Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y ergici bir alegori olmakla, bu yitirilen ccnnet romanı entclektücl seçkincilik, masumluk yokluğu ve absürdün zaferiyle eğleniyor. "Cyrano de Bergerac ağladığını gizlemiyor. Brooks Nin kırmızı tırnaklarını çıtır çıtır kırıyor, Jeanne d'Arc basamaklara çökmüş, başı öne eğik, Latince'ye benzer sesler çıkartarak, bir şeyler mırıldanıyordu. Anders Grieg nota defterinin başına oturmuş, harıl harıl yazıyor, Roni Chagall, dev bir göz boncuğunu parlatıyordu. Parveen Nehru yere bağdaş kurmuş... Aurora Sand... saçlarını... parmaklarıyla tarıyordu. Carmen de Cervantes ancak kendisinin duyduğu bir müziğe kapılmış, ölümcül bir flamenko dansediyordu. Galilei gitmişti, öbürleri sessiz bir saygı duruşundaydılar. Cengiz Han bile üzgün görünüyordu. Merdivenleri indik. Romain'in neşelisesigürledi; Nedir bu haliniz Allahaşkına? Gören de yas tuttuğunuzu sanacak, bize biraşk şarkısıçalsanıza! Dansabaşladık." Türkiye'nin en büyüleyici yazarlarından biri olan Buket Uzuner'in son yazdığı cuşkulu romanı Bahk İzlerinin Sesi'nde ycr alan belli başlı ronıan kişilerinden kimileridir bunlar. Bu kişiler, Uzuner'in becerikli ellerinde bir güç gösterisi niteliği taşıyan trajikomik bir maskeli balo için ilginç bir kadro oluştururlar. İsimlerinin de imlediği gibi, gerçekte hepsi, ünlü tarihsel kişilerin lurunları, ikinci benlikleri ya da soluk taklitleridir. Aynı zamanda Uzuner'i de temsil eden "kadın kahraman", benanlatıcı Afife, bir erken onaltıncı yiizyıl Osmanlı amirali ile (Amerika baritasıyla ünlüdür; Colombus'un özgün haritasının giinümüze dek ulaşan en eski kopyasıdır bu harita) Türkiye'nin ilk Müslüman Kadın oyuncusu Afife Jale'nin soyundan gelir. Romain Gary, kişiliğinin incelilderi ve akıl gücüyle ona ve romana hâkim olur. Bugün otuz yedi yaşında olan Uzuner 1980'de altmış altı yaşında intihar eden Gary'yle hiç karşılaşmadı. Ona, romanları, macera dolu yaşamı ve kişiligi yüzünden tutuldu. Onunki, bir kahramana tapınma vakasıdır. Romain Gary'yi belki de aldatabileceği tek adamın Hermann Hesse olduğunu itiraf edecektir Uzuner. Kısa süre önce yapılan bir röportajda "1988 ve 1990 arasında, yıllar önce ölmüş bu sevgili yazara yüzlerce mektup yazdığını" açıkladı, ancak bu mektupları birkitap olarak yayımlamak yerine "aşktan başka bir şey olmayan hayranlığı" yüzünden bir roman kotarmaya karar verdi. Gary'nin gerçek yaşamı serüven, TALAT HALMAN* "Balık İzlerinin Sesi" Buket Uzuner in altıncı kitabı. Ütopya'nın Sonu Buket Uzuner'in son romanı "Balık İzlerinin Sesi" , içerdiği görüşler nedeniyle oldukça sert eleştirilere uğradı. Talat Halman'ın bu kitap üzerine yazdığı ve ingilizce olarak yayımladığı yazısının çevirisini sunuyoruz. manları dahil, iki düzineye yakın roman veyayımladı. Uzuner'in Gary'si yaşamöyküsel gerçeklikten yoksun değildir, ancak onu, belki de gerçek yaşamdakinden çok daha karmaşık bir biçimde, çekici bir karakter olarak geliştirerek birçok yönüyle yeniden yaratır.. Burada Gary, bir hayalci ve kinik, bir kahraman ve soytarıdır; parlak ve donuk, duyarlı ve kederli, güçlü ve incinebilirdir. Şeytansı bir kişilik olarak, anlatıcı Afife'yi ve yazar Uzuner'i yönlendirir. Gerçekte, onları şehitlere dönüştürür, ancak, ironik oiarak, kendisi de bir şehit olursonunda. Türk romancılarının yarattıkları kurmaca kahramanlarının pek azı psikolojik oluşumları bakîmından Gary kadar karmaşıktır. Bu postmodernist harmanın başlığını n î ng il izce'ye sözcüğü sözcüğü ne çe ve yeni bir deneye girişir. Bu "bir avuç seçilmiş", ayrıksı ve entelektüller, Birleşmiş Milletler'in sıradan insan yığınlarına karşı görünüşte rekabete soktuğu seçkin topluluğunu oluştururlar. Uzuner sıradan insanları ısrarla "normaller" diye adlandırır, ancak "seçilmişler"e asla anormal demez. Romanın kötü kişisi yavaş yavaş, BM programını uygulayan Dr. Günnar olarak belirir. Sıradışı seksen sekiz kişiye "normalleşme" seçeneği dayatılır, ancak onlar sıradan olmamayı yeğlerler. Sinirceliler, ayrıksılar, düzen karşıtları, uyumsuzlar olarak, kendi yaşamlartnı yaratıp çılgınca yalan söylerler. Bölümler art arda okuyucuya soluk kesici karşılaşmalar, umutsuz aşklar, seyahat tutkusu ve cinsel tutku lar, entelektüel dürüstlük ya da sahtecilik ve öfkelendirici düzenbazlıklar svnarlar. Sıradan bir bürokrat gibi görünen Dr. Günnar, BM'nin bu enstitüsünü etkili bir "kötülükler imparatorluğu"na dönüştürür. Bu, bir avuç seçilmiş kurban haline gelir. Roman geliştikçe başta sevimli bir tonda, sonra uğursuz ve en sonunda tüyler ürpertici biçimde yıkıcı kimi karakterler gizemli sahte kazalara kurban giderler Saf bir romantik olan Afife, sarsıcı bir uyanış yaşar. Yaşam ihanetlerle dolu bir dizi tutarsız hayalden ibaret oluverir. Afife, trajik kahraman Gary ve Apollo kadar yakışıklı ve soylu genç besteci Anders Grieg'e tutkuyla âşıktır. Sağ kalanlar, mucizevi bir biçimde, cennette değilse bile kendi ütopyalannda yaşama beklentisine sahip oldukları ıssız bir adaya taşınırlar. Güçlü aşk, romanın duygusal doruk noktasını sağlıyor gibi görünür. Buna karşın, roman doğal bir felakeketle son bulur; Ada ölür ve bütun balıklar yok olur. Geride kalan bere•ketli yaşamın izleri silinir, Tıpkı bu fantastik masalda bir araya gelen sıradışı beyin ve ruhlar gibi. Uzuner'in bu zorlu romanı çeşitli konu başlıklarıyla tıkabasa doludur. Entelektüellerin doğal üstünlükleri ve onların donkişotvari, kargaşalı yaşamları; iyi ve kötü arasındaki Mani'ci çekişme; karmaşık olanın saflığı; masumiyet yokluğu; yaratıcılık bunalımlan; absürdün zaferi. Yazar, kim rarafından ya da hangi koşullar altında yaşandığına bakmaksızın, yaşamın kendisini bir kurban olarak görür. Cennet C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 6 2 Buket uzuner çok yönlülük ve güçlüklerden oluşan bir mucizeydi. 1914te Romain Kacew olarak Vilnius'ta doğmuş ve çocukken Paris'e götürülmüştü. Hukuk okudu ve Fransa'nın en büyük nişanlarını kazanarak II. Dünya Savaşı'nda pilot olarak kahramanca savaştı. Bir diplomat olarak Gary, Birleşmiş Milletler, Los Angeles, Sofya, Londra ve Bern'de hizmet verdi. Romancı ve yaşamöyküsü yazarı Lesley Blanch ve aktris Jean Seberg'le evlendi. Zaman zaman Emile Ajar takma adını da kullanarak, fil me uyarlanıp başarı kazanan Cennetin Kökleri ve Hep Bu Aşk İçin adlı ro virisi "The sound of the traces of fish"tir. Büyüleyici biçimde çeşitlilik gösteren oyuncu kadrosu gibi, romanın kendisi de garip bir birleşimdir; bilimkurgu, romans, polisiye roman, yergici alegori, macera anlatısı, psikolojik dram, kara komedi, absürd tiyatroveütopikidealizm. Uzuner'in görkemli gösterisini özetlemek hem basittir hem de olanaksızdır. Birleşmiş Milletler, bir İskandinav kentinin yaklaşık kırk kilometre dışında kurulu Fantolt adlı bir yerde dünyanın her yerinden seksen sekiz sıradışı bireyi bir araya getirmek için cesur S A Y F A 8