06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 13 MAYIS 2021 PERŞEMBE [email protected] olaylar ve görüşler ‘Gül ıslattım billura’ Gani AŞIK Eski Chp Kayseri Milletvekili / Müftü Yaz boyu insanoğluna verebileceği her nimeti sunan toprak, kışın üzerini beyaz çarşaf gibi örten karın altında mevsimlik uykuya çekilir. Yarına dingin başlayabilmek için yorgun bedenimizi gecenin koynunda rüyalarla renklenen uykuya terk etmemiz gibi. Tanrısal güzelliği ve biyoçeşitliliği ile dünyada benzeri az olan coğrafyamız eski kışlarda bize kar kristallerinin romantizmini sunardı. Büyük ilham kaynağı Son cemre ile birlikte ısınan toprak, çiçeklere, böceklere, ağaçlara, çimene, tarım arazilerine hayat verir. İlkbaharın son ayı mayıs, yazın ilk ayı haziranla kâinatın muhteşem kubbesi altında kucaklaşır, “karlı kayın ormanı” sürmeli ceylanları kuytularında barındıracak iklimle buluşur. Bahar insan ömrünün 1520 yaş arası gibidir. Doğanın baharı her yıl tekrar gelir de insan baharının dönüşü yoktur. Kayseri Amaratlı merhum Fazlı Hoca’nın bahar tasviri çarpıcıdır: “Ağaçlar bürünür yeşil tonları Cıvıl cıvıl serçelerin ünleri Rabbim, ne de güzel bahar günleri Cenneti âlâya misal dediler” Gül ve çiçek mevsimi İlkbahar güllerin ve çiçeklerin Son cemre ile birlikte ısınan toprak, çiçeklere, böceklere, ağaçlara, çimene, tarım arazilerine hayat verir. İlkbaharın son ayı mayıs, yazın ilk ayı haziranla kâinatın muhteşem kubbesi altında kucaklaşır, “karlı kayın ormanı” sürmeli ceylanları kuytularında barındıracak iklimle buluşur. gönlümüzü okşadığı, ruhumuzun kilidini kırdığı mevsim olarak doğanın insanlığa benzersiz armağanıdır. Gülün tarihi, insanlığın tarihinden çok öncedir. Fosil yataklarında bulunup analiz edilen gülün yerküredeki varlığı 40 milyon yıl gerilere gider. Güle, çiçeğe, ağaca simgesel anlamlar yüklenir. Tasavvufta servi birliği, gül çokluğu temsil ettiği için “servi gül endam” sözü ile çoklukta birlik anlatılmak istenir. Gül ve bülbül... Güftesi Osman Nevres Bey’e ait, Tanburi Ali Efendi’nin bestelediği “Gül yağını eller sürünür, ağlasa bülbül çatlasa bülbül” şarkısında olduğu gibi Fuzuli, çiçeklerin kraliçesi gülün, bülbüle acımasızlığından söz eder: “Bülbül aşk şarkıları ile kendinden geçerken ‘naz’ uykusundan uyanan gül, bülbülün kanını içerek goncalarına renk ve koku katar, gülü bülbülün kanı besler” dese de bu niteleme mecazidir. Fuzuli, gülü masivaya (Allah’tan gayri her şey), bülbülü Hak âşığına, gülün budak ve dikenlerini de nefse benzetir. Gülün aşk ve sevdalarla anılmasına karşılık kokusuz olan gelincik, kavuşamayan aşıkların çiçeği olarak bilinir. Öyle de olsa, seherin serin melteminde gelinciklerin gizemli bir ahenk içinde secde edercesine toprağı birlikte öpmelerindeki şiirsel tablo sizi hülyalar âlemine sürükler. Gülün aşkı mı, yoksa sevdayı mı simgelediği edebiyatın ilgi alanıdır. Çünkü aşk zevki, sevda nefsidir. Leyla’sının ateşi ile tutuşup yaşama küsen, tebessüm bile etmeyen Mecnun’un, bir gün neşeli halini gören babası “Yavrum, seni sevindiren nedir” diye sorduğunda, aniden yaylaya gelen ve çadırın çevresinde dolaşan köpeği göstererek “Bu köpeği Leyla’nın bahçesinde görmüştüm” der. Bu, sevdadır. Aşk ise amaca ulaşınca küllenen bir duygu. Gül, aşktan çok, sevdayı simgeler. Diyalektik ve fonetik uyum Tasavvufta gül kokusu, Hz. Muhammet’in teri ile özdeştir ve gül, bu mistik duygu özelinde Hz. Peygamber’i simgeler. Ülkemizde kız çocuklarına Gül, Gülnaz, Gülbahar, Güldeste, Gülfidan (merhume ablam), Gülizar, Gülendam vb. gibi isimler vermek yaygındır. Gül, edebiyatımızda, folklorumuzda, şarkı ve türkülerimizde de önemli yer tutar. Yazının başlığı da bir kadın zeybeğinden alınmıştır. Gül ve gülmek sözcüklerinin diyalektik ve fonetik örgüsü, dilimizin zenginliğidir. Doğanın kucaklayıcılığı Karacaoğlan’ın “Annacımdan gelen dilber Dur Muhammet’i seversen Seni bana küsmüş derler Gül Muhammet’i seversen” dizelerinde olduğu gibi. Gül, koca Mevlana’nın da gönlünde ve üslubundadır. Eşi Gevher Banu’ya yazdığı mektuba “benim gülüme” diye başlar, eşi de cevaben “cemre bakışlıma” sözleri ile kadınsı bir zarafet sunar. İnsan, doğa ve Yaradan arasında güçlü bir bağ vardır. Yaşamın getirdiği uğraşların ve çekilen çilelerin ruhen ve bedenen tükettiği insan, ana toprağın şefkatli bağrına sığınarak ilahi yasanın değişmez tecellisi olarak naif bedenini sonsuzluğun boşluğunda ebediyet uykusuna terk eder. Şair ne güzel söylemiş: “Ağacı yeşertir kuşu dillendiririm Mevsimleri mevsimlere imrendiririm Uğrumda yorulmuşları ben toprak ana Yavrum der de kollarımda dinlendiririm.” Köy Enstitülerinden Apartman Okullara Mustafa Gazalcı 16., 22. Dönem Denizli Milletvekili, Eğitimci Eğitimin amacı, çocukların yaşamla öğrenmesini, yaşamdan öğrenmesini sağlamaktır. Köy Enstitüleri bunu amaçlamıştı. Fakat köylünün aydınlanmasını, bilinçli yurttaş olmasını istemeyenler, bu okullara karşı düşmanlık beslediler. Sık sık, ilkokuldan sonra Gönen Köy Enstitüsü’nün yerleşkesinde açılan öğretmen okulundaki spor alanlarımızı, bahçelerimizi, tarlalarımızı, müzikevimizi, zengin kitaplığımızı, babacan yönetici ve öğretmenlerimizi, arkadaşlarımızı düşünürüm. Ya günümüz okullarının, çocuklarının durumu? Nerede o geniş oyun ve uygulama bahçeli, donanımGünümüz okullarının ve çocuklarının durumu kaygı verici? Nerede o geniş oyun ve uygulama bahçeli, donanımlı, kuş, çocuk cıvıltılarının, futbol topu seslerinin geldiği okullar? lı, kuş, çocuk cıvıltılarının, futbol topu seslerinin geldiği okullar? Şimdi apartman okullar var, hem de okulöncesinden üniversiteye. Dört duvar arasında. Yol kıyısında arabalarıyla bekleyen ana babalar. Okul kapısından ayağı toprağa değmeden arabayla eve götürülen, ekran başına çöken çocuklarımız. Önceleri apartmanlarda yalnız dershaneler vardı. Sonra bunların çoğu özel okul oldu. Son yıllarda ne yazık ki devlet de bahçesiz okullar açmaya başladı. Eski okulların bahçeleri de otopark yapıldı. Almanya, neleri örnek aldı? Bizler, geniş topraklarda kurulan üretici Köy Enstitülerini, uygulama bahçeli okulları kapatırken, elin oğlu bakın ne yapmış? Yıllardır Almanya’da yaşayan yazar, dostum Kemal Yalçın’ın 16 Nisan 2021’deki mektubundan okuyalım: “2003 2005 yıllarında Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Sınavı’nda (PISA) Almanya; temel eğitim düzeyi gelişmiş ülkeler ortalamasının altındaydı. Eğitimin düzeyini yükseltmek için çareler düşünüldü. Dünyadaki başarılı eğitim denemelerinden yararlanıldı. Türkiye’deki Köy Enstitüleri denemesinden de yararlanıldı, örnek alındı. İlk önce, ilkokullardan başlayarak her öğrencinin bir müzik aleti çalması, okul bahçelerinde sebze meyve yetiştirme alanlarının ayrılması, çocukların kafa kol (düşün beden) ilişkisini geliştirecek önlemler alındı. Bazı okullarda arıcılık öğretildi. Çocuklar ürettikleri balı okullarında dağıttılar. Demokrasi bilincini çekirdekten yerleştirmek için, ilkokullarda okul parlamentoları sistemi uygulamaya konuldu. Spora, sanata, el becerilerini geliştirici uygulamalara başlandı.” Dönek bir politikacının portresi Sevgili okurlarım tarihin ünlü dönek politikacılarının başında Fransız Polis Bakanı Joseph Fouché gelir. Aslında dönek bir hain olduğu, çok sık fikir ve müttefik değiştirdiği, tam bir aşağılık, şerefsiz, haysiyetsiz bir fırsatçı olduğu için tarihçiler ve siyaset bilimciler onu pek önemsemezler. Hain ve dönek kişiliğiyle, daima muktedirlerin uşağı olduğu için önemsizdir, bu nedenle de tarihçilerden çok edebiyatçıların ilgisini çekmiştir. Bugün, 17591820 yılları arasında yas¸amıs¸ olan, Fransız Devrimi’nde sırasıyla, muhafazakâr, jironden, jakoben, termidorcu, direktuvarcı, Napolyoncu ve tekrar kralcı olan Joseph Fouché’nin, Zweig tarafından yazılan biyografisinden yararlanarak sevgili okurlarıma bir özet sunmak istiyorum. HHH Fouché, 1759’da Fransa’da denizci bir ailede dünyaya gelir. Kiliseye girer, rahip eğitimi alır. 32 yaşında ılımlı muhafazakâr söylemler ile politikaya atılır. Tipsiz, sıska, hortlak suratlı bir adamdır. İnsanlar bir açık verene kadar pusuya yatar. Fransa’da krallığa son verildikten sonra, Kral hâlâ hapistedir, henüz idam edilmemiştir. Mecliste kralın durumu oylanacaktır. Ilımlılar yaşamasından yanadır, radikaller ise idam edilmesini isterler. Fouché de bir ılımlı olarak kralın neden yaşaması gerektiği hakkında konuşma hazırlar. Fakat ılımlılar korktukları için birlikleri bozulur ve güçlerini kaybederler. Konuşma sırası Fouché’ye gelince, ılımlıların azınlıkta kaldığını görür ve kral için ölüm ister. Bu, onun ilk resmi dönekliğidir ve ileride de hep kral katili olarak anılacaktır. Fouché, ertesi gün kimseyi ikna etmeye uğraşmaz, baskın çıkmaya çalışır, karşı tarafa düşünmeye fırsat vermeden saldırır ve aşağılar. Daha dün kralın affını savunan bir yazı hazırlayan Fouché, ertesi gün radikal Jakobenlerden bile daha sert bir manifesto ile kralın ölümünü savunur. Bir anda en radikal Jakobene dönüşür. Fouché daha dün ılımlı bir burjuva iken şimdi Jakoben liderlerden bile daha radikaldir. Rahiplerin dini alanların dışında dini kıyafetler giymelerini yasaklar. Rahiplerin bekâret zorunluluğunu kaldırır ve zorunlu evlenmeleri için de bir aylık süre tanır. Hıristiyan usulü cenaze törenlerini kaldırır, haçları, çarmıhları, aziz heykellerini kırıp döker. Kiliseden aldığı tüm altın şamdanları, som madenden haçları merkeze gönderir. Ateist vaazlar verir. Lyon’da 2 bin burjuvayı idam ettirir. Ama merkezde rüzgâr ılımlıların lehine esmeye başlayınca, infazları durdurur ve jakobenlerin üzerine gider. Merkeze dönmeden önce idamları gerçekleştiren cellatların da idamına hükmeder. Çünkü iz bırakmak istemez. Fouché, merkeze geldikten sonra kurduğu ilişkilerle rakibi Robespierre’i de giyotine gönderir. Fakat bu karışık ortam içinde bir isyana da karışır ve rakipleri tarafından sürgüne yollanır. Saklandığı sırada hizmet ettiği burjuvalardan Barras, devlet darbesi yapar ve Fouché’yi de hizmetlerinin karşılığı olarak elçi olarak atar. Elçiliği de başarılı bir şekilde yapar ve Fransa’ya polis bakanı olarak döner. Artık o müthiş bir tutucudur, düzen ve huzur sloganı ile basın özgürlüğüne ve her türlü eleştiriye son verir, jakobenlerin partisini kapatır, hepsi çil yavrusu gibi dağılır ve Devrim sona erer. Derken Napolyon Mısır’dan kalkıp başkente gelir. Napolyon’un eşi de onun casusudur, ruh hali kötü ve aşırı lükse düşkün o kadını para ile casus yapmıştır. Napolyon iktidara geldikten sonra ona biat eder. Kendisini dilencilikten kurtarıp yeniden makam veren Barras sürgüne yollanır; tarihin büyük ihanetlerinden biri daha yaşanmıştır. Napolyon’un iktidarı güçlendikçe onun yanında yer alır, gücünü kaybettikçe onun aleyhine çalışır. En sonunda Napolyon yenilip XVIII. Louis kral olduktan sonra ona biat eder. Napolyon Elbe’den kaçıp gelince yeniden onun hizmetine girer. Napolyon tekrar iktidardan düştükten sonra, 56 yaşında geçici hükümetin başındaki kişi olmayı başarır ve yeniden krala biat eder. Ama Kral, onun ağabeyini idam ettiren kişi, yani “kral katili” olduğunu unutmaz ve onu ülkeden kovar. Vatansız, lanetli, bir sürgündür artık; eski dostlarına diğer ülkelerin polis bakanlarına, krallarına mektuplar yazar ama kimse onu ülkesinde istemez. Tekrar evlendiği genç eşi onu aldatır, herkesin acıyarak baktığı biri olur. Eski kavgacı ateist ömrünün son günlerinde rahip çağırarak kutsal yağla kutsanmasını ister. Son demlerinde tüm mektupları, ellerindeki gizli dosyaları yaktırır. 26 Aralık 1820’de ölür. HHH Sevgili okurlarım, dönekler, dalkavuklardan, kölelerden daha da kötü insanlardır: Çünkü dönek oldukları için, inançlılardan çok daha saldırgan, çok daha kötü ve çok daha zalimdirler!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle