Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Sistematik düşünce Hilmi Ziya (Ülken)’in bu yazısı, Ekim 1927 tarihli Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuası’nın 4. sayısında yayımlanmış olan “Bizde Fikir Cereyanları” makalesinden alındı. (s.311314). Kısmen bugünkü dilimize uyarlandı. Hazırlayan: Osman Bahadır “...Felsefi düşüncenin gayesi, hayat için filan düşünürden düsturlar ve ‘ayet’ler çıkarmak, memleket için ‘ilmihal’ yapmak değildir. Belki fikrimize hürriyet vermek, bilgimizin esaslarını kontrol etmek suretiyle onu genişletmeye çalışmaktır. Binaenaleyh bir yerde tek bir fikir hakim olduğu ve bir ağızdan çıkar gibi yeknesak tek bir sada işitildiği zaman değil, belki en çok fikir ihtilafı görüldüğü, yerleşmiş kanaatler arasında en fazla münakaşalar yapıldığı zaman fikri faaliyetin doğduğuna hükmedebiliriz. Fikir ancak fikir olmak üzere alınmalı; itikad ve nas (dogma) haline dönüştürülmemelidir. Bir fikrin, ilmi usul ve içtimai doktrin olarak büyük bir muhit tarafından benimsenmesi ve kabul edilmesi için, onun öncelikle az veya çok bir zümre arasında münakaşa, tenkid ve tamik edilmesi (derinlemesine incelenmesi) lazımdır. Aynı fikrin Avrupa’da çok daha müsait şartlar dahilinde bu safhalardan geçmiş olması, müsbet ve kati bir netice gibi kabul edilmesi için kafi değildir. Daha eski Yunan’da hallolunduğu zannolunan meseleler tekrar ele alınarak ilk cümlelerinden itibaren yeniden münakaşa edilmese ve yeniden tenkid olunmasa idi, bugunkü felsefi cereyanların doğmasına imkan olur muydu?... Fikir ancak fikir ...Eğer Avrupa hayatından çıkaracağımız bir ders, alacağımız bir kaide varsa olmak üzere bu, filan felsefeden veya filan fikir akımından aktaracağımız bir şey değildir. Bu alınmalı, inanç hangi fikre bağlı olursa olsun her tür felsefede, hatta her manevi faaliyette, her zümre ve her meslekte ortak olan; Avrupalının üstünlüğünü, başarısının sırrını ve dogma haliteşkil eden en genel bir özelliktir. ne dönüştürülMemlekette her sınıf insan için; çıkış noktalarında ne derece ihtilaf olursa memelidir. olsun, her tür fikir takipçisi için kaçınılamaz ve zorunlu olan bu özellik, bizce ‘sistematik tefekkür’dür. Sistematik düşünmek demek,başlangıçları sonuçlarına bağlı, başı sonunu tutan ve kendi kendisini çürütmeyen, hayatın icabına göre şeklini değiştirmeyen bir düşünce silsilesine sahip olmak demektir. Sistematik yaşamak demek, muntazam, derli toplu bir hayata sahip olmak; zamanını, kudretini, yeteneğini israf etmemek ve bu suretle kendisi ve etrafındakiler için en faydalı olabilecek bir vaziyette bulunmak demektir. Batılının ahlakı – doğrudan – sistematik düşünceye bağlıdır. Onun nazarında zamanın, verilen sözün kıymetli oluşu; başkalarının fikrine, işine ve sözüne hürmet etmek mecburiyeti bu esasın sonucudur. O ister vazife, ister menfaat, isterse faaliyet veya hayır ahlakına bağlı olsun, bunun önemi yoktur. O her şeyden önce sistematik hareket eder. Ancak niçin böyle yaptığını izah etmek istediği zaman, bu ilkelerden birini göstermek lüzumunu hisseder. Batılının iktisadi faaliyeti buna bağlıdır. Büyük sermayelerin, harika denilecek eserlerin meydana çıkmasında hayatın esrarlı kudretini aramaktan ziyade; en ufak çabasını israf etmeden, senelerin muntazam ve birikmiş gayretinden binalar vücuda getiren sistematik çalışmanın yerini görmelidir. Nihayet batılının bizzat fikir abideleri, sistematik düşüncenin sonucudur. Çevre üzerine etkili olan, etrafında bir hava yaratan, yol üstünde bulunmuş ve tekrar edilmiş bir söz değil; belki nedeni ve sonucu birbirine bağlanarak bilgimizin esaslarından ve gerçekliğin her parçasından çıkartılmış olan “hakikatler”dir. Batılı için ve memleketin birçok münevverleri (aydınları) için bilinen bu değerlendirmeler, ihtimal ki büyük bir çoğunluk için malum değildir. Yeni Türkiye’yi eski Türkiye’den ayıracak özellikler bunlar olmalıdır. Alaturka yaşamak ve düşünmekle Avrupalı hayat tarzı ve düşünme tarzına sahip olmak arasında ne büyük ayrılık olduğunu anlatmak, açıklama yükümlülüğünü kendilerinde gören münevverlerin vazifesidir. İşte bunun için biz öyle düşünüyoruz ki, memleketteki bütün popüler neşriyatın ortak olarak bu kanaati yayması ve telkin etmesi; bilimsel incelemeler ve felsefi tartışmalar ötesinde, “bir ağızdan çıkan tek bir sada gibi” bu fikri yerleştirmeye çalışması lazımdır.” Düzeltme: Geçen hafta yay mlanan “Bizde Fikir Cereyanlar ” makalesinin birinci paragraf n n üçüncü cümlesindeki “iktisadi” sözcü ü “itikadi” ve dördüncü paragraf n dördüncü cümlesindeki “müfrit ve maddeci” ibaresi “müfrit maddeci” olacakt r. Bu hatalar için okurlar m zdan çok özür dileriz. Sevdiğiniz bir şiiri, izlediğiniz bir programı bir arkadaşınıza anlatırken de telif haklarına aykırı mı davranıyorsunuz? Okuduğunuz bir kitabı üç beş kişiye ödünç verirseniz teliflik bir sorun yok ama üç beş bin kişiye verirseniz neden sorun var? En derin Gerçek! Sayın Zülfü Livaneli Vatan Gazetesi’ndeki köşesindeki 31 Ekim 2008 tarihli yazısına YouTube Meselesi adını vermiş. Hayatta gördüğü her şeyin özeti olarak şu sözle başlıyor: “Esas çelişki gerçekle yalan arasında değil, gerçekle daha derin gerçek arasındadır”. Bu çerçevede yasaklama ve sansür olguları bir gerçek olarak dünya kamuoyunun dikkatini çekerken, Sn. Livaneli daha derin gerçek olarak youtube’un telif olgusuna hiçbir saygı göstermeden yayın yapıyor olduğunun altını çiziyor ve nazikçe bu durumu kınıyor. Bu kınama Türkiye ile ilgili değil, global çapta bir tespit. Gerçeğin bu anlamda kademelendirilmesi ile ilgili açıklaması ise şöyle: “Gördüğüm kadarıyla insanlar, kavrayış kapasitelerine göre herhangi bir katmandaki gerçeğe sarılıp, onu canla başla savunuyorlar. Ama bilmiyorlar ki o katmandan daha derinlerde başka gerçeklikler var. Bu ilkeyi birçok kişiye ve tartışmaya uygulayın, bana hak vereceksiniz.” Merak ettiğim, acaba Sn. Livaneli tam da bu sağlıklı kıstası ölçüm kriteri olarak gözler önüne sererken, kendi bakış açısından da derinde bir gerçeğin olup olmadığını analiz edip etmediği. Ya da en azından kendi bakış açısının ona gösterdiği gerçekten daha gerçek bir katmanın varlığı söz konusu olursa, mevcut bakış açısını rafine edip etmeyeceği. Öncelikle bir yanlış saptamayı açıklamak gerek. Sn. Livaneli youtube için “Eline gelen her konseri, her görüntüyü, her televizyon programını ve her şarkıyı yayınlıyor” diyor. Oysa bu doğru değil. Youtube hiçbir şey yayınlamıyor. O yayınları yapan o konseri, o görüntüyü, o televizyon programını izlemiş, o şarkıyı dinlemiş birileri. Eğer sokaktaki korsan kitap satıcılarıyla bir analoji yapmak gerekirse, youtube kaldırımda korsan kitap sergisi açmış bir satıcı değil; olsa olsa üstüne korsan kitap sergisi açılacak bir sokağı, kaldırımı inşa etmiş bir belediye olabilir. Kaldırımın üzerine ne koyacağı kaldırımın müdavimlerine aittir. Eğer youtube’un problemi, dünyanın her yanından meraklıların ne var ne yok diye gelip en çok bu kaldırıma bakacak kadar popüler olması ise, bundan dolayı korsancılıkla suçlanması ne kadar mantıklı olur? Telif konusunda ise Youtube’un politikası net. Eğer telif haklarıyla çelişen bir içerik bildirilirse, Youtube o içeriği siteden kaldırıyor. Ayrıca, örneğin rencide edici bir içerik de, onu oraya yükleyen kişiden olur almadan silinebiliyor. Peki, madem böyle ilkeleri var, neden telif hakları olan içerikler sitede yayınlanmaya devam ediyor? Basit yanıt: Demek ki telifi elinde bulunduranlar, herhangi bir itirazda bulunmamış. Nedeni de basit: Bir içeriğin youtube’da yayınlanmasının getireceği artılar, ödenecek teliften o kadar büyük ki. Bedava reklam, tanıtım. *** Şimdi gelelim Sn Livaneli’nin, gerçeğin kademelendirilmesi bakış açısına. Derinde telif hakları, izin vb söz konusu ise, onun daha derininde telif olgusunun yeniden gözden geçirilmesi gelir. Sokakta yapılırken sorun yaratmayan bir olgu, neden dijital kültüre taşındığında bir anda teliflik bir konu oluveriyor? Sevdiğiniz bir şiiri, izlediğiniz bir programı bir arkadaşınıza anlatırken de telif haklarına aykırı mı davranıyorsunuz? Yayıncısından izin aldınız mı? Ya da şöyle yazılı olmayan bir kural mı var: Okuduğunuz bir kitabı üç beş kişiye ödünç verirseniz teliflik bir sorun yok, ama üç beş bin kişiye verirseniz sorun var. Bunlar bütünüyle dijital kültüre klasik kültür açısından bakarak eleştiri getirmektir. Dijital kültür, kendine has özellikleri dikkate alınarak değerlendirilirse, daha derindeki gerçeğin de derininde bir gerçeğe varılır. Her ne kadar hiçbir gerçeklik katmanı en derindeki gerçek olamayacaksa da. Korkut Yaltkaya III. Klinik Nörofizyoloji Sempozyumu 2123 Aralık 2008 tarihleri arasında Antalya’da yapılacak olan sempozyumun ilk gününde bölgede Korkut Yaltkaya anısına arkeolojik bir gezi düzenlendi. Daha sonra Yaltkaya anısına şu konuşmalar yapılıyor: Üner Tan: Ünertan sendromu; insanda dörtbilek yürüyüşü ve mekanizmaları. Tayfun Özçelik Ünertan sendromunun genetik temellerinin araştırılması. Özgür Duman Çocuklarda yürümenin gelişimi (Ontogeny). Tu rul Atasoy: İki ayaklılığın evrimi ve Tarzan çocuklarda yürüme bozukluğu. Panel: SSS ve yürüme bozukluğu. “Türk Nöroloji Derneği Yürüme ve postür bozuklukları grubu”. Normal yürümenin özellikleri (Mehmet Beyazova). Bipedal yürüme ve mental fonksiyonlar (Yakup Sar ca). Ekstrapiramidal sistem ve yürüme bozukluğu (Zafer Çolako lu). Serebellar sistem ve yürüme bozukluğu (Meltem Demirk ran). Piramidal sistem ve yürüme bozukluğu (Hilmi Uysal) İlk gün sonunda Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergisi yazarı, psikiyatrist Tahir M. Ceylan "Ele Geçmemek Mümkün mü: Yeni Bir Varolma Şekli Önerisi” konulu bir konuşma yapacak. Son gün konu malar : “Multipl Sklerozda elektrofizyolojik bulgularI”: MS’te VEP’in tanı ve izlemdeki yeri (Göksemin Acar); MS’te SEP kullanım alanları (Ümit H d r Ula ); BAEP’in MS’teki yeri (Ne e Çelebisoy); Bilişsel uyarılmış potansiyeller ve MS (Hülya Ayd n Güngör). “Multipl Sklerozda elektrofizyolojik bulgularII”: Refleks çalışmalar ve MS (Cengiz Tataro lu); MS’te MEP’in yeri (Hüsnü Efendi); Nistagmografi ve MS (Levent Sinan Bir); MS de nöroürolojik elektrofizyoloji (Yakup Sar ca) CBT 1132/ 11 28 Kasım 2008