Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
G E Ç M İ Ş İ N G E L E C E Ö I 'Gerçekliğin Şairi' Felsefe Tartışmalan9. kitap / Yayın Yönetmeni: Vehbi Hacıkadiroğlu / Aralık 1990, İstanbul MELİH CEVDET ANDAY "Felsefe Nedir" sorusu bütün filozoflarca sorulmuş ve bütün filozoflarca yanıtlanmıştır; buna karşın, belki de bu yüzden, yeniden sorulur, yeniden yanıtlanır. Bizim kitaplığımızın bu konuda epey yapıt içerdiğini söyleyebiliriz. Amagenede yetinemiyoruz bununla. Çünkü çoğu kitap, felsefenin ne olduğu konusunu değil de, evrimini yeğler. Gerçekten de bu evrim önemlidir. Her sayısını dört gözle beklediğim "Felsefe Tartışmaları" dergisinin son sayısında, bu konuyu işleyen ilginç bir yazı ile karşılaşmak beni sevindirdi. Sayın Yaman Ors'ün "Godot, Glasnost ve Felsefe" başlıklı yazısıdır bu. Elbet çok merak çekici bir başlık. Bu üç sözcük arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Birincisi, filozoflardan beklenen fakat bir türlü gelmeyen açıklamayı, ikincisi ise felsefenin ne olduğu sorusunu açıklığa kavuşturmayı amaçlıyor. Sayın ö r s yazısının bir yerinde şöyle diyor: "Felsefe etkinliğinin genelde yöntembilgisel açıdan açıklığa kavuşturulması çabasının boşuna olduğunu ileri süren ( klasik) filozofların hiç olmazsa bir bölümüne göre, 'felsefe nedir?' sorusunu ancak filozoflar sorar ya da sorabilir. Burada belirtilmek istenenler kuşkusuz büyük filozoflardır. Bu sava göre, önce (büyük) felsefe yapıp (büyük) filozof olacaksınız, yaptığınızın büyüklüğünü göreceksiniz, onu bileceksiniz... Işte o zaman felsefe üzerinde ya da felsefeye ilişkin doğrudan bir şeyler söylemeye hak kazanacaksınız. özetlersek, başhğımızdaki soruyu, "Filozofların yaptıklarına felsefe denir" biçiminde yanıtlayacağız. Ama "Filozofların yaptıkları nedir" sorusu boşlukta kalmış olacak. Yazarımız da bu kanıda olduğu için, başka bir tanıma, Viyana çevresinin tanımına yerveriyoryazısında: "Felsefeyle ilgili bu en temel soruyu, Viyana çevresindekiler ve onları izleyenler çok öz olarak şöyle tanımlamışlardır: Felsefe bir üstdildir. Ben bunun yerine (ve onların felsefe görüşlerinin tanışılmasını burada bir yana bırakarak) daha kapsamlı olan üstetkinlik terimini kullanmak istiyorum. O zaman felsefe, bilimin, tarihin, sanatların, değerlerimizin, günlük yaşımımızdaki konularla (insanlar, işlevleri, çalışma ürünleri vb.) ilgiyi yargılarımızın kavramsal düzeyde ele ahndığı ve eleştiri süzgecinden geçirildiği bir etkinlik olnıaktadır. Sonunda varılan ya da varılması amaçlanan düşünce açıklığı ile insanın öteki etkinlik alanlarında ürettikleri kavramlar düzeyinde (ancak aşkınlık taşımayan) yeni bir anlam kazanmış olacaktır. Üstdil terimini rahmetli felscfecimiz Nusret Hızır'ın felsefe tanımını anımsatıyor. Hızır, felsefeyi, "Konusu bilim dilleri olan bir üstdil'dir" diye tanımlardı. Elbet bu, felsefeye modern yaklaşımın ürünüdür. Bu tanımın, Viyana çevresi tanımı ile yakınlığı hiçde şaşırtıcı sayılmamalıdır. Çünkü Nusret Hızır kendini o çevreden sayardı. Sayın Yaman ors'ün ".. .yargılarımızın kavramsal düzeyde ele ahndığı..." sözündeki "kavramsal" sözcüğü, bence konuya epey aydınlık getirici niteliktedir. Felsefi yaklaşımın kavramsal nitelikte olması gereğini gözönünde tutmakta yarar olduğu düşünülebilir. Mussolini'yi kandırdılar Cambridge Üniversitesi tarih profesörlerinden Jonathan Steinberg, yeni yayımlanan kitabında, İtalyanlarla Almanların Yahudiler konusundaki tutumlarının farklılığını anlatıyor. Steinberg, bu farklılığın temelinde, iki toplum arasındaki kültür karşıthğının yattığını öne sürüyor. îtalyanlar YahudilerıAlman ölüm kamplarına göndermeyıreddetmişlerdi avaşlarda Reigo Esercito ttaliano, yani Italyan Kraliyet Ordusu kadar düşkırıklıkları yaşamış ikinci bir ordu daha yoktıır belki de. Yunanistan'da direnişçüer karşısında eli kolu bağlı kalan, Arnavutluk'ta tam bir bozguna uğrayan, çöllerde kendinden çok zayıf kuvvetler karşısında umulmadık yenilgiler alan İtalyan Kraliyet Ordusu hemen her gittiği yerde hüsrana uğratmıştır. Ama bu kibirli, şişirilmiş ve çoğu zaman acıklı ordunun başarı hanesine yazılmış tek bir övünülecek tutumu var. İtalyan ordusunun subayları ve erleri, tkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudileri Almanlara teslim etmeye yanaşmamışlar. Fransa'daki Vichy hükümetinden çok farklı davranmışlar Yahudiler konusunda. Hitler'in, Nihai Çözüm'ün gerçekleştirilmesi için Nazilerle işbirliği yapmaları yolundaki isteğini nerdeyse görmezden gelmişler. Yahudiler konusunda, Almanların o dönemdeki müttcfikleri arasında tek farklı davranan, Îtalyanlar. Cambridge Üniversitesi'nde tarih dersleri veren Amerikalı Yahudi Jonathan Steinberg, kısa bir süre önce yayımlanan Ya Hep Ya Hiç: Itilaf Devletleri ve Yahudi Kıyimı 194143 adlı kitabında, ttalyanların bu scssiz meydan okuyuşunu konu alıyor. Steinberg, Almanya ve Yabudi Kıyımı'nın hâlâ rüyalanna girdiğini, böyle bir kitap yazmasında bu korkunun gerçekten büyük payı olduğunu vurgulamadan da cdemiyor: "Heine'nin bir sözü hayatımın düstııru oldu: Geceleri aklıma Almanya geldi mi, bir daha gözüme uyku girmiyor..." Steinberg'e bakılırsa, Yahudi Kıyımı karabasanını açıklamanın en sağlam yollarından biri de, devletin şırınga ettiğ Yahudi düşmanlığı karşısında Almanlarla ltalyanların tutumlannı karşılaştırmak. Cambridge'Ü tarihçiye göre, Italyanların tutumu kendiliğinden bir dürüstlükten kaynaklanıyor. İtalya'mn viran Balkan imparatorluğunda önemli denetim noktalarında görevlendirilen alt rütbeli subaylar ve erler, kaçıp sığınmaya çabalayan Yahudileri ve Sırpları, Almanların desteklediği Hırvatlann başıbozuk kasaplıklarına karşı korumuşlar. Bir süre sonra da, artık I] Duce'nin büyüsünden kurtulmuş olan politikacılar ve yüksek rütbeli subaylar ltalya'nın yenilgisinin kaçınılmaz olduğunu görmüşler. Ya hudilerin yok edilmesinde Almanlarla işbirliği yapmanın, kcndilcri adına onurlu bir banşı olanaksı/ kılacağını düşünür olmuşlar. Bunun sonucunda da görünüşte acımasız, ama gerçekte uyanık bir tutum çıkmış ortaya. Gerçi îtalyanlar da Yahudileri toplayıp kamplara yerleştirmişler, Yahudi aleyhtan yasalara uyar görünmüşler. Ama Steinberg, Wehrmacht'ın eline düşen her Yahudinin ölüm kampını boyladığını, oysa ttalyanların elindeki hiçbir Yahudinin ölümegönderilmediğinibelirtiyor. Ya Hep Ya Hiç: îtilaf Devletleri ve Yahudi Kıyımı adlı kitabın yazarı Jonathan Steinberg, Benito Mussolini'nin Yahudilerin îtalya'dan sınırdışı edilmesi yolundaki buyruklarının yerine getirilmediğinin farkında olma Amerikalı Yahudi tarıhçi Jonathan Steinberg kitabında, Benito Mussolinı'nin Yahudilerin îtalya'dan sınırdışı edilmesi yolundaki buyruklarının yerine getirilmedijjinin farkında olmadığtnı söylüyor. dığını soylüyor. Amerikalı tarihçi, başlangıçta Hitler'in bu konuda Mussolini'ye pek fazla baskı yapmadığını, ancak 1943 yılında Almanların Italya'yı işgal etıneleriyle birlikte bu "kibarhğın" onadan kalktığını yazıyor. Steinberg, o zamana kadar İtalyan ordusunun koruması altında sağ kalan Yahudilerden birçoğunun, Nazilerin Italya'ya girmeleriyle birlikte Auschwitz'in yolunu tuttuklarını vurguluyor. Jonathan Steinberg, ilginç kitabında, Almanlarla ttalyanların Yahudiler karşısındaki farklı tutumlarına da bir açıklama getiriyor. Steinberg'e göre, bu farklı tutumlar, iki kültür arasındaki çarpıcı ayrımlardan, karşıtltklardan kaynaklanıyor. Doğalarında asilik bulunan, fazla disipline gelmeyen, Katolik ve zaman zaman Don Kişptça davranmayı seven îtalyanlar hayata çok değer veriyorlar. Almanlarsa İtalyanlara hiç benzemiyor. Prusya kültürünün, I Iegelci feuefenin, verimlilik ve sadakat gibi erdemlere bağımlılığın; Hitler'in tutku ve hırsıyla bütünleştirildiğinde "ölümcül bir kokteyl"e dönüşen bu mirasın altında ezilen Almanlar, kendilerine verilen barbarca görevi gerçekleştirmekten çekinmiyorlar. Steinberg, Alman ve italyan ordularının Yahudilerin sınırdışı edilmesine ilişkin belgelerini incelerken, iki toplum arasındaki bu kültür çatışmasınaözellikledikkatiçekiyor. O AI1 or Nothing. The Axi» and the Holocauıt 194143/Jonathan Steinberg/Rüutledge Yayınevi/20 sterlin. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 61 S A Y F A 5