Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vahsetin Cığlığı Lanetli Ömrün Kırlangıçları / Nihat Behram / Alan Yayıncılık,İst.l991 / 208 s. Lunetli Üınrün Kırlangıçları, Nilıat Behram'ın ikinci romanı. tki romanı da yurtdışındaki uzun ve zomnlıı ikametinin ürünleri. Lanetli Ömrün Kırlangıçları, Tiirkiye'ye yurtdışında bir bakış. Nihat'ın etkili, çarpıcı ve şiir yüklü kalcmi, okuyanı hemen romanın içine çekiyor. Başlıyor, önce biraz yadırgıyor, daha sonra kaptırıp gidiyorsunuz. Nifrat Behram, Türkiye'nin bir yanını kendi sözcükleriyle şöyle anlatıyor: "Karanlıktaki kentlerin kuduz gecelerini; garajları, bentleri, dere boylarını; düzülen köpeklerin uluyarak can çekiştiği garnizon çöplüklerini; kan tüten yaraları, bağırsaklan, bıçakları, ırzına geçilen bebekleri anlatıyordum. Dilleri kesilen, gözleri oyulan insanları, kannlan yarılan gelinleri; imamları, paşaları, genelevleri, hastahaneleri; ateşle dağlanmış götleri böceklere yedirilen çocukları anlatıyordum. Anadolu'nun karanlıktaki kentlerinde esen çöl rüzgârını, akbabaları, leş kargalarını, kanlı baskınları, lağım akan sokaklara atılan çocukları, yargıçları, bayramları, camilcri anlatıyordum." Bu vahşi ve ürkiitücü tasvirlere okuduğumuz kitaplarda pek alışık değiliz. Acı veren, irin yüklü satırların bir an önce bitmesini istiyorsunuz. Ama Nihat vazgeçıniyor, inatla üstünüze geliyor. Binlerce kez bu sözcükleri tekrar ederek 'Karanlıktaki Kentlerin' karanlık bir tablosunu çiziyor. Bu tablo ülkemizin, vahşi, kirli ve acılı yanını, belki bizim kabul etmek istediğimizin daha fjzlasını söyleyerek gözümiizün içine sokmayaçalışıyor. Ali, böyle bir dünyada bir gariban olarak yaşama gözlerini açar. Kan davasıyla başlayan serüveni, ırzına geçilerek ve oradan oraya atılarak devam eder. Yaşam onun için bir acılar yumağından başka bir şey değildir. Tehlikeleri ve ölümü göze alarak bulunduğu yerden kaçar. Rastlantı onu Avrupa'ya getirir. Geldiği eski, acımasız dünyasına geri gönderilme korkusu, yaşamını altüst eder. Avrupa'nın adı 'Aydınlıktaki Kentler.' Nihat Behram onları da şöyle anlatır: "Aydınlık'taki kentlerin insan teniyle, insan yüreğiyle, gözyaşıyla semiren zevk makinelerini anlatıyordum. Can yiyen canavarlarını, yasalarını, karanlık soluk borusunu, papazlarını, yobazlarını, hokkabazlarını anlatıyordum. Avrupa'nın Aydınlıktaki Kentlerinin, gününde gecesinde sarınmaz, korunmaz, duyulmaz olmuş külii, kanı, yalnızlığı anlatıyordum. Buz kesmiş iirpertiyi, mala dönüşmüş canı, derli toplu özlemleri, ölçiilü biçili merakları anlatıyordum..." Nihat, Türkiye'nin acılı yanını çok güzel tasvir etmiş. Ama bu tasvir, yaJnız acı ve yoklukla yüklü. Kendi kendime, şu acı çeken insanların, hiç mi yaşaS A Y F A 4 LANFTÜ ÖMRÜn KIRLAIİCIÇLARI OMLÇALIÇUR NtHAT BEHRAM •LANETLİ ÖMRÜN KIRLANGIÇLARI'NDA ACIMASIZ BİR DÜNYADAKİ İNSANLARI ANLATIYOR K I B İ R B A L 0 M mı güzel kılan bir anları yok acaba diye sordum. örneğin, o acılar içindeki çocukların başlarını sokacak bir kulübe yarattıklarında neşeli bir anları olmamış 1 mıdırr Zulalarının, çok önem verdikleri zulalarının onları mutlu eden bir yanı olamaz mı? Böylesine ağır acılar çeken insanların, kendilerine büyük mutluluklar bulmalan mümkün değil midir? Tek yanlı, eziyet, irin ve dayak yüklü, işkence y uklü acımasız dunya bütün vahşetiyle üstünüze üstünüze gelince irkiliyorsunuz. Nihat'ın okuyucuyıı bilerek diken üstünde tutmak gibi bir niyeti olduğu anlaşılıyor Bütün bunlann gerçek olduğunu biliyorsunuz. Ama yine de tutunacak güzel şeyleri arar insan. Nihat, işin bu yanına belli ki kasıtlı olarak değinmeyip es geçmiş. Türkiye'nin Ortaçağ'da yaşayan bir yanını bütün kötülüğüyle gcizler önüne sermek istenmiş. Yazarın, neyi nasıl anlatacağı tabii ki kendi bileceğai iştir. Üstelik bu kadar çarpıcı ve insanın içine işleyen bir duyarlıkla anlatınca söyleyecek fazla söz kalmıyor. Romanın sonuna kadar bir umut, küçük bir ışık yakalamak için koşturup duruyorbunuz. Ama Nihat kasıtlı olarak bu zevkisizevermiyor. İşte bizim böyle bir acı gerçeğimiz daha var diyerek sarsıcı hücumlar yapıyor. Bu kez güzellikler sizden uzak olsun, bir de bunları görün diyor. Birçoğunu bildiğimiz bu gerçekleri, bir türlü kabul etmek istemiyoruz. Yahut da duymak istemiyoruz. Brezilya'da, sokaklarda çcKukların avlandığını filmlerden izlemeye bile dayanamazken, kendi ülkemizde çocuklarımıza bu kadar kötülük yapabilecek alışkanlıkların bulunmasını içimize sindiremiyoruz. Neydi Mcıak, Bilgi neydi? Nasıi tanımlaruyordu Şefkat? Arzu neydi, Sevinç neydi, Acı neydi? Zcngini olduğunu sandığı şeylerin yoksulu kalnııştı birdep. Vaşam neydi, Sevda neydi, özlem neydi? ödünç alınmış bir ötnrü yaşıyordu sanki. Sevincini bile icinde yuvalanmış hüzünle ı"ıdüyordu. ödedikçe borçlanıyordu. teninde yalazlanan isteklerin bile borçlusuydu. Yitiğin uzağında arıyordu! Kendi içındeydi oysa.. Kısacıktı saçları. Simsiyah, kıvır kıvırdı. Adı Gisela idi esnıer kadının. Onu arayışımın nedenini anladığında, ilkin nefretle bakmıştı bana. Bir süre sonra, içindeki nefretin yeıini merak duygusu doldurmuştu. Belliydi ki, alelacdc sarındı^ı nefret, iğreti kalnııştı yüzünde.. Saçlarındaki kıvırcığın, kaşlarına da yansımış olduğunu, ancak benimle konuşmaya karar verdiğinde fark edebilmiştim. Yüzünün doğal çizgilerinde hüzün vardı. Suçsuzluk ve hiizün, yüzünün doğal örtüsüydü. Bende, yüzünün duruluğu etkisi bırakan hu özelliğinden o hoşnut değildi Sertliğe zorlanmış bir yüzle karsılamıştı beni. ölçülü biçili bir sertlikti. tğreti duruyordu yüzünde. "Size uyurken baksaydım, eminim ki, yüzünüzü doğallığı içinde görecuktim, yani suçsuzluk ve hüzün örtüsüyle!" dediğimde, dişleıini sıkmıştı. Şakak kemiklerinin kabarmasından belli oluyordu dijlerini sıktığı. Nihat Behram'ın romanının çok güçlü ve etkili olduğunu, Anadolu'nun sokağa atılmış çocuklarını olağanüstü bir yetkinlikle anlattığını belirtmeliyim. Lanetli ö m r ü n Kırlangıçları'ndan şöyle bir mesaj çıkarabiliriz: Avrupalılardan üstünyanımız, insan sıcaklığımız bizde kalsın, acımasızlığımız, vahşetimiz, yerindibinebatsın. D Adı Clsela ım NİHAT BEHRAM ROMANINDA ACI GERÇEĞİMİ/I VURGULUYOR. OKVRU SARSICI SALDIRISIYLA İRKİLTİYOR, C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI »4