Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T A R T I Ş M A E D İ T Ö R E MEKTUP Atom dalgaları çıplak gözle göpülebilip mi? Hüseyın Batuhan ) dergıde (3 Şubat 1996'da) kÇağlar Tuncay ımzasıyla yayım"lanan "Atom dalgalarını çıplak gozle gormek" başlıklı yazının yanlış olmasa bıle yanıltıcı ıddıalar, hatta çelışik gıbı gorunen cumleler ıçerdığını sanıyorum Fızık bılgısı lıse fızığınden öteye geçmeyen bılım meraklılarına hı tap ettığını varsaydığım bır dergıde çıkan bu yazı, benım gıbı bu konularda bırazcık on bılgısı olan bır bılım heveslısının kafasını karıştırdığına gore, bu duzensız yazının ne tur bır okuyucuya hıtap ettığını anlamak mumkun değıl Bu nedenle bazı açıklama ve eleştırıler de bulunmak ıhtıyacını duydum 1. Herhangı bır ışığın dalğaboyunun nasıl saptandığını açıklayan kısa bır gırışten sonra yazar, damdan duşer gıbı, Dr. Pnitchard adındakı fızıkçı aynı yontemle "atomların da dalga ozelligine sahıp olduğunu deneysel yoldan kanıtladı" dıyor Kuvantummekanığı konusunda on bılgısı olmayan bır okuyucunun bu cumleye bır anlam vermesı mumkun değıl Bu cumlenın okuyucuda bu ışı ılkın Pnitchard ın başarmış olduğu ızlenımını uyandırması bır yana, yazarın hemen ardından "Bılındığı üzere, taneciklerin kütlesi arttıkça dalgaboyu kısalır" demesı busbutun şaşırtıcı Bır kere bu ıddıa yanıltıcı, zıra burada "kutle" değıl, "momentum" (yanı "kutle çarpı hız") soz konusu, ama bence yazarın asıl hatası amator okuyucuya bazı onaçıklamalar yapmadan konuya gırmesı Iznınızle ben önce gereklı gorduğum bu açıklamaları ozetlemeye çalışaca ğım 2. Işığın ne olduğu konusunda eskı Yunan'dan bu yana başlıca ıkı değışık teorı (goruş) ortaya atılmıştı Bunlardan en çok tutulanı ışığın en kuçuk parçacıklardan oluştuğu goruşuydu Nıtekım 17 yuzyılda Nevvton bıle bu atomcu goruşten yanaydı 15 yuzyılda ılkın Leonardo da Vincı ışığın bır dalga olayı olabıleceğı goruşunu ortaya atmış, Huygens de bu goruşu savunmuştu ama 1801 yılında Thomas Yrung (sayın Tuncay'ın da yazısında değındığı) çıftyarık deneyıyle su dalgaları gıbı ışığın da ınterference (= gınşım?) olayına yol açtığını gostererek dalga teorı sını doğruladı Ancak 1905'te Einstein fotoelektrik olayının (yanı dalga boyu kuçuk ışınların madenî bır levha yuzeyındekı atomların bazı elektronlarını koparabılmesını) ancak ışığın momen tumu olan bır parçacık gıbı davranmasıyla mumkun olduğunu gösterdı ve boylece ışığın bazen dalga, bazen de parçacık ozellığı gosterdığı ve bu ikıliğin hıçbır şekılde gıderılemeyeceğı bu tun fızıkçılerce kabul edıldı 3 Derken 1923 yılında Louis de Broglıe ("do Broy" okunur) adındakı genç bır Fransız fızıkçısının aklına şu soru geldı Işık olayında rastlanan bu ıkılık sakın elektronlar (ve otekı atomık parçacıklar) ıçın de geçerlı olmasın? (Bu dahıyane sorunun ılkın Eınstein'ın aklına gelmemış olmasına şaşar duru rum1) de Brogıle dalga boyu X olan bır fotonun momentum'unun p=h/ X formuluyle ıfade edıldığını goz onunde tu tarak, bır elektronun (eğer varsa) dalga boyunun X h/mv olması gerekecogını hesapladı (Burada h Planckdeğışme zını, m elektronun kutlesını, v ıse hızını gostermektedır) Planckdeğışmezının değerı (h 6 65 x 10 34 Joule/sanıye) ıle elektronun kutlesı (m= 0 91 x 1x 39 Kg) bılındığıne göre, Vnın gozlenebılır bır buyuklukte olması ıçın V'nın elden geldığınce kuçuk tutulması gerekecektır 4. Eskıden dalgaboyları 4000 ıla 8000 Angstrom arasında değışen görülebilır ışık turlennın dalga boylarını ölçmek ıçın parlak bır madenı levhaya aralarında çok kuçuk bır mesafe bulunan (bır mılımetrede 2000) çızıkler kazı lıyor ve ışık demetlerı boyle bır yuzeye gonderılerek dalga boyları olçuluyordu Ancak ışığınkınden daha kuçuk dalga boyundakı ışınımları bu tur ınsan yapısı bır bükulumızgarası (drffraetımgratıng) yardımıyla olçmek mumkun değıldı, zıra buradakı çızıkler arasındakı aralığın ışınımın dalga boyundan buyuk olmaması gerekıyor Nıtekım bu nedenle von Laue 1912 yılında ne oldukları yıllarca anlaşılamayan X (veya Rontgen ışınlarını atom dılımlen ara sındakı mesafenın 10 10 m kadar olduğu hesaplanan ınce bır krıstal yuzeye çarptırmak zorunda kalmış ve bu ışınların tıpkı bır bukulumızgarasından geçmış gıbı bır dalga görüntüsü verdığını saptamıştı 5. Tşte ABD'de Davisson ıle Germer, Ingıltere'de (unlu J.J. Thomson'un oğlu) C.P. Thomson 1927 yılında aynı deneyı olektronlarla tekrar layınca tıpkı Xışınlarınınkılere benzerbır bukulum goruntusu elde ettıler Boylece de Broglie'un tahmını deneysel yoldan doğrulanmış oluyordu Hatta bır sure sonra bu olguya dayanarak elektron mikroskobu ve (TV tuplerınde kullanılan) elektrontabancası ıcat edıldı 6. Fızıkçılerın elektron ıçın saptanan bır ozellığın otekı atom altı parçacıklarda, hatta atom ve molekuilerde bulunabıleceğını duşunmelerı çok doğaldı Nıtekım, daha 1930 yılında O. Stern ve I. Eastermann Helyum (He) atomuyla hıdrojen molekulunun (H2) de aynı ozellığı gosterdığını benzer bır deneyle saptamışlar Yanlış anlamadıysam, Dr. Prıtchard bu defa Sılıkonnıtrat molekullerını kullanarak doğal krıstallerden çok daha hassas bır kırılım ızgarası yapmayı ba şarmış ve bununla sodyum atomu gıbı kutlesı çok daha buyuk olan bır ato mun da dalga ozellığı gosterdığını "deneysel yoldan" kanıtlamış Şüphesız bu yabana atılmayacak bır başarı, ama burada bu deyımı kullanmak yersız, hatta yanıltıcı, zıra deney yapmadan bır teori'yı kanıtlamak (daha doğrusu p e k i ş 11 r m e k) mumkun değıldır, kaldı kı, daha oncekı araştırmacılar da aynı şeyı yapmışlardı 7. Sayın Tuncay'ın gerek yazısınıri başlığında, gerekse metin ıçınde bırkaç defa kullandığı 'çıplak gözle gorme' de yımının de okuyucuda yanlış bır ız lenım uyandırabı lecegını sanırım Örnegın bız mık ropları çıplak gozle değıl, mıkroskopla goruruz, ay nı şekılde çok uzaktakı yıldızları da ancak teleskopla gorebılırız Yoksa bu nesnele rın varlığından bınlerce yuzyıl once haberımı? olması gerekırdı Bu elektromanyetık dalgalar ve parçacık dalgaları ıçın haydı haydı geçerlı Bızım burada çıplak gözle görebıldığımız sadece bırtakım koyu ve açık çızgıler bız bır su yuzeyınde çok kuçuk bır engele çarpan veya çok kuçuk bır de lıkten geçen duz dalgaların bukulerek yenı bır goruntu (pattern) oluşturduklarını gorduğumuz ıçın, (benzetme yoluyla) varlıklarını çıplak gozle hıçbır zaman göremeyeceğımız bırtakım dalgaların benzer göruntulere yol açmış olduğu sonucunu çıkarırız Yoksa ışın ve parçacık dalgaları daıma teorik nesneler olarak kalacaktır 8. Sayın Tuncay yazısının sonunda çok ılgınç bır kehanette bulunarak, "Şımdı sıra daha buyuk nesnelere, orneğın bakterılere gelmıştır Böyle böyle gıderek, bır gun bız insanların da dalgaboylarını doğrudan vc çabucak ölçebılecek yöntemler bulunacağına şımdıden kesin gozuyle bakabılırız" buyuruyor (Bazı sözcuklerın altını ben çızıyorum.) Eğer kendısı bunu okuyucuyla dalga geçmek ıçın soylememışse bır fızıkçı den bektenmeyecek bır gaf yapmış demektır, zıra sodyum gıbı kutlesı H ve He atomlarından oldukça buyuk bır atom ıçın geçerlı bır yontemın değıl ınsana, bır bakterıye, hatta bır viruse uy gulanabılmesı ıçın Prltchard'ınkınden mılyonlarca defa daha hassas bır du zeneğe ıhtıyaç vardır, oysa bılınen Kuvantum yasaları boyle bır gerecın yapılmasına hıçbır zaman ımkan vermeyecektır Bu nedenle bu sansasyonel ıddıa bana ışık hızının ılerıde aşılacağını veya 100 metrenın sanıyenın bınde bırınde koşulacağını ıddıa etmek kadar saçma gorunuyor Ama ben ne de olsa bu konularda bır amatörüm. Sayın Tuncay bana ıddıasının doğruluğunu kanıtlayacak açıklamalar yaparsa, sadece amatör değıl, kara cahil olduğumu kabule hazırım Unutmadan, sayın yazara yukarda altını çızdığım sozcuklerı kullanmada çok temkınlı olmasını salık venrım Özellıkle fızıkte bıle hıçbır şeyın kesın olmadığını unutmasın 1) Amaldi, Gınestra "The Nature of Mat ter", Chıcago U P 1996 2) Bom, Max "The Restles Unıverse", Dover, 1951 3) Broglie, Louls de "Physıcs and Macrophysıcs", Harper, 1960 4) Einstein, A ve Infled I "Dıe Evolutıon den Physık", Rowolth, 5) Fuchs, VValter "Knaurs Buch der modernen Sevgi ve yaratıcılık y üstüne ütü Turhan Gürel I en, şaırım llgınçtır, her aşık olduJumda bır şıır kıtabı ortaya çıkar Buradan da sevgıyle yaratıcılık, gıderek ınsan beynının gelışımı arasında bır bağlantı vardır Bılım Teknık'te ve Cumhurıyet'te bu nun tartışmaları yapılmakta Ben de katılmak ıstıyorum Sanatla sevgı arasında bır bağlantı var Sanatçı, sevgıye çok önem verır Duşgucunun genışlığınce buyuk bır sevgı peşınde koşar Gerçeklık, buna olanak vermez, anlaşılmaz Sonra, bu yuk duşkırıklığına uğrar Eğer, başına gelenlerı yazarsa, başkaları, bu başına gelenlerı anlamak ıçın (bu şıır, roman vb olabılır) para verıp o bılgılerı satın alırlar Çunku, sanatçının geldığı duya raık, okuyanına da geçer Insan, tum ılgılerıyle, bu arada sevgısıyle de buyur Ancak, burada, cınsellığı sevgıden ayıran göruşe karşıyım Işın sezgısel, spırıtuel yanı vardır, asıl onemlı olan budur Bır psıkolog, "aşağısıyla yukarısı aynı enerjıyle çalışır" der En gelışmış cınsel organ, beyındır Nasıl oluyor da, sanatçı, duygu ve heyecan barajını, bır yazın, bır muzık, bır resım enerjısıne çevırıp ondan kendını korumasını bılıyor Rahmetlı Behçet Necatıgıl de bızım okuldaydı Ona da o ılk şıır kıtabımın bır kopyasını gostermıştım Beğendı "Epey ustalaşmışsın" dedıkten sonra, "aşık olsa ınsan, ısterse bundan şıır yo luyla kendını kurtarır, değıl mı?" demıştı Yaşamanın anlamının kıtaplarda ol duğunu da eklemıştı Napolyon HıII, "en guçlu cınsellığı olanlardan bırı, Shakespeare'dır, çunku, en buyuk yuceltmeyı yapanlardan bırı, odur" der Dante'nın o bambaşka sevgısı de nedır, yanı Kaldı kı bazı sanatçıların anne sevgılerı de çok buyuk tur Bır psıkologun, bu anne sevgısının tum obur sevgılerın kaynağı olduğunu soyledığını, bılırım Ama, bunu, bılım, sıradan ınsan ıçın belkı, aşılması gereken bır duygu. donem bılır Sevgıyı en lyı bılenler, bılım adamları değıl, şaırlerdır ("La sexqualıteMara bou Unıversıtesı Yayınları, ıkı cılt) Aynı kıtap, bır yennde şoyle der 'Kışılık de rındır (onemlıdır ya da), ancak, cınsellık daha derın, ınsan da hepsınden daha derındır" der Sartre, kıskanmada, kıs kançlığı, sevgılı aracılığıyla dunyaya yayar, onu ıçertır, bır ozellık gorur Ataol Behramoğlu da, sevgı üstune yazısında, "sonsuzluğu yakalamak" de yımınt kullanır Amaç bu olunca, sanat da, bılım de, yaratıcılığın her konusu da, bundan doğal olarak payını alır Zekâ gellşır Duygular bambaşkalaşır Aşık Veysel, "Guzellığın on para etmezBendekı gonul olmasa" derken, Mec nun'un, "O kara kızı bır de benım go zumle gorsen" dedığı de, başka şey değıldır Yunus'un Tanrı sevgısı de budur Gunumuzde gelışme, daha çok "Tek noekonomık"tır Sevgısızlık, yerını, sevgısız cınsellığı denemeye ıtmektedır Çunku, ınsan kendıne yabancılaşmakta, kendıne ozgu olanı, unutmuş gorun mektedır Çok şey yıtırmektedır Sevgı, mutluluğun onda dokuzudur Ancak, her sevgı, sevgı değıldır Gerçek sevgı, tek yanlı bıle olsa, ınsana çok şey verır En azından, gerıye doner, o ınsanı olgun, ınce bırı yapar Şefkat (sevecenlık) da, ınsana buyuk guzel doyumlu duygular verır Butun ınsanlığı sever ınsan Bu arada, beyın de yenı boyutlar kazanmış olabılır Ama, bunun salt, karşı cınsten bırını çekmek ıçın olduğunu, benımseyemem Bu, her şeyı, genelde cınsellıkle yorumlayan tıpık "AngloSakson", ozel lıkle de Amerıkan kulturunun bır an latımı, dışavurumu olsa gerek Kaynakça: Physık", Hans "Atome et Cosmos" Flammarıon 1934 7) Segre, Emılıo "From K rays to uuarks", W H Freeman, 1980 8) Weısskopf, Vıctor "Knowledge and VVonder", MIT Press 1966 Ayrıca 1974 6) Reıchenbach, 1987 basımları) Konuyla ılgılı makaleler 10) Harvard Pro|ect Pysıcs, 1981 11) PSSC Physıcs, Heat & Co, 1971 12) Belser, Arthur "Physıcs", Addısm VVesley, 1992 13) Hevvitt, Paul G "Conceptual Physıcs", HarperCollıns, 1992 14) Yukawa, Hıdekı "Tabıbıto" (The Traveler Wold Scıentıfıc Publ 1982 9) Encylopedıa Brıtannıca (1970 ve 4674