03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 7 MAYIS 2021 CUMA Çeviri ödülü V arlık dergisi ve yayınlarıyla ülkemizde kitap okumayı yaygınlaştırmaya büyük emeği geçen Yaşar Nabi Nayır’ın deyimiyle çeviri, “Dünyaya açılan pencere”dir. Cumhuriyetin ilanından önce mum ışıklı bu pencere, eğitim alanındaki gelişmeler, Türk Dil Kurumu’nun dilimizi zenginleştirme yolundaki atılımıyla, Atatürk’ün çağdaş uygarlık hedefini aşacak güçte bir ışık topuna dönüşmüştür. Çeviri, dar anlamıyla, bir dilden başka bir dile aktarma diye de tanımlanabilir. Oysa sözcüklerin karşılığını bulup yerine oturtmak yeterli sayılmamalı. Amaç, çevrilenin, o dildeki algısını, aktarıldığı dilde de uyandırmasıdır. 1940 yılında dönemin sayılı yazarlarından oluşan Tercüme Bürosu, çevirttiği dünya yazınının önemli yapıtlarıyla birlikte, özel sayılarıyla bugün adı “nadir” kitaplar arasında geçen Tercüme Dergisi’ni yayımlamaya başladı. Toplum, Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türk Tarih ve Dil kurumlarının araştırmalarıyla ulusal kültür birikimlerinin kaynağına inerken, eğitimde de önemli atılımlar oldu. Örneğin o güne değin okuma olanağından yoksun bırakılan köy çocuklarını eğitmek amacıyla ülkemizin doğusundan batısına elverişli yerlerinde Köy Enstitüleri açıldı. Öylesine tez gelişti ki enstitüler, kuruluş aşamasında, deneyimli öğrenciler, yaz tatillerinde bir araya gelip kuruluş aşamasındaki enstitüleri öğretim yılına hazırlamıştır... Gelişmeler Türk aydını dev adımlarla ilerlerken, sonradan gelen iktidarların çağdışı kafalıları, yapılanı yıkmak için neredeyse birbiriyle yarışmıştır. Örneği, enstitü çıkışlı kendimden vereyim... İlkokula 14 yaşında üçüncü sınıftan başlayıp, ancak 16 yaşında Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde kurulan Dicle Köy Enstitüsü’nde eğitim olanağı bulan ben, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği yılın sonbaharında klasiklerin sokağa atılıp saçıldığını gördüm. O sırada Diyarbakır’ın bir yazlık sinemasında Shakespeare’in Romeo ve Juliet adlı oyununun filmi gösterimdeydi. Nasıl etkisinde kalmış olmalıyım ki on yedi akşam gösterilen filmi, ben de on yedi kez izlemiştim. Ortalara serpiştirilen kitaplar arasında Romeo ve Juliet’i ararken üstünde Shakespeare yazılı Hamlet’i görünce, kimse görmeden kapıp koynuma sokmuştum. Bir hafta sonra da enstitü kütüphanesinde, klasikler arasında Romeo ve Juliet’i aramıştım. Yatılı okullarda ışıklar erken söndürüldüğünden, yorganın altına girip el feneriyle kitap okumaya o günlerde başlamıştım. Kışlalı 19781980 arasında, Bülent Ecevit hükümeti döneminin Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı, Yayımlar Dairesi Başkanlığı’na beni getirmişti. İlk toplantımızda klasiklerin basımını gerçekleştirmek, Ulusal Kültür, Çeviri adlarında iki derginin yayımı için çalışmaya başlamıştık. Ne acıdır ki toplumsal olayları bilimin ışığında yorumlayıp, Atatürkçü düşünceyi kavratmakta seçkin kitapları da olan gazetemizin saygın yazarı Kışlalı’nın Kültür Bakanlığı, ömrü gibi kısa sürdü. Geride bıraktıkları, düşünce gelişiminin her adımında varlığını bugün de sürdürüyor. Ödül Fransa Büyükelçiliği Enstitüsü, Türkiye’nin nitelikli edebiyat çevirilerini desteklemek, çevirmenlik mesleğine hak ettiği değeri vermek amacıyla, gençleri onurlandıracak bir “Fransızca Çeviri Ödülü” koydu. Elçilik, bu girişimiyle yüzyıllar öncesinde başlayan TürkFransız kültür dayanışmasını daha da etkin kılmıştır. Ödül, Fransız hükümetinin, Türkiye’de gençlerin çeviride, çocuk kitabı yazımında, resim çiziminde Rönesans dönemini çağrıştıracak düzeydeki başarılarını onaylayan anlamlı bir armağan sayılmalı. LIMON gibi ekşi ÖLDÜKTEN SONRA KEŞFEDILMIŞ İSVIÇN‘LRIILEMB’DOAENRKGGI SÜIBORINEEŞKS’IŞENIR’GISI ÖDÜL ILE GELDI BIR olan benim SANATÇI OLMAK ISTEMIYORUM Çalışmalarını İstanbul ve Viyana’da sürdüren sanatçı Nilbar Güreş’in, İsviçre Biel’de Kunsthaus Pasquart Müzesi’nde yeni açılan son sergisi “Limon Gibi Ekşi” başlığını taşıyor. SAHA’nın katalog desteğinde bulunduğu serginin açılışında Kuntshaus Pasquart’ın Prix Maud Mottier 2021 ödülünü kazanan sanatçıya “Neden LiKONUK YAZAR mon Gibi Ekşi” diye sordum. Avusturya’nın en presGILA tijli sanat ödüllerinin saBENMAYOR hibi Nilbar Güreş ziyadesiyle açık sözlü. Sanat camiasına da biraz kırgın, biraz öfkeli. “Limon gibi ekşi olan benim. Sergi, adını limonlu oto portremden nın toplumdaki yerini, kaalıyor. Sanatla içgüdüsel dın erkek ilişkilerini de acıiletişimim nedeniyle zamasızca sorguluyor. manla gelişen eleştirel “Limon Gibi Ekşi” esebir bakışım var. Eleştirel rinde oto portrenin altındaolmak başkaları gözünde ki bacakları açık pantolonla beni ekşi kılıyor. İnsanlakadına yakışmayan bir tarzrktgilelaıöignrhrT“riilKalüüneeimunlrreeekirümlnlşuieirtyemşmlüieürtkloii’lkldyraaneieetrrmlıeıeilsvnmkreyaeisşonbaeiihksaalmlia”eeştğtçasıditknıinnaniyiıyıdmılfzonteeiauirg.taenlebinilsiar.nlarınNilbacdreuGğbüuirrnebşuirgleördTbçriüiianofrBygtiboooegyitkrtruiuhsbisrnmueiaeenranrl”uudmskaaizkvaerr.lekıanylnyaadaldanikisnaıiimnnş.biıubin“rtaaHlçkuagiıfpnbetlpicoiraynldesteği daha çok birlikte sosyalleştikleri “Yan yana mutlu görünen tüm partsanatçılara oluyor. Her yerde bu sanatçı nerler için bir okuma bu. Çoğu insanın lar var. Kurumların sosyal medyaların sırf toplumsal kaygılar nedeniyle iş ya da, sergilerde, kurumların jürilerinde”. da özel hayatlarında birbirlerini yiyeTam bu noktada yurtdışında aldığı rek yaşadıklarını ama ayrılmadıklarıödüllerin neden önemli olduğunu şöy nı biliyoruz”. le açıklıyor: Boks eldivenlerini sergiye taşıyan Nil“Türkiye’de işleyen sistemin aksine bar Güreş bana öyle geliyor ki hayatı onyurtdışında beşincisini aldığım bu ödül lar hep ellerindeymiş gibi yaşıyor. ler tanımadığım jüri üyeleri tarafından Zira dünyanın daha iyi, daha adil olverildi”. masıyla ilgili derdi olan bir sanatçı. Mücadelesi ayrımcılığa, Viyana’da Boks eldivenlerinin anlamı zaman zaman maruz kaldığı ırkçılı800 metrekarelik bir alanda, karışık ğa, kadın düşmanlığına, homofobiye, malzemelerden 6 yıllık üretiminden transfobiye karşı. oluşan sergisinde Nilbar Güreş, kadı“Herkese eşit şans, eşit yaşam hakkı, her türlü hakkın verilmesini çok isterdim. Her okulda sanat olsun, özel okullara gerek kalmasın isterdim” diyor. Ömrüm yeterse Venedik’te olurum Satır aralarında sanat dünyasının acımasızlığına değinen Nilbar Güreş bir kadın sanatçı olarak en verimli çağında olduğunu ancak yukarıda değindiği “görünürlük” meselesine takıldığını söylüyor. Buna somut örnek olarak Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’nu veriyor. “Pavyona davet edilen erkek sanatçılar 30’lu, 40’lı yaşlarındaydı. Kadın sanatçılara bakarsak bu yaş aralığının 6085 arasında olduğunu görüyoruz. Demek ki kadın sanatçıların belli bir yaşa gelmeden Venedik’te Türkiye Pavyonu’na katılma şansları yok. O da ömürleri yeterse” diyor. Bir yanda “belli yaşı geçmiş kadın kotası”, diğer yanda bir ürün gibi piyasaya sürülen genç sanatçılar diye tarif ettiği sanat ortamında kendisi “orta kariyer sanatçısı”. “Koleksiyonerler, halihazırda yüksek piyasa değeri olan ya da ileride değerleneceği hesaplanan sanatçıya yatırım yapmak istiyorlar. Bu tutum, benim gibi en verimli dönemlerini yaşayan orta kariyer sanatçıların önünü kesiyor, yaşlanana kadar görünürlüğünü engelliyor” diyor. “Oysa benim yaşıtım tüm kadın sanatçılarımın yaşlanınca değil, şimdi desteğe ve görünürlüğe ihtiyacı var” ederken haksız mı? “Dünyanın her yerinde ölmüş ama yeni keşfedilmiş ya da ömürlerinin son yıllarını taşıyan 80 üzeri kadın sergisi görmekten usandık açıkçası. Öldükten sonra keşfedilmek istemiyorum” diye ekliyor. Osmanlı’ya karşı savunma kulesinde yeni iş Güreş, sanat camiasının daha vizyoner, daha entelektüel kişilerden oluşmasına rağmen klişeleşmiş bir dünya görüşünden farklı olmadığına dikkat çekiyor. “Çünkü gücün ve paranın olduğu her yerde köşe başlarını daima erkekler tutar”. Viyana’nın en prestijli galerisi Martin Janda ile çalışan, ArtBasel, Frieze gibi sanat fuarlarına bu galeriyle katılan Nilbar Güreş bunca kırgınlık arasında tabii ki mutluluklar yaşıyor. Son sergisi, son ödül derken daha yeni Viyana’da Osmanlı’ya karşı savunmada kullanılmış 500 yıllık bir kulede kamusal alan projesi için seçilen sanatçı olmuş. “Böyle bir proje için Türk bir sanatçının seçilmesi beni çok mutlu etti” diyor. Sınırlara ve askerliğe karşı antimilitarist bir sanatçı olarak bir savunma kulesini güncel sanatla buluşturacak projesinin açılışı haziran ayında yapılacak. Halen Amsterdam’da Stedeljik Müzesi’nde solo bir sergisi devam eden, mayıs ortalarında ise Kunsthalle Viyana’da heykellerini sergileyecek olan Nilbar Güreş’in limon gibi ekşi olup olmadığına sanatseverler karar versin. Mücbir Sebep’in filmi #mecburevde Yaşadığımız kısıtlı yeni dünya düzeninde Zeynep Tanbay’ın Beethoven’ın müziğiyle yaratıp 4 Kasım 2020’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda (CRR) sahneye koyduğu Mücbir Sebep dans gösterisinden dijital #mecburevde çıktı. Beykoz Kundura ve Tophane i Amire mekân desteğinde gerçekleşen çevrimiçi gösterilecek filmin ilk gösterimi bugün CRR YouTube kanalında. Pandemi sürecinde insan hallerine, kısıtlamaların etkilerine dansla tanıklık eden projeyi hayatın akışının tam kapanma ile her alanda değiştiği son günlerde koreografı Zeynep Tanbay bu kez de yönetmen koltuğuna da geçerek “ev hali”ni filme çekti. “Evde kal” süreciyle bire bir örtüşen bu Mücbir Sebep’in “ev hali” film versiyonunda dansların her bölümü pandemi kısıtlamalarının izin verdiği ev/ balkon/teras/bahçe gibi alanları simgeleyen değişik mekânlarda çekildi. Tanbay’ın dansçıları Can Gökdoğan, Evrim Akyay, Gizem Bilgen, Gül Batırbaygil, Melih Kıraç, Nil Batırbaygil, Serhat Kural, Suzan Alev ve oda müziği topluluğu Lepidus Ensemble eşliğinde gerçekleşen projede yardımcı yönetmen Erhan Arık, görüntü yönetmeni Mustafa Şen, ışık Ceyhun Ünsal, kurgu yönetmeni Ebru Şeremetli, kurgu Ozan Çağlar’ın imzaları var. 17. İstanbul Bienali sergileri 2022’ye ertelendi Bu yıl yapılması planlanan 17. İstanbul Bienali sergileri, 17 Eylül20 Kasım 2022 tarihlerine ertelendi. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), küratörler Ute Meta Bauer, Amar Kanwar, David Teh ile tüm paydaş ve katılımcılarla birlikte alınan karara gerekçe olarak tüm dünyayı etkileyen koronavirüs salgını nedeniyle gelecek ayların belirsizliğini koruması gösterildi. Anneler Günü’ne özel atölyeler Sakıp Sabancı Müzesi Öğrenme Programları, Anneler Günü’nün kutlanacağı hafta sonunda yetişkinlere yönelik suluboya atölyesi düzenliyor. Alman Ekspresyonizm akımının temsilcilerinden Emil Nolde’ye (18671956) ait eserlerinin inceleneceği ücretsiz atölye 8 Mayıs’ta 14.00’te Zoom üzerinden yapılacak. Web üzerinden kayıt yaptırılması gerekiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle