22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 12 MART 2021 CUMA gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Totaliter rejimlerde kadın PROF. DR. AHMET MUMCU Bu hafta içinde "Dünya Kadınlar Günü"nü kutladık. Bu konuda yayın organlarında çeşitli yazılar çıktı, televizyonlarda bazıları önemli sayılacak programlar düzenlendi... Bu zengin sayılacak etkinlikler şu anda en önemli toplumsal sıkıntılarımızdan biri hatta birincisi sayılacak "kadın cinayetlerinin" hızını kesmedi ve öyle sanılır ki Türk erkeğinde köklü bir zihniyet değişikliği sağlanamazsa acı verici olaylar sürüp gidecektir... Ama yazımızın konusu bu değil. Bugünkü Türk toplumunun bu feci evreyi aşması gerekirdi. Bunu sağlamak için çeşitli öneriler ortaya atılıyor. Bunların içinde en çarpıcı olanı kadın/erkek eşitliğinin törpülenmesi... Öyle ya, deniliyor ki “kadının esas işlevi analıktır.” Bu görevin önemi, kadının "erkeklere mahsus işlerle uğraşmaması", tüm benliğini sadece "çocuğa ve ailesine" vermesi, ayırmasıdır. Geçmişte nasıldı? Bu görüş demokrasinin özüne tümden aykırı. Demokrasi, istisnasız eşitlik ilkesi üzerinde kurulur ve gelişir. Toplumun dümenini sadece erkeklerin eline vermek, insanların yarısını oluşturan kadınların erkek diktatörlüğü altına girmesi demektir. Onlara dilediğiniz kadar anayasal haklar verin, toplumu yöneten erkekler bu hakların kullanılmasını kadınlara bırakmaz. Kadınlar çeşitli siyasal oyunlarla devre dışı bırakılır. Evet, oy verirler ama kime? Kendilerine egemen olan erkeklere. Şimdi gözümüzü bugünün Almanyası’na çevirelim: Kadın Başbakan Merkel bugün Avrupa'nın en başarılı devlet yöneticisi sayılıyor; Avrupa Birliği’nin beyni kabul edilen komisyonun başkanı gene bir Alman kadın Von den Lehen... Federal hükümette de kadın bakanlar pek çok... Şimdi de biraz daha geriye gidelim, 1934 yılına... Bir yıl önce Nasyonal Sosyalistler (Naziler) seçimleri kazanarak iktidara gelmiş, Başbakan ise Adolf Hitler... Hitler, yoğun bir propaganda sonucu “Alman ulusunun tek umudu” düşüncesinin Demokrasi, istisnasız eşitlik ilkesi üzerinde kurulur ve gelişir. Toplumun dümenini sadece erkeklerin eline vermek, insanların yarısını oluşturan kadınların erkek diktatörlüğü altına girmesi demektir. Onlara dilediğiniz kadar anayasal haklar verin, toplumu yöneten erkekler bu hakların kullanılmasını kadınlara bırakmaz. Almanlara yerleşmesini sağladı. Bilinen gelişmeler sonucu Hitler demokrasiyi kaldırdı ve tam anlamı ile tek adam diktatörlüğüne geçti. 1933 ile İkinci Dünya Savaşı’nın çıktığı 1939 yılına kadar Hitler, Almanya’yı çok büyük bir güç haline getirdi. Kadının rolü ne olacaktı? Nazilerin görüşüne göre Alman kadını elbette diğer ulusların kadınlarından da üstündü ama gerek zekâ gerek kavrayış bakımından Alman erkeklerinden daha aşağı düzeyde idi. Almanya demişken, yazıyı çarpıcı bir anıyı anımsatarak tamamlamakta fayda var. Hukuk fakültesini bitirince hocam, rahmetli Coşkun Üçok beni Almanya’daki öğretmenine gönderdi. 1959 yılında öğretmenim artık emekli idi, hocamın hatırına beni kabul etti. Müthiş bir aydın idi. Üç dile de hâkimdi. Almancam hızla ilerliyor ve biz özellikle savaştan yeni çıkan ama kısa sürede gene Avrupa’nın ekonomik lokomotifi haline gelen Almanya üzerinde sohbet ediyorduk. Kan donduran yanıt Öğretmenim savaş sırasında bulunduğu yerin Nazi kadınlar kolu başkanlığını yapmış. Hem kendisi hem de abla dediğim zarif kızı Hitler hayranlığını atamamışlardı. Hitler’in kadınlara olan hayranlığını ve nezaketini öve öve bitiremiyorlardı. Fakat devlet yönetiminde kadının adı yoktu. Bunun nedenini sorunca kanımı donduran bir yanıt aldım: “Biz kadınlar bu işleri beceremeyiz. Saçlarımız uzundur ama aklımız kısadır.” Şaşırıp kalmıştım. Şimdi yaşamayan bu iki zarif hanımefendi acaba Merkel’e ne derlerdi diye düşünürüm hep. Üstelik bu görüş tarzı hemen hemen bütün Alman kadınlarına egemenmiş. Nitekim kısa bir süre sonra kadınlar yüksek devlet görevlerinden alındı. Onlar artık yargıç, savcı vali olamayacaklardı. Sonrası ise malum... İlk Kadın Belediye Başkanı Leyla Atakan, kendi olanaklarıyla açtığı kursla yaşlıların okumayazma öğrenmelerini sağladı. Genç kızları biçkidikiş alanında, konserve yapımında eğitti. Sağlık kursuna katılarak sertifika sahibi oldu. İğne yaptığı çocuklara çikolata, fıstıklı şeker ve meyve vermeyi önemsedi. İlkokul yapımına, köyünün elektriğe kavuşmasına öncülük etti. Yardımseverler Derneği, Veremle Savaş Derneği ve Türk Kadınlar Birliği’nde görev aldı. AHMET ÖZER ŞAIRYAZAR Kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında kabul edilen, uluslararası özellikler taşıyan “İstanbul Sözleşmesi”nin çok tartışıldığı, kadına şiddetin yanı sıra pek çok kadın cinayetinin içimizi yaktığı bir ortamda bir saygın kadının toplumsal savaşımını bütün olumsuzlukları bastırır düşüncesiyle örnek göstererek yaralarımızı sarmayı düşündüm. Kocaeli’nde 60’lı yıllar... 1964’ün sonları. 18 yaşındayım. Atamam Kocaeli’ne yapılmış. Yatağımı ve bavulunu yüklediğim otobüs, 30 saatlik bir yolculuğun sonunda kentin merkezi İzmit’teki küçücük terminale bırakıverdi beni. Yağmurlu ve soğuk bir havada, önce Kandıra’ya gece yarısı da Hacılar köyüne ulaştım. Öğretmenliğimin ilk yılı burada geçti. Eğitim enstitüsü sınavlarını kazanıp yeniden öğrenci olunca, güzelim İzmit’i yaşamımın bir kenarında hep saklı tuttum. 2 Haziran1968 seçimlerinde bu güzel kente bir hanımefendi belediye başkanı seçildi. Bu, Leyla Atakan’dı. Demokrasinin, kadın haklarının, laik toplum düzenin bir göstergesiydi bu. Leyla Atakan, istiklal madalyalı bir orgeneralin kızıydı. Babası Trabzon’da komutanlık yaparken 19421943 öğretim yılında Trabzon Lisesi’nden mezun olmuştu. Ben de aynı liseyi 19631964 öğretim yılında bitirecek, bitirdiğim yıl da İzmit’in yolunu tutacaktım. 45 yaşında üç yıldır görevde Takvimler 11 Şubat 1971’i gösterirken bir yıldırım düşmüştü, ülkemizin yurtsever insanının duyarlı dünyasına. Sevdiğim, ilk göz ağrım kentin belediye başkanını yitirmiştim. Değirmendere dönüşü yaşanan trafik Leyla Atakan kazası; yaşamını, doğduğu kentin insanına adamış saygın bir belediye başkanıyla yakın çalışma arkadaşlarının üçünü sevenlerinden ayırıyordu. Leyla Atakan, 45 yaşında görevinin 3. yılındaydı. 11 Şubat 2021. Büyük acının 50. yılı. Elimde, Kocaeli Üniversitesi’nin kuruluşunun 10. yılında (2002) “Leyla Atakan’ın anısına hazırlanan” kitapçık var. Değerli şair Oya Gündüz Aksu’nun ulaştırdığı bu kitapçığın sayfalarını çeviriyorum: Leyla Atakan, 22 Ağustos 1925’te İzmit’e bağlı Maşukiye’de doğdu. Annesi Behice Emel Hanım, Babası Orgeneral Hasan Atakan. Çamlıca Kız Lisesi’nde başladığı lise eğitimini Trabzon’da tamamladı. 1943’te Trabzon Lisesi’nin fen kolundan mezun oldu. ‘Cumhuriyet kızı bir devrimci’ Leyla Atakan, kendi olanaklarıyla açtığı kursla yaşlıların okumayazma öğrenmelerini sağladı. Genç kızları biçkidikiş alanında, konserve yapımında eğitti. Sağlık kursuna katılarak sertifika sahibi oldu. İğne yaptığı çocuklara çikolata, fıstıklı şeker ve meyve vermeyi önemsedi. İlkokul yapımına, köyünün elektriğe kavuşmasına öncülük etti. Yardımseverler Derneği, Veremle Savaş Derneği ve Türk Kadınlar Birliği’nde görev aldı. 1955’te CHP Maşukiye köyü ocak başkanı oldu. 1965’te CHP Kocaeli ilk kadın il başkanı unvanını kazandı. Belediye başkanlığına aday olduğunda İzmit’e bağlı 100 köyün tamamıyla, il bazında 300’e yakın köyle sıcak ilişkiler kurdu. Dürüstlüğü, çalışkanlığı, kararlılığı örnek oluşturdu. “Vereceğiniz oylar için sizleri pişman etmeyeceğim”, “Gelecek günler hepimize mutluluk getirecek ve bu neticenin şerefini birlikte paylaşacağız” diyerek seçim çalışmalarını tamamladı. Sandıklar açıldı. Belediye başkanlığını büyük bir farkla bir hanımefendi kazanmıştı. Kentin ilk fuarını açtı, imara el attı, kooperatifler kurdu. Kente bir nikâh salonu kazandırdı. Ulaşıma el attı. Küçük otogarı geniş bir alana taşıdı. Köylere doktorlar göndererek yurttaşların muayenesini sağladı. 1969’da Amerika’da 15 gün incelemelerde bulundu. 1968 seçimlerindeki başarısı nedeniyle Türk Kadınlar Birliği tarafından “Yılın Kadını” seçildi. Aracını kendi kullanırdı. Atlara ve silaha düşkündü. İyi atıcıydı. Kocaelispor’a gönül vermişti.1970’te Kocaelispor’un “Koruyucu Başkanı” seçildi. Tabutunda gelin duvağı 11 Şubat 1971 koca bir kentin kan ağladığı gün oldu. Toprağa verilmeden önce, Leyla Atakan’ın tabutu, gelin duvağıyla süslenmişti. Babası ve annesi gözyaşlarıyla evlatlarını uğurladılar. Törende Vali Ertuğrul Ünlüer, Turan Güneş, Hayrettin Uysal birer konuşma yaptılar. Elimizdeki kaynakta yer alan bir fotoğrafta Leyla Atakan’ın babası Hasan Atakan, Mustafa Kemal Atatürk’le Süvari Tümenindeki törende yan yanalar. İsmet İnönü, Mevhibe Hanım, mezarını ziyarette... Bir değerli hanımefendinin yerel yönetici olarak sergilediği başarının örnek olmasını diliyor, onu ve çalışma arkadaşlarını ölümlerinin 50. yılında saygıyla anıyorum. İmamoğlu ve siyaset ile medyanın ‘efendiköle ilişkileri’ Dün, İmamoğlu’nun Dünya Kadınlar Günü tvitinin Türkiye’deki Demokratik Uzlaşma Kültürü açısından taşıdığı önemden söz etmiştim. Bu tvit üzerine İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu şöyle bir tepki verdi: “HDP ve siyasilerinin isimlerinin, şehit annelerine borcunu vatan borcu bilen Meral Akşener ismi ile birlikte zikredilmesini doğru bulmuyorum.” İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Demokratik Rejime bağlılığını belirterek şöyle dedi: “Biz, İYİ Parti olarak herkesin fikrini açıkça söyleyebileceği Türkiye inşa etmeye çalışıyoruz. Sayın İmamoğlu’nun attığı tweet’i bizim arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu beğenmedi, fikirlerini ortaya koydular dolayısıyla ben de saygı duyuyorum.” HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın tepkisi de şöyleydi: “Kadınların birlikte fotoğraf çektirmesinden korkuyorlar. İki kadının isminin bir araya getirilmesinden, atılan tweet’ten bile korkuyorlar. Kadınların ittifakından rahatsız oluyorlar. Eşbaşkanlık sistemini tasfiye etmek için her türlü hukuksuzluğu yaptılar.” İmamoğlu bütün bunlara şöyle herkesi kucaklayıcı ve Demokratik bir yanıt verdi: “Biz memleketin her şahsına 83 milyon insan olarak bakıyoruz. Tümüyle iyi duygular ile yazılmıştır mesajımız. Sağında, solunda, arkasında kimse bir şey aramasın. İçi tamamen iyi duygularla doludur. İyi duygular kazanır, iyilik kazanır. Biz bu memleketteki bütün kötü duyguları def etmek istiyoruz.’’ HHH Artık bütün politikalarının iflas etmesi sonunda oy kaybı ciddi boyutlara ulaşan ve ilk seçimlerde iktidardan düşeceği iyice kesinleşen AKPMHP İttifakı, bütün umudunu muhalefetin oluşturduğu gayri resmi “Demokrasi Cephesi”ni dağıtmaya bağlamış görünüyor. Demokrasi Cephesi, Demokratik Rejimi korumak için bir nevi centilmen anlaşmasıyla oluşturulmuş gayri resmi bir birliktelik: Bir tarafında CHPİYİ PartiSAADET arasında resmen oluşturulmuş bulunan Millet İttifakı var, öbür tarafında HDP. İktidar bütün gücüyle İYİ Parti’nin Demokratik Cephe’den ayrılıp Otoriter Rejim yanlısı Cumhur İttifakı’na katılmasına çalışıyor... Bu nedenle, İmamoğlu’nun tvitini bahane ederek HDP ve İYİ Parti içindeki azgın milliyetçi eğilimleri tahrik ve teşvik etmeye çalıştı ama başaramadı: HDP, zaten PKK ile ilişkisini reddederek bütün Türkiye’nin Demokratik Hak ve Özgürlüklerini savunan bir parti olmaya soyundu. İYİ Parti ise Türk Milliyetçiliğini Atatürk Milliyetçiliğinin Demokratik yapısına kavuşturmuş ve çiçeklendirmiş bir parti. Her ikisi de her iki taraftaki azgın milliyetçiliğin iktidar tarafından tahrik ve teşvik edilmesi yoluyla Demokrasi Cephesi’nin çatlatılması oyununa alet olmadı. Bu tavır, hem AKP’de hem de MHP’de büyük bir düş kırıklığı yarattı ve Demokratik Çizgisini koruyan Akşener derhal en çirkin saldırılara hedef oldu. HHH Şimdi geliyoruz İktidar ile Medya arasındaki EfendiKöle ilişkisine! İYİ Parti ile HDP arasında kavga çıkaramamış olmasının iktidarda yarattığı düş kırıklığı doğrudan medyaya yansıdı. TürkKürt düşmanlığını körükleyen ve bundan medet uman iktidarın yazarları hemen devreye girdi. Saray’ın sözcülüğü rolüne soyunmuş olan Abdulkadir Selvi şunları yazdı: “HDP İle Tweet, Fotoğraf Yok Ama Oy Çok İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde attığı tweet’te Meral Akşener ile Pervin Buldan’ı etiketlemesi İYİ Partililerin öfkelenmesine neden oldu. Yavuz Ağıralioğlu ve Buğra Kavuncu, İmamoğlu’na tepki gösterdi. Meral Akşener ise ‘Arkadaşlar rahatsız oldu’ diyerek işin içinden sıyrıldı. Pervin Buldan ise ‘Bu iktidar, bir tweet’te iki kadının isminin bir araya getirilmesinden bile korkan bir iklim yarattı’ dedi. İyi de Pervin Hanım, adres yanlış değil mi? Asıl HDP’nin desteğiyle seçim kazanıp, sizinle birlikte açıklama yapmaktan kaçınanlara, aynı tweet’te yer almaktan utananlara bir şey söylemeniz gerekmez mi? HDP’nin desteğiyle İstanbul ve Ankara olmak üzere büyük şehirlerde seçimleri kazanan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın ziyareti sırasında birlikte açıklama yapmadı. Oysa Kılıçdaroğlu; Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Temel Karamollaoğlu ile birlikte ortak açıklama yapıp fotoğraf çektirmişti. HDP İle Fotoğraf HDP’nin oylarını alırken iyi ama HDP ile aynı tweet’te etiketlenirken kötü. HDP oylarıyla seçim kazanırken iyi ama HDP ile resim verirken kötü. Madem HDP aynı tweet’te etiketlenmeyecek, aynı yerde fotoğraf çektirilmeyecek kadar zararlı bir partiyse, o zaman neden seçim işbirliği yapıyorsunuz.” HHH Her an fikir değiştiren, üstelik toplum içindeki ayrışmalardan ve kavgalardan medet uman bir iktidara ayak uydurabilmek, bir yazarın kariyeri açısından ne kadar hüzün verici değil mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle