02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Aykut Göker http://www.inovasyon.org; [email protected] EKONOMİ “Bir Cumhurbaşkanı Adayı ve Bakış Açısı Farkı...” başlıklı yazımla ilgili görüşlerini bildiren okuyucularıma teşekkür ederim... Her şeye rağmen doğru olanı yapacaklarına inanıyorum. Onlar Neyin Peşinde Biz Neyin Peşindeyiz... Türkiye Ekonomisinde Cari Açığın Nedenleri ve Çözüm Önerileri Türkiye ekonomisinin en temel sorunlarının başında cari açık geliyor. Türkiye cari açık göstergesine göre gelişmekte olan büyük ekonomiler arasında en kırılgan ülke olarak öne çıkıyor. Türkiye ekonomisini cari açık açısından birbirlerinden oldukça farklı 1990’lı ve 2000’li yıllar altında incelemek mümkün gözüküyor. Bu iki dönemde benzer büyüme oranlarının farklı dış ticaret ve cari açıkla sonuçlandığı izleniyor. B. Ali Eşiyok CBT 1429 8 /8 Ağustos 2014 Siyasetin sıcak gündeminden kopup kendi uğraş alanımıza dönebilmek güç iş... Hele de siz bu yazıyı okuduktan iki gün sonra geleceğimiz açısından çok önemli etkileri olacak bir seçimle karşı karşıya gelinecekse... Yine de bunu yapmayı bir deneyeyim. Efendim arada bir ülkelerin bilim ve teknoloji politikaları ve bu politikaların konusu olan kurumları açısından ne gibi değişiklikler olduğunu görebilmek için dünyayı şöyle bir tararım. Geçenlerde yine bir taradım. Bunu yapmak iyi de, iş bu değişiklikleri ülkemizin hâl ve gidişiyle karşılaştırma noktasına gelince işte o fena... Bu kez işin o yanını size bırakacağımı peşinen söyleyip G. Kore’de dikkatimi çeken bir noktayı aktarayım. Biliyorsunuz, G. Kore’nin bilim ve teknolojideki atılımında ve kaydettiği başarılarda finansmanını kamunun karşıladığı ulusal ölçekteki araştırma enstitülerinin yaşamsal bir rolü vardır. Bu enstitüler, araştırma konseylerine bağlı olarak çalışırlar. Şu anda üç konsey var. İlki Kore Temel Bilim ve Teknoloji Araştırmaları Konseyi; ikincisi Kore Sınaî Bilim ve Teknoloji Araştırmaları Konseyi adını taşıyor. İlkine 11; ikincisine 13 enstitü bağlı... Bunlardan değil, üçüncüsüne, İktisadî, Beşerî ve Sosyal Bilimler Ulusal Araştırma Konseyi’ne bağlı 23 araştırma enstitüsünden söz edeceğim. Evet 23 enstitü... Kendileri için belirlenmiş alanlarda ulusal politika araştırması yaparak hükumetlerine izleyecekleri politikalarda ışık tutuyorlar. Üzerinde araştırma yaptıkları politika alanlarını aşağıda sıraladım. Bu sıralama enstitülerin adlarının İngilizcedeki karşılıkları (kısa adları parantez içinde verildi) esas alınarak yapılmıştır. Ekonomik ve sosyal gelişme politika ve stratejileri (KDI)... Eğitim politikası ve eğitim sistemini geliştirme (KEDI)... Enerji ekonomisi (KEEI)... Çevre (KEI)... Enformasyon ve iletişim teknolojileri politikası ve geleceğin enformasyon toplumu stratejileri (KISDI)... Sağlık ve sosyal yardım politika ve planları (KIHASA)... Sanayi ekonomisi ve ticaret (KIET)... Uluslararası ekonomi politikası (KIEP)... Ulusal birlik politikası (KINU)... Ulusal gençlik politikası (NYPI)… Kriminoloji ve ceza hukuku (KIC)... İlk ve ortaöğretim ders program ve kitapları, eğitim kalite ve standartları (KICE)... Kamu