Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vahsi mutlulıık, uygar keder Mutluluğun sırrını vahşi yaşamın çıplakhğında mı aramalı, yoksa uygarhğın kanatlannda mı? İnsanlık tarihinde bu ve benzeri sorular ciddi anlamda ilk kez, Amerika'nın keşfini izleyen yüzyılda, Montaigne'in "Denemeler'iyle gündeme gelir. DERLEYEN DOSTKİP Colomb'un günlüğünde 12 Kasım 1492 tarihli sayfada şunlar yazılıdır: "Bu insanlar ne herhangi bir mezheptenler, ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyor, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silahları yok. Oylesine ürkek ve yumuşaklar ki, yüz tanesini çil yavrusu gibi dağıtmak için bizden bir tck kişi yeterli." Eskilerin altın çağı, Incil'in dünyasal cenneti, düpedüz karşısında, gözlerinin önündedir Colomb'un. Allak bullak olnıuş, hayran kalmıştır, ama birkaç yerliyi kaçırıp, köleliği bas.latmaktan da geri durmaz. Ne var kı yepyeni ve güçlü bir efsane doğmuştur artık: "İyi Vahşi" efsanesi . "Denemeler"iylegündemegelir. Avrupa'ya getirilen yerlileri inceleyen, kâşiflerin izlenimlerini bir bir dinleyip değerlendiren Montaigne, konuyla ilgili olarak yapıtını pek çok kez elden geçirir. öncelikle kültürel göreceliğe dikkat çckmek istemektedir: "Anlatılanlardan çıkarsadığım kadarıyla bu insanlar hiç de vahşi ya da barbar değiller. Barbarlık, her bireyin kendi alışkanlığına ters düşene takıverdiği bir kulp yalnızca." Düşünürün diğer bir hedefi de 'yeni dünya'nın iştah kabartan zenginlikleri yüzünden işlenen cinayetlen kınamaktır: "Bunca şehir dibinden yıkıhyor, bunca milletin kökii kurııtuluyor, milyonlarca insan kıhçtan geçiriliyor, dünyanın en zengin, en güzel ülkcsinin altı üstüne getiriliyor, niçin? Lnciler, biberler alıp satacağız, diye!" Karaibli balıkçıların, îspanyol gezginlerce kâğıda dökülen masum yaşantıları diğer ülkelerden daha çok etkiler Montaigne'i. ünların "doğa yasalannca yönetildiklerini", hatta böylelikle "felsefenin kuramsal ilkesini yaşama geçirdiklerini" üne sürer. Platon'un bunları görememiş olmasına üzülmektedir: "Bu toplumda", derdim Platon'a eğer yaşasaydı, "ne bir alfabe var, ne sayıların bilimi; ne siyasi üstünlüklü bir kişi, ne bir köle; ne zenginlik, ne fakirlik; ne tanmcılık, ne tek bir ulaşım aracı, ne bir maden, ne bir giysi, ne bir kontrat, ne de gereksiz bir saygı... Yalana, ihanete, iki yüzlülüğe, cimriliğe ilişkin sözcükler ağıza bile alınmıyor." Bu uzun liste bize ilkeller hakkında olumlu fazla bir bilgi vermiyorsa da, Avrupahların başına nelerin bela olduğunu çok iyi dile getiriyor. önyargılardan uzaktır Montaigne (1). Portekizlilerin savaş esirlerini yarı bellerine kadar toprağa gömüp, ölünceye dek akla gelmedik işkenceler yaptıklarını anımsatarak, "..birinsanı canlı canlı yemek, ölüsünü yemekten daha barbarcadır" der (çünkü soz konusu yerlilerin savaş esirlerini önce öldürdükleri, sonra da etini eşit olarak paylaştırarak yedikleri bilinmektedir). Bu karşılaştırmayla Montaigne, o dönemde din ve dindarlık kisvesi altında yapılan kötülükleri de üstü kapalı olarak eleştirmektedir. Saint Barthelemy katliamı( 1572 )yapılalı çok zamangeçmemiştir! Turlstvahşilop 17. yüzyılın entelektüel yaşamında vahşilere ilgi oldukça azalır. Montaigne, XIV. Louis zamanında neredeyse bütünüyle unutulur. ö t e yandan Afrika ve Amerika giderek daha iyi tanınmakta, dünya ufalmaktadır. Yüzyılın sonuna doğru, şansını denemek için henüz 17 yaşındayken Amerika'ya göç eden Baron de la Hontan, tartışmayı yeniden gündeme getiren kişi olacaktır. Kanada'da kraliyet ordusunda yükselen ve bu süre içinde yerlilerin yaşamlannı çok yakından inceleme fırsatı bulan de la Hontan, ülkesi Fransa'ya döndüğünde, Avrupa'yı ziyaret eden Adorio adında bir yerli ile kendisi arasında gcçen hayali bir konuşmayı kaleme alır (17031705) Adorio, uygar ülkelerdeki inanılmaz eşitsizliğe tanık olur ve dehşete kapıhr. Ona göre iyi bir toplumda, zenginlik ve onur bakımından hiçbir ayncalık tanınmamah, güç hiyerarşisi oluşmamalı, her birey kendini toplumun ortak mutluluğuna adamalıdır. Uygar toplumlar için tek bir çözüm gözükmektedir: Devrim. Adorio düpedüz monarşiye karşı ayaklanmaktan söz etmektedir: "...Bu insanlara düşen kendi yasalarını kendileri yapmak ve özel mülkiyete son vermektir." Pek çok noktada, hiç kuşkusuz Montaigneden esinlenmekle birlikte, Baron de la Hanton'un çığır açan yönleri de vardır. Öncelikle, uygar toplumun çarpıklıklarını, ilkel bsanın bakış açısından dile getirme fikrini yakalamıştır. Daha sonra pek çok düşünce ve yazın adamı bu "vahşi turist" yöntemini kullanacaktır. Monstesquieu, Lettres Persanes'da (1721) Paris'in göbeğinde dolaşan acemler hayal edecektir. Voltaire L'ingenu'de (1767), Atlas Okyanusu'nu aşan bir Kızılderiliyi, Ingiltere'de karaya çıkartacaktır. Diğer yandan, haksızlığa karşı ayaklanma fikrini ortaya atmakla, Rousseau'dan 89' Fransız Devri mi'ne, oradan günümüze dek ulaşan bir tepki zincirinin ilk halkasıolur delaHanton. Montaigne ve Baron de la I Iontan, böylelikle, çağımızın toplumsal ve siyasi felsefesinde çok güçlü bir biçimde yeniden gündeme gelen oldukça önemli birtakım kavramları, çok önceden hem de büyük bir incelikleelealabilmişlerdiı. • (1) (Bu ufuk genıştiğını buyük olçude Amerigo Vespucci'ye burçludur Montaigne.) * Bu yazt Fransa kitap dergısı "Lıre"ın Kasım J997 larıbii 194. sayısmda Anne Brunsunc'ın haztrlaJıfo doryadanderlenmtştır Kayıp canmt tMtlundu maT Mutluluğun sırrını vahşi yaşamın çıplakhğında mı aramalı, yoksa uygarlığın kanatlannda mı? Insanlık tarihinde bu ve benzeri sorular ciddi anlamda ilk kez, Amerika'nın keşfini izleyen yüzyılda, Montaigne'in VahşlT Evet Barbar? Hayır •V, İYİ VAHŞİ" EFSANESİ AMERİKADA ÇOKSÜRMEDİ S A V F A 6 Montaigne için hiç kuşku yok ki vahşi yaşam uygar yaşamdan daha iyidir, çünkü doğaya daha yakındır. Vahşi sözcüğünün Latince kökeni incelendiğınde (silvaticus) "orman insanı" anlamına geldiği görülür. Yani doğaya yakınlığısimgeler. Oysa "barbar" sözcüğü, birtakım yaşam biçimlerine, salt bize yabancı oldukları için yakıştırdığımız bir sıfattır. Dehşet saçan şu yamyamlık konusuna gelince; burada da anlaşılır bir yön bulacak kadar "KURTLARLA DANS" BUNUN EN İYİ ÖRNEĞİYDİ I KİTAP SAYI 87