05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 E Ç M I Ş I N G E L E C E 6 i Yapısalcı eleştiri Mehmet Rifat ile eşi Sema Rifat'ın Roman Jakobson'dan çevirdikleri ve "Sekiz Yazı" adı ile bastırdıkları kitap, geçen ay başucu kitabım oldu. Yapısalcı sanatyazın bilimini ve yapısalcı eleştiriyi merak edenlere yürekten salık veririm. Mehmet Rifat, yazdığı önsözün sonunda şöyle diyor: "Sekiz Yazı, R.Jakobson'un doğrudan dilbilim alanına ilişkin incelemelerini içermiyor. Ancak yazılar okunduğunda, R.Jakobson'un yazın ve sanatın her kesiminde dilbilim yöntemiyle ya da genel olarak dil sorunlarıyla bir bağlantı kurduğu da açıkça görülecektir." Nerdeyse bütün insanbilimlerindc işlcrlik kazanmış olan bu yeni yöntemin çeşitli sanat dallarında nasıl uygulandığını görmek, ilginç olmaktan öte, heyecan vericidir bence. Yıllardan beri öğrenmeğc, anlamağa çalıştığım bu konunun bizde tepki ile karşılanmasım bir türlü anlayamamışımdır. Bu bakımdan, elimizdeki kitap, konuyu sakin bir yaklaşımla yeniden incelememize yardımcı olacaktır sanırım. R.Jakobson'un çeşitli yazınsanat anlayışlannı ele alış biçimine bir gözatmak yerinde olur. "Bir Şiir Sanatı Bilimine Doğru" başlıklı yazıdan şu sözleri birlikte okuyalım: "O dönemde (1917 başlarında. M.C.A), dilin incelenmesinde, yeni yollar ortaya çıkarılmaya başlanıyordu ve buna clverişli olan da şiir diliydi; çünkü geleneksel dilbilimin önemsemediği bu alan, ycnidilbilgicilerin izlcdigi, eski yoldan ayrılma olanağını sağlıyordu. Üstelik de amaçlar ve araçlar arasındaki bağıntılar olduğu kadar bütün ile parçalar arasındaki bağıntılar, sözün kısası, yapısal yasalar ile dilin yaratıcı görünümü, şiirsel söylemde, gözlemci açısından gündelik Konuşmadakindcn çok daha kolay ulaşılabilecek düzeyde bulunuyordu." Bu yaklaşımın ne denli başarılı sonuçlar verdiği Dİlinmektedir. Yöntem öylesine verimlidir ki, yeni dilbilimin temel anlaytşlarından yola çıkış, bize, resim, müzik... gibi sanat alanlarmda benzer gözlemler saptama olanağını vermektedir: "Resim sanatının dışında başka hangı sanat böylesi bir başarı ile şu temel eğilimi canlandırabilirdi: Hareketin anını saptamak, hareketi birbirinden ayrı bir dizi dural ögeye ayrıştırnıak. Gerçekte, 'her şey hareket eder, her şey hızla dönüşüm geçirir. Bir profii hiçbir zaman gözlerimizin önünde hareketsiz değildir. Görüntünün gözün ağtabakası üstündeki değişmezliği yüzünden nesneler çoğahr, biçimleri bozulur... Işte bu nedenle de yarış atlarının dört değil ama, yirmi bacağı vardır ve hareketleri de üçgen biçimindedir. (Fütürist Ressamlar Bildirgesi)" Aristoteles şöyle demış: "Canlandırılan şeye zevkle bakılır, çünkü buna göz ayrılmadan bakıldığında, belirlemeye ve üstünde düşünmeğe varılır. Nedır bu, denir? Bakan kişi, canlandırılmış nesneyi daha önce hiç görmemişse, o zaman canlandırma ona, nesnenin yeniden oluşturulmasıyla değil ama, renk ya da benzeri başka bir nedene dayalı olarak düzenlenmesiyle zevk verecektir." R.Jakobson, buna şu sözleri ekliyor: "Bir başka deyişle, Aristoteles daha o dönemde, doğanın algılanmasını belirten resim sanatının yanında, doğrudan doğruya rcnksel ve uzamsal algılamamızı belirten bir resim sanatının var olduğunu anlamıştı." Sırası gelmişken yazıvereyim; dilin yapısal ilkelerini müziğe uygulayan Claude LeviStrauss, müzikte harflerin ve tümcenin bulunduğunu, fakat sözcüğün bulunmadığım söylemişti. İnsanlararası ilişkiler, bir gösterge ilişkileri dizgesi içinde anlamlandırılırsa. D Mtlih Cevdet Aıtdıy . Sekiz Yaıı / Roman Jacob«>n / Mthmct Rifat, Sema Rıfaı Düzlem Yayınları / 85. s. / 8.000 l'L / Kod No: 155.001 Anadolu'daki Amerika" Anadolu'daki Amerika (Kendi Belgeleriyle 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Amerikan Misyoner Okullan) Uygur Kocabaşoğlu / Arba Yayınevi 255 s. /7.000 T L / Kod No: 297.017 Br Uyguı •«•>»>/ Osmanlı împaratorluğu nda Amerikan misyoner okullan y Jfarih İLBER ORTAYLI Amerikan okullan ve diğer yabancı okullar; kuruldukları günden beri toplumumuzun çeşitli katmanlarında Mtnramuı OKDUUUU ve siyasal gruplarında tartışılmış ve tartıjılmaktadır. Bu okulların misyonunun dini propaganda veya ulusal kültürü değiştirmek olduğunu söyleyenler yanında, dış dünyaya açılmak için ticari ve bılimsel alanda becerı kazandırdıkları ve yabancı dil eğitimiyle bunu sağladıkları üzerinde duranlar da vardır. Her jeye rağmen, herkes çocuğunun bu okullarda okuması için yıldan yıla anan bir iştiyak ve yanşma ıçindedir; yarışmanın boyutlarının trajik düzeye ulaştığı da herkesin malumudur. ANADOLU'DAKİ AMERİKA BOSPHORU5 ROUMELI • ROBE.RT C Robert Kolej, Amerıkalıların denizaşırı ülkelerdeki ılk yüksek öflretım kurumudur. Robert Kolej, öflretmem, öjrencısınden fazla olan belki dünyanın ilk ve son yüksek okuludur Rumelisi'nde de epey daralttılar. Bugünkü Türkiye ve doğudakı Osmanlı topraklarını üç ana Dölgeye ayırdılar. Batı Türkiye misyonunu TrabzonMersin hattuıın doğusunda kalan topraklar oluşturuyordu. Bu hattın doğusu iki bölgeye daha ayrıldı. Merkezi Türkiye Misyonu Jedikleri bölge; Adana Çukurova'nın bütünü, Halep Antakya, Suriye ve kutsal toprakları kapsıyor. Doğu Türkiye Misyonu ise Erzurum vilayeti, Diyarbakır, Van, Musul ve Mezopotamya bölgesinden oluşuyordu. Bu üç bölgede 1870 yılında 220 ilkokul varken 1900'de sayılarının 378'e, ortadereceli okulların 9'dan 33'e çıktığını belirtirsek misyonlahn başarılı olduğunu ve Batı Avrupa ve Rusya misyonrrleri ile karşılaştırılamayacak derecede verimli bir çalışma gösterdiklcri görülür. ABD misyonları Osmanlı topraklarında ılk elde Maarif nezarcti tarafından tasdik edılmeyen, fakat etki ve verıınliliklerı tartışılmaz yükseköğretim kurumlan da teşkil ctmişlerdı. Bu kolejlerin sayısı üçtü; Suriye Protestan Koleji, Robert Kolej ve İstanbul Kız Koleji. Yüzyılımızın başında toplara öğrenci sayısı 17 bine ulaşmıştı. Değijik eğitim yöntemleri, uygulama ve deney öğrencilerin istenen nitelikte yetişmesinı ve ehliyet kazanmalannı sağlıyordu. Suriye ve Doğu Anadolu'daki Hıristiyanlar arasında Protestanlığın yayılmasında ına neden İngiltere'nin diplomatik himayesinden çok, ÂBD misyonerlerinin başarılı eğitim ve çalışma faaliyetidir. Ozellikle yukarıda saydığımız kolejlcr, bu imparatorluğun seçkınleri arasına girecek önemli sayıda öğrenci yetiştirdiler. Yazar bu okulların eğitim programları üzerinde ayrıntıyla duruyor. Sadece OKUİ değil, Amerikan hayır kurum ları, tarım