idaresi (KIPA)… Kamu finansmanı (KIPF)… Çalışma hayatı, iş ve sanayi ilişkileri (KLI)… Kanunlar ve hukuk mevzuatı (KLRI)… Denizcilik ve balıkçılık politikaları (KMI)... Yerleşim, bölgesel ve kentsel planlama politikaları (KRIHS)… İnsan kaynaklarını geliştirme, meslekî öğretim ve eğitim (KRIVET)... Kırsal ekonomi, tarım, köy ve gıda politikaları (KREI)… Toplu taşımacılık sistemini geliştirme politikaları (KOTI)… Ekonomiye katılım, siyasî temsil vb. kadın haklarını geliştirme politikaları (KWDI)... Bilim ve teknoloji politikası (STEPI)... Bu enstitülerin araştırma alanlarına topluca bakınca Müfit Akyos’un geçen hafta bu köşede yer alan yazısını anımsadım: Ne diyordu Müfit: “Son yüzyılda kalkınma ve rekabette pazar odaklı gerçekleştirilen göz kamaştırıcı teknolojik gelişmeler ve yeniliklerin çıktılarıyla, küresel ve toplumsal sorunların çözümleri arasındaki açıklık giderek artmaktadır. Sistemin temel çelişkileri nedeniyle bu açılmanın giderilmesi olanaksız ise de doğurduğu eşitsizlik, işsizlik, sağlık, barınma vb. sorunlar karşısında ezilen, çaresizleşen, kentsel sorunlarla baş etmeye çalışan insanlar için çözüm araçları geliştirmeye çalışılmaktadır.” Bilim ve teknolojide, yeni ürün geliştirmede büyük başarılara imza atan G. Kore öyle anlaşılıyor ki, ortaya çıkan sorunların da farkında ve halkının mutluluğu için toplumsal çözümler üretebilmenin, köklü bir toplumsal yenilenmenin peşinde... Ben onların neyin peşinde olduklarını yazdım; bizim neyin peşinde olduğumuzu söylemeyi de size bıraktım... Ö rneğin, 1990 yılında %9.3 oranındaki büyüme oranı ulusal gelirin %1.3’ü oranında cari açıkla sonuçlanırken, 2010 yılındaki benzer büyüme oranı (%9) ulusal gelirin %6.2’si oranında cari açıkla sonuçlanıyor. Bu iki dönemdeki benzer büyüme oranları neden 2000’li yıllarda daha fazla dış ticaret açığı ve cari açıkla sonuçlanmaktadır?. Bu sorunun yanıtı, Korkut Boratav’ın birçok kez belirttiği gibi sanayinin 2000’li yıllarda giderek daha fazla ithalata bağımlı olmasından yatıyor. Bilindiği üzere, Türkiye 1989 yılında 32 Sayılı Karar ile birlikte her türlü sermaye hareketini liberalize ederek finans piyasalarını uluslararası sermayeye açmış, sermaye girişlerinin hızlandığı yıllarda bir eğilim olarak ulusal para değerlenmeye başlamıştır. Ancak 1990’lı yıllarda (daha spesifik olarak da 19901997 döneminde), “gerçekçi kur” politikası izlenerek, TL’nin aşırı değerlenmesi önlenebilmiş idi. 2001 krizi ile birlikte gündeme gelen devalüasyon ve sonrasında uygulanan “enflasyon hedeflemesi”, döviz kurunu bir politika değişkeni olmaktan çıkarırken, 2000’li yıllarda TL’nin hızla değerlendiği görülüyor. Reel kur başta olmak üzere 1990’lı ve 2000’li yıllara ilişkin seçilmiş makroekonomik göstergeleri dönemler itibariyle (yıllık ortalamalar cinsinden) gösteren Tablo 1 incelendiğinde, 1990’lı ve 2000’li yıllarda reel kur değerlerinin önemli ölçüde farklılaştığı izleniyor: 1990’lı yıllarda reel kur endeks değeri yıllık ortalama 122.6 oranında gerçekleşirken, 2000’li yılların ortalaması 170.5 olarak gerçekleşiyor. Bu bulgular TL’nin 2000’li yıllarda 90’lı yıllara göre hızla değerlendiğini, bunun da (diğer faktörlerin de etkisiyle) iki binli yıllarda hızla artan cari açık ve dış ticaret açıklarının temel nedenlerinden birini oluşturduğunu gösteriyor. Başka bir ifadeyle, görece yüksek faiz ve düşük kur yolu ile uyarılan kısa vadeli spekülatif sermaye girişleri, bir yandan kamu ve/veya özel kesim açıklarını dış tasarruflar yolu ile finanse ederken, bir yandan da değerlenen ulusal para, düşen rekabet gücü ve kredi genişlemesi yolu ile ulusal ekonominin ithalat ve tüketim hacmini genişleterek (tasarrufları düşürerek) sanal bir rahatlık yaratıyor ve dış ticaret açığı ile birlikte cari işlemler açığının artması yönünde baskı oluşturuyor. Türkiye ekonomisinde ulusal gelirin büyü me hızı ile cari işlemler dengesi arasında yakın bir ilişki gözleniyor. Büyüme hızının cari işlemler dengesini etkilemesi büyük ölçüde ara malı ithalatından kaynaklanıyor. Sabit yatırımların hızlı arttığı yıllarda ise yatırım malı ithalatı yolu ile cari işlemler dengesi üzerinde baskı oluşturuyor. Başka bir deyişle, ekonominin tempolu büyüdüğü yıllarda ithalat da hızla artarak cari açığın yükselmesi ile sonuçlanıyor. Büyümenin tempo kaybettiği ya da kriz yıllarında cari açık önemli ölçüde düşüyor ya da fazla veriyor. Türkiye ekonomisinde büyüme ile cari açık arasında geleneksel olarak gözlenen bu ilişkinin, sanayi üretiminin ithalata olan bağımlılığının 2000’li yıllarda artması ile birlikte önemli ölçüde farklılaştığı, 1990’lı yıllardaki aynı büyüme oranlarını yakalamak için 2000’li yıllarda giderek daha fazla ithalata gereksinim duyulduğu, bunun da daha fazla cari açıkla sonuçlandığı anlaşılıyor: 19901999 döneminde yıllık ortalama %4.0 oranındaki bir büyüme oranı ulusal gelirin %0.6’sı oranında cari açıkla sonuçlanırken, 20002012 döneminde benzer büyüme oranı (yıllık ortalama %4.5) ulusal gelirin %4.1’i oranında cari açıkla sonuçlandığı görülüyor (Tablo 1). Cari açık ve seçilmiş makroekonomik göstergelerin gelişimini yıllar itibariyle gösteren Tablo 2 incelendiğinde, 2000’li yıllarda cari açıkta meydana gelen bozulmanın boyutunu daha yakında izlemek mümkün gözüküyor: 1990’lı yıllarda en yüksek cari açık/GSYH değeri 1993 yılında %2.7 oranında gerçekleşirken, 2000’li yıllarda (2001, 2002 ve 2003 yılları hariç) cari açığın ulusal hasıla içerisindeki payının %2.7 oranının üzerinde gerçekleştiği görülüyor. Başka bir ifadeyle, 1990’ların hiçbir yılında cari açık/GSYH oranı kritik eşik olan %5’i aşmaz iken, 2000’li yılların 6 yılında ( 2006, 2007, 2008, 2010, 2011 ve 2012 yıllarında) cari açık/ GSYH oranının kritik eşik olan %5’i aştığı ve ekonominin 2000’li yıllarda önemli ölçüde kırılganlaştığı anlaşılıyor. Bir yandan Türkiye’nin Gümrük Birliği Anlaşması sonucunda gümrükler üzerindeki hükümranlık haklarını kaybetmesi sonucunda ithalatta yaşanan Asyalaşma olgusu, diğer yandan 2000’li yıllarda artan sermaye girişlerine bağlı olarak değerlenen ulusal para ve halen yürürlükte bulunan Dahilde İşleme Rejimi uygulaması 2000’li yıllarda sanayinin ithalata bağımlılığını artırarak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle