27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 12 MAYIS 2021 ÇARŞAMBA Beşiktaş, kültür ve sanatın başkenti oluyor O güzel atlara binip çekip gittiler Tarih boyu ölenin ardından halk ozanları ağıtlar, mersiyeler düzmüş, nice Batılı besteci requiem’ler, missalar yazmıştır. Bunlar genellikle bestecilerin ileri yaşlarına rastlar. Kim bilir belki de yaşlanınca ölümün yaklaştığını fark etmişler, hiç dindar olmayanlar bile son dönemlerinde mistik yapıtlar ortaya koymuşlardır! Beethoven’ın son döneminde bestelediği Missa Solemnis (Op.123, 1823) kilise törenleri için fazla uzun olduğundan kutsal günlerde değil de sadece konserlerde çalınmıştır. Verdi’nin Requiem’i de son döneminin ürünüdür ve pek çok ünlü, tarihi ismin ardından yorumlanmış bir ölüm duasıdır. 36 yaşındaki Mozart’ın ölüm döşeğinde yazmakta olduğu Requiem ona bir sipariştir. Mozart bağnaz değildir ve hiçbir zaman bir kilise bestecisi de olmamıştır. Requiem’i hem para kazanmak uğruna hem de yaklaştığını hissettiği kendi ölümü için besteler. Ölüme insanın gerçek dostu olarak bakar. “Gözyaşları” anlamını taşıyan “Lacrimosa” bölümünün ilk sekiz ölçüsünü besteleyebilmiş ve son nefesini vermiştir. Dinlerken zorlukla nefes alan bir insanın izlenimi uyanır. Ölüme mersiyeler yazan yaratıcı insanların tarih boyu nasıl bir azimle acılarını sanata yansıttıklarına şaşırmamak elde değil. Zira insan bir yakınının ölüm haberini aldığında donup kalır. Artık onun için yapacağı hiçbir şey kalmamıştır. Kimi önce isyan eder kimi dine sığınıp öbür dünya için ruhuna dualar yollar. Yaşı ilerleyenler kendi sırasının da yaklaştığını bilir. Son günlerde koronavirüs kadar, doğanın kurallarıyla gelen hastalıklar da bizi nice sevdiğimiz insandan ayırdı. Yaşar Kemal’in dediği gibi “O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler.” Yine sanata sığınmak Bugünlerde kendimizi acılar karşısında sağlam tutmak için yine sanata sığınabiliriz. Nasılsa okunmamış kitaplarımız ya da dinlemeye doyamadığımız müzik yapıtlarımız vardır. Öte yanda yeni medya olanaklarıyla “online” korolar, tiyatrolar, okumalar, danslar, konserler icat edildi. Bilgisayarın tuşlarından yola çıkıp çağlar öncesinden ruhumuza iyi gelecek seslere uzanabiliriz; hatta o seslerde yaşama tutunmak için kendimize yeni esin kaynakları bulabiliriz. Tarihteki büyük acıları anımsayabiliriz. Birinci Dünya Savaşı’nın karabasanından sonra, Paris’te bir önceki döneme göre daha yalın ve melodik müzik yapan “Le Six” akımı doğar. Artık postromantiklerin büyük sahneler gerektiren geniş çaplı orkestra yapıtları yerine küçük müzikhollerde, fuarlarda, açık hava şenliklerinde çalınabilecek; her yere taşınabilir ve herkese seslenebilen küçük müzik toplulukları için güleç yapıtlar bestelenir. 1920’lerde Jean Cocteau ve Getrude Stein gibi edebiyatçıların öncülüğünde Paris’te ortaya çıkan bu Les Six grubu, F. Poulenc, A. Honnegger, D. Milhaud, G. Auric, G.Taifferre ve L. Durey’den oluşur. “Altı”nın arasında adı geçmese de öncüleri, Gymnopedies ile ünlü besteci Eric Satie’dir. Satie, “Parade” (geçit töreni) adlı bale yapıtında senfoni orkestrasının içine daktiloyu da solist olarak katmasıyla müthiş bir ritmik ivme sergilemiştir. Altılar’ın üyelerinden Darius Milhaud’nun “Damdaki Öküz Balesi” de müzik sanatına gerçeküstünün ve dadaizmin kapısını açmıştır. Fransız Altıları’nın yapıtları Birinci Dünya Savaşı’nın acılarına kısa süreli de olsa merhem olmuştur. Yoksa her dönemde yitirdiğimiz “iyi insanlar” sel olup akacak ve hep “güzel atlara binip çekip gideceklerdir.” Rahul Vohra Hintli oyuncu Vohra koronavirüse yenik düştü Hintli oyuncu Rahul Vohra, koronavirüs nedeniyle 35 yaşında yaşamını yitirdi. Acı haberi Vohra’nın eşi Jyoti Tiwari, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla duyurdu. Oyuncu, hastane yatağından çekilen son videosunda gördüğü tıbbi bakımı eleştirmişti. Vohra, oksijen maskesi ile çektiği videoda, “Görevliyi çağırmaya çalışıyorsun ama gelmiyorlar. Bir saat veya daha fazla sürede gelirler ve yokluklarını bir şekilde yönetmeniz gerekir” ifadelerini kullanmıştı. Kütüphaneleri, kültür merkezleri ve müzeleri ile Beşiktaş, kültür ve sanatın başkenti olma yolunda pek çok projeyi hayata geçiriyor. Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, Beşiktaş’ta yeni bir kültürsanat hamlesi başlattıklarını belirterek pandemiden sonra yeni eserleri halkla buluşturmaya hazırlandıklarını belirtti. Rıza Akpolat: “Büyük Atatürk, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür’ diyor. Onun izinde büyük bir kültür ve sanat hamlesi başlatıyor, Beşiktaşımıza, İstanbulumuza ve Türkiyemize yeni eserler kazandırıyoruz.” Rıza Akpolat, kültür ve sanat alanında yapılacakları şöyle anlattı: ‘Cumhuriyet müzesi kuruyoruz’ “Demokrasi ve aydınlanma tarihimizin hafızası olacak Cumhuriyet müzesini kısa süre içinde halkımızın hizmetine sunacağız. Cumhuriyetimiz 100. yılına girerken onu en iyi şekilde karşılamanın hazırlıklarını yapıyoruz. 100. yıla kapsamlı bir etkinlik takvimiyle gireceğiz. Cumhuriyet müzemiz bunun ilk ayağı olacak.” ‘Zülfü Livaneli, arşivini Beşiktaşlılara bağışladı’ “Zülfü Livaneli ülkemizin en büyük değerlerinden biridir. Müziği, edebiyatı, siyasal mücadelesi ile tam bir Cumhuriyet aydınıdır. Mücadele insanı Zülfü Livaneli; edebiyat, müzik ve sinema alanındaki eserleri ile arşivini Cumhuriyet müzesine Rıza Akpolat Zülfü Livaneli Sunay Akın bağışladı. Livaneli’nin mücadele ve üretim sürecini, ortaya çıkan eserleri bütün halkımız en kısa zamanda görecektir. Zülfü Livaneli’ye Beşiktaş halkı ve bütün kültürsanatseverler adına şükranlarımı sunuyorum.” ‘Oruç Aruoba Kütüphanesi’ni açıyoruz’ “Ülkemizin en önemli düşünürlerinden akademisyen, şair ve yazar Oruç Aruoba’nın adını yaşattığımız kütüphanemizi açıyoruz. 500 m2 alana sahip 30 kişilik çalışma alanı, 50 bin kitap ve 30 bin dijital içerikten oluşan kütüphanemizde öğrencileriKütüphane rından Sunay Akın’ın büyük katkılarıyla ülkemizin hayvan temalı ilk müzesini, kedi müzesini açıyoruz. Koleksiyonunda bulunan tüm objeleri bizlerle paylaşan değerli sanatçımız Sunay Akın, ziyaAfife Jale Sahnesi retçilerimize doğa ve hayvan sevgisini anlatacak. Masal, oyuncak, oyun ve çizgi roman tarihinin kedilerini aynı çatı altında bir araya getiriyoruz.” Altan Öymen miz için ders çalışma alanlarının yanı sıra halka açık olarak internet üzerinden ulaşabilen dünyaca ünlü belgeseller, haftalık ve aylık dergiler yer alacak.” ‘Afife Jale Sahnesi geri dönüyor’ “Ortaköy Kültür Merkezimizdeki Afife Jale Sahnesi güçlenerek geri dönüyor. Tiyatromuzun bu öncü ismini adını taşıyan sahneyi en iyi donanımla sanatseverlerin hizmetine sunacağız.” ‘Kedi müzesi açıyoruz’ “Ülkemizin saygın kültürsanat insanla‘Öymen, kütüphanesini belediyemize bağışlıyor’ “Eski CHP Genel Başkanımız, gazeteciyazar Altan Öymen, gelecek nesillere ışık tutacak Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızcadan oluşan yaklaşık 10 bin kıymetli kitap ile kronolojik ve tematik olarak titizlikle düzenlenmiş dergi ve gazete arşivini Beşiktaşımıza bağışladı. Zübeyde Ana Kültür Merkezi’nde açacağımız ve Altan Öymen adını vereceğimiz kütüphanemizde eşine az rastlanan eserler ve binlerce yayın yer alacak.” ‘Kent kütüphanesi hazırlıyoruz’ “Ortaköy Vadisi’nin içerisine bir kent kütüphanesi tasarladık. Beşiktaş’ın, hatta İstanbul’un ihtiyacını karşılayacak nitelikte, çağın gereklerine uygun çağdaş bir kütüphaneyi Ortaköy Vadisi projesi çerçevesinde İstanbul Büyükşehir Belediyemiz ile birlikte hayata geçireceğiz.” HIKÂYE ILE KURGU BIRBIRINE KARIŞTI, KUZEY KIBRIS INCINDI ‘Bir Zamanlar Kıbrıs’ Ömer Kavur öfke ve kırgınlığa yol açtı Dizide Devrim Saltoğlu, Pelin Karahan, Ahmet Kural, Gülper Özdemir ve Serkan Çayoğlu rol alıyor. rKyöirngKmnaulizeaınTısnzebdaiRieçgllreım“Tadeykıküğsm’meklanan’iaKtmğşnidniaralıntelabaleçeiiarr”tlyrmllryiiaaçıaletsddorreaKrenltiehılbaımığngibşğaaadieymradçlisgklıilaty,sızidaı,zeıp”inla.ilsiagr.aıınBeilKseTırkkli“enkuaarRrıeBçycçzztTdnveaedtiier’rdiıesnkıyzğcsrZiiliiiysdıikenlaynseiılı,ree.iÖzel televizyon kanallarındaki dizilerden farklı bir “iş” yapmak istemek TRT için haklı gerekçe olabilir. Ancak amaç “milli” temalı bir dizi ile seyirci çekmek olup tarihi isimleri bire bir kullanarak tarihi gerçekleri tersyüz etmeye gelince ters tepti. Kuzey Kıbrıs kamuoyu dizide “kurtuluşMUSTAFA K. ları için hiç çaba gösterERDEMOL meyen” ve “Türkiye’den kurtarılmayı” bekleyen bir toplum olarak gösterildikleri gerekçesiyle kırıldı ve kızdı. Diziye en büyük tepkiyi Kıbrıs Mücahitler Derneği gösterdi. “Diziyi hazırlayanlar tarihi bilmiyor ve çarpıtıyor” diyen başkan Yılmaz Bora, yaptığı basın açıklamasında, “Kıbrıs Türkünün şanlı mücadelesini yansıtmayı amaçlayan TRT yapımı ‘Bir Zamanlar Kıbrıs’ dizisinin amacını ve oyuncular dahil tüm kadronun emek ve çabalarını destek ve saygı ile karşılıyoruz. Ancak dizinin gerçeklerden koparak ilk liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ün mücadeleci kişiliğini yansıtmayan davranışlar içerisinde gösterilmesi ve kurucu cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’ın Nikos Sampson’dan kaçması veya ona esir düşmesi gibi onur kırıcı ve hayal ürünü kurgularla TMT’nin önderliğinde ve daha sonra mücahit teşkilatı olarak Kıbrıs Türkünün cesur direnişini yansıtmaktan uzaklaştığını üzülerek müşahede ettik” dedi. Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Sabahattin İsmail’in tepkisi ise yapılanın bir “geri zekâlılık” olduğu yönünde. ‘Gazete haberlerinden yola çıkılmış’ Kuzey Kıbrıs’ın önde gelen gazetecilerinden Nazım Beratlı, Cumhuriyet’e dizinin tamamen “hayal ürünü” olduğunu, Türkiye adaya müdahale etmeden yıllar önce de Kıbrıslı Türklerin var oluş mücadelesi verdiklerini kaydederek şunları söyledi: “Türkiye’nin 1958’e kadar Kıbrıs Türkleri diye bir derdi yoktu. Menderes hükümeti bunu açıkça dile getirmişti. Kıbrıs Türkleri olarak benim de aralarında olduğum mücahitler Türkiye’nin de dikkatini çekmek için çok eylem yaptık. 6 Haziran 1958’de Türk haberler bürosuna saldıran Rumlardan 34’ünü öldürdük. Ertesi günü Gönyeli bölgesinde tarlalarımızı yakan Rumlardan 9’unu öldürdük. Bunu Türk Mukavemet Teşkilatı yaptı. Bu eylemlerle Türkiye’nin dikkatini çektik, biz de o dönemde 53 şehit verdik. Direnişimizi küçültmeye, yok saymaya kimsenin hakkı yoktur.” ziye konu olması tepkilerin nedenlerinden biri. Dönemi yaşayanların bugün hayatta olması ve dizinin çok yakın bir tarihi konu yaparken, reyting kaygısı ile popüler kültüre de hitap etmeye çalışmasını Kıbrıslı Türkler içlerine sindiremedi. Dizi propaganda aracı olmuş olabilir ama Kıbrıs Türk halkına hakaret sayıldı.” ‘Yararı oldu ama...’ Ender Denktaş: Gazeteci/yazar Rasih Reşat da diziye Saptırmalarla dolu tepki gösterenlerden. TRT dizilerinin fark Kıbrıs Türklerinin lideri ve lı dillerde, farklı coğrafyalarda izleniyor KKTC’nin kurucu cumhurbaşkanı Raolmasının önemine değinen Reşat, dizi uf Denktaş’ın kızı Ender Denktaş da dinin Kıbrıs sorununun “Rum propagan zinin “gerçekleri saptırdığını” öne süda makinesinin” iddia ettiği gibi 1974 rüyor. Denktaş Vakfı Yöneticisi de olan harekâtı ile değil, 1963 hatta 1958’li yıl Ender Denktaş, diziyi öğrenince sevinlarda başladığının dünyaya anlatılması diklerini ancak sonra hayal kırıklığına açısından yararlı olduğunun altını çizi uğradıklarını anlatıyor. “Babamı elinde yor. Diziden belgesel hassasiyeti beklen fotoğraf makinesiyle muhabir gibi gösmemesi gerektiğini düşünmekle birlik termişler. Oysa babam fotoğraf çekmete, “senaryoda gerçek kişi isimlerinin ve ye 1974’ten sonra başladı” diyor. “Dr. gerçek olayların kullanması sonunda di Fazıl Küçük’le babamın arasındaki zinin “belgeseli de hikâyeyi de başaramailişkilerin yansıtılması çok dığını” vurguluyor: “Türk hükümet yetkililerinin, Kıbrıs Türk tarihini dünyaya anlatacağız diye tanıttıkları dizinin tarihsel ste dava Hem Kügerçekleri bire bir anlaçük Vaktacağı beklentisi oluşup fı hem de sorunlu. Ortak liderlikten bir devlet kurmaya kadar beraber olmuş bu iki insanın ilişkilerinin yansıtılmasında ciddi tarihi hatalar var. Örneğin darbeci faşist apımcıya ve senari sonuç bundan uzak kaDenktaş Vakfı Yunan subayı Grivas, lınca hayal kırıklığı ve olarak “bir devlet kuruo dönemde Kıbrıs’ta tepki de kaçınılmaz oldu. Dizinin amacı Kıbrıs Türk halkına kendi tarihini anlatmak değildi ancak Kıbrıs Türk halkının hassasiyetleri de gözetilmedi. munu” dava etmenin kendilerine yakışmayacağını düşündüklerini vurgulayan Ender Denktaş, dizinin yapımcısına ve senaristine dava açacaklarını da kaydetti. yoktu. Nikos Sampson henüz çocuk sayılırdı. Sampson, Makarios’la karşı karşıya gelmemişti. Kıbrıslı Türklerin yaşadığı çadırlar bile KıY Dizide Kıbrıs Türk Mücazılay çadırı, o dönemde hidi, Türk Mukavemet TeşkiKızılay çadırı ne gezer?” latı ve onların liderleri acz içeriDizide Kıbrıslı Türklerin lisinde resmedilmiş. Rauf Denktaş ile Dr. derleri dahil “hiçbir şeylerinin” olFazıl Küçük’ün mücadeledeki rolü kü madığının iddia edilmesinin de aşaçültülmüş, Rauf Denktaş’ı sürekli ağla ğılayıcı olduğunu belirten Denktaş, yan ve fotoğraf çekmekten başka vasfı “Türkiye’nin desteği gelmeden kenolmayan biri gibi gösteren dizi, Dr. Fa di olanaklarıyla ilkel silahlar yapazıl Küçük’ü de aynı biçimde etkisiz bi rak direnen bir Kıbrıs Türkü vardı. risi gibi göstermiş. Türkiye’nin gelip kurtarmasını bekleyen bir toplum olarak gösteriliyoruz. Sampson’un uydurma aşkı Destansı bir kahramanlık bu kadar Nikos Sampson’un Kıbrıslı bir Tür hafife alınmamalı. Eğer bu bir kurgu ke âşık olduğu fikri ise o dönemin dizi ise dönemin liderlerinin adı hiç toplum şartlarında asla kabul edilme geçmemeli, geçiyorsa da gerçeklere yecek bir durumdu ve bugün de di bağlı kalınmalıydı” diyor. Sinemada Çok erken özgün rit yitirdiğimiz mini yaratan, benbir değer: zersiz bir Ömer Kavur görselliğe ulaşan yönetmen Ömer Kavur, 16 yıl önce bugün yaşamını yitirdi. Sinema tarihine Anayurt Oteli, Yatık Emine, Kırık Bir Aşk Hikâyesi gibi etkileyici yapıtlar bıraktı. ASLI SELÇUK “Yaşamdaki arayış süreci insanın temel dürtülerinden biridir. Neyi aradığımız çok önemli değil, çünkü neyi arıyor olursak olalım varılacak nokta aynıdır: Gerçeği arıyoruz.” Ömer Kavur Değerli ustam yönetmensenaristyapımcı Ömer Kavur’u 12 Mayıs 2005’te yitirdik. Tam 16 yıl olmuş. O, sinemada ender rastlanan bir olguyu gerçekleştirdi; kendi özgün ritmini, “Ömer Kavur Sineması”nı yarattı. Sineması salt bireyi anlatıyor gibi görünse de bireyi kuşatan dünyanın acımasızlığını, duyarsızlığını vurguluyordu. Yalın, minimal bir anlatım dili seçti, görsel bütünlüğü benzersizdi. İzleyiciye zamanın engellenemez akışını duyumsattı. Filmlerinde işlediği gözde temaları arayış, içsel yolculuk, geçmişle yüzleşme, iletişimsizlik, yabancılaşma, yazgıların kesişmesiydi. Onun antikahramanları Yatık Emine, sokak çocukları Yusuf ile Kenan, kamyon şoförü Kamil, fahişe Cevahir, öğretmen Aysel, şarkıcı Nalan, unutulmaz otel kâtibi Zebercet, saat ustası Kerem, mimar Sinan için zamanın akışı durduralamazdı. Onun karakterleri sıradan varlıklarıyla evrensellik kazandılar. Ömer Kavur; Refik Halit Karay, Onat Kutlar, Füruzan, Selim İleri, Yusuf Atılgan, Orhan Pamuk gibi Türk edebiyatının önemli adlarının yapıtlarını sinemaya uyarladı. Toplumsal ve siyasal değişimler filmlerinin fonunu oluşturdu. Yurtdışındaki başarısında, ününde bireylerin ortak dramlarına yönelttiği derin bakışın payı büyüktür. Titiz, ayrıntılara önem veren bir yönetmendi, senaryolarını uzun bir yaratım sürecinde oluştururdu. Dünya sinemasına Yatık Emine, Yusuf ile Kenan, Ah Güzel İstanbul, Kırık Bir Aşk Hikâyesi, Anayurt Oteli gibi etkileyici yapıtlar bıraktı. Kırık Bir Aşk Hikâyesi, Anayurt Oteli, Gece Yolculuğu, Gizli Yüz filmlerinde Ömer Kavur’a yönetmen yardımcılığı, kurgu asistanlığı yaptım. Bana “vicdanım” diye seslenen Ömer Ağabey’in yanında öğrendiklerim benim için büyük kazanç oldu. Paris Sorbonne Üniversitesi’nde yaptığım doktora tezimin konusu Gizli Yüz’dü. Kendisine bir kopyasını verdiğimde çok duygulanmıştı. Ne yazık ki onu çok erken kaybettik ve çok özlüyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle