Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR BAZI TATLAR A IZDA OLU UYOR Üzüm, soğan ve taze bibere ait koku ve tatların bakterilerce oluşturulduğu anlaşıldı. Bu bitkilerin içindeki kokusuz kükürt içerikli bileşimler bakterilerce alkantiyollere dönüştürülmekte. İsviçreli bilim insanlarına göre bu uçucu kükürt bileşimleri tükürükte en düşük oranlarda bile asıl maddeye kıyasla daha iyi algılanabilmekte. Bu koku maddeleri yiyecekteki tadın gelişmesini sağlıyor, diyor Firmenich firması araştırmacısı Christian Starkenmann. Yiyeceklerdeki kokusuz içeriklerin, kalıcı bir tat oluşturan uçucu maddelere dönüşebildiklerini bilim insanları zaten biliyorlardı. Bu etki şarabın kalitesini belirleyen önemli bir kriterdir. Son araştırmada üzüm, soğan ve taze biberde de ağızda dönüştürülen sistein kükürt bileşimlerinin bulunduğu saptandı. Deneyler sırasında bu bileşimler bakterisiz veya işlenmemiş tükürük veya ağız bakterileriyle karıştırılmış. Bakterisiz tükürükte dört gün sonra kükürt bileşimlerinin sadece %5’inden az bir kısmı yok olmuş. İşlenmemiş tükürükte ise iki saat sonra %20’si, bir gün sonra ise %80’i yok olmuş. Bakterilerle de aynı sonucu elde eden bilim insanları, bakterilerin de sistein kükürt bileşimlerini dönüştürdükleri sonucuna varmışlar. İkinci bir koku testinde ise 30 katılımcı koku maddelerindeki yoğunluğu değerlendirmiş. Bu maddeler suyla karışık bir bardakta bulundukları zaman kokuyu alamamışlar, bardaktaki sıvıyı içtikten 2030 saniye sonra duymuşlar kokuyu. Ve ağızdaki tat yaklaşık olarak üç dakika kadar kalıcı olmuş. Buradan yola çıkan araştırmacılar, aromanın oluşumunda yalnızca bakterilerin değil tükürüğün de önemli bir rol üstlendiğine inanıyorlar. AHTAPOTLARIN ATASI YA IYOR Güney okyanusta, son otuz milyon yıl içinde gelişen birçok ahtapot türünün atası olduğu sanılan ilkel bir ahtapot bulundu. Census of Marine Life/CoML (Deniz Canlıları Sayımı) projesi çerçevesinde bulunan “canlı fosilin” kalıtımı, British Antarctic Survey/BAS (İngiliz Antarktik Araştırma) ekibi tarafından önce dördüncü ara rapor yayımlandı. 700’ ü aşkın uzman önümüzdeki günlerde İspanya’nın Valencia kentinde gerçekleştirilecek Dünya Denizlerindeki Biyolojik Çeşitlilik konferansında araştırma sonuçlarını tartışacaklar. ONARIMI 20 M LYON DOLAR Cenevre Avrupa Parçacık Fiziği Laboratuvarı sözcüsü James Gillies’ın açıklamasına göre Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nın (LHC) onarımı 2009 yazına kadar sürecek. Onarımın 20 milyon Avro’ya mal olması beklenmekte. 19 Eylülde iki mıknatıs arasında elektrik kesintisi yaşanınca, soğutma için gerekli olan büyük miktarda helyum, parçacık hızlandırıcısının tüneline akmıştı. Halkalı tünel içine yerleştirilen 1200’ü aşkın mıknatıs, neredeyse ışık hızında hızlandırılan atom çekirdeklerini rotasyon merkezine zorluyor. Fakat bu ancak eksi 271,3 derecede mümkün. Fransa ve İsviçre arasındaki sınır bölgede yer alan, yaklaşık üç milyar Avro’ya mal olan 27 kilometre uzunluğundaki hızlandırıcı, 13 yıllık inşa süresinden sonra eylül ayında çalışmaya başlamıştı. Nilgün Özbaşaran Dede arasında kalan Wanxiang mağarasında, oluşum biçimi sayesinde kesin olarak analiz edilebilen bir damlataş bulunmuş. Mağara, muson bölgesinde yer aldığı için binlerce yıl içinde şekillenen damlataşta muson dönemlerinde yaşanan değişimler okunabilmekte. Bilim insanları inceleme sırasında muson mevsimleri, kuzey yarımküre ve Çin’deki sıcaklıklar arasında bir ilişki saptamış. Ortaçağdaki (9. ve14. yy) ılıman dönemde muson mevsimleri çok şiddetli geçerken, bunu takip eden küçük buz devrinde daha az etkili olmuş. Bilim insanları az etkili olan muson döneminin, 17. yy’da Ming hanedanının çöküşüne neden olduğuna inanıyor. Bu devirde düşük hasat ve açlığın ardından çiftçiler ayaklanmıştı. Kuzey yarımküredeki sıcaklıklar ve Asya’daki muson mevsimi arasındaki bağlantılar 1960 yılından itibaren değişmiş. Anlaşıldığı üzere muson mevsimi o tarihten sonra karbondioksit gibi sera gazları ve insanlar tarafından oluşturulan havadaki asılı parçacıklardan etkilenmekte. dünya genelinde toplanan ahtapotların kalıtımlarıyla karşılaştırılmış. Sekiz kollu ahtapotların birçoğunun otuz milyon yıl önce tek bir atadan türediği belirlenmiş. Bu tür halen güney okyanusta yaşamakta. Megaleledone setebos’un bazı ardılları, geçmişte kuzeye doğru göçmüş ve bunlardan ise diğer tüm ahtapot türleri gelişmiş. 2010 yılında tamamlanması beklenen Deniz Canlıları Sayımı projesi, seksen ülkeden 2000 deniz biyologunun katılımıyla gerçekleşmekte. Kısa bir süre Genetik bilim MAMUT VE NEANDERTALLER B LE KLONLANAB LECEK Soyları tükenmiş hayvan türleri yeniden yaşama döndürülebilecek: Japon bilim insanları 16 yıldır donmuş halde bekleyen fareleri klonladı. Mamut ve Neandertallerin kopyalanması da teknik açıdan mümkün! Ç N’ N KL M TAR H , B R DAMLATA TA OKUNDU Çin’deki Lanzhou Üniversitesi’nde, Pihzhong Zhang ve ekibi, mağarada bulunan bir damlataşa göre muson mevsimlerinin geçmişini tasarladı. Bu çalışma sırasında Çin’in son 2000 yıllık kültürel gelişimiyle ilgili ilişkiler de saptandı. Mesela kuzeydeki Song hanedanı şiddetli muson yağmurları sayesinde pirinç üretimini arttırınca nüfusu da büyümüştü. Tibet ve Kuzey Çin’in löslü platosu Ü CBT 1132/ 4 28 Kasım 2008 stelik klonlardan biri sağlıklı yavrular bile doğurdu, diyor Riken Araştırma Enstitüsü’nden Teruhiko Wakayama, Proceedings dergisinde. Araştırmacılar yeni yöntemle, türleri tükenmiş hayvan türlerini yeniden yaşatma olanağına kavuştuklarına inanıyor. Mesela perm toprağında korunagelen mamutlar gibi. Bilim insanları derin dondurucudan çıkardıkları fareleri çözdürdükten sonra hücrelerini yalıtarak kopyalamışlar. Aslında çözülmüş doku, ister doğada isterse laboratuvar ortamında bilinçli dondurulmuş olsun, klonlama için uygun değildir. Çünkü donmayı engelleyen madde olmaksızın hücreler ve içlerindeki kalıtım malzemesi, donma sırasında oluşan buz kristalleri tarafından bozulur. Ancak Wakayama, belli başlı dokularda, sağlıklı kopyalar üretmeye izin verecek miktarda kalıtım malzemesi olduğunu gösterdi. Özellikle beyin dokusu ve kan, klonlama için çok elverişli. Bilim insanlarının deneylerde kullanmış oldukları fareler 16 yıldır derin dondurucuda eksi yirmi derecede saklanıyordu. Araştırmacılar çözülen hücrelerin kalıtımını, kalıtımı daha önce ayıklanan bir yumurta hücresine aktarmışlar. Bu şekilde oluşan embriyodan ise kök hücreleri elde edilmiş. Böylece yeni yöntemle, donmuş fareler yeniden yaşatıldığı gibi, sınırsız miktarda çoğaltılabilir kılındı. İkinci adımda kök hücrenin kalıtımı yine ayıklanmış bir yumurta hücresine ve oradan kiralık anneye aktarılmış. Böylece dört klon elde edilmiş. Klonlardan biri solunum sorunları yüzünden ölürken ikincisi de kiralık anne tarafından yenmiş. Geriye kalan iki klon ise normal şekilde gelişmiş. Tüm klonlar derin dondurucudan çıkan fareyle aynı tüy rengine, aynı cinsiyete ve aynı genetik özelliklere sahip, diyor bilimciler. Ancak soyları tükenmiş hayvanları yeniden yaşama döndürmek için önce o hayvanlara uygun kiralık annelerin bulunması gerekiyor. Fakat donmuş kalıtımdan kök hücreleri üreterek şimdiden soyları tükenmiş veya tehdit altında olan hayvanlar için bir tür gen bankası oluşturulabilecek. Benzer bir proje bitkilerde gerçekleştirildi bile.