03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 7 MART 2021 PAZAR YORUM/HABER Asıl adıyla Henriette Dora Markovitch’in damarlarında babasının Sırp kanı akıyordu. Fransa doğumluydu ve Arjantin’de büyümüştü. Fazla büyümüştü sayılmaz, çünkü on sekizinci baharında Arjantin’den geri döndü Fransa’ya. Adını yeniden koymuştu: DoÖlümsüz kadınlar ra Maar. Olağanüstü çekicilikte bir esmer güzeliydi. Ancak güzelliğinden çok sert karakteri, zekâsı ve caktı. Esmer güzeli fotoğrafçıyla İspanyol geniş kültürüyle çekiyordu dikkatleri. ressam arasında, kavgalarla sürüp gözParis’te ressam André Lhotte’un öğren yaşlarıyla yıkanacak büyük aşk başlamıştı. cisi oldu ve Henri Cartier Bresson’dan Picasso’nun o sırada Marie Thérèse ile Man Ray’a, zamanın tüm ünlü fotoğrafçı yaşıyor olması sorun değildi. Bir İspanyol larına modellik yaptı. Bir süre sonra, ken boğası gücündeki Picasso, iki kadını bir di fotoğraf stüdyosunu açtı. süre aynı evde idare etti; ardından Marie Yaşamını altüst edecek erkekle karşı Thérèse’e yol verip, Dora’yı seçti. laştığında, İspanya İç Savaşı’nda yüreğini Cumhuriyetçilerden yana koyan bir sanatçıydı. Komünistti. Guernica’nın ortasındaki kadın Kan çiçekli eldivenler Pek çok portresini yaptı, Dora Maar’ın. Yıllar sonra, “Onu hiç ağlamazken görmedim” diyecekti. İsPablo Picasso’yla 1936 panya İç Savaşı’na dair resimlediyılının başında, Paris’in ği Ağlayan Kadınlar dizisinin modeentel kahvesi Les Deliydi Dora Maar. Ancak yalnız moux Magots’ta tanıştı. Dodel değildi. Alman Condor uçakra Maar’ın ellerinde, siyah ları Bask Ülkesi’nin Guernica kendantel üzerine pembe çitini bombaladığında, ünlü Guerniçekler işli eldivenler vardı. ca tablosunu Dora Maar’ın anlattıkBir ara eldivenleri çıkardı, larıyla çizmeye başladı. Tablonun sağ eline uzun, sivri uçlu ortasındaki kadın, yine Dora’ydı. bir et bıçağı aldı, masanın Dev boyutlardaki başyapıt bittiğinüstüne açtığı sol elinin par Man Ray’in objekti de, işgal altındaki Paris’te sanatsemakları arasına saplama finden Dora Maar ya başladı. Bazen bir miver bir Alman subayı Picasso’nun atölyesine geldi. Guernica tablolim kayıyordu bıçak ve kan sunu gösterip “Bunu siz mi yaptıiçinde kalıyordu sol eli... Picasso, gözlerini nız?” dedi. Ressamın yanıtı tokat gibiyayıramıyordu bu sahneden. Dora’dan eldi di: “Hayır, siz!” venlerini kendisine vermesini istedi. O el Picasso’nun 1944 yılında Komünist divenleri, bir vitrinde ömür boyu saklaya Parti’ye kaydolması da Dora Maar’ın etkisiydi. Ancak bir süreden beri Picasso’nun atölyesine başka bir kadın gelip gitmeye başlamıştı. Adı Françoise Gilot’ydu ve Dora, kendi resimlerini sergilediği 1944 yılında, Picasso’nun yüreğindeki yerini yitirdi. Sevda yok olur, dünya çölleşir Ayrılık, akıl hastanesine düşürdü Dora’yı. Ünlü psikiyatr Jacques Lacan üstlendi tedavisini ve hastaneden çıkardı, güzel kadını. Dora Maar insanlardan uzaklaştı, yalnızlığı seçti. Yaptığı pek çok resmi kendi elleriyle yok etti. Pek çok fotoğrafını da. Pablo Picasso, 1973 yılında doksan iki yaşında öldü. Dora Maar, 1997 yılında gözlerini kapadığında doksan yaşındaydı ve kalıcılığı, Picasso’nun hayatına giren onlarca kadın arasında en önemli iki dişiden biri olmakla yakalamıştı. Dora Maar’ın adı, yıkıcı öfkesinden kurtulan ve 1999’da sergilenen birkaç özgün yapıtıyla değil, tıpkı Jacqueline gibi Picasso’nun tablolarıyla anılıyor. Onun şaheseri, kuşkusuz Guernica’ydı. Unutmamak, unutulmamak Kalıcılık, yalnızca sanat ve düşün dalında üretim verenlerin tekelinde değildir. Bir annenin çocuğunu iyi yetiştirmesi ve o çocuğun aynı başarıyı kendi çocuklarında göstermesi, duvarcı ustasının yüzyıllara dayanıklı bir duvar örmesi, mimarın kuşaklar boyu hayranlıkla seyredilecek bir köprü kurması, doktorun başarılı tedaviyle tıp literatürüne geçmesi, aşçının yamağına bıraktığı yemek tarifidir, kalıcılık. Bazen unutulmayacak bir kitap yazmaktır; bazen Atatürk olup batık bir imparatorluktan yepyeni bir ülke kurmak. Listeyi yaptığı işin en iyisini, daima daha iyisini başarmaya çalışan tüm insanlara uzatabilirsiniz. Selam olsun iz bırakan kadınlara! Kalıcılık, ölümden sonra birilerinin sizi sevgi ve saygıyla anmasına yol açan izdir. Eğer olumlu bir iz bırakmak için çıkarsanız yaşam yoluna, siz kalıcı olamasanız bile kalıcı olana el uzatarak, omuz vererek yakalarsınız ölümsüzlüğü. Ölümsüzlük, kalan insanların gidenleri düşünmesi, yazması, anmasından ibarettir. Unutulmamaktır, ölümsüzlük. Tıpkı 8 Mart 1857’de New York’ta yanarak ölen yüz yirmi dokuz işçi kadını unutmadığımız gibi. Onları 1910 yılında Kopenhag’daki Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda öncülük ettiği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’yle ölümsüz kılan Clara Zetkin’i anımsadığımız gibi. Dünyaya güzel izler bırakan ve güzel izler bırakanları yaratan tüm kadınlara selam olsun. Tuz Kırmızısı Troya bak burası bütün tanrılar burada hipodromlardan geliyorlar hayallerimle yarışıyorum salgın kol geziyor gözlerimin içinde bu hastalık bir kurşun etmiyor tuz kırmızısı her yer sevdalarımla yarışıyorum Aralıkta kaldı bütün mevsimler bir türlü gelmiyor yeni yıllar ayrılıklar umutlar Troya bak burası bütün tanrılar burada Posedion yazdıklarımı okuyor şiirlerimle yarışıyorum... A. KADRİ ERGİN Vaka sayılarında korkutan artış Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, iller bazında 100 bin kişide vaka sayılarının olduğu tabloyu açıkladı. Buna göre İstanbul’da 89.90 olan vaka sayısı, normalleşmenin ilk haftasında 111.57’e yükseldi. Vaka sayılarının il bazında açıklanmaya başladığı ilk hafta 100 bin kişide 35.39 olan Ankara’da ise sayı 54.83’e yükseldi. İzmir’de de vaka sayıları artış göstererek, 100 bin kişide 66.42 olarak görüldü. Yüksek riskli olan Karadeniz Bölgesi’nde de vaka sayılarının artış gösterdiği görüldü. Sinop’ta önceki hafta 100 binde 160.03 olan vaka sayısı bu hafta, 314.15 oldu. Samsun’da ise 262.17 olan sayı 348.36’ya yükseldi. Mavi rengiyle dikkat çeken Uşak’ın da 100 binde 18.40 vakadan 10.83’e düştüğü görüldü. Eskişehir’de 100 bin kişide vakalar 48.27 olurken, Adana’da da normalleşmenin ilk haftasında vaka sayılarının 100 bin kişide 53.22 olduğu görüldü. Haritada düşük riskli olarak görülen Güneydoğu illerinin yine en düşük vaka sayılarına sahip iller olması dikkat çekti. Bakan Koca, sosyal medya açıklamasında, “Yüksek riskli illerimiz risklerini düşürmek için daha tedbirli olmalı. Normalleşme kontrollü gerçekleşmeli” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet 6 MART CUMARTESI 138 BIN 592 11 BIN 770 702 64 7291 33 MILYON 993 BIN 552 2 MILYON 769 BIN 230 28 BIN 965 1230 %3,6 33 MILYON 993 BIN 552 Erbaş koronaya yakalandı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, sosyal medyadan, “Covid19 testim pozitif çıktı. Çok şükür genel durumum iyi. Hafif atlatmak nasip olur inşallah; dualarınızı bekliyorum. Geçmiş olsun dileklerini ileten herkese teşekkür eder, tüm hastalara Allah’tan acil şifalar dilerim” dedi. Erbaş’ın Ankara’da helikopter kazasında şehit olan 11 asker için Ahmet Hamdi Akseki Camii’nde yapılan cenaze törenine bu nedenle katılamadığı da iddia edildi. l ANKARA / Cumhuriyet Bugün pazar. Kalan ömrümüzün ilk günü. “Vatan Satılmaz! Amma.. “Vatandaşlık satılır!” Esin kaynağımız Bakan (250 bin dolara! Yanında da Koca’nın dünkü tweet’i: bonus olarak 1 apartman dai“Bugün ilk cumartesimiz. Deresi ile T.C. pasaportu ve T.C. vamı, kıymetini bilmemize bağlı!” kimliği. Ailece bedava.) Gerisini de Reyiz getirmelidir: H Vatan satılmaz, “Elif okuduk ötürü, pazar eyledik götürü; Kahraman Mehmetçik ve kıymetli komutanlarımız sayeYaratılanı hoş gördük, sinde kıyamete kadar vatanıya vatandaşlık? Yaradan’dan ötürü” Olmayacak dualara amin demız hepimizin cenneti olmaya devam edecek, değerini korume ve dedirtme uzmanlığı da onyacaktır. da, güzel şiir okuma marifeti de! Ama ne çare metal yorgunlarına giden de vuruyor gelen de. DEVA lideri Ali Babacan da uzun yıllar önce söyleyemediklerini dün söylemiş: “Merkez Bankası kâr etti diyorsun. Ziya Paşa’ya aldırmıyorsun: ‘Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?’ Kâr dediğin para, bastığınız para! Vatandaşın sırtından aldığınız faiz ve mirasyedi parası!. Baban kazandı. Sen sattın. Şimdi de yiyorsun!” H Babacan hem haklı hem de güzel babalanıyor. Keşke aşı için de babalansa: “Ey Reyiz, bu ne iş? Çin ile 100 milyon doz as¸ı için anlaştık demişti Koca. Ama Çin aşısının Türkiye temsilcisi 50 milyon doz için henüz onay yok, diyor.!” (Gazete Pencere, 06.3.2021) Acaba, iki aşı arasındaki 28 gün şartı, vakit kazanmak için mi yoksa Reyiz’e ulusal antikor desteği sağlamak için mi? H Muhalefet yapmak CHP liderine pahalıya mal oluyor diye yazmıştık. 5 soru sordu. 500 bin liralık tazminatla karşılaştı. Reyiz yine de insaflı. 5 yıl hapis de talep edebilirdi. Dokunulmazlıkları Kemal Bey ile birlikte kaldırmışlardı. “128 milyar $ nerede?” sorusu için 500 bin TL tazminat yine de çok değil. Belli ki Reyiz itibardan tasarruf kararı verdi. H Ekonominin vahametini kendisi de fark etti ki daha makul davranmaya yöneldi. Zira, makaleleri ve hazırladığı raporlarla iş ve akademik çevrelerce “çok güvenilir kaynak” saydığı “eski Türkiye” Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez’e göre “ülkenin gerçek kaybı 128 milyar değil, 224.6 milyar dolar!”: “Bu 2003 2020 arasında doğrudan sağlanan 224.6 milyarlık yabancı sermaye yatırımı, verimli alanlarda kullanılabilseydi, dıs¸ borçlanma gereksinimi de cari açık da çok daha düs¸ük olacaktı.” H Geçmişe mazi yenmişe kuzu! Eğilmez, yine de umutsuz değil: “Yabancı sermaye sagˆlayabilmenin tek yolu, riskleri düs¸ürüp hukukun üstünlügˆüne ve güçler ayrımına dayalı gerçek bir demokrasiye yönelmektir.” Maliyeci Eğilmez’in önerilerinden söz etmek, Reyiz’in ekonomistliğine saygısızlık olur. Zira atasözümüz herkesin malumudur: “İmam bildiğini okur!” H Cami avlularında çınlayan sloganlarımız ise ne çare ki kaderimizdir: “Şehitler ölmez Vatan bölünmez.” Ve Allah saklasın.. Aksi takdirde, vatandaşlık ucuzlayacaktır, pazara düşecektir. Reyiz’in “inadı” ve mücadelesi bunu önlemek içindir. “İnadına yapacağım!” demesi gönlümüzü ferah tutmamızın güvencesidir. Kanal İstanbul ile satılık T.C. vatandaşlığı birbirinin ayrılmaz parçasıdır. Bunu görmek için azıcık sosyal medyada (YouTube, Twitter) gezinmek yetiyor. Sanal apartmanlar, sanal ofisler, bağlar, bahçeler ve sanal AVM görselleri eşliğinde Arapça anonslarla cennet vaat ediliyor. Belli ki satışların buyük bir bölümü gerçekleşmiş. Paralar alınmış. Tapular ve pasaportlar verilmiş. Reyiz’in “inadına yapacağım” demesi bu yüzden. Yoksa tövbe tövbe sonuç Jet Fadıl’ın “Maldivler’de Cennet Villalar” projesi gibi olur. H Vanlıların çok kullandığı bir atasözü vardır: “İnat gelir göz kararır. İnat gider yüz kızarır!” Bu ilden AKP’nin 3, HDP’nin 5 vekili var. AKP’li vekillerin bu sözü Reyiz’e hatırlatması için üçünün de tırlatması gerekir.. Tedbiren HDP’li 5 vekilin 5’i de hapse atıldı. Herhalde Van atasözünü hatırlatmasınlar diye. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] 7 MART 2021 SAYI: 34847 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ekler) Görsel Yönetmen Münevver Oskay l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: l İstanbul: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Yenibosna mh. 29 Ekim Cd. no: 11A/41 Bahçelievler/İstanbul Tel : 0212 454 35 10. l Ankara : İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Saracalar mh. 57. cd. no: 21/A Akyurt/Ankara Tel : 0312 353 29 61. l İzmir: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Fatih mh. 1199 sok. no:1/7 SarnıçGaziemir/İzmir Tel : 0232 483 96 60. l Adana: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Levent mh. 1791 sok. no: 33/A Yüreğir/Adana Tel : 0322 346 36 25. l Trabzon: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Organize sanayi Bölgesi no: 2 Arsin/Trabzon Tel : 0462 711 40 20. Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 05:58 07:22 13:20 16:33 19:08 20:27 Ankara 05:43 07:06 13:05 16:18 18:53 20:11 İzmir 06:07 07:28 13:28 16:42 19:17 20:33 ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Yurdumun kadınları için ağıt Ambulans gecenin içinde çığlıklar atarak hastane kapısında durdu. Bakıcılar koştular. Sedyede bir kadın yatıyor. Başındaki yemeni yana kaymış, yüzünden kan çekilmiş, bu kadın ölmek üzere. Bu kadın ölecek. Onu ameliyat masasına aldılar. Nöbetçi doktorlar kanamayı durdurup kadını kurtarmak için karnındaki çocuRessam Semiha Berksoy’un ‘Annem ve Ben’ adlı tablosu. ğu alacaklar. Hazırlanıyorlar. Her şey hazır. Kadın ameliyat masasında solgun bir yüzle yatıyor. Çevresinde olup bitenden habersiz. Telaşlı ayak seslerini, aletlerin mekanik gürültüsünü duymuyor. Doktorlar çocuğu alacaklar, kadının kurtulması gerek. Her şey hazır. İğne. Hastabakıcı, kadının damarını arıyor. Buldu. Kadın gözlerini açıyor. Tepedeki lambayı tanıdı. Gene masada. Hayır! Kalkmaya çalışıyor. Hali yok, başı düşüyor. Can havliyle genç doktoru kolundan yakalıyor. Ölü bir sesle “Kurbanın olam doktor” diyor. “Bırak ben öleyim, sen çocuğu yaşat. Bu sefer oğlan, rüyasını gördüm, oğlan.” Doktorun elini tutan eli gevşiyor. Bayılıyor. Her şey boşuna. Bu kadın kan kaybından ölecek. Çocuğuyla birlikte ölecek. Öldü. Doktorlar masada bırakıyorlar kadını. İçlerinden biri kendi kendine mırıldanıyor: “Kadının içine doğmuş, çocuk erkekti.” Ölüm kâğıdı bütün kâğıtlar gibi soğuk. Ölüm kâğıdında “Sevgül adlı bir kadın doğdu, kırk yıl yaşadı, öldü” diyor. Ölüm kâğıdı ne bilir? Kâğıtlar ne bilir? Bir kâğıt parçasında kaldı şimdi Sevgül. Bir kâğıt parçasında... Sevgül doğduğunda kâğıda geçmedi. “Ne gerek var” dediler. “Bir kız alt tarafı.” Okula gitmedi. “Ne gerek var, kız kısmı okumaz” dediler. On beşinde babası köyden Kars’a geldi. Kendini düşünde zengin olmuş gördü. “Olurum, neden olmasın” dedi. “Bakkal dükkânı açmalı bu işi için” dedi. O zaman gözü Sevgül’ü gördü. Sevindi yetişkin kızı olduğuna. Sevgül gelin oldu. O gün bakkal dükkânına naylon kâğıda sarılmış şekerler, renkli gazozlar geldi. O gün Sevgül kâğıda geçti. İlk yıl doğurdu. Kız oldu. Çok üstüne varmadılar. “Daha yolu var. İkinci erkek olur” dediler. İkinci yıl yine kız doğurdu. Yüzü asıldı kocasının. Arada iki çocuk daha doğurdu, biri öldü, öbürü yaşadı, ikisi de kız. Sevgül kederlere büründü. Kocası kızdığında “Kancık anası” dedi ona. Komşular, “Kancık anası” dediler. Sevgül, bir akşam kocasının ayaklarını yuvarken yalvardı: “Bir başka kadın al getir evimize, bir çocuğu olsun, oğlan olsun, kendi öz çocuğum gibi bakarım, yap bana bu iyiliği.” Kocası sözünü tuttu Sevgül’ün. Eve yeni gelin geldi. Gelin yatağını Sevgül serdi. Dua etti, “Gelin tez elden doğursun, bir oğlan olsun” diye. Kuma doğurdu. Kız doğurdu. Sevgül lanetler okudu ona, dövdü, kapı önüne koydu. Sevgül “Buranın toprağı bereketsiz” dedi, “Komşular kötü” dedi. “Büyük şehirde her derdin bir çaresi varmış” dedi. İstanbul’a geldiler. İstanbul’da Sevgül temizliğe gitti, gebe kaldı, düşürdü. Temizliğe gitti, gebe kaldı düşürdü. Kocası “Bir kancık daha doğurdu” dedi. Doktorlar “Ölürsün, yeter artık” dedi. Doktorlar doğum kontrol hapları verdi. Sevgül onları sakladı, gebe kaldı. “Hep bu oğlandır” dedi. Yirmi ikinci kez gebe kaldığında da “Bu oğlan” dedi. Oğlan olduğunu bilerek öldü. Kocası yakındı ardından: “Dokuz kancıkla ben ne yaparım?” İri, kara gözlerini yüzüme dikmiş Zilşan, hiç konuşmuyor. Kavruk yüzünde kara gözleri capcanlı. Hiç konuşmadan öylece bakıyor. Zilşan konuşmaz. Bütün söylenenleri duyar, sözcükleri bilir ama konuşamaz. “Zilşan neden hep susar ana?” “Hâşâ.. Zilşan’a konuşmak düşmez. Konuşmak ona caiz değildir.” “Neden?” “Çünkü Zilşan’ın alnı kara damgalıdır, Zilşan’a konuşmak düşmez.” “Çok ağır bir ceza bu, ne yaptı?” “Zilşan ağır yük taşır omuzlarında. Ağır bir yük. İki ölünün yükünü. Zilşan’a gayri konuşmak düşmez. Zilşan konuşamaz!” “Suçunu söyle anam, suçunu...” “Gelinim Zilşan. Gelinim. Kara damgalı gelinim. Zilşan konuşamaz. Kara toprak bile onun kara damgasını silmez. Zilşan kan bedeli, iki babayiğit can oğlumun. İki oğlumun. Ha Zilşan, ha kapımızdaki it. Zilşan konuşamaz, Zilşan...” Zilşan başını eğmiş. Zilşan sessiz. Zilşan sabahtan akşama dek tarlada. Zilşan geceleri kocasının koynunda, taş gibi. Zilşan bir kez olsun kocasına sımsıcak sarılmadı, bir kez olsun çocuklarını adıyla çağırmadı, bir kez olsun ağız dolusu gülmedi. Bir kez olsun yaşamı üstüne düşünmedi. Yalnızca geceleri el ayak çekildiğinde ağlar. Hıçkırıklarından kimse uyanmasın diye başını yastığa sımsıkı gömerek. Hele koşun kızlar, karılar, Süreyya delirmiş! Evin kapısında oturmuş Süreyya. Bu ad ona neden verilmiş bilinmez. Radyonun köye ilk geldiği zamanlarda İran Şahı ile karısı Süreyya’nın aşkına imrenen biri takmış olmalı. Süreyya başına toplanmış çocuklara, kadınlara boş gözlerle bakıyor. Saçları darmadağın, giysileri yırtılmış. Uzaklarda bir yere dikmiş gözlerini, hiç durmadan yineliyor: “Şu gelen yârim midir?” “Vah zavallı” diyor çevresindeki kadınlardan biri, “Zavallı dayanamadı artık.” “Kolay mı kardeş yedi yıl. Erkeksiz, bir başına yedi yıl yaşamak kolay mı?” “Yılda bir ay. Sonra tek başına kıvrıl yat. Buz keser insan, buz!” “Para hırsı bürüdü erkeğinin gözünü gitti. Alamanyalara. Artık parası olsa ne çare, kadın gitti elden, gitti!” “Çocukları çekin ortalıktan çocukları!” Süreyya oturmuş kapının eşiğinde, uzaklara bakıp yineliyor: “Şu gelen yârim midir?” Alacakaranlık çökmüş. Süreyya hâlâ oturuyor kapıda. Yorgun başını taşlara yaslamış, usul usul kendi kendine sesleniyor: “Şu gelen yârim midir?” Not: Yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Kendime ve kız kardeşlerime ağıtlar yakılmadığı bir dünya diliyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle