Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR EN KALİTELİ KAKAO AĞACININ KALITIMI ÇÖZÜLDÜ Uluslararası bir araştırma ekibi kakao ağacının kalıtımını çözdü. Genetikçiler, kakaosuyla dünyanın en kaliteli çikolatasının üretildiği Theobroma cacao ağacını inceledi. Bu ağaç çok kolay hastalanıyor. (Florida Üniversitesi’nde Kevin Folta ve arkadaşları, Nature Genetics.) Diğer bir grup araştırmacı da dağ çileğinin kalıtımı hakkında bilgi veriyor. Araştırmacılar yeni verilerin daha iyi kakao bitkisi ve daha kaliteli çilek üretimi için yararlı olmasını umuyor. Kalıtımı çözülen kakao ağacı 3000 yıl kadar önce Mayalar tarafından bile ekiliyordu. Yazıya göre yılda 3.7 milyon ton çikolayaşamın zenginliği arasında kesin bir bağlantı ortaya çıkmış. Yani bir kişinin amigdala bölgesi ne kadar büyükse, sosyal yaşam ağı da o denli karışık. Sosyal yaşamdan memnun olma durumu gibi diğer faktörler ve amigdala boyu arasında herhangi bir ilişki saptanmamış. Bradford C. Dickerson, sistematik bağlantı tüm katılımcılarda açık bir şekilde görüldü, katılımcıların erkek veya kadın veyahut da genç veya yaşlı olmaları fark etmiyor, diyor. Sonuçlar öte yandan “Social Brain Hypothesis”/Sosyal Beyin Hipotezi için de bir kanıt olarak kabul ediliyor. Bu teoriye göre, insanın amigdala bölgesi özellikle de durmadan karmaşıklaşan sosyal yaşama ayak uydurabilmesi için gelişmiştir. tirilen farklı ses elementlerinden yararlandıkları görülmüştü. Kuşlar bu elementlerden daha sonra dil kurallarına uygun şarkılar üretiyorlar. Ancak, beyin yapıları insana daha çok benzediği için farelerle araştırmak daha iyi diyen bilim insanları, farelerle elde edilen bilgilerin insan dilinin kökenini araştırmada yararlı olabileceğini düşünüyor. netik varyasyonlar paylaşıyorlardı. Bu sonuçtan yola çıkan araştırmacılar, Denisova insanları ve Melanezyalıların ataları arasında bir birleşmenin yaşandığını düşünüyor. Denisova insanının Güney Sibirya’da bulunmasına karşın kalıtımının Yeni Gine’de yaşayan topluluklarla örtüşmesi, bu ilkel insanın Pleistosen devrinde Asya’da yaygın olması gerektiğini gösteriyor, diyor Harvard Tıp Okulu’ndan David Reich. YENİ BİR İNSAN TÜRÜ Uluslararası bir araştırma ekibi en az 30.000 yıllık olduğu tahmin edilen, bir parmak kemiğinin çekirdek kalıtımını inceleyerek ilginç bir sonuca ulaştı. Söz konusu parmak kemiği, 2008 yılında Rus Bilimler Akademisi ar UYKUSUZLUK İNSANIN SESİNİ DEĞİŞTİRİYOR Bilim insanları uykusuzluğun insan sesini etkilediğini saptadı. Uzun süre uykusuz kalan insanların sesi karakteristik bir şekilde değişiyor. Yorgunluk arttığı zaman konuşma yavaşlıyor, ses inceliyor. Bu tipik motifin gelecekte bir insanın yorgunluk derecesinin ses kayıtlarıyla belirlemek için yardımcı olabileceği sanılıyor. Bu şekilde mesela işyerinde çok fazla yorulanlar tespit edilebilir, diyor Melbourne Üniversitesi bilim insanı Adam Vogel. Journal of the Acoustical Society of America dergisinde yayımlanan araştırmaya 24 saat içinde düzenli olarak bir konuşma testine tabi tutulan 18 genç yetişkin katılmış. Kayıtlar karakteristik bir bağlantıyı gösteriyor. 24 saat içinde konuşma hızı gitgide yavaşlarken ses tonundaki oynamalar artıyor ve kalın sesler yok oluyor. Bilim insanları bunu ses tellerinin zayıflamasına bağlıyor. Bir insan ne kadar uyanık kalırsa, kaslar üzerindeki kontrolünü o derece kaybediyor ve bu şekilde de yorgun bir sesin etkileri ortaya çıkıyor. Spiegel dergisindeki habere göre İsveçli bilim insanları da kısa bir süre önce yorgunluğun başka bir etkisini ortaya koymuş. Bu araştırmaya göre artan uykusuzlukla birlikte insanın çekiciği de azalıyor. Nilgün Özbaşaran Dede JAPONLAR FAREYE ŞARKI SÖYLETTİRDİ Japon bilim insanlarının genetik değişimden geçirdikleri fare, kuş gibi şakıyor. Sonuçların insan dilinin kökenleriyle ilgili bilgi verebileceği düşünülüyor. Şakıyan fare, genetik değişimden geçirilmiş farelerde, kalıtımın hatalı üretilmesi nedeniyle mutasyonların meydana geldiği, “Evolved Mouse Project” çalışması çerçevesinde elde edilmiş. Aslında dış görünüşü değişmiş fareler beklediğini söyleyen proje yönetmeni Arikuni Uchimura (Osaka Üniversitesi), günün birinde yeni doğmuş yavrular arasında şakıyan bir fare fark etmiş. Bir rastlantı sonucu oluşan bu özellik nesilden nesile aktarılmaya devam edildi ve şu anda diğer araştırmalarda kullanılmak üzere yüzden fazla şakıyan fare var laboratuvarımızda, diyor. Diğer ülkelerde ötücü kuşlarla yapılan araştırmalarla, kuşların sözcükler gibi bir araya ge ta üretiliyor. Fakat dünya genelinde kaliteli ve siyah çikolata talebinin arttığını söyleyen bilim insanları, kakao bitkisinde, hastalıklara dayanıklıktan sorumlu iki gen tipi saptadı. Araştırmacılar 29.000 geni tanımladı. Dağ çileği Fragaria vesca’nın ise 35.000 geni var. Dağ çileği, elma, şeftali, armut, ahududu ve 250 yıl önce kültüre alınmaya başlanan Fragaria ananassa çileğiyle olduğu gibi güllerle de akraba. İNSAN BEYNİNDEKİ SOSYAL AĞ Amigdala, duygusal bellek ve duygusal tepkilerin oluşmasında en önemli rolü üstlenen küçük bir beyin merkezidir. Bilim insanları şimdi bu bölgenin, sosyal yaşantıları daha zengin olan insanlarda daha büyük olduğunu saptadı. Bugüne kadarki bilgilere göre, çeşitli primat türlerindeki amigdala boyutunun, hayvanların içinde bulundukları sosyal grubun büyüklüğüne göre değiştiği biliniyordu. Barret Massachusetts General Hastanesi ve Harvard Tıp Okulu araştırmacıları şimdi insanlar arasında da farklılıkların bulunduğunu ortaya koydu. Araştırma çerçevesinde yaşları 1923 arasında değişen 58 katılımcı sosyal ilişkileri hakkında bilgi vermiş. Bu bilgiler içinde düzenli ilişkilerin sayısı, gruplarda kaç arkadaşın kaç tanıdığın bulunduğu dikkate alındıktan sonra, katılımcıların beyinleri, amigdala da dahil beyindeki çeşitli bölgelerin boyutlarını görüntüleyebilmek için manyetik rezonans tomografisiyle taranmış. Subkortikal bölgelerin ayrıntılı analizi sonucunda amigdala ve sosyal keologlarınca Güney Sibirya’daki Denisova mağarasında bulunan insan kemiklerine ait. Buna göre Denisova insanı ne Neandertal ne de Homo sapiens, yeni bir hominina türü, diyor araştırmacılar Nature dergisinde. Leipzig Max Planck Evrim Antropolojisi Enstitüsü’nde Svante Pääbo ile çalışan araştırmacılar da bu yılın başında, parmak kemiğindeki mitokondral DNA’nın büyük bir olasılıkla bilinmeyen bir hominina türüne ait olabileceği sonucuna varmışlardı. Bilim insanları bir hücrenin çekirdeğinden tüm kalıtım bilgilerini çözdü. Anlaşıldığı üzere incelenen parmak kemiği, Neandertallerle aynı kökeni paylaşan ama daha sonra farklı bir evrimsel yola sapan bir gruba dahil olan bir kadına ait. Bu yeni ilkel insan türü Denisova insanı olarak isimlendirildi. Neandertallerin aksine bu ilkel insanlardan günümüzde yaşayan Afrika dışındaki insanlara genetik miras geçmemiş. Buna karşın günümüzde Papua Yeni Gine’de yaşayan topluluklarla çok sayıda ge Araştırma DİŞİ ŞEMPANZE YAVRUSUNUN OYUNCAĞI DA BEBEK Current Biology dergisindeki araştırmaya göre, erkek şempanze yavruları ağaç dalından elde ettikleri bir sopayı silah gibi kullanırken, dişi yavrular kucaklarında bebek gibi sallıyor. Doğada yaşayan hayvanlarda cinsiyetlere göre oyun farklılıklarını gösteren ilk çalışma, oyuncak seçiminin sadece farklı eğitimin bir sonucu olmadığını, oyun ve oyuncak seçiminin bir tür biyolojik tercih olduğunu göstermesi açısından önem taşıyor. Lewiston Bates College’den Sonya Kahlenberg ve Harvard Üniversitesi’nden Richard Wrangham, Uganda’daki Kibale Ulusal Parkı’ndaki bir grup şempanzeyi on dört yıl boyu inceledikten sonra, her şeyden önce Kanyawara şempanzelerinin, sopaları farklı şekillerde kullandıklarını görmüş. Mesela su veya bal ararken ya da fırlatmak veya vurmak için silah olarak kullanılan sopalarla şempanzeler, diğer maymunlarla birlikte ya da yalnız oynuyor. Bazen de uzun bir süre yanlarında taşıyorlar. Son davranış biçimi, erkek yavrulardan çok dişi yavrularda gözlemlenmiş. Sopaları oyun silahı olarak kullanan erkek yavruların aksine dişi şempanzeler ilk yavrularını dünyaya getirene dek yanlarında taşıyorlar. Bilim insanları bu yüzden dişi şempanzelerdeki sopanın oyuncak bebek görevini gördüğünü düşünüyor. Nitekim bu sopaları genelde yuvalarına götürüyor ve orada da oynamaya devam ediyorlar. Oysa erkek şempanze yavruları silah olarak kullandıkları sopaları hiçbir zaman yuvaya götürmüyorlar. Bilim insanları yavru şempanzelerin oyun oynamayı annelerinden değil birbirlerinden öğrendiklerini düşünüyor. Doğada yaşayan diğer şempanzelerde “bebekle” oynayan yavrulara rastlanmadığından, bu geleneğin Kanyawara grubunda geliştiği sanılıyor. CBT 1242/ 4 7 Ocak 2011