öğreten ıstasyonlar, zanaat öğreten atölyeler coğrafi yaygınlık ve sayı itibarıyla bütün misyonları aşan bir durumdaydı. Amerikan misyonerleri eğitim yanında kitabevleri ve okuma salonları, matbaa ve süreli yayınlar neşreden merkezler de kurdular ve hitap ettikleri zümrelerin yaşamını yönlendirdiler. Bu faaliyetler ve gerekli istatistikler çalışmada yer alıyor. Rahat okunan, karşılaştırmalı, ayrıntılı bilgiler elde edilecek, titiz ve soğukkanlı araştırma ürünü bir kitap bu. Sokağa düşmüş bir sorunu bir tarihçi ve sosyal bilimcinın ciddiyetiyle ele alıyor. Zengin yol gösteren bir bibliyografya, kullanımı yararlı bir dızin kitabı tamamlıyor. Rahatsız edici tek yanı; Amerikan usulünü izleyerek dipnotları sahife altına değil de kitabın bölümleri sonuna eklemiş olması. D S A YF A 17 Yeni Türkiye, yabancı okullan artık kendi toplumsal değerlerinin çerçevesi içinde eritmiş ve kendi pragmatik amaçlarının doğrultusunda yönlendirmiştir denebilir. Kuşkusuz geçen asırlarda Türk loplunıu ve bülün Osmanlılar ile yabancı misyonların ilişki ve alışverişi bu çerçevede değildı. Bugünkü Türkiye ınsamnın özlemı ve hayat anlayışını bu okullar değiştiremez ve hatta görünen odur ki bu okulların amaç ve doğrultusu Türklerin pragmatizmine teslim olmuş ve teslim olmadan dolayı eğitimlerinin niteliği ve içeriği çöküntüye gider olmuştur. ABD okullan 19. yüzyılda gelecekteki emperyalist hegeınonya amaçları için gerekli kadroları hazırladı diyenlerle hür düşüncelı, becerikli kadroları yetiştirdı diyenlerın değerlendırmeleri bugün için ancak tarihi platformda tartışılmast gereken bir konudur; bu tartışmayı da titiz bir tarihçi araştırması açabilirdi ancak. Uzun yıllar bu yapılmadı, şimdı yapıldığını görüyoruz. Bu okullan bilmiyorduk, AB'O'li misyonerlerin faaliyetlerini iyice tanımıyorduk ve imparaturluk coğrafyası içindeki konumlarını göz önüne almamıştık. ABÜ okullannın, 1979'da kabaca kalenıe aldığım bir makale sırasında imparatorluğun coğrafyasında en vaygın ve kalabalık okullar olduğunu görmüştüm. Uygur Kocabaşoğlu'nun araştırması bu yayılmanın sadece okulla değıl, bütünlemesine bir kültürel kurumlaşma olduğunu çok Ayrıntılı ve sağlam kaynaklara dayanarak vermektedir. Kaynakları her şeyden önce Boston'daki Amerikan Misyoner Örgütü (ABCFM) arşivlerıdir. Misyonerlerin muhtelif tarihte kaleme aldıkları anılar yanında, Osmanlı nıaarif kaynaklarına da inmiştir. Osmanlı maarif arşivi ise perişan durumda ve nerde olduğu belirsizdir. "Amerikan iktisadi yayılması ile misyoner faaliyetleri arasında bir birliktelik vardır. Misyonerleri şirketler ve denizciler ücretsiz tajırdı, onlar da tüccar ve denizcilerin dış ülkelerdeki rehberi, simsarı ve danışmanı idiler. Keşifle misyon ve ticaret iç içedir" diyor Kocabaşoğlu. Gerçekten de yeniçağlar Batı dünyası bu bütünlükîe gelişmiş ve yayılmıştır. 1820 ocak ayında Pliny Fisk ve Levi Parsons Osmanlı mülküne ayak bastılar; kutsal topraklarda (FilistinSuriye) faaliyet göstereceklerdi. Amerikalı misyonerler kısa zamanda Müslümanlar ve Museviler arasında fazla şansları olmadığını anladılar. Misyonerler faaliyet alanlarını birkaç merkez dışında Osmanlı C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle