04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 7 ŞUBAT 2021 PAZAR [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Demokratik ülkelerde rektör seçimi: ALMANYA ÖRNEĞI Adalet reformu (!) PROF. DR. HAKKI KESKIN EMEKLI ÖĞRETIM ÜYESI VE ESKI ALMANYA PARLAMENTOSU MILLETVEKILI “Akademik Kurul (Senat=Senato)”, üniversitelerin en yüksek karar organıdır. Anayasa gereği, bu kurul, üniversite profesörleri, diğer akademik elemanlar, öğrenci temsilcileri, üniversitenin teknik ve idare elemanları, fakültelerin dekanları ve üniversite yönetim kurulu üyeleri tarafından oluşur. Rektör, üniversiteyi içeriye ve dışarıya karşı temsil eder. Rektör ve rektör yardımcısı salt çoğunlukla, üniversitenin değişik kesimlerinin de katıldığı “Genişletilmiş Akademik Kurul” tarafından seçilirler. Seçim süreleri tüzükle belirlenir. Bizde neden olmasın? Üniversitelerin en yüksek karar organı olan akademik kurul, üniversite tüzüğünün kararlaştırılması veya değişmesi, yeni fakültelerin açılması ve alınan kararların denetlenmesi yetkisine sahiptir. Görüldüğü gibi rektör ve rektör yardımcısı, üniversitelerin öğretim üyeleÜniversiteler ülkelerin en yüksek bilim kurumlarıdır. Üniversiteleri, yönetimdeki hükümetlerin, kendi siyasi görüşlerine göre dizayn etme çabaları, bu kurumlara ve ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. ri, öğrenci temsilcileri ve diğer çalışanları tarafından seçilir. Tüm demokratik ülkelerde gördüğümüz bu uygulama, Türkiye’de neden olmasın? Geleceğin aynası Üniversiteler ülkelerin en yüksek bilim kurumlarıdır. Bilimsel düşüncenin vazgeçilmez gereği olarak farklı görüş ve fikirleri içeren yayınların hiçbir engel olmaksızın özgürce araştırıldığı, incelendiği, tartışıldığı ve kamuoyuyla paylaşıldığı merkezlerdir. Bu nedenle üniversiteler, ülkelerin geleceklerine ışık tutan aynasıdır. Üniversiteleri, yönetimdeki hükümetlerin kendi siyasi görüşlerine göre dizayn etme çabaları, bu kurumlara ve ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 20 kadar üniversite rektörünü, AKP’de çeşitli görevlerde bulunmuş veya milletvekilliği yapmış kişilerden atamıştır. Üniversiteleri siyasi tercihlere göre yönlendirme nedeniyle, Türkiye üniversiteleri son yıllarda dünya karşılaştırmalarında bilimsel alanda bir hayli geriye düşmüşlerdir. Üniversite rektörlerinin cumhurbaşkanı tarafından atanması, rektörlerin de üniversitelere yeni öğretim üyelerinin seçiminde benzer kriterleri kullanmaları, çok yanlış ve bilimsel kurumlarla bağdaşmayan bir uygulamadır. Yanlışlığı kanıtlanmış bu politikadan ivedi olarak vazgeçilmelidir. En azından daha önceki uygulamaya dönülerek üniversite öğretim üyelerinin seçtiği üç adaydan birinin, öncelikle en yüksek oyu alan kişinin rektör olarak atanması, bu sorunun çözümünü sağlayacaktır. Derhal istifa etmeli Boğaziçi Üniversitesi’ne siyasi tercihle rektör olarak atanan, bilimsel kriterlere uymayan, tüm öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından kabul edilmeyen ve bir aydır tamamen demokratik yollarla protesto edilen Melih Bulu’nun derhal istifa etmesi gerekmektedir. SUSKUN ÜNİVERSİTELERİM PROF. DR. CENGIZ KUDAY Fikirlerin ve alternatiflerin geliştirilmesinde öncü olan ve toplum yaşamının niteliklerini belirlemekte azımsanmayacak etkileri olan üniversiteler, aynı zamanda kaçınılmaz olarak artıları ve eksileri ile inişleri ve çıkışları ile toplumun da bir aynasıdır. Bu bağlamda benim üniversitem İstanbul Üniversitesi (gerçi şu anda ikiye bölünmüş), aynı zamanda hem toplumsal belleğimiz hem de günümüze dair tüm renklerin tek odakta ayrışıverdiği bir kristal prizmadır. Evet, gerçekten çok renklidir benim üniversitem; bir imparatorluğun sarsıntıları içinde bütün topluma öncülük etmiş, Çanakkale’de efsaneler yaratmış ancak öte yandan Milli Mücadele’de edebiyat fakültesi ve tıbbiye hariç suskun kalmıştır. Darülfünunda İzmir’in işgaline karşı yapılan protesto toplantısı dışında etkili bir ses yükselmemiştir. Bugün yine onlardan, haklı bir sebep yüzünden protestolar yapan kardeş bir üniversitenin yanında yer alması beklenirdi. Bir zamanlar demokrasi, laiklik ve liyakatin anlam bulduğu üniversite yine suskun; Geçmiş şanlı tarihini ya bilmiyor veya unutmuş... Bir zamanlar yine bu üniversite, Nobel ödülü seçilirken belirleyici olan 5 hakem üniversiteden biri idi. Bugünse dünyada 500 üniversite arasına bile giremiyor benim ülkemin üniversiteleri. Öğrenci suskun, hocalar çok daha suskun ve galiba istenilen de bu... 30 OCAK6 ŞUBAT ‘Yeni anayasa’ çıkışı Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cumhur İttifakı’ndaki ortağımızla bu konuda bir anlayış birliğine varmamız halinde yeni anayasa için harekete geçebiliriz” dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Erdoğan’ın yeni anasaya ile ilgili açıklamalarına destek vererek “Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu” söyledi. Bahçeli, yeni anayasayla birlikte “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin de kökleşmesi gerektiğini” ifade ederek ilk 4 maddeden taviz vermeyeceklerini de belirtti. ‘Önce olana uy’ CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Bu tartışmayı başlatabilmeniz için önce var olan anayasaya uymanız gerekir” dedi. Karamollaoğlu “Anayasadan da diğer yasalardan da önce zihniyetlerin değişmesine ihtiyaç var. Ondan sonra anayasayı düzeltirsiniz. Zihniyet değişmeden hiçbir görüşmenin de büyük bir faydası olmaz” ifadelerini kullandı. Boğaziçi eylemleri AKP’li Bulu’nun atanmasına itiraz eden Boğaziçi öğrenci ve öğretim üyeleri ile onlara destek verenlerin ülkenin her yerinde yaptığı ve yapmak istediği eylemlere polis sert müdahale etti. Plastik mermli, biber gazlı müdahaleyi yüzlerce gözaltı izledi. İktidar kanadı öğrencileri ve onlara destek verenleri direkt terörist olarak nitelerken LGBTİ’leri de sapkın olarak yaftaladı. “Siz terörist misizin” diyen Erdoğan’a öğrencilerden “Biz yarınlarız” yanıtı geldi. Köy okulları 15 Şubat’ta Erdoğan, Kabine Toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, yüz yüze eğitime ilişkin, “Köy okullarında 15 Şubat’ta eğitim öğretimin başlamasını kararlaştırdık. 8 ve 12. sınıflar ile ilkokul ve özel eğitim okullarındaki eğitim öğretimin 1 Mart’tan itibaren başlaması için hazırlıklara başlanacak” dedi. habercileri İktidar, Sözde Adalet Reformu konusunda “bilmem kaçıncı” paketi hazırladığını ilan etti ama reform uygulamaları şimdiden başlamış görünüyor: Sanıyorum Reformun en önemli adımı, tek bir cümlede, AİHM kararlarına karşı yürütülen Kavala davası ile Boğaziçi’ndeki Anayasal, Demokratik ve Barışçı Direniş arasında ilişki kurmak oldu. Elbette iktidar bu adımla da yetinmedi: Hukuksal bir dava ve bu dava ile uzak yakın ilişkisi olmayan bir akademik direniş olayını, bireysel sorumluluk yerine, “aile boyu sorumluluğu” ön plana çıkararak birbirine bağlarken, “suçun ve cezanın şahsiliği” ilkesini de deforme, pardon, reforme etti. (Bu ilkeyi bilmeyenler veya unutanlar için şöyle özetleyelim: “Suç ve Cezanın Şahsiliği İlkesi Çağdaş maddi ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri suç ve cezanın şahsiliği ilkesidir. Bu kural gereğince, kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir, başkasının işlediği fiillere iştirak etmedikçe sorumlu tutulamaz.”) Üstelik birbirinden tamamen farklı iki ayrı olay arasında, aile üzerinden bağlantı kurarken, değerli bir bilim insanını da “kadın olduğu için” kimliksizleştirdi. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen Ucube Rejim bağlamında, yasama, yürütme ve yargı erklerinin başından gelen mesaj şöyleydi: “Şu Osman Kavala denilen bu ülkede Soros adeta ofisi olan temsilcisi olan kişinin karısı da yine aynı şekilde Boğaziçi Üniversitesi’nde bu provokatörlerin içerisinde yer alan bir kadındır.” Sözü edilen kişi, birçok ödül sahibi olan ünlü bilim insanı Prof. Dr. Ayşe Buğra’dır. Aslında aile ilişkisi ile tanımlanması gerekirse, (kimse, özellikle Osman Kavala, kusura bakmasın) eşinden önce babası ile anılmak gerekir: Ünlü romancı Tarık Buğra’nın kızıdır. Ama Demokratik, Barışçı ve Anayasal olduğu için hiçbir biçimde suç teşkil etmeyen bir eylem yapan direnişçilerin politikacılar tarafından haksız ve hukuksuz biçimde provokatörlükle itham edilmesinden sonra, Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olduğu için “Provokatörlerin içinde yer aldığı” iddia edilerek suçlanan bu seçkin kişi, zaten gerek evlat gerekse eş kimliğini çoktan aşmış, ciddi bir akademik başarı çizgisini ve bilim insanı ününü yakalamış bir kadındır. HHH Elbette “bilmem kaçıncı” “Sözde Reform Paketi” ilan edilmeden önce kamuoyuna yansıyan uygulamalar yukarıdaki bu örnekle de sınırlı değil; hemen akla gelen örnekler şunlar: 1) Anayasa Mahkemesi’nin birinci kararının uygulanmamasından sonra, Enis Berberoğlu hakkında verdiği ikinci kararın gerekçesinin açıklanarak kararın uygulanması için TBMM’ye ve ilgili mahkemeye yollaması ve bu kararın hâlâ uygulanmamış olması. 2) Siyasal iktidarın telkinleri paralelindeki uygulamalarıyla ünlü bir savcının hızla Yargıtay üyeliğine atanması ve burada hiç görev yapmadan Anayasa Mahkemesi’ne seçilmesi. 3) Soma’daki iş kazası denilen işçi kırımı davasında karar veren Yargıtay Dairesi’nin üç üyesinin değiştirilmesi ve cezaların hafifletilmesi. 4) AİHM, Kavala’nın tutukluluğunun sona erdirilmesine karar verince, derhal bir “Casusluk” iddiasının oluşturulmuş ve tahliyesinin engellenmiş olması. Üç yıldan uzun süredir tutuklu olan iş insanı Osman Kavala’nın “casusluk” ve “darbe teşebbüsü” suçlamasıyla yargılandığı yeni dosyanın Gezi davasıyla birleştirilmesi. Bu arada Gezi Davasında verilen beraat kararının da bozulması. 5) Selahattin Demirtaş’ın AİHM kararına rağmen mahpusluğunun sürmesi. 6) Gazeteciler, OdaTV Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız ile TELE 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel için yaptıkları haberler nedeniyle toplam 31 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası istenmesi. 7) Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan/AKP iktidarını eleştirdiği için 100 bin lira tazminata mahkum olması; böylece Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan “Muhalefet, Eleştiri ve İfade Özgürlüğü”nün sakatlanması. 8) Kılıçdaroğlu’na yapılan linç saldırısının hafife alınması ve soruşturma ile kovuşturmanın savsaklanması. Bir örgütlü suç liderinin Kılıçdaroğlu’nu tehdidi ve soruşturmanın savsaklanması. 9) Barışçı, Demokratik ve Anayasal hak olarak yapılan Boğaziçi Üniversitesi direnişinde öğrencilerin, politikacılar tarafından “terörist” olarak suçlanmaları. 10) En üst makamlar tarafından LGTBİ+ grubuna karşı dile getirilen nefret söylemleri ve bu söylemlerin müeyyidesiz kalması. 11) Cumhuriyet gazetesi mensuplarının ilgisiz oldukları terör örgütleriyle mesnetsiz ilişki suçlamalarının hâlâ karara bağlanmamış olması. 12) Emin Çölaşan, Necati Doğru gibi ömürleri boyunca Cemaat ile mücadele etmiş olan SÖZCÜ gazetesi mensuplarına FETÖ suçlaması. 13) Eşi tarafından kelepçe takılarak çıplak şekilde saatlerce dayak atılan, işkence ve dayaktan gözleri şişen ve morluklar oluşan, elinde tüfekle beklerken kocası döndüğünde çıkan boğuşmada onu öldüren Melek İpek için ömür boyu hapis istenmesi. 14) Kızına “cinsel istismarda bulunan” (tecavüzün kibarcası olsa gerek) babanın tahliyesi. 15) Eşini korkutarak ölümüne yol açan kocanın sadece 6 gün hapiste kaldıktan sonra salıverilmesi. 16) Birçok davada kadın katillerine, çeşitli nedenlerle ceza indirimleri uygulanması. 17) Anneleriyle birlikte hapiste yaşayan bebeklerin durumu. 18) Tahliye edilmeleri gereken ağır hastaların durumu. 19) Beraat eden KHK’lilerin göreve iadelerinin sağlanmamış olması ve KHK’lilerin başvurularının savsaklanması. HHH Sevgili okurlarım, yukarıdaki örnekler moralinizi bozmasın: Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin kurduğu Hukuk Devleti’ne bağlı savcı ve yargıçların çoğunlukta olduğunu, bugünkü durumun, politikacıların yargıya müdahalesi sonunda ortaya çıktığını ve bu “ucube rejim” düzelince, yargı bağımsızlığının ve adaletin yeniden ihdas edileceğine inanıyorum. Berberoğlu kavgası AYM, Berberoğlu hakkında verdiği ikinci hak ihlali kararını TBMM’ye gönderdi. Meclis kararı iade etti. Gerekçesinde hukuk devleti vurgusu yaptı. TBMM Başkanı Mustafa Şentop, karara “AYM tabiri caizse bir çağrı, bildiri yapıyor. Bu AYM’nin görev ve yetkileri arasında yok. Öğüt vermesi açıkça yetki aşımıdır. Kararın siyasi bildiriye dönüşmesidir” tepkisini gösterdi. ABD’den Küba adımı ABD’de Joe Biden yönetiminin eski Başkan Donald Trump’ın, Barack Obama döneminde atılan normalleşme adımlarını geri aldığı Küba ile ilişkileri yeniden gözden geçireceği bildirildi. Beyaz Saray Basın Sekreteri Jen Psaki ülkesinin Küba politikasının demokrasi ve insan haklarına destek temelli olduğunu kaydetti. İran’dan AB’ye çağrı Nükleer programını barışçıl amaçlarla kullanılmayacağı gerekçesiyle ABD’nin yaptırım uyguladığı İran, Washington ile Tahran arasındaki sorunların çözümü için AB’den yardım istedi. Kırım’a Rus füzesi ABD’nin destroyeri USS Porter’ın Karadeniz’e ulaşmasının ardından Rusya, Kırım kıyılarına gemi karşıtı füze sistemleri yerleştirdi. NATO Sözcüsü Oana Lungescu, USS Porter’ın Karadeniz’e tatbikat için geldiğini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle