Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
tıte Adalet Ağaoğlu, edebiyatımızın en flaş isimlerinden biri. Romanları, oyunları ve anılarıyla hep edebiyatımızın gündeminde olmuş. Ağaoğlu ile yaptığımız bir söyleşiyi sunuyoruz aşağıda. ALPAY KABACALI Bır konuşmanızda, romancıyı "sınsı bir kuramcı" diye tammlıyorsunuz SiZtn kuramımz ya da kuramlarınız nedir? Ben sanınm daha çok "Roman uydurmaları", "Gerçek uğruna yalan", "Uydurmanın yollan" gibi deyişler kullandım. Pekâlâ, "Sinsi bir kuramcı"ya da itirazım yok. "Romanın kendi ilkeleri var ve her romancı bunu kendi içinde halletmek zorunda" der yanılmıyorsam Michel Butor. Felsefe okumuştur, şiir yazmıştır, ortada yine de bir boşluk kaldığını hissetmiş, bu açığı romanla kapamıştır. Bu kendi içinde bir deneyimler yolculuğu demek. Birçeşit üstü kapalılıkla kendi romanınızın ilkelerini bulup halletmek demek. Kurmacanın, adı üstünde zaten, bir dizi yalanlar gerçeği olduğunu söylüyorum. Hayatı yazarak hayalleme deneyimleri bize insanı, dünyayı, yaşamı fenomenolojiden daha iyi anlama olanağı saölıyor. Fakat bunun için hayatta bakılan şeyin, daha sonra gözler kapalıyken (bunu simgesel söylüyorum tabii) görülmesi gerekiyor. Bir içe dönüş olayı yaşamak orada derin kazılara girişmek. Duşünün, toprak altında, burnuyla toprağı oya oya ilerleyen hayvanlar gibisiniz. Bir fazlahkla. Bilinç düzlemiyle, bilinçle. Sinsilik. Ha, bu arada "Roman, sınıf mücadelesini Marx'tan, bilinçaltını da Freud'dan önce keşfetti" sözü Milan Kundera'ya aittir. Bunu da yazısında söz kendisininmiş gibi kullanan kimse alınsın, diye burada beli rteyim. Hayatın ve insanın gizli alanlanna ayak seslerinizi gizleyerek girmeye çalışmak, gözlemek, koklamak, tartmak, tatmak... Daha birçok sinsilik var ama benim ilkelerimin en önemlilerinden biri de işimin tek vekesin yanıtlar değil sorular çoğaltmak olduğu doğrultusunda. Romanlannıztn dilt ve teknıği, konuya, anlatıya paralel olarak aynı roman içinde hile değisiyor. Bu, hangigereksinimlerden doğuyor ve size ne gibi olanaklar sağltyor? Deneyci, arayışçı bir yaklaşımım SA YFA 6 13. TUYAP İSTANBUL KİTAP FUARI Nerede Adalet Ağaoğlu ile söyleşi opum var. Verili olanla yetinemiyorum. Burada bir göze alış durumu sözkonusu ille aman hazır tutmuşken tutturduğun/tutunduğun dala asılı gibi bir okur dalkavukluğunu benimsemiyorum. Roman (oyun da), zamanın tek çizgide aktığı, tek fikir, tek izlekle kurulamaz. Ya da şöyle söyleyeyim: Geldiğimiz bilinç düzeyi toplumsal bilinci aşar, onunla çatışır. O zaman birçok izlek birbirinde birbiriyle yankılanarak yer alır. Böyle olunca dili ve tekniğide değişkenleriyle bulmak zorunda kalıyorsunuz. Aslolan, bundan kaçınmamak. Böylcce, bir kere " roman yazmakta yetersiz görünen" Türkçenin, sanıldığından olanaklı bulunduğunu öğreniyorsunuz. Onerilebilir teknikler, deyiş biçimleri buluyor, hattabunların benimsendiğine tanık oluyorsunuz. Çokseslilik sağhyorsunuz. Ânlatıyı geldi gitti'nin, mıştı mişti'nin ilkel tekdüze, tektelli halinden kurtarabili Hayatta, dilde, anlatıda, insanlıkta her şeyyolundaysa, yazılacak ne var? yorsunuz. Yaşama ve sanata hep eleştirel bir gözle bakttntz. Bu, yaşamda ve sanatta size ne kazandırdı, ne kaybettirdi? Sürekli yakınan kişileri hayatta da, yazıda da sevmem. Bu noktada ken dimle dahi kavgalı olurum. Bunu, yazarın muhalif tutumuyla karıştırmamak gerekir. Ben budala bir mutluluğu ne tattım, ne tatmak istedim. Bazen," Ke$ke görmeseydim bunu/şunu!.." dediğim olmuştur, yorgunlukla böyle bir "huzur" noktası aradığım olmuştur. Ancak, doğrusu, bizi yara/ıya yönelten iç fırtınalarunızdır. Yürümeyen, haklıca gitmeyen şeyler karşısında içimizde fırtınalar kopmasaydı, sadece bakmakla yetinebilirdik. Hayatta, dilde, anlatıda, insanhkta her şey yolundaysa, yazılacak ne var? Sorgulayıcılık bir muhaliflik sonucudur. tçteki fırtınalı durumum, beni zaman zaman yazı işçiliğinin istediği sakinlikten uzaklaştırmış olabilir. Bu arada, isteyerek kırıp yaktığım duvarların yanı sıra istemeyerek bir iki küçük sandalye, masa da kırmış olabılirim. Aynı eleştirel bakışla, yazarltğtnmn CUM HURİYET KİTAP SAYI 24S