı nu imzalar mısınız?' Tzara: bulunmadığını söylemiş ama 'Yooo, dedi ben bundan çok iyiinandıramamış. "Biraramasanın lerini yapmasını bilirim, imzaüzerinde bir çanak göziime ilişti. mı atmam böyle bir desene! 'Ve tçi rakı dolu. Su katmışlar herhaldeseni alıp boydan boya dört de, beyazlaşmış./Çanağı kaptığım gibi dikez yırtıp attı." Hıfzı Topuz, işinin dışında kiyorum kafama. Son damlasına kadar içihep bir yerlere gitmekte, zamanının boşyorum. Ağzıma kıllar, köpükler geliyor. luklarını değerli sanatçılarla doldurmaktaMeğer çanaktaki su, sabunlu, kıllı, pis bir dır. O sanatçılar, genellikle adlannı herketıraş suyuymuj. Ben onu dikmişim kafaya. sin bildiği ünlü kişilerdir ve onların yürek/ Üsküdar'da işkembeciler vardır. Yine lerinden, beyinlerinden fışkıran sözcüklervar mı? Vardır elberte, kaldıramazsınız. le, imgelerle büyülenmektedir. Günlerini, Ne güzel işkembe keser onlar, ellerinde yaşamındaki çeşitli atılımların, çcşitli devikocaman, yuvarlak bir bıçak. Bir tempo nimlerin ürettiği anlamlarla donatmaktatuttururlar. Geç karşılarına seyret." dır. Rejisör, Charles Spaak'la şarkıcı ve oyuncu Reggiani'nin de orda bulunduğu HkratMualla bir sırada şair Jacques Prevert'in kapısını Galatasaray Lıscsı'nde okuyan, top oyçalmıştır. (Bu bölümdeki gözlemleri, sapnarken ayağı kırılan ve sakat kalan, annesi tamaları bir sanatçı inceliğini taşımaktadır. öldükten kırk gün sonra eve kadın getiren Durumu usta bir öykücü gibi aktarmıştır babasıyla kapışan ve babası tarafından tsve kitapta öyle bölümler çoktur.) Prevert, tanbul'dan uzaklaştırılarak Isviçre'ye yolsırtında beyaz bir falanan, kuşatıldığı bir nila, elinde bir bardak takım olayların basşarapla karşılamıştır kısıyla bunalıma giHıfzı Topuz'uveo darcn, bu nedenle taşha sormadan 1919 yıkın hareketler yalında Istanbul'da bapan, dalaverecilere, şmdan geçenleri anvurgunculara, politilatmaya koyulmuştur. k acılara, polislere söBir işgal askeri olarak \üp sayan ressam yollamışlardır. "RakıFıkret Mualla'yla yı îstanbul'da içmek 1952 yıhnda Paris'te gerekir ama işgal as'Çıkrık Çıkmakeri olarak değil." Bir zı'ndaki stüdyosunakşam arkadaşlarıyla da tanışan Hıfzı Tobirlikte Üsküdar'ın puz, biraz şaşırmış meyhanelerinden bigibidir. Fikret Mualrinde rakıyla ilk kez la'nın karışık duygutanışmıştır. "Şişe bitlarla örülen sözlerini ti. Bir şişe daha. O da güçlükle anlamaktabitti. Film koptu sondır. "Ben ne dersem ra." Arkadaşları kadiyeyim; o yine bildirargâha döndürmek ğini anlatıyor, ama istemişler, ama bakarada bir kafasını tomışlar ki Prevert orparlayıp konuşmasıdan ayrılmamak konı sürdürebilmek AnılarzJnclrt Yazarlar, ressamlar, şairler, tiyatrocular, sinemacılar anılarını yazmışlardır ve yazmaktadırlar. Bazı gazeteciler de anılarını yazmışlardır; ama bunlar daha çok gezi izlenimlerini bir röportaj havası içinde anlatmayı yeğlemişlerdir. Ama Hıfzı Topuz, öyle davranmamıştır. 'Parisli Ydlar' kitabında, Paris'te geçirdiği döneme sığan ve o dönemi zenginleştiren, renklendiren olayları, durumları bir 'anılar zinciri' halinde sergilemektedir. Hıfzı Topuz, hem deneyimli bir gazeteci hem de insanlığa ilişkin bütün sorunları konuşup tartışacak, çözümler getirecek nitelikte ve bilinçte bir kültür adamıdır. Sayısız şairin, öykücünün, ressamın, romancının, düşünürün, politikacının dostudur. Yabancı ülkelerin önemli kuruluşlarında, yönetimlerinde çalışan arkadaşları vardır. Uzun yıllar UNESCO'da bulunmuştur. Bir ayağı Türkiye'de bir ayağı yurtdışında olan Hıfzı Topuz'un ikinci vatanı gibidir Fransa ve özellikle Paris. Yaşamının önemli bir bölümü Paris'teki rastlantılarla, görüşmelerle, konukluklarla ve tanıklıklarla beslenmiştir. Dadaizmin kurucusu Tristan Tzara ile tanışmış, onun Afrika sanatını Fransa'ya getiren ilk büyük koleksiyonculardan biri olduğunu öğrenmiştir. Bir akşamüstü Avni Arbaş, Tzara, Hıfzı Topuz, bir cafebar'ın tezgâhında içerlerken Tzara elindeki kâğıtlara desenler çizmekte, sonra bunları buruşturup yere atmaktadır. Bir sanat tutCUMHURİYET KİTAP SAYI 227 için ufak bir ara veriyor, o zaman da benim gözlerimin içine bakıyordu. Bu bakış bir onay bekleme değil, kendini toparlama bakışıydı. / tşkence görtnü; bir insanın baş kaldınjı ve bunalımlan içindeydi sanki. Her şeye karçı bir isyan duyuyordu. O konusurken zaman zaman umutsuzluğa düşüyordum." Kimsenin 10 frank bile vermediği restmlerini, tanıdığı öğrencilerle gazetecilere satmaya çalışan Hıfzı Topuz, "t«tanbul'dan gelen dosdarımı da atölyesine götürür, resim almalan için yalvarırdım" demektir. Bir keresinde Istanbul'dan getirttiği çirozlan Fikret Mualla yakmıştır. "Ne üzüldii, ne üzüldii. Ama yine de o çirozlan yedik." Fikret Mualla gece gündüz içen bir alkoliktir. Ressamlığının değerini anlayan Madam Angles, sürekli resim yapması ve kimseye satmaması koşuluyla bakımını üstlenmiş, aylığa bağlamıştır. Otel ve yemek parasını ödemekte, cep harçlığı da vermektedir. Fikret Mualla'nın son yıllarında ilişkileri iyice pekişmiştir Hıfzı Topuz'la. Fikret eski Fikret değildir artık. Şişmanlamış, yaşlanmıştır. Hıfzı Topuz'a mcktuplar yazmaktadır. "Gazete arzu eder, beklerim. Bir paket Bafra veya Birinci isterim. Mek şişe Clup rakısı dilerim. 'Şiir böyle olur' / Bermutad meteliksiz vaziyetlere berdevam olup gözlerinizden öper ve hatmi kelam ederim. Amin. Beni unutma. / Şimdi ya Afrika'ya gittin veya gitmek üzeresin. Ben burada mahsur, metelik yok cepte. Vatan mahzun ben mahzun. Beni unutma, bana gittiğin yerlerden güzel pullu kartlar gönder." Derken Fikret Mualla'ya inme iner, ama çabuk toparlanır. "Yatakta Firavunla savaşacak bir Hitit Kralı gibi dimdik duruyor, diinyaya yeniden duman arttırıyordu." Hastanedcn taburcu olunca Madam Angles Alp dağlarının güney kesiminde, Reillanc köyünde bulunan evlerinden birine götürüp yerleştirir. 1966 yılının ekimi'nde Hıfzı Topuz, Dr. Safder Terim ve Üstün Üstündağ Fikret'i görmeye giderler köye. "Fikret, sırtında hırkası, ayaklarında terlikleriyleyatak odasının kapısında görüldü. A, a, a, a. Başladı ağlamaya. lki göz iki çeşme. Sarıldık, öpüştük. Hemen sofra kuruldu, rakılar açıldı, mezeler filan. / Sabahleyin dörtte uyanıyorum. Gözümü açınca 'yine yaşıyorum, ölmemişim' diye bir üziintü çöküyor içime. Uykuda ölebilmek ne tatlı bir sey. Yaşamak üzüntiilü... dert, hastalık, kuşku." Ve Fransa'nın bir dağ köyünde yarı mahpus bir halde çile dolduran o yalnız adam, kaldı rıldığı hastanede sabaha karşı uykusunda ölmüştür. Avni Arbaş'ın acıkJı öyküsü var 'Parisli Yıllar'da, Çetin Altan'ın çorba öyküsü var, Pertev Boratav'ın öyküsü var, Nâzım Hikmet'in öyküsünden bölümler var, Hasan Âli Yücel'in öyküsü var, Bedri Rahmi'nin inişli çıkışlı, yürek burkan ve neşeli serüveni var, daha bir sürü şey var. Ve ön önemlisi Hıfzı Topuz'un yalın ama etkili ve içtenlikli anlatımıvar. • Parisli Yıllar/ Am/ Hıfzı Topuz/ Bilgi Yaytevi/303s. S AY F A 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle