Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Çoklu doğumlar önlenebilecek Cardiff Üniversitesi’nden İngiliz bilimciler, farelerde üremeyi arttıran bir yöntemi şimdi insanlarda uygulamaya hazırlanıyor: İnsanın yumurta hücresindeki iç süreçleri analiz ederek karakteristik motifleri takip ettiler. En modern görüntüleme yöntemleriyle de döllenme sırasında yumurta hücresinde meydana gelen hareketleri izlediler. Karl Swann ve ekibi, yeni sonuçlar sayesinde çoklu doğumların önlenebilmesini umuyor. Yapay döllenmede yumurta hücreleri laboratuvarda döllenirken, en uygun embriyolar kullanılır. Bunun için de birkaç gün gereklidir ve sonuç her zaman başarılı olmaz. Daha önceleri farelerle gerçekleştirilen diğer araştırmalardan, spermanın yumurta hücresine girişinin, embriyo gelişimini öncelemeye yardımcı olduğu biliniyordu. Şimdi ise aynı türdeki ritmik hareketlerin insanın yumurta hücresinde de meydana geldiğini gösterdik, diyor uzmanlar. Son araştırmada, yapay döllenme işlemi sırasında döllenemeyen bağışçı yumurta hücreleri kullanılmış. Bu hücrelere PLCZeta proteini aşılandıktan sonra saatlerce izlenmiş ve bu şekilde yumurta hücresindeki karakteristik hareketler görünür kılınabilmiş. Bu hareketler tam olarak döllenme sırasında meydana gelen biyokimyasal değişimlerle aynı zamanda gerçekleşiyor. Yeni yöntemle en uygun embriyolar seçilerek çoklu hamilelikler önlenebilecek. ğişimle, zararsız hayali oyuncaklara dönüştürülmesi. Mesela bir araştırmacının küçük kızı bir şırıngayı, bir rokete dönüştürmüş. Bu olay teknik olarak bir bilgisayara bağlı video kamera ve iki ekranla mümkün oluyor. Titan’da sel bekleniyor Ülkemizde yaşanan fırtınalar, Satürn uydusu Titan’da beklenenle kıyaslandığında çok önemsiz kalıyor. Bilim insanlarının hesaplarına göre önümüzdeki on beş yıl içinde Titan’da bir tür metan seli meydana gelecek. Titan, dünyamızdaki su döngüsüne benzer bir sıvı gaz döngüsüne sahip (Nature). Şu anda yaz mevsiminin başladığı kuzey yarımkürede, önümüzdeki iki yılda bulut oluşumu önemli ölçüde artacak ve göller on beş yıl içinde taşacak diyor Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde (Caltech) Tapio Schneider ve ekibi. Dev uyduda su yerine sıvı metan yağıyor. AvrupaAmerikan Satürn misyonu “CassiniHuygens”ın kara modülü “Huygens” ile açıklığa kavuştuğu gibi, Titan’da metan gölleri, kurumuş akarsu yatakları ve kömür tepecikleri bulunmakta. Ancak bugüne kadar hiçbir modelle, metan göllerinin niçin daha çok kutup bölgelerinde oluştuğu, alçak enlemlerde kötü hava koşullarının nasıl meydana geldiği ve bulutların niçin Titan’ın güney semalarında biriktiği açıklanamamıştı. Geliştirilen modele göre Titan’daki mevsim değişimleriyle birlikte bulutların ve göllerin de değişmesi bekleniyor. Yaklaşık olarak 5000km’lik çapıyla Titan, Satürn’ün en büyük uydusudur. Dünyamızın yaklaşık olarak iki misli kütlesine sahiptir. Atmosferi azot, metan ve amonyak, argon ve etan gibi maddelerinin karışımından oluşur. 2005 yılında Titan’a inan Huygens buradaki sıcaklığı eksi 180 derece olarak ölçmüştü. İrtica ile mücadelenin üç ayağı vardır: Aile, üniversite de dahil olarak okul ve toplum. İrticayla, yani gericilikle mücadele ailede başlar. Dolayısıyla ebeveynin gerici olmamaları, çocuğun da gerici olmayan bir çevrede büyümesi lazımdır. Bu durumda gericilikle mücadelenin ilk ayağı, yetişkin eğitimidir. İrtica ile Mücadelenin Yöntemi2 Bunun için devlete büyük görev düşer. Öncelikle televizyonlarda gerici programların olmaması, radyoların bu yönde yayın yapmaması, gazete ve dergilerin gerici malzemeyi okuyucularına vermemeleri lazımdır. Bu durumda şu soru ortaya çıkıyor: Gerici malzeme nedir? Gayet basit: Güncel bilimin doğru olmadığını ispat etmiş olduğu (yani yanlışlamış bulunduğu) görüş ve kuramları doğruymuş gibi öğretmeye devam etmek gericiliktir. Mesela münkariz Sovyetler Birliğinde Trofim Denisoviç Lysenko (18981976) adlı meslek okulu mezunu bir köylü, vernalizasyon (kışlama, yani soğuğa dayanıklı hale getirme) sürecinin tevarüs edilebileceğini iddia ederek hem Mendel hem de Darwin‘e karşı çıkmış, evrimin Lamarck’ın dediği gibi geliştiğini iddia etmişti. Aslında iddiaları, vernalizasyonun tevarüs edildiği yalanına dayanıyordu. Ama cahil Stalin Lysenko’nun tarafını tutarak sadece pek çok önemli Rus biyoloğunu ve tarımcısını zindanlarda katlettirmekle kalmadı, Sovyetler Birliği’nde genetik bilimin çok gecikmiş olarak gelişmesine sebep oldu. Bu bir insanlık suçudur. Bu suç Stalin’in ölümünden sonra Sovyet Bilimler Akademisi’nin yaptığı bir araştırmada tüm detaylarıyla dünyaya duyuruldu. Benzer şekilde, canlıların biyolojik evrim yoluyla geliştiğini değil, yaratılış yoluyla ortaya çıktıklarını iddia etmek gericiliktir, çünkü yaradılış iddiası bilimce jeoloji, biyoloji ve kimya kullanılarak çürütülmüştür. Bugün hiçbir aklı başında bilim projesinde yaratıcılık temel alınmaz. Yaratıcılık tezini okullarda öğreten, televizyon ve yazılı basın yoluyla yaymaya kalkan en az Stalin kadar suç işliyor demektir. Benzer şekilde, Einstein’ın izafiyet teorisine, yanlışlığını ispat etmeden karşı çıkmak gericiliktir (mesela Almanya’da Nazi rejimi egemenliğinde 100 gerici fizikçi Einstein’a karşı, saçma sapan bir kitap yayımlamıştı). 2009 yılında Amerikan Jeoloji Derneği, akıllı tasarımın (yani gerici bir zırvalığın) okullarda öğretilmesini yasakladığı için yargıç John E. Jones’a derneğin Başkanlık madalyasını vermiştir. Demek ki ilk yapılacak iş, halkın gerici malzemeyle beyninin yıkanmasının önüne geçilmesidir. Bir hükümet gerici propaganda yapıyorsa (mesela bir Milli Eğitim Bakanı’nın ‘Darwin Marksistlerin teorisidir, akıllı tasarım ise inananların. Onun için yaradılışı okullarda öğretiyoruz demesi hem kendisinin hem de hükümetinin, ABD’de yargıç Jones’un ortaya koyduğu gibi, suç işlediğini gösterir). Ne kadar çok oy almış olursa olsun (% 100 olsa bile!), böyle bir bakanı yerinde tutan ve uygulamalarına izin veren bir hükümet suçlu olur ve meşruiyetini kaybeder. Bir bakandan bahsederek, gericiliğe karşı mücadelenin ikinci önemli ayağına giriş yaptık. Bu ayak okullardan oluşur. Okullar, tersi ispat edilmiş ve bilim tarafından terkedilmiş kuramların öğretim yeri olamaz. Mesela Kepler öncesi astronomiyi sanki doğruymuş gibi öğretmeye kalkan her okul, okul olma vasfını kaybeder. Böyle okulları halkına empoze eden bir devlet de meşruiyetini kaybeder. Okulun en önemli görevi öğrenciye serbest, eleştirel düşünmeyi öğretmektir. Onun için onun önüne «bu tartışılamaz» etiketini taşıyan hiçbir şey, ama hiçbir şey konulamaz. Böyle bir şeyi öğrenciye öğretmeye kalkan, öğretmenlik meşruiyetini kaybeder. Böyle bir şeyi öğretmeye kalkan bir öğretmeni dinlemek hiçbir öğrencinin mecburiyeti olmadığı gibi, onu takmamak öğrencinin, öğrenci olarak asli görevidir. Gericiliğe karşı mücadelenin üçüncü ayağı, şiddete başvurmadan, tartışılamaz olduğu iddia edilen şeyleri öğretenlerin faaliyetinin toplum içinde kısılmasıdır. Bu kişilerin düşüncelerine kimse karışmamalı, onların fikirlerini başkalarına anlatmalarına da engel olunmamalıdır. Ancak bu kişilerin kurumsal olarak eğitime hele hele 18 yaşından küçüklerin eğitimine geçmeleri mutlaka yasayla önlenmelidir. Eleştirilmemesi istenen görüşler sadece bireye münhasır kalmalıdır, zira, her iki insan aynı düşünmek zorunda değildir. Çevrelerindeki doğa ve cemiyet hakkındaki fikirlerini tartışarak geliştirebilirler. Bu tartışmayı, yani eleştiriyi yasaklayan her şey gericiliktir ve toplumda kurumsal yer edinmesine izin verilemez. Özetlersek: Gericilkle mücadelenin üç ayağı, yetişkin eğitimi, okul ve üniversitelerde tersi ispat edilmiş şeylerin öğretilmesinin men edilmesi ve eleştirel aklın eğitilmesi ve toplumda dogmatik düşüncelerin kurumlaşmasına izin verilmemesidir. Buraya bir açıklık getirerek yazımı bitireyim: Dogmatik düşüncenin kurumlaşmasını yasaklamak, bizzat dogmatik bir düşünce sahibi olmak demek değildir. Nasıl ki özgürlüğü yasaklamaya kalkan sistemlerin yasaklanması, özgürlüğü kısıtlamak demek olamazsa. Sanal dünyaların şaşırtıcı iyileştirme gücü Kanada’nın Montreal kentinde oluşturulan sanal dünyalarla, travma geçiren çocukların korkuları ve acıları hafifletilecek. SainteJustine Hastanesi’nden Patrick Dube, yanık ağrıları çeken bir çocuğun sanal bir kutup dünyasına gönderilmesiyle ağrılarının azalabileceğini söylüyor. Bilişsel yanılsamaların ağrının algılanmasında etkili olduğu zaten biliniyordu diyen Dube, ağır yanık yaraları bulunan bir çocuğun zihnini uyararak, bir buz kütlesiyle çevrili olduğu hissi yaratılıp, ağrısının dindirilebileceğine inanıyor. Ve küçük yaştaki bir hastaya üçboyutlu resimlerle evdeki odası yaratılarak, hastanede olduğu unutturulabilir. Araştırma ekibi Quebec’teki Sanat ve Teknoloji Topluluğu’nun merkezi olan Satosphere’de çalışıyor. Buradaki 18m çapındaki kubbede, 360 derecelik projeksiyon gösterileri yapılabiliyor. Satosphere’de insanları yapay bir dünyada sanal gerçekliğe götürecek sanal gerçeklik teknolojileriyle çalışıyor bilimciler: Çeşitli projeksiyonlarla sadece dört duvarlı değil eşyalarıyla birlikte yeni mekânlar yaratılabilmekte. Bu yöntemi tıbbi amaçlar için test edebilmek için uzmanlar Satosphere alanına yapay bir hastane odası da kurmuş. Bir amaç da, tıbbi araç gereçlerin sanal de Avustralya’da Ay taşı olarak kabul edilen ender bir mineral bulundu. Birger Rasmussen ve ekibi, Tranquillityite olarak bilinen minerali Avustralya kıtasının batısındaki bir kayalıkta bulmuş (Geology). Bulunan taşların içerikleri Ay taşıyla aynı. Mineralin yardımıyla kayanın yaşını tespit eden ekip, kayanın en az bir milyar yıl yaşında olduğunu söylüyor. Bilinen ilk Tranquilityite örnekleri, Apollo 11 ile Ay’daki “Sessizlik Denizinden” toplanıp dünyaya getirilmişti. Avustralya’da bulunan mineral demir, silisyum, zirkonyum, titanyum ve yitriyumdan oluşmakta. Ayrıca az miktarda alüminyum, magnezyum, kalsiyum, niyobyum ve hafniyum da içermekte. Nilgün Özbaşaran Dede Dünyada Ay taşı bulundu CBT 1296/ 5 20 Ocak 2012