03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 27 ŞUBAT 2021 CUMARTESİ KÜLTÜR ANKARA’DA RESIM SERGISI AÇILAN HASAN KIRDI ANLATTI: KIRSALIN DOĞALLIĞI ETKILEDI BENI... Suluboyaya egemen bir ressam IŞIK KANSU Suluboya resimleri ile tanınan Hasan Kırdı’nın son sergisi, Ankara’da, Sevgi Sanat Galerisi’nde açıldı. Yapıtlarını kırsalın doğallığından etkilenerek gerçekleştirdiğini aktaran Hasan Kırdı, 19 Mart’a değin açık kalacak sergisi ilew ilgili sorularımızı yanıtladı: 4 Resimleriniz daha çok doğaya yönelik. İnsanlarınız da o doğanın Hasan Kırdı içinde. Pastoral çalışmayı özellikle yeğliyorsunuz... Bir kaçış mı bu? sadece bir görüntü olarak algıladığıHayatım kırsal bir ortamda geçti. Bu mız hayatları insanların görmesini ve ortamdaki yaşantıların yalınlığı, doğal etkilenmesini ve o hayatları düşünmelığı ve saflığı her zaman beni etkilemiş leri amacıyla bu konuları işliyorum. İntir. Yolculuklarımız sırasında yanı ba sanların kırsaldan şehirlere kaçışını ve şından geçip gittiğimiz ya da uzaktan tekrar o yerlere özlemlerini ironik bir şekilde onlara anlatmaya çalışıyorum aslında. ‘En zor teknik’ 4 Siz suluboya resimlerle tanınıyorsunuz. Suluboyada ayrı bir ışık mı buluyorsunuz? Suluboya, en zor resim tekniğidir. Beni en çok çeken yanlarının başında bu gelir. Suluboya zariftir, naiftir. Ne yazık ki ülkemizde, hatta diğer ülkelerde de yeni yeni değerini buluyor. Her türlü teknikte resim yapabilirim, ama elim suluboyadan başkasına gitmiyor. 4 Resimleriniz, izleyeni içine çekiyor. Orada olmak istiyorsunuz sanki. Bu duyguyu yaratmanın özel bir nedeni var mı? Evet, hemen hemen herkesin ortak fikri bu. Resimlerim insanları içine çekiyor. Resimlerimi herkesin duygu dünyasını etkilemesi üzerine yapıyorum. Benim gördüklerimi anlama çabası içine girmelerini amaçlıyorum. Sanırım bunda da başarılı oluyorum. Tülay German’ın ‘6287 Burçak Tarlası’ albümü Kalan Müzik tarafından yeniden plak formatında yayımlandı ‘AH GÖZEL İSTANBUL’ MUBI’DE 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali, DokuFest gibi festivallerde yer alan ve 39. İstanbul Film Festivali’nde Ulusal Belgesel Yarışması Mansiyon Ödülü kazanan, Zeynep Dadak’ın yazıp yönettiği “Ah Gözel İstanbul” belgeseli, dün dijital platformu MUBI’de yayımlanmaya başladı. Belgesel film, İstanbul doğumlu Ermeni entelektüel Eremya Çelebi Kömürciyan’ın 17. yüzyılda yazdığı İstanbul seyahatnamesinden esinlenerek Kömürciyan’ın üç yüz yıllık rotasının izini bugünün İstanbulu’nda sürüyor. İKSV’NIN YENI RAPORU YAYIMLANDI Kültür sanat kurumlarına ekolojik dönüşüm çağrısı ORHUN ATMIŞ Dünyayı bekleyen en büyük tehlike, iklim krizi. 2020’de Antarktika’da sıcaklık 20 dereceyi aşarak rekor kırdı, Amazon’da ormansızlaşma 10 yüksek seviyesine ulaştı, Avustralya’da iki yıl önceki yangınlar hâlâ akıllarda... Bütün bunlar yaşanırken gazetemizin dünkü sayısında sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’ye çağrısıyla ilgili bir haber yer aldı. Paris Anlaşması’nı imzalayan 197 ülke arasında anlaşma için harekete geçmeyen 6 ülke arasında Türkiye de yer alıyor. Anlaşma, sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutmayı ve 1.5 dereceyle sınırlandırmayı amaçlıyor. İklim kriziyle ilgili bir çalışma da İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), kültür politikaları çalışmaları kapsamında 2011’den bu yana yayımladığı raporlara bir yenisini ekledi. “Ekolojik Dönüşüm için Kültür ve Sanat” başlıklı raporun sorusu şu: “Kültürsanat ekolojik dönüşümde nasıl bir rol oynayabilir?” Raporda kültür sanat kurumlarının kendi ekolojik ayak izlerini düşürebileceği gibi yaratıcı kapasiteleri harekete de geçirebileceği vurgulandı. “Ekolojik Dönüşüm için Kültür ve Sanat” başlıklı raporu okumak için: www.iksv.org/tr/raporlar/ekolojikdonusumicinkulturvesanat Bir gün değil her gün ‘kadın!’ Saygı ve dostlukla... ERHAN KARAESMEN Bilim dünyasında ve sanat kültür ortamında başarılı ürünler vermiş, uluslararası takdir toplamış insanlardan bazılarının kendi ülkelerinde yeterince tanınmadığı biline gelir. Tülay German bu olgunun müzik dünyasındaki örneklerinden biridir. Kalan Müzik tarafından yakınlarda plak formatında düzenlenip yayımlanan “6287 Burçak Tarlası” albümü ile Tülay German adına saygılı bir dikkatin yönelmesini umutla bekliyoruz. Bu albüm, ayrıca, Tülay German ile elli yıla yaklaşan dostluğumuzun bazı iz ve anılarını kafamda canlandırmama da yol açtı. 1960’ların ülkemizdeki müzik ortamında “pop” sözcüğü henüz yaygınlaşmamışken belli bir küçümsemeyle “hafif müzik” olarak anılan ama aslında caz esintileriyle de süslenmiş bir müzik türünde güzel örnekler yaratılabiliyordu. Özellikle, Erdem Buri’nin güçlü ses düzenleyicilik becerisi ile Tülay German’ın billur bir ses güzelliği ve olağanüstü yorumculuk yetisi bir araya geldiğinde çok güzel örnekler üretildiği biliniyordu. Ben uzunca yıllar sürmüş yurtdışı yaşam dönemimde burada olup bitenleri ancak uzaktan ve sınırlı olarak izleyebilmiştim. Türkiye’ye dönüşümde ErdemTülay ikilisinin birkaç dakikaya sığdırılmış benzersiz bir güzellik yoğunluğu taşıyan “Burçak Tarlası” adlı müzik ziyafetini keşbana yazdırmasından da mutlufettiğimde çok etkilenmişluk duymuştum. tim. Kendileri ile tanışTülay German Türkçe, mak için peşlerine düşFransızca ve İngilizce söytüğüm bu ikilinin ilerilediği şarkılarda harika ci dünya görüşüne sabiçimde sergilediği mühip aydın sanatçılaziksel tellafuz rahatlığını ra da uygulanan soruşNâzım Hikmet için yapturmacı politik yönetığı plaklarda da ortaya tim tavrından rahatsız koyuyordu. Büyük şairin olarak bir süredir yurtFransızcaya çevrilmiş badışında yaşadıklarını üzüTülay German zı dizelerinin akıcı, duru bir lerek öğrenmiştim. Epeyce Tülay German müziği ile birbir zaman sonra Philips plak leşmiş olarak bir dönemlerin Paşirketinde çok başarılı bir danışman ris’inde büyük takdir toplayan müzik lık sürdüren Tülay German’ın kendile yayıncılığı olaylarını oluşturduğu harinkine benzeyen bir dürtüyle o sıralar tırlanmalıdır. German, Philips plak şirda o da yurtdışında yaşayan Zülfü Liva ketiyle olan prestijli danışmanlık döneneli ile birlikte yaptıkları nefis bir uzun minde özellikle çeşitli ülkelerin folklor çalar müzik albümü Türkiye’ye de gel müziğini tanıtıcı “dünya müzikleri” armişti. Ben bu güzel ürünle ilgili coşku şivinin bir çeşit tek seçicisiydi. Bu gücü lu bir değerlendirme yazısı yazmıştım. kullanarak Türk halk müziğinin geçmiBu olayın da kolaylaştırıcılığıyla Erdem şinden anlamlı ve güzel örneklerin yer ve Tülay ekibiyle Paris’te sıkça rastla aldığı çeşitli albümleri de bu arşive kaşır olmuştuk; bu güzel bağlantı Erdem zandırmış ve onların evrensel müzik orBuri’nin vefatından sonra da Tülay Ger tamlarında dolaşımını sağlamıştı. man ile devam etti. Tülay German, hiç kuşkusuz bir “büAydın yurttaş yuk sanatçı”dır. Sahip olduğu geniş kültür ona sesiyle olduğu kadar kaleBu çerçevede, Tülay German’ın güçlü miyle de etkileyici ürünler yaratma sanatçı varlığına ve aydın yurttaş kişili şansını vermiştir. Bunların yanısıra, ülğine saygı ile yaklaşarak, onun eski ses kemiz sanat yaşamından anlamlı örkayıtlarından güzel seçkili albümler ya neklerin uluslararası ortamlarda tanınyımlayan Kalan Müzik’in bu yayınla masını sağlamış bir büyük kültür elçirından birinde albümün kapak yazısını mizdir. Ezgi Köker’den ‘Kahve’ şarkısı! Türