Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nedim Gürsel'den 'Paris'te geçen, ama htanbuVlu duyumsatan öyküler 6 E Ç M I | I N 8 E L E G E fi I Eleştlrel Düşünce tnançlan Uğruna öldüriilenlcr / Vecihi Timuroğlu YurtKitapYayın1991. MEÜİCEVDET M M V "tnançlan uğruna öldürülen ya da ölen milyonlarca insan vardır. Ben, tarihsel kişiliğiyle ve tuplumsal kimliğiyle, kendi toplumunun sınırlannı aşmış insanları seçtim. ürneğin, bir Sokrates, bir Isa, bir Ali, öldürümleriyle salt kendi ülkelerinin sınırları içinde kalmamışlardır. öldürümleri, insanlık dramı olarak önem kazanmıştır. Ama ben, öldürümleri seçerken, bu düşünccnin de ötesinde Sokrates bir ölçü kullanmaya çalı^tım. Ük ölçüm 'resmî goruşe karşı çıkma' oldu." Sayın Vecihi Timuroğlu, "Inançları Uğruna öldürülenler" adlı kitabına yazdığı önsöz'ün başlarında böyle diyor. Şunu hemen söyleyeyim, kitaplığımızda mutlaka bulunması gereken bir yapıttır bu. Doğruyu buldukları, doğruyu bulmaya yöneldikleri için yaşamlarını yitiren bu namuslu, bu inançlı, bu özgeçili büyük insanların ölümleri tarihin belleğinde unutulmaz biçimde yerettiyse, bunu, onlar için duyulan minnet borcunun bir anlatımı olarak anlamlandırabiliriz. Sayın Timuroğlu'nun haklı olarak "resmî görüş" diye adlandırdığı zaJim güç, insanoğlunun doğruyu, iyiyi, haklıyı aramasına kan dökerelc de engel olamadıysa, bunda, inançları uğruna göz kırpmadan ölüme giden bu unutulmaz kişilerin büyük payları vardır. "Doğru, benim yaşamımın üstündedir" inancı, insanı insan yapan baslıca sağtöredir ve bize bu büyük insanlardan kalmadır. Burada önemli bir sorun çıkıyor karşımıza. Doğruyu bulan, bunu zorlamalı mıdır? Yoksa "doğru olan" kendini er geç kabul ettirir mi? Ister bilimsel nitelikli, ister sağtöresel kimlikte olsun, doğrular, insanın mantığına seslenir. Bu açıdan baluldığında, bu tür bir zorlama gereksizdir de. Dünyanın güneş çevresinde döndüğünü ya da yoksulluğun adaleuiz bir dağıtımdan kaynaklandığını söyleyene ölüm cezası vermek olayında ise "zor kullanma" resmî görüşten gelmektedır. İnsan yaşamının ilerleyişini durdurma zorbalığıdır bu. Ne yapacaksınız kı, bilimin ve sağtörenin hep kazanmış olmasına karşın, bu zorbalık genelde süregelmektedir. Savaşımın ne zaman sona ereceğini kestiremiyoruz. Aklın kötülükle savaşunıdır bu ve akd, boyuna yeni doğrular koyacaktır ortaya. Bundan ötürü umutsuzluğa kapılmak ycrsiz. Şanlı bir nüreçtir aklın atılunı. Elimizdeki kitapta, inançları uğrunda öldürülenler iistesi şu ünlü adlan içeriyor: Agis IV, Sokrates, İsa, Hallâc Mansur, Baba tshak, Nesimi, Pir Sultan Abdal, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, Ali, Giordano Bruno, İlhan Erdost. Bu adlan bilirim, onların başlarından geçenleri de. Fakat tümünü yeni baştan okudum. tnsanın ilerleme gücüne olan inancım daha da güçlendi. tşte bu yüzden söyledim yukarda, "înançları Uğruna öldürülenler" adlı kitabın kişisel kitaplığımızda bulunması gerektiğini. "Sokrates, gençlerin kafalarında eleştirel düşüncenin yeşermesini sağlamıştır." Yolcu yolun Garpsa NıtllrııClnrMİ SON Son Tramvay / Nedim Gürsel / Can Yayınları, 1991 / 112 s. / 9.000 TL. CKKKodNo:021.478 PARİS Türkiye'de gelişen çağdaş edeTRA.MVVY biyatın imlerini tanımlamak gerekirse, OrtaDoğu edebiyatları için de geçerli olan şu ana yönleri seçmek mümkün: Batı'ya yolculuk, kent deneyimi, bireyin yalnızlığı ve geleneğe başvurusu. Düzyazıda ve özellikle öykü türünde belli bir yeniliği temsil eden Nedim Gürsel için de doğrudur bu: Onu, her aydın Türkün ortak konumuna bağlayan "sürgünde olma durumu", yazarlık eğiliminin ifadesine de yol açmıştır. Çünkü sözü geçen bu durum, sadece coğrafi bir ayrılık değil, daha çok "uzakJaştmlrruş" herkesin duyarlılığında oluşan ve kader çizgisiyle kaynaşan biryaradır. Kitaba adını veren öykü, kuşkusuz Camus'ün Düşüş'ünü çağrıştıracaktır: Burada bir adam, yalnızlık çektiği, ama bundan tamamen bunalmadığı bir Kuzey Avrupa kentinde, adeta hayatının bilançosunu yapar, yalnızlıktan duyduğu bir tat varmışçasına. Bir geceyarısı tramvayından, gecenin geç bir saatinde ıssız kenti seyrettikçe, başka zamanları, başka yerleri hatırlar ve giderek babasıyla yaptığı son yolculuğa döner: "Son tramvay yolculuğunu o gün îstanbul'da babasıyla yapmıştı, yıllar sonra bu Kuzey kentinde bindiği son tramvayın onu her durakta geçmişinden biraz daha uzaklaştıracağını bilmeden, dünyayı bir tramvay penceresinden seyretmenin mutluluğunu dem be dem tadarak." Aşk ve gurbet öyküleri: Nedim Gürsel'in yazısına özgü temel eğilimlerin ikisi de değişik şekillerde karşımızda. 'Garip Mustafa ile Telli Kavak' büyük göçün öyküsünü çağrıştırarak başlar: "Geldiler." Bir kişi neredeyse bir simgeBatı'nın büyük kentlerinde eksikliği en çok duyulanı, yani doğayı düşler: Işçi Mustafa'ya âşık, onunla divan şiirindeki imgelerin saydam tekrarına özgü bir biçimde söyleşen telli kavakJa özdeşleşir doğa. îstıhza mı? Değil tabii; hatta aksıne, yasak aşklar ve gurbet eline sürülmüş ozanlar geleneğinesaygıduruşu. küde, anlatıcı, çoğunluk Türklerin yaşadığı Paris'i betimliyor. StrasbourgStDenis mahallesinin göbeğindeki Prado Pasajı'nda adı kötüye çıkmış bir otele sığımp, bir zam£>nlar sevmiş olduğu o genç kadının, iki dünya, iki dil arasuıda yaşadığını anımsıyor. Birbirlerine bir süre için yaklaşmış olmalarının nedeni bu muydu acaba? Benzeşen, fakat özdeş olmayan bir acı. Kitaptaki on öykünün altısı Paris'te geçiyor: Paris, vazgeçilmesi zor bir kusur kadar güçlü bir imge Gürsel için. Anlatıcının seçtiği bu kent, en kenar mahallelerine uzanıldığında bile tek bir rakip tanıyor ki, o da adı hiç geçmese de kaçınılmaz referansları ve kökeniyle hep var olduğu duyumsanan Istanbul'dur. Bilincinin geçmişle gelecek arasında mekik dokuması, kentte yaya dolaşan bireyin güzergâhıyla çakışır. Bu arada peşini ölüm hiç bırakmaz. Yapmaya çalıştığı, bu tehdidi unutmak, düşte geçen sözcüldere ve edebiyata olan tutkusunu beslemektir anlatıcının. Kitapta, sözü edilmeye değer başka metinler de var: Yazarın, resimle yazı arasındaki ilişkiye duyarlılığını (veya Van Gogh'un genç bir devrimcinin görüşüyle nasılbuluştuğunu) belirleyen BuğdayTarlasında Ölüm'; "etnolojik" turizmin ustaca eleştirisini, bir kıtanın yoksulluğuna yönelik suçlamasıyla içeren 'Sivrisinek'; artık onu beklemeyen bir kadına sevgisini haykırdığı 'Penelope.' Her seferinde sürgünün sesi daha dokunaklı. Baudelaire'de olduğu gibi "anywhere out of the world" olmayı diler. 'Ilk Kadın'da okumuştuk: "Ba'vula özenle katlayıp koyduğum çocukluğumu nereye gittiysem yanımda götürdüm." Çocukluk yılları artık geride kalmış. Bereket versin anıdan başka şeyler de var: Direnen dil, örneğin. Bununla birlikte, Son Tramvay'm Fransızca basımını noktalayan, yarı kurgu yarı deneme niteliğindeki 'Sürgün Sözcülderi' başlıklı rnetni, kusursuz bir ustalıkla kuilandığı Fransız dilinde yazdı Nedim Gürsel. Yolcu yoluna bu yönde mi devam etmeyi düşünüyor yoksa? D Pınar' başlıklı öy N«dlm Gürsel (FotoOraf: Ibrahlm öflretmen) C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 68 S A Y F A 5