06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 13 MAYIS 2021 PERŞEMBE Küçük Emel’in ‘büyük’ ORHUN ATMIŞ yolculuğu... The Walk Yürüyüş Fotograf: Nick Wall Dünyanın her yerinden yerel veya ulusal kültür ve sanat kurumlarının katılımıyla mülteci sorununa dikkat çeken “The Walk Yürüyüş” projesi hayata geçiriliyor. 3.5 metrelik kukla, Gaziantep’ten yola çıkıp Birleşik Krallık’a kadar 8 bin km. yol kat edecek. Öne çıkan etkinlikler 4 Küçük Emel’in yolculuğu Gaziantep’te, kandillerden oluşan bir açık hava ışık enstalasyonu ile başlıyor. Birbiri ardına yanan kandillerle şehir yavaş yavaş aydınlanıyor ve Küçük Emel’in takip edebilmesi için ışıktan bir patika oluşuyor. Sanatçı Ali M. Demirel’in tasarımı ve uygulaması ile bir ışık ve yansıtma yerleştirmesi gerçekleştiriliyor. Burada mülteci çocuklar, Emel’e yolculuğu için çanta hediye edecek. 4 Çeşme’de, Küçük Emel boş ayakkabılardan oluşan bir patikayı takip edecek ve bu yol onu sahile götürecek. K2 Güncel Sanat Merkezi tarafından tasarlanan bu sanat yerleştirmesi, tehlikeli koşullarda denizi aşmaya çalışırken hayatını kaybeden binlerce insanı temsil ediyor. 4 Paris’te, Institut du Monde Arabe’ın dışında bir mülteci kampı enstalasyonu tasarlanacak ve burada Emel, çadır sıralarının arasında gezinerek evini hatırlatan izlerin peşine düşecek. Her çadırda bir an için, mültecilerin geldiği birçok ülkeyi temsil eden bir gölge sanatı ve akustik bir düzen ile karşılaşacak. 4 Londra’da Küçük Emel 10 yaşına basacak. Doğum günü, Royal Opera House’ta gün doğumunda gerçekleşecek bir koro gösterisiyle başlayacak ve ardından V&A Müzesi’nde Londra’nın dört bir yanından çocukların davet edildiği bir doğum günü partisiyle devam edecek. Küçük Emel’in Manchester’a varmasıyla masalsı yolculuğu son bulacak. Eğitim programı “The Walk Yürüyüş” projesi kapsamında mülteci ve ev sahibi topluluklardaki gençler arasında arkadaşlık bağları oluşturmak ve empati kurabilmek amacıyla bir de eğitim programı geliştirildi. Program kapsamında hazırlanan eğitim malzemeleri: 4 6 dilde hazırlanmış Suriyeli sanatçı Diala Brisly’nin çizimleriyle zenginleştirilmiş 70+ sayfalık eğitim ve etkinlik seti ve eğitimci notları. Bu eğitim materyali internet sitesinden indirilebilir: http://www.walkwithamal.org/ education/activitypack/ 4 Öğretmenler ve eğitim alanındaki yöneticiler için bir dizi ücretsiz çevrimiçi eğitim etkinliği. 4 Emel’in rotasından ilham alan sanat aktivitelerinden oluşan çevrimiçi katılım programı “Amal ile birlikte yap”. İnsanlık tarihi, aynı zamanda mülteci hikâyeleri ve mülteci dramlarıyla dolu bir tarih. Ateşin düştüğü yeri yakması gibi, öznesi olmadığımız için belki empati kurmakta, kendimizi onların yerine koymakta zorlanıyoruz. Son 10 yılda Suriye’deki savaştan kaçmak zorunda kalanların en çok yerleştiği ülkelerden biri de Türkiye oldu. Birçok Suriyelinin ise Avrupa’ya ulaşmak isterken hayatını kaybettiği haberleri gelmeye devam ediyor. Bu şartlar altında, bugüne kadar girişilmiş en iddialı kamusal sanat etkinliklerinden biri hayata geçiriliyor. “The Walk Yürüyüş” projesi, Küçük Amal adındaki, 9 yaşında Suriyeli bir mülteci kız çocuğunu simgeleyen 3.5 metre boyundaki kuklanın, TürkiyeSuriye sınırından Birleşik Krallık’a uzanan, 4 ay sürecek yolculuğunu anlatacak. Küçük Amal, annesini bulmak üzere çıktığı bu yolculukta, 8 bin km. yol kat edecek ve 27 Temmuz3 Kasım tarihleri arasında ziyaret edeceği her köy, kasaba ve kentte sanatçılar ve sivil toplum kuruluşları tarafından halka açık, kültür ve sanat etkinlikleri ile karşılanacak. Proje, önceki gün dünyanın her yerinden sanatçıların ve sanat kurumlarının yer aldığı geniş katılımlı (250’den fazla) bir basın toplantısıyla duyuruldu. Kuklanın gezeceği her ülkede yer alan sanat kurumları, kuklanın güzergâhını ve yer alacağı etkinlikleri belirleyecek. Projenin Türkiye yapımcılığını İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve kültür yöneticisi Recep Tuna üstlendi. Projenin küresel çaptaki yapımcıları arasında Stephen Daldry, David Lan, Tracey Seaward ve Naomi Webb gibi ünlü isimler bulunuyor. Projenin sanat direktörü ise Amir Nizar Zuabi. Toplantıda projenin uluslararası elçileri arasında yıldız oyuncu Jude Law’ın bulunduğu ifade edilirken Türkiye’de ise Bergüzar Korel ve Halit Ergenç’in elçi olduğu açıklandı. Recep Tuna, konuşmasında Amal yerine ismin Türkçesi yerine geçen Emel’i kullandığı için, 3.5 metre boyundaki “Küçük Emel”in hikâyesini bu isimle devam ettirelim. Küçük Emel’in yolculuğu Türkiye’den, Gaziantep’ten başlayacak. Güzergâhı boyunca Emel, her gittiği şehirde, her gittiği köyde çeşitli etkinliklere katılacak. İzleyiciler, Küçük Emel’in yolculuğunu çevrimiçi takip edebilecekleri gibi yerel etkinliklere de ücretsiz olarak katılım sağlayabilecek. Bu etkinliklerin programı haziran ayında daha da netleşecek ve duyurulacak. Tuna, projenin en önemli etkinliklerinden biri olarak çekilecek belgeseli gösterdi. Emel’in hem Türkiye’deki yolculuğu hem de Birleşik Krallık’a kadarki tüm yolculuğunun belgeseli çekilecek. Öte yandan Emel’in yolculuğu için kaynak yaratmak amacıyla bir bağış kampanyası başlatıldı. Bu kampanya ile toplum, adımı 1 pound olan bu yolculuğa destek olmaya çağrılıyor. (Ayrıntılar, program: https://www.walkwithamal.org) ‘Burası Cennet Olmalı’yı seyretmenin tam zamanı: 2019 Cannes KONUK YAZAR En İyi Film Ödüllü yapım, Filistin sorununa sessiz bir tanıklık ediyor Emel Seçen Nişanlılar Kadın hikâyeleri Kundurama’da Kundura Sinema’nın çevrimiçi izleme platformu Kundurama’da (kundurama.beykozkundura.com) bu hafta, Mısır ve Rusya’da muhafazakârlığın dayattıkları ile değişim ve özgürlük arzusu arasında sıkışıp kalmış kadınların hayatlarını konu alan iki belgesel film gösterime giriyor. İsviçreli yönetmen Julia Bünter imzalı “Fiancées/Nişanlılar”, sosyal geçmişleri ve dini mezhepleri farklı Mısırlı üç kadını evliliğe giden uzun ve karmaşık yolda yakın çekim takip ediyor. Rusyalı yönetmen Alina Rudnitskaya’nın ülkesinden üç kadını yedi yıl boyunca izlediği “School Of Seduction/Baştan Çıkarma Dersleri”, “tercihen zengin adamlar”ı baştan çıkarmanın yollarının öğretildiği bir kursa giden üç kadının yaşadıklarını anlatıyor. 14 Mayıs Cuma günü sınırlı kontenjanla gösterime girecek olan filmler, Türkiye’de ilk kez Kundurama’da seyirciyle buluşacak ve 30 Mayıs’a dek İngilizce ve Türkçe altyazı seçenekleriyle ücretsiz izlenebilecek. Altyazı’nın yeni sayısı çıktı Altyazı Sinema Dergisi, mayıs sayısını “Rüzgârlı Diyarların Büyücüsü” Hayao Miyazaki’ye ayırıyor. Anime sinemasının büyük ustasının kırk yılı aşan zengin filmografisini mercek altına alan dosyada, Miyazaki klasiklerine dair yazıların yanı sıra yönetmenin farklı filmleri arasındaki tematik bağlara odaklanan incelemeler de okunabilir. Altyazı’nın 207. sayısına altyazi.net/dergi adresi üzerinden erişmek mümkün. Filistin’in sessiz çığlığı Pandemi yasaklarına girmek üzereyken 21 Şubat 2020’de vizyona giren, 2019 Cannes En İyi Film Ödüllü “Burası Cennet Olmalı” filmini seyretmenin tam zamanı. Yönetmen, senarist, oyuncu tek kişinin elinden geçen az kadrolu, az konuşulan, susarak çok şey anlatan sıra dışı arşivlik film, aslında yüzyıllardır susan Filistinlilerin dünyasından tarafsız bir bakış. Yönetmen ve senarist Rum kökenli, Ortodoks, Nasıralı ve de Filistinli Elia Süleyman, bu kara yazgının tek sözcüsü olarak filmde müthiş bir iş ile karşımıza çıkıyor. Kendi ülkesinde savaştan, öteki olmaktan kaçan, dünyayı dolaşıp içinde barış olan bir dünya arayan, bunun özlemini çeken ama nereye gitse her yerde savaşla karşılaşan Elia, hem cinsiyet ayrımı hem Filistinli olması ile ırkçılıktan nasibini alacak hem de ekonomik olarak “öteki” olmaktan hiç kurtulamayacaktır. O uyum sağlamaya çalıştıkça güç sahiplerinin aslında barış istemediğini, filmine sponsor bulamadığında anlayacak, her yerde hiç kimse olmaya mahkum olacaktır. Afişini gördüğümde, 1998 “Sonsuzluk ve Bir GünEternity” filminin Heleni Kardinoumu’nun eşsiz müziği ile sonsuzluk olgusunu hatırlatmıştı. Sonsuz huzur mümkün mü? Yoksa uzaklarda, tepelerde bir yerde, sessizce dünyaya bakarak, çaresizlikten susarak, sonsuzluk okyanusunda yok olmak mı! Yenide kalmak, hatta daha da ötesi “insan” olaElia Süleyman bilmek nasıl mümkün? Tarih 10 Mayıs 2021, yani üzerinden tam bir yıl geçmiş; üstelik dünya salgının pençesinde ölüm ile yaşam arasından bocalarken İsrail, sivil vatandaşlara saldırdı. Siren sesleri yankılanırken İsrail hava saldırısı başlattı ve Hamas komutanlarından biri, dokuz çocuk, yirmi sivil vatandaş öldü. Netanyahu, “Topraklarımıza, sermayemize, vatandaşlarımıza ve askerlerimize acı çektirmeÖdüllü film Yıllardan beri izlediğim en özgün, derin ve kapsamlı film “Burası Cennet Olmalı”, evde kalmışken kaçıranlar için iyi bir fırsat. Bu özgün çalışmanın Cannes’tan eli boş dönmemiş olması güzel ama yeterli değil. Dünyada görülmez, tanınmaz, adeta hayalet konumundaki, üstelik işgal altına alınmış topraklarının üzerinde hâlâ yaşamaya çalışan insanların sorunlarını sessizce, kan ve ajitasyon olmadan anlatan filmi. Devam eden savaşın sessiz haykırışı. Film neden uluslararası kategoride yer almadı? Çünkü yoklar. Onun için de film sessiz, diyalogsuz geçiyor. Yani yoklar. yeceğiz. Bize saldıran ağır bedel ödeyecek” açıklaması yaptı. Hangi toprak? Parça parça zorla Filistinlilerden alınan topraklar mı? Yıllardır evlerinden, yurtlarından edilen Filistinlilerin toprakları mı yoksa? İsrail polisi ise Kudüs’te yaralılara yardım eden Filistin Kızılay’ı ekiplerine saldırmaya devam ediyor. Bunu bilerek ve üstelik Müslümanlar için kutsal ramazan ayı ve finali bayram yaklaşırken yapıyor. Akustikhane’den anlamlı proje 10 yıldan fazladır televizyonda ve dijital platformda müzik yayını yapan Akustikhane, sektöre daha çok fayda sağlamak amacıyla bir çatı müzik platformuna dönüşüyor. Akustikhane’nin yeni vizyonu ile hayata geçirdiği projelerden biri olan “Akustikhane: Yeni Yerli” programı ise keşfedilmemiş isimlere, duyulmamış bestelere yer veren farklı içeriğiyle 10 Mayıs akşamı Akustikhane YouTube kanalında başladı. Paribu’nun desteği ile haAsya Sarı zırlanan “Akustikhane: Yeni Yerli” ilk olarak genç ve başarılı piyanist Asya Sarı’yı ağırladı. Sarı’nın konseri YouTube’dan izlenebilir. Ödüllü yazar Slimani’den çevrimiçi söyleşi Institut français Türkiye’nin düzenlediği “Edebiyat Salonu” çevrimiçi etkinliğine bu ay Goncourt Ödüllü yazar Leïla Slimani katılıyor. Etkinlik 26 Mayıs tarihinde saat 17.00’de Zoom platformunda yapılacak. Yiğit Bener’in sunumuyla gerçekle Leïla Slimani şecek olan “Edebiyat Salonu”nda Leïla Slimani’ye “Hoş Nağme” adlı eserini Türkçeye kazandıran çevirmen Aylin Yengin de eşlik edecek. Etkinlik, Zoom üzerinden Türkçe simültane çeviri ile gerçekleşecek. Kayıt olmak için: https://www.ifturquie.org/etkinlik/salonlitteraireleilaslimani/ Kız doğursun analar! Anneler Günü kutlanırken bir yandan da İstanbul Sözleşmesi’nin 10. yıldönümü kutlanacaktı ki bir gece yarısı Türkiye’nin sözleşmeden çekildiği, 1 Temmuz’da da bunun yürürlüğe gireceği haberi kadınları, kadın hakları savunucularını ayağa kaldırdı. Sevinç, öfkeye döndü. Kadın hakları savunucuları deyince, erkeklerden ilk akla gelen hukukçulardan olan Eray Karınca’yı anımsadım ve onun kitaplarını... Yazar, avukat Eray Karınca, yargıçlık yaptığı yıllarda Milliyet gazetesinin, Örsan Öymen anısına düzenlediği 2010 yılı inceleme/araştırma yarışmasını Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Önlenmesi başlıklı çalışmasıyla ve gazetemizin 2011 Yunus Nadi Sosyal Bilimler Ödülü’nü de Kız Doğursun Analar adlı incelemesiyle (Bilgi Yayınları, 2011) kazandı. Verdiği mahkeme kararlarında olduğu gibi, bu yapıtlarında da kadına karşı şiddet ve ayrımcılığa karşı çıktı, kararlarını uygulattı, kadın haklarını savundu. Sorularla Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet adlı bir kaynak kitap yayımladı, toplumu aydınlattı. Eray Karınca yanı sıra, Prof. Dr. Feride Acar, Gülsün Bilgehan, Nazan Moroğlu, Prof. Dr. Necla Arat, Canan Arın, Hülya Gülbahar, Aylin Nazlıaka, Canan Güllü vb. avukat, yazar, akademisyen, aktivist ve siyasetçilerle baroların, STK’lerin büyük çabalarıyla ilk kez iktidarla, muhalefet anlaştı, kısa adı İstanbul Sözleşmesi olan uluslararası bir yasa, oybirliğiyle TBMM’den geçti. Türkiye bununla gurur duydu. Türkiye sözleşmeyi onaylayan 45 ülkeden ilkiydi. Böylece “aile” korunacak, kadın ve erkeğe eşit davranılacaktı. Ne var ki hukuk tam olarak uygulanmadı, bu yüzden kadına şiddet durdurulamadığı gibi, cinayetler de artarak sürdü. Bunu da küçük bir grup, İstanbul Sözleşmesi’ne bağlamaya çalıştı. Gündeme gelen erken seçim ve koltuğunu düşünenler yüzünden bir tek imzayla Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekiliverdi! İnanılır gibi değil! Bu arada uluslararası bir yasanın, tek imzayla yürürlükten kaldırılamayacağı biliniyorken, iptali için Danıştay’a başvurulmuşken, toplum koro halinde “İstanbul Sözleşmesi yaşatır, İstanbul Sözleşmesi aydınlatır. Vazgeçmiyoruz!” derken, şimdi umutlar hukukun vereceği karara kaldı. Anneler Günü Oysa kadınlar, her toplumda yaşamın devamlılığını sağlayan, saygı duyulması, eli öpülmesi gereken insanlar değil mi? Evin direği değil mi? Korunması gerekmez mi? Geçen pazar Anneler Günü kutlanırken şehit annelerini, salgın yüzünden yaşamını yitiren anneleri, Cumartesi Anneleri’ni, çocuğunu doyuramayan, sağlıklı yaşam hakkından yararlanamayan anneleri anımsadım. Özellikle aile içi ya da toplumda şiddet gören, canını veren anneleri düşündüm. Ben de bunun için “kız doğursun analar” dileğinde bulunmak isterim. Sayıları çoğalsın, yönetici konumuna gelsinler ki ataerkil baskıdan kurtulsunlar, haklarını savunsunlar, alsınlar, isterim. Çünkü ataerkil, geleneksel toplum olmanın getirdiği yanlış eğitim, bilgisizlik, toplumu karanlığa sürüklüyor; siyasetçiler de “koltuk sevdası” için aldanıyorlar, aldatıyorlar!? Oysa tarihimizde kadının yeri her zaman için saygındı, eşitti, işte aşta, savaşta barışta, erkeğiyle el eleydi. Kurtuluş Savaşı’ndaki yiğit kadınları, günümüzdeki Cumhuriyet kadınlarını düşünelim. Rıfat Ilgaz’ın 110. yaş gününde Rıfat Ilgaz’ın 110. yaşı, Anneler Günü’nden bir gün önce Halk TV’de Serhan Asker’in Görkemli Hatıralar programında Cide’den canlı yayında kutlanırken, oğlu Aydın Ilgaz, babasının roman kahramanı Halime Kaptan’ı anlattı. Mehmet Eşref Mutlu’nun, Şükrü Genç’in, Remzi Şen’in ve video ile Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı bu değerli anmada, Rıfat Ilgaz’ın Halime Kaptan (İşkültür Yayınları) romanını okuyan bir çocukla arasında geçen ilginç konuşmayı ve romanın konusunu aktardı. Kurtuluş Savaşı’nda tüm erkeklerin savaşa katıldığını, bir köyde yaşlılar, kadınlar ve çocuklar kaldığını, bu nedenle Halime Kaptan’ın erkek kılığına girerek oğlu ve iki tayfasıyla geçimini sağlamak için sandalla Karadeniz’e açıldığını, erkekler gibi düşmana karşı koyduğunu, İnebolu’ya cephane taşıdığını, ayrıca bu tutumuyla da savaşanlara aynı zamanda umut taşıdığını anlattı. Eray Karınca’nın eline, yüreğine sağlık. Ben de diyorum ki işte bunun için kız doğursun analar, işte bunun için İstanbul Sözleşmesi yaşatır, aydınlatır. HHH Bugün bayram, herkese sağlıklı, mutlu bayramlar diliyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle