24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DÜŞÜN BUL SORUN YANITLAYALIM? Benzinin ağırlık yerine hacim hesabıyla satılması avantaj mı? SORU: Benzin istasyonlarında benzin ve mazot, ağırlık yerine hacim hesabıyla satılır. Fakat bir litre benzinin sıcak bir yaz günundeki ağırlığı soğuk bir kış günundeki ağırlığından daha düşük olur. Bu, kışın araba kullanmanın daha ekonomik olduğunu mu gösteriyo ? Uçak şirketlerinin, benzin istasyonlarının tam tersine, yakıtı ağırlık hesabıyla satın almalarının nedeni de bu mudur ? YANIT 1: Sıcaklık arttıkça, sıvı yakıtların yoğunluğu düşer. Dolayısıyla belirli bir hacim için kütle, yazın daha düşük olacaktır. Motorların enerji üretim verimi, yakılan yakıtın kütlesiyle orantılıdır. Bu da, bütün şartlar eşit tutulduğunda, kışın motorların daha verimli çalıştıkları anlamına gelir. Bütün yakıt şirketleri, sattıkları yakıtların kompozisyonunu mevsimlere göre ayarlarlar. Bu sayede yazın buharlaşmadan ve kışın da yanma olayının gecikmesinden kaçınılmış olur. Yakıt kompozisyonundaki bu ayarlamalar nedeniyle kış ve yaz arasındaki verim farkını hesaplamak neredeyse imkânsızdır. Motorların yakıt tüketimi karbüratör ve enjeksiyon sistominin sıcaklık değişiklikleri altında ne derece verimli çalıştıklarına da bağlıdır. Örneğin kışın rnotorun ısınması uzun zaman alır ve yakıt da daha yoğundur, bu iki etken, ekonomik yönden dezavantaj oluşturur. Sonuç olarak yaz ve kışın ayrı ayrı avantaj ve dezavantajları vardır, bu da ekonomik yönden arada ciddi bir fark olmadığı anlamına gelir. Soruyu soran okur, havayolu şirketlerinin yakıtı ağırlık hesabıyla satın aldıklarını belirtmiş, ama bu doğru değil. Havayolu şirketleri de yakıtı hacim hesabıyla satın alırlar. Bu miktarda yakıtı doğru dan ağırlık cinsinden ölçmek mümkün değildir. Ağırlık hesabı yakıt depoya alındıktan sonra devreye girer, yakıt göstergeleri yakıtı kilogram cinsinden gösterirler, yakıt tüketimi de saat başına kilogram cinsinden hesaplanır, zira uçuşla ilgili bütün değişkenler yakıtın ve dolayısıyla da uçağın ağırlığına bağlıdır. Jet uçaklarında sıkça olarak kullanılan JET A1 yakıtının yoğunluğu donma noktası ile 35 derece sıcaklık arasında yaklaşık % 3 oranında bir fark gösterir. özellikle depo tamamen yakıt doluyken, bu durum önem kazanır, örneğin bir Boeing 767, yakıt tankı tamamen dolu olduğunda 30 derece sıcaklıkta 80 500 kilogram, sıfır derecede ise 83 000 kilogram ağırlığındadır. YANIT: Yakıtın yazın daha az yoğun olduğu doğrudur, bu da verdiğiniz parayla daha az sayıda yakıt molekülü satın aldığınız anlamına gelir. Ne var ki benzin istasyonlarındaki depolar yerin altındadır ve bu nedenle mevsimlere göre önemli bir sıcaklık farkı oluşmaz. Fakat yazın havanın yoğunluğu az olduğu için arabaya etki eden aerodinamik sürtünme kuvveti daha düşüktür ve motor da daha hızlı ısınır. Bu iki etken, bence, yazın araba kullanmayı kışa göre biraz avantajlı kılar. YANIT: Sıcaklık yüksek olduğunda yakıtın kütlesi azalır ve bir litre yakıta karşılık gelen enerji de düşmüş olur. Yakıt tanklarının yer altında bulunmasının bir nedeni de budur, bu sayede sıcaklık farkının yarattığı bu durumun büyük ölçüde önüne geçilmiş olur. Eskiden havacılık rekoru kırmaya çalışanlar yakıtlarını soğutmak için kuru buz kullanırlardı. Bu şekilde yakıt depolarına doldurdukları yakıtın kütlesini arttırmaya çalışırlardı. YANIT: özellikle sıcaklığın ciddi ölçüde değişiklik gösterdiği ülkelerde sözü edilen problemin önüne geçmek için yakıt yönetmelikleri çıkarılmıştır. örneğin Kanada, sıcaklığın çok büyük değişimler gösterebildiği bir ülkedir (Ottavva'da sıcakhk tipik olarak 28 ile 38 derece arasında değerler alır, onun için Kanada'da satılan yakıtın 15 derece sıcaklık için sabitleştirilmesi zorunludur. ARMAGANLI BULMACA Beş vezirler Bu haftanın sorusu bir satranç tahtası üzerinde yer alan beş vezir ile ilgili. Vezirler şekilde görüldüğü gibi yerleştirilmiş. Dikkatli bakınca her karenin bir vezir tarafından kontrol ediliyor olduğunu göreceksiniz. Kontrol edilemeyen kareler ise vezir tarafından istila ediliyor. Ancak vezirlerin birbirini yememe zorunluluğu yok. Şimdi vezirlerden birinin yerini değiştirin. Değiştirdiğiniz zaman da koşullar gene aynı olacak. Yani her kare bir vezir tarafından kontrol ediliyor olacak. Kontrol edilemeyen karelerde ise vezirin kendisi yer alacak. Vezirlerin birbirini yememe zorunluluğu hâlâ yok. Aynı koşulları sağlayarak şekilde ikinci bir vezirin yerini değiştirin. Aynı koşulları sağlayacak şekilde üçüncü bir vezirin yerini değiştirin. Dördüncü vezirin yerini değiştirdiğiniz zaman ise bir koşul daha ekleniyor. Yani her kare bir vezir tarafından kontrol ya da istila edilecek ve hiçbir vezir birbirini yemeyecek. Cevabı yollarken her aşamayı göndermeniz tercih edilir, ama zorunlu değil. Hazırlayan: Zeze 520. sayıda kitap kazanan okurlarımız Serkan Yıldınm Istanbul, Orhan Zeki Demiray Ankara, Özgür Dünya Sarısoy Antalya, Alpay Ersoy Ankara, Sibel ÖztenAnkara, Ünal Ülger Kutlu Ankara, Tank Yabacı Ankara, Ali KaragözAnkara, Ömer Özbek Ankara, Sermet Akkuş Kırşehir, Vahit Yaşar Ankara, Boran Görüney, Istanbul, Arif Yabacı Niğde, Mehmet Akçay Sivas, Gülaziye Vardar Ankara, Nevin UrasKadiköy, Hale Yıldır Izmir, Bahattin Özcan Balıkesir. Semra Akın Bursa, Ziya Çetin Alanya, Bozkurt Güvenç Ankara Kareler ve harfler D E F D E A F B C A B C F C B D D A C E C A E B F D E F D C A B Toplum organizasyonu ve Türkiye'ye bakış Baştarafı 3. sayfada kalmaya çalışmasına benzemektedir. Köksüz ve dengesiz sistem Bu durumu sezinlemiş, toplumun geleceğini dik tutmaya çaba gösteren Çetin Altan gibi birkaç ayrık "kök"te, gövde kendileriyle bağlantıyı koparttığı için ne yazık ki onu tutacak sayı ve kalınlığa ulaşamamaktadır. Böylece toplumda belki sosyal ve ekonomik bir tabakalaşma oluşmakta ama ne yazık ki değerlere, kültüre ve bilgeliğe dayalı bir hiyerarşi asla olgunlaşamamaktadır. Bu tarihsel anlamıyal değil ama güncel anlamıyla köksüz, dolayısıyla dengesiz sistem; doğal olarak çok kolayca iyi örgütlenmiş güç odaklarının kontrolüne girivermektedir. Her türden esinti bu zayıf bedende hatırı sayılır bir eğilme yaratmaktadır. Bugüne kadar ortaya çıkmış her ideoloji, bu toplumun üyesi her kişiyi ya kendi ya da karşı tarafında olmasını sağlamak için çaba göstermemiştir. Çünkü toplum; yeterince kendisi olmuş bireylerden değil; her an başkası olmaya hazır bireylerden oluşmuştur. Toplum yeterince kendisi olmuş bireyleri sürekil izole etmektedir. Buradaki asıl amaç, toplumsal koalisyonun bozulmasını engellemektir. izolasyon belki kökleri kurutmaktadır ve bireyleri yok edip organizasyonel amaçları küçültmektedir ama; bireysel çatışmaları da ertelemektedir. Bireysel çatışma derken hem organizasyonel amaçlarla çatışan bireysel amaçlar arası çatışmadan, hem de ondan daha önemli olarak; bireyden beklenenle onların verebilecek oldukları arasındaki farktan oluşan çatışmadır. Almanya'ya gitmiş bütün ilk kuşak Türk işçileri yaşamları boyunca kendi içlerine kapalı yaşadılar. Bir Ispanyol veya bir Yunanlının böyle olmamasını kültürel farklılıkla izah etsek bile bir Çinlinin Amerikan toplumuna süratli entegrasyonunu kültürel benzerlikle izah etmek güçtür. Türk insanında her toplumda kolay kolay bulunmayacak bir, birbirine benzemeyi aşırı sevme ve ayrı durmaktan fazlasıyla korkma özelliği var. Eğer en zayıf yönümüz buysa onun ortadan kaldırılmasının en etkili yolunu psikiyatri yıllar önce bildirmişti: derece derece duyarızlaştırma. Yani korkulan her neyse kişiyi giderek artan biçimde onunla karşılaştırmak. Işte bunun için Türkiye'yi dünyaya açmaktan başka her yol yetersiz gibi geliyor bana. * Doç. Dr., Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi 522 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle