27 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ölmenin binbir türlü hali var3 Ecel kapımızı çalmadan hiç birimiz bu sorulara kesin bir yanıt veremez; çaldığında verebilir mi, o da pek bilinmiyor. Ancak Azrail’le çok kısa süreliğine burun buruna gelip, son dakikada ölümden dönen az sayıda insan bu konuda bizlere ilginç bilgiler sunabilir. Anna Goslina, New Scientist’deki yazısında, bu konuyu araştırıyor. KÖYDE EĞİTİM İsmail Hakkı Tonguç Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı (Tel: 0312419 3634, Tel faks: 425 24 68), Köy Enstitülerinin mimarı Tonguç’un bulunamayan kitabını yeniden bastı. Tonguç diyor ki: “Köyde eğitimin nasıl olduğunu bilmedikçe, nasıl olacağını kestirmek mümkün olamaz. Tıpkı bunun gibi, köyün sosyal, ekonomik durumu iyi bilinmeden, bu alanlarda köye yararlı olacak ve olumlu sonuçlar verebilecek çalışma da yapılamaz. Köylüyü iyi yönetebilmek de, köyün iç ve dış hayatını bütünüyle iyi tanımaya ve bilmeye bağlıdır. Bu gibi bilgilerin çoğunu ve en gereklililerini kitaplardan ya da kitaptaki bilgileri bir plak gibi aktaran öğretmenlerden ya da profesörlerden de öğrenmeye olanak yoktur. Görülüyor ki, bireyleri biçimlendirebilmek, her şeyden önce o toplumun yaşamakta olduğu hayatı ve bu hayata biçim veren gerçekleri, koşulları yaşayarak öğrenmeye bağlıdır. Gerçeklerin oluşturduğu zengin kaynakla bu biçimde beslenemeyen bir girişim en ya da geç söner ve erir.. Köylülere bir şey öğretebilmemiz için onlardan bir şey öğrenmemiz gerekir. Onlarla birlikte gülüp onlarla birlikte ağlayamayan bir insan köyün hiç hayatına giremez. Güzel, mutlu, şen ve çağdaş köy idealine kavuşabilmek, onun için de güçlü insanların özverilice çalışmalarına ve köy sorunlarının devlet siyasasında geniş bir yer almasına bağlıdır. İPE GERME: Ölme hızı celladın el çabukluğuna dayanıyor İntihar ve eskilerin “kısa mesafeli” idam cezası, boğulma sonucu ölüme neden olur; ipin soluk borusu, damarlar ve beyin üzerinde yarattığı basınç kişinin 10 saniye içinde bilincini yitirmesiyle sonuçlanır. Ancak ilmek boyuna gerektiği gibi yerleştirilmezse, bu süreç uzayabilir. Halka açık yapılan bu tür idam törenlerine tanıklık edenler kurbanların ipin ucunda asılıyken acıdan “dans ettiklerine” ve boğulma sırasında çılgınca çırpındıklarına dikkat çekerler. Ölüm ancak bir dakika sonra gerçekleşir kimi zaman 15 dakikayı bile bulabilir. Halka açık idamlar 1868 yılında Britanya’da yasaklanınca, daha az külfet gerektiren bir yol aramaya koyulan cellatlar, ipin daha uzun tutulduğu ve buna bağlı olarak kurbanın boynunu kıracak bir hıza ulaşabildiği “uzun mesafeli” idamı geliştirdiler. Ancak bu yöntemde ipin uzunluğunun kurbanın ağırlığına göre ayarlanması gerekiyordu. Aksi taktirde, uygulanan güç fazla gelebilir ve kafayı kökünden sökebilirdi. 19. yüzyılın sonlarında Britanya halkı kimi yetenekli cellatlarından övgüyle söz etse de, 1992 yılında yapılan bir araştırma asılarak idam cezasına çarptırılan 34 kişinin yarısının kısmi ya da tüm üst omur travmasından öldüklerini, yalnızca beşte birinde tipik “asılan adam çatlaklarına” rastlanıldığını ortaya koymaktaydı. Geri kalanların ölüm nedeni kısmen oksijen eksikliğine bağlı boğulma idi. Batı Ontario Üniversitesi insanbilim uzmanlarından Michael Spence de ABD’li kurbanlarda benzer sonuçlara ulaştı. Gelgelelim, boğulma önemli bir rol oynasa bile, ipin çekilmesiyle birlikte yaşanan travmaya bağlı olarak tümünün de hızla bilinçlerini yitirmiş olabileceklerine inanıyor. Leonidas Koniaris bunun nedeninin yetersiz miktarda thiopental’den kaynaklandığını öne sürüyor. Koniaris ve arkadaşları 41 iğne ile idam olayını inceleyip, anestezik ilaç dozlarının domuz gibi hayvanlar üzerindeki bilinen etkileriyle karşılaştırdıklarında, Thiopental’in kişinin ağırlığı göz önüne alınmaksızın hep aynı dozda uygulandığına tanık oldular. Bu da, ilacın daha kilolu insanlarda yeterince etkili olmadığının bir göstergesi olarak değerlendirildi. Koniaris, bu tür idamların büyük bir bölümünde bilinçliliğin olası bir durum olduğuna inanıyor. Bu bilinç, akciğerlerin felce uğramasından kaynaklanan soluk alamama duygusu ya da potasyum klorid iğnesinin yarattığı yanma gibi biçimlerde ortaya çıkabiliyor. Ancak kişinin felç olması, dışarıdan bakanların herhangi bir acı belirtisine rastlamamalarına neden olabiliyor. Adalet Divanı şimdilerde bu uygulamanın yasal olup olmadığını yeniden gözden geçiriyor. VURGUN YEME: İnsanı soluksuz bırakıyor Hava boşluğuna kapılarak ölmek, talihsiz kişinin hava kilidinin açılması ya da uzay giysilerinin yırtılması sonucunda olsun, bilim kurgu olaylarına damgasına vuran bir durumdur. Gerçek yaşamda yalnızca bir kez bu tür ölümcül bir uzay kazasına tanık olundu. Rusların Soyuz11 uzay aracının 1971 yılındaki uçuşu sırasında, Dünya atmosferine girildiğinde meydana gelen bir hava kaçağı nedeniyle araçtaki üç kişinin tümü de boğularak öldü. Basıncın boşalması ile ilgili bilgilerin büyük bir bölümünü hayvanlar üzerinde yapılan deneylere ve çok yüksek irtifalarda kaza yapan pilotların deneyimlerine borçluyuz. Dışarıdaki hava basıncı ansızın düştüğünde, akciğerlerdeki hava genişleyerek bu organın içindeki duyarlı gaz değişim dokularının yırtılmasına neden olur. Bu süreç özellikle de kurbanın basınç boşalmasından önce soluk vermeyi ihmal ettiği, ya da soluğunu tutmaya çalıştığı durumlarda çok daha olumsuz etkiler yaratır. Kan ve akciğerlerdeki oksijen giderek azalmaya başlar. 1950’lerde köpekler üzerinde yapılan araştırmalar, basıncın düşmesinden 3040 saniye sonra, dokuların içindeki su buharlaştıkça bedenin de şişmeye başladığını ortaya koyuyor. Kalp atışı önce hızlanıp, ardından yavaşlıyor. Kanda su buharı baloncukları oluşuyor ve bunlar dolaşım sistemine karışarak kanın akışını önlüyor. Yaklaşık bir dakika sonra, kan akışı tümden duruyor. Bu tür kazaları yaşayanlar ilk başlarda göğüslerine darbe yemişçesine bir ağrı hissettiklerini ve soluk almakta zorlandıklarını anımsıyorlar. Araştırmalar bilincin 15 saniyeden kısa bir sürede yitirildiğini ortaya koyuyor. "ANAYASA VE PARTİLER REJİMİ" İşçi Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek'in, Anayasa Mahkemesi kararlarının ve Yargıtay C. Başsavcı iddianamelerinin kaynak kitabı niteliğindeki "ANAYASA VE PARTİLER REJİMİ" adlı eserinin dördüncü basımı yapıldı. Konusunda tek kitap olan eserde Dr. Doğu Perinçek, liberal demokrasiden partiler demokrasisine geçiş; Osmanlı Devleti’nde, tek partili ve çok partili Cumhuriyet dönemlerinde, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 sonrasında partilerin gelişimi ve hukuki rejimleri; partilerdeki oligarşik eğilimler, parti içi demokrasi; siyasal partilerin yasaklanması; parti yöneticilerinin ceza sorumluluğu gibi konuları ülkemizin siyasaltoplumsal gelişmesine merak duyan herkesi, siyasetçileri, her kademeden parti yöneticilerini, parti üyelerini ve hukukçuları ilgilendiren yönleriyle yabancı ve yerli öğretiyle birlikte ülkemiz siyaset ve yargı pratiğinin geniş kaynaklarını değerlendirerek inceliyor ve tartışıyor. Kitapta ayrıca AKP kapatma davası ile Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’e uygulanacak siyasal yasaklar ele alınıyor. KAYNAK YAYINLARI: Tel: 0212. 252 21 56 252 21 99 www.kaynakyayinlari.com ; eposta: [email protected] ZEHİRLİ İĞNEYLE İDAM: ABD’nin onayladığı bu yöntem, söylendiği gibi acısız mı? Ölümcül iğne, elektrikli sandalyeye daha insancıl bir seçenek olarak, 1977’de Oklahoma’da geliştirildi. Devletin tıp araştırma görevlileri anestezi bilim uzmanları üç ilaçlık bir dizi iğnede karar kıldılar. İlk aşamada, narkoz etkisi yaratarak kişinin acı duygusunu yok eden thiopental iğnesi yapılıyor. Ardından pancurionum adlı felç edici iğne, son olarak da, kalbi neredeyse anında durduran potasyum klorid enjekte ediliyor. Hızlı ve insancıl bir sonuç için, her ilacın öldürücü dozda uygulanması gerekiyor. Ne var ki, görgü tanıkları işlem sırasında kurbanların katılma, kusma ve kalkmaya çalışma gibi girişimlerde bulunduklarını belirtiyorlar. Bu da, kokteylin her zaman yüzde yüz etkili olmadığını gösteriyor. Miami Miller Tıp Okulu uzmanlarından Özür ve düzeltme: Cumhuriyet Bilim Teknoloji ‘de (25 Temmuz 2008, sayı: 1114, s.9) yer alan tanıtım yazısında, “İstanbul’un Tıp Tarihinde bir Gezi: TaksimBeyoğluÜsküdar” kitabının yazarı olarak Prof. Dr. Nuran Yıldırım yerine yanlışlıkla önsöz yazarları olan, Prof. Dr. Haluk Eraksoy ve Doç. Dr. Önder Ergönül’ün isimleri yazılmıştır. Oysa, KLİMİK tarafından yayınlanan kitaba, Prof. Dr. Haluk Eraksoy ile Doç. Dr. Önder Ergönül ortak olarak bir önsöz yazmışlardır. CBT 1116/ 9 8 Ağustos 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle