27 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) tülen araştırmada, insanların arabada yolcu taşıdıkları zaman daha dikkatli araba kullandıklarını ortaya çıktı. Öyle ki yolcu sayısı arttıkça sürücünün daha güvenilir araba kullandığı belirtiliyor. Lee, bu sonuca varmak için Florida’daki 50 kilometrelik yol ile ilgili kaza istatistiklerini inceledi. Sürücünün yolculara karşı hissettiği sorumluluğun dikkatini yoğunlaştırmasına yol açtığını ileri süren Lee, ne yazık ki gençler söz konusu olduğunda bu sonucun tersine döndüğünü belirtiyor. Eğer araçtaki yolcular sürücüden daha genç ise, sürücü daha dikkatsiz araba kullanıyor. “(Elimdeki güç yettiği kadar) Benim fikirlerim nesnel bilgilerdir” mottosu bireylerin zihnine şırınga edilmektedir. O halde bu bireylerin işlediği adi suçlardan medyada gördüğümüz seviyesiz tartışmalarına kadar her şeyin özünde de bu tohumu görmek bizi neden rahatsız ediyor? Yoksa bizi bu hale “bir kereden bir şey çıkmaz” zihniyeti mi getirdi? İki İddianame ve Bilgi Toplumu Bilgi olgusu ele alındığında genelde bilgiden nasıl istifade edilebileceği, bunun için teknolojiden ve diğer araçlardan nasıl yararlanılabileceği, sürecin sonuçlarının birey ve toplumun yaşam kalitesini nasıl artırabileceği gibi hususlar gündeme gelir. Oysa bilgi olgusunu Türkiye gerçeğinden incelediğimizde şu dilemmadan bir türlü kurtulamadığımızı görürüz: Nesnel bilgiler mi şahsi fikirler mi? Bilgi olgusunun en güçlü kalelerinden birisi hukuk sistemidir. Matematiği çok iyi bilen birisi, sanırım hukuk sisteminin işleyiş modelini de çok iyi kavrayacaktır (bu tümce bilimsel bir değere sahip olursa, acaba toplum olarak hukukla aramızdaki sorunu da aydınlatmış olur mu?) Hukuk sisteminde yürürlükte olduğu sürece eğilip bükülmemesi gereken olgular bütünü vardır. Bunlar yasalardır. Yapılan ve adalate yansıyan bir eylem bu yasalarda belirtilen önermelere göre değerlendirilir. Basit bir örnek vermek gerekirse yasada “beyaz renkli bir duvarı farklı renklerle karalamak suçtur ve cezası da şudur” deniyorsa, hukuk sistemindeki tüm elemanların (savcı, hakim, avukat) söz konusu bir eylemi bu önermeye göre değerlendirmesi gerekir. Birisi eğer sarı renkli bir duvarı karalamışsa yukarıdaki önermeye göre bu suç olamaz. Ancak bu kez kamu vicdanının rahat edip etmemiş olması söz konusu olur. Ha sarı ha beyaz fark etmez; duvarı kirletmenin cezalandırılmasının istendiği (ve yukarıdaki yasaya sahip) bir toplumda sarı duvarı kirletmiş birisi cezasız kalır ve bu yargı açısından doğrudur (yasada sarı duvar demiyor) ama yasama açısından hatalıdır (yasa önermesinde “duvarın rengi ne olursa olsun fark etmez” demek yerine “beyaz” denmiş). Yasamadaki bu eksikliğin yargı tarafından çözülmeye çalışılması hukuki açıdan ne kadar sağlıklıdır bilemem. Ancak benim kişisel görüşüm yasamadaki eksikliklerin yargı süreciyle bertaraf edilmesinin çok daha büyük kaos yaratma potansiyeline sahip olduğudur. Öte yandan adalet sisteminin ya da hukuk düzeninin güvenilirliği ya da kalitesi yasamadaki güdüklükleri bertaraf etme kapasitesinde aranmak yerine hızlı ve doğru kararlar vermesinde aranır. Bu da temelde süreçleri hakkını vererek icra etmeyi gerektirir. Önümüzde şu an iki tane iaddianame var. Birisi AKP’yi kapatma davası kapsamında hazırlanmış bir iddianame. Diğeri ise Ergenekon rumuzlu dava kapsamında hazırlanmış olan iddianame. Kapatma davasıyla ilgili süreç daha erken başladığından daha fazla yol katedildi. Elimizde bazı veriler var. Örneğin AKP yaptığı savunmada iddianamenin “kalitesizliğinden” dem vuracak somut deliller sunamadı. Onun yerine başsavcının cumartesi günü oturup google’dan gazete arşivlerini taramış olduğuna atıfta bulundu. Daha ziyâde iddianameye değil de topyekun böyle bir davanın açılmasına yoğun tepki verildi; bunun hukukla ilgili olmadığı ve siyasi olduğu söylemine başvuruldu. (Yani yasamada sorun olduğunu ve yargının bu sorunu çözmesi gerektiğini istendi). İddianamesi henüz yeni kabul edilmiş olan Ergenekon rumuzlu davada ise tüm gözler, belki de 2455 sayfa olmasından dolayı, iddianameye çevrildi. İddianamenin tek bir tümce ile ifade etmek gerekirse “hukuksal anlamda kalitesi” sorgulanıyor. Kapatma davasına yapılan siyasi olma eleştirisinin bu kadar zaman ve hacim kaplamasını bir türlü anlayamıyorum. Matematiksel formül bazına indirgenebilecek bir sistem olan hukuk düzeninde yürürlükte olan kanunları baz alarak harekete geçen bir avukat, hakim ya da savcının eleştirilmesi, bilgi toplumu olmak isteyen bir toplumu nasıl etkiler? Ya da mensubu olduğu bir hukuk sisteminin kalitesini düşürecek türde çalışma yapan bir hâkim, avukat ya da savcı bilgi toplumu olmak isteyen bir toplum üzerinde nasıl bir etki bırakacaktır? Şöyle: “(Elimdeki güç yettiği kadar) Benim fikirlerim nesnel bilgilerdir”. Bu motto bireylerin zihnine şırınga edilmektedir. O halde bu bireylerin işlediği adi suçlardan medyada gördüğümüz seviyesiz tartışmalarına kadar her şeyin özünde de bu tohumu görmek bizi neden rahatsız ediyor? Yoksa bizi bu hale “bir kereden bir şey çıkmaz” zihniyeti mi getirdi? BİLGİSAYARLARDA RESİMLİ TANI DÖNEMİ Bilgisayarlar için yalnızca siyahlar ve beyazlar vardır. Ama araştırmacılar bilgisayarın artık metinleri ve görüntüleri de değerlendirmesini istiyor. Bu beklenti, Web 3.0 diye de anılan Semantik Web'in ardındaki itici gücü oluşturuyor. Web 3.0, Siemens tarafından yönetilen ve 2007'de başlatılan bir A l m a n Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı projesi olan Theseus'un çekirdeğini oluşturuyor. Siemens tarafından yönetilen bir program olan Medico, Theseus'un önemli bir parçası. Medico, tıbbi bilgiler ile yeni görüntü işleme yöntemleri, bilgi temelli veri işleme ve makine öğrenimi arasında ilk kez bağ kuracak. Medico'nun, kemikler, damarlar ve organlar gibi anatomik yapıların yanı sıra bunlarla bağlantılı patolojik değişimleri tanıması, verileri otomatik olarak kataloglaması ve karşılaştırma amacıyla çok sayıda veritabanından görüntü ve tedavi raporları toplaması bekleniyor. SÜRÜCÜSÜZ METROLAR Nürnberg'in metro sisteminde Almanya'nın ilk sürücüsüz trenleri kullanılacak. Bu sistemde, otomatik trenlerle geleneksel biçimde işletilen trenlerin paylaştığı ilk hat açılacak. Bu konsept, mevcut hatların, özel gereksinimlere göre uyarlanması için ideal. Projenin benzersiz teknolojisini, sistemlerini ve trenlerini Siemens sağlıyor. 2001 yılının sonunda Nürnberg Belediyesi ile yerel kamu taşımacılığı işletmecisi VAG Nürnberg önce U3 ardından da U2 metro hatlarında sürücüsüz trenler kullanmaya karar verdi. Dünyada başka hiç bir metroda sürücülü trenlerle sürücüsüz trenler karışık olarak çalıştırılmıyor. 2009 sonunda karışık çalıştırma düzenine son verilmesi bekleniyor. Ve tüm bu değişimler, olağan metro hizmetlerinde herhangi bir kesintiye gitmeden gerçekleştirilecek. Kameralı izleme ve platform kenarlarının altına monte edilmiş olan alıcı ve verici raylar aracılığıyla sağlanan yüksek frekanslı iletim sistemi mutlak güvenlik sağlıyor. Rayların üzerinde veya trenin vagonlarının arasına bir kişi ya da nesne düşerse, sistem alanda bulunan bütün trenleri hemen durduruyor. Derleyen: Reyhan Oksay CBT 1116/ 19 8 Ağustos 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle