Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Tarihe Karşı Namuslu Olmak Aldatmanın en kötüsü insanın kendini aldatmasıdır. Bugün her namuslu tarihçinin İnalcık Hoca’nın yaptığı gibi, Osmanlı’nın yaratıcı ve güçlü klasik çağını ondan sonraki yüzyıllarda ayırması gerekir. Toplumsal Tarih Aralık sayısında Akşin Somel ile bir söyleşi var: Osmanlı’da Eğitimin Modernleşmesi başlığıyla yer alıyor. Salih Özbaran ise Kral Don Sebastiano ile Kanuni’nin yazışmaları üzerinden 16. yüzyılda denizlerdeki PortekizOsmanlı rekabetini ele alıyor. Osmanlı Sultanı’ndan Portekiz Kralına “Nâmei HümayunEğer istersen sulh ve salah” En doğru bildiğimizden kuşkulanmak2 köşesinde Mehmet Ö. Alkan’ın kaleme aldığı “Mustafa’dan Kemal’e Atatürk’ün adları” yazısı yer alıyor. Serra Torun’un Hamit Bozarslan ile yaptığı söyleşi “Ortadoğu’nun Tarihini Yazmak” başlığını taşıyor. Ayrıca dergide Zafer Toprak’ın “Erken Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin Fizik Antropoloji’nin doğuşu” isimli çalışması var. O smanlıların ‘inhitat’=çöküş devri dedikleri dönemin ekonomik ve kültürel içeriğini, sürekli mücadele içinde olduğu Avrupa ve Rusya ile karşılaştırarak yorumlamak gerekiyor. İmparatorluğu yok eden nedenler o dönemde devleşiyor. Bu bilgilerin ve yorumların bilinçli aydından halka ulaşması gerekir. Bu Türk toplumunun uydurma hayallere kapılmaması için yapılması geç kalmış bir aydınlatma çabasıdır. Osmanlı 1711’de Büyük Petro’yu Prut Nehri üzerinde yendi ama Karadeniz ve Kırım’a inerek, onu ele geçiren Rusya’dır. Kafkasya’yı 1864’te ele geçiren de Rusya’dır. 1683’de Viyana önünde başarısız olduktan sonra 18. ve 19. yüzyılda Macaristan, Romanya, Hırvatistan ve Bosna Hersek’i kaybeden biziz. Türk ordusu Kiev ya da Moskova önüne gitmedi ama Ayastefanos’a gelen Rus ordusudur. Plevne’de kahraman Osman Paşa’dır fakat galip Prens Alexis’tir. Bizim yendiğimiz Petro’nun yarattığı Rus donanması Çeşme’de Osmanlı donanmasını yakmıştır. Doğu illerimizi Rus ihtilaline kadar işgal eden Ruslardır. 1825’te bağımsızlık kazanan Yunanlıların, Sırpların ve Bulgarların açtığı Balkan Savaşı’nda Bulgar askerlerinin Çatalca’ya geldiklerini ve Rumeli Türklerinin göç yollarında çektikleri azapları da biliyoruz. Biz Çanakkale’de büyük ve çok ölümlü bir savaşı kazandık. Fakat savaşla birlikte imparatorluk da bitmişti. Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar ülkeyi işgal ettikleri zaman karşılarında kah onlarla savaşan kâh kendi halkına eziyet eden çeteler vardı. Bu, İnalcık’ın klasik dönemi sonlandırdığı 1603’ten 1920’ye kadar süren üç yüz yılın tarihinin özetidir. Osmanlı İmparatorluğu en son ve en güçlü İslam imparatorluğu idi ve söylendiğine göre biz İslam uygarlığının da temsilcisi idik. Bunu söyleyenler sadece fethettiğimiz ve egemen olduğumuz alanların büyüklüğüne bakarak bunu söylüyor olmalılar. Hıristiyan ve Rus devletinin Pasifik’e kadar bütün Kuzey Asya’ya sahip olması, Rusya’yı Avrupa uygarlığının en büyük temsilcisi yapmıyor. bir ünümüz yok. İslam sanat tarihinde özel bir yeri olan Anadolu ve Akdenizli olmaktan kaynaklanan güçlü bir mimari üretimimiz var. Güçlü bir devlet örgütümüz, güçlü bir ordumuz olmuş. Fakat bu düşün, bilim, edebiyat ve sanat alanlarında dünya uygarlığında özgün bir yeri olan bir kültür üretimi yapmamıza yetmemiş. 171819 ve 20. yüzyıllarda da bu izole edilmiş, sınırlı performansı sürdürmüşüz. Arap, İran, Rus, Alman, İtalyan, Fransız, İspanyol ve İngiliz giderek ulusala dönen dil ve edebiyatları yerine, biz bir üst sınıf esperanto’su ile yetinmişiz. 19. yüzyılın İslami düşünürleri arasında bile sözde İslam halifesinin yaşadığı bu ülkede Muhammed Abduh, İkbal gibi bir İslam düşünürü yetiştirmemişiz. Eğer ordunun yetiştirdiği birkaç subay olmasaydı, biz de bir Aglosakson sömürgesi olabilirdik. Bunlar büyük ilahi tesadüfler midir? Tanrının bizi cezalandırması mıdır? Yoksa tarihi süreç içinde açıklanacak nedenleri var mı? Bilim ve Ütopya 198 sayılı ENTELEKTÜEL BOŞLUĞU ANLAMALIYIZ Yakın geçmişe bakıp kahve sohbeti yapan yazar çizer takımı daha derin bir zaman içinde Osmanlı döneminin entelektüel boşluğunun analizini neden yapmıyorlar ya da hepimiz neden yapamıyoruz? Biz 1600’den öteye düşün, bilim, edebiyat, sanat, sanayi bağlamında, bugün her alanda çok moda olduğu gibi Osmanlı üretimini, evrensel bir performans karşılaştırması terazisine vursak neler çıkacağını bilmiyor muyuz? Bunu en gerici şovenler bile bildikleri için, hem doğru tarih yazmaktan hem sayısal karşılaştırma yapmaktan ölesiye korkuyorlar. Oysa halkın aydınlanması için Osmanlı çağında sanatta, eğitimde, sanayide ne yaptığımızı ve bunun dünya tarihindeki yerini bilmemiz gerekir. Biz bugüne gökten inmedik. Altı yüz yıllık Osmanlı, on beş yıllık Mustafa Kemal, yedi yıllık dünya savaşı ve 193945 yıkıntısından sonra oluşan garip, içeriksiz postOsmanlı döneminin dünya ile karşılaştırmasını yapmak ve onu sayısal bir analize tabi tutmak da toplumun sağlıklı düşünmesi için zorunludur. Bu mensup olduğumuz İslam dünyası için de hayırlı olur. Tarihi övünmeden, yalandan, abartmadan kurtarabilmek, Cumhuriyetin nerede oturduğunu anlamak için gereklidir. Temel, hangi boşluklar doldurularak atıldı? Toplumun köylü toplumu olmasını aşmak için ne yaptık? 1950’lerden başlayarak 1960’dan sonra kentlere göç eden köylüler nasıl bir kent toplumu tanımlıyor? Bu yanıtları yüreklice vermeden, yapılan gevezelikler buz üzerine yazı yazmaktır. Aralık sayısında Marksizmin ilk kaynağı Ütopik Sosyalizm kapak konusu. İstanbul: Fourier’nin komüncü ütopyasının başkenti. SaintSimon, Fourirer, Robert Owen, Weitling. Doğumunun 190. yılında Friedrich Engels ve tarihi maddeciliğinin temel taşları. Ütopyacılık ve Marksizim. Dergide ayrıca şu konular yer alıyor. Doç. Dr. Süphan Karaytuğ: Doğa tarihinden notlar/Ara formdan ne anlıyoruz? Prof. Dr. Remzi Demir: Parantez/Selçuklu dönemi bilim ve felsefe tarihi araştırmaları neden ihmal edildi? Prof. Dr. Melek Dosay Gökdoğan: Bilim felsefesi ve tarihi/ Antik Çağ’da bilim Mezopotamya ve Mısır. Prof. Dr. George Saliba: Biri modern bilimin kökenlerini mi arıyor? NTV Bilim NTV Bilim’de Aralık sayısı kapağını UFO’lara ayırmış. Uzaylılar bizden ne istiyor? başlığıyla İstanbul Teknik Üniversitesi Uzay Mühendisliği 3. sınıf öğrencisi M. Görkem Erdoğan’ın kaleme aldığı yazıda şu sorulara yanıt aranıyor. Uzaylı söylentilerini NASA’mı çıkarıyor? Teleskopla kahve falı bakılır mı? Rock’n Roll uzaydan mı geldi? Komplo fiziği, meta matematik ve ironi nasıl yapılır? Dergide ayrıca 21. yüzyılın bağımlılığı işleniyor. Teknoloji hızla gelişiyor, bağımlılık yapacak yenilikler peşpeşe geliyor. Bilimciler, davranışsal ve fiziksel bağımlılıklar arasında fark olmadığını söylüyor. Buna göre Facebook ve kokain beyinde aynı yolu kullanıyor. Tayfun Akgül OSMANLI TOPLUMU YETİŞTİRMEDİ Ortaçağda İslam dünyasının yetiştirdiği Farabi, İbn Sina, İbn Rüşt gibi filozofları, İbn Haldun gibi sosyal bilimcileri, İbn Haysam gibi fizikçileri, İbn Sina gibi doktorları, El Harezm’i gibi matematikçileri yüzlerce yıl sonra, Avrupa’nın göbeğinde cihat yaparken Osmanlı toplumu yetiştiremedi. Firdevsi, Hayyam, Mevlana gibi edebiyatçı da yetişmemiş olmalı. Biz, Baki ve Nedim’i ne kadar yüceltsek de, İranlı Hafız ya da Hayyam gibi dünya edebiyatına mal olmuyor. Bizim güzel bir minyatür tarihimiz olmasına karşın İran ya da Hintİslam resmi ile karşılaştırılacak CBT 1238/2 10 Aralık 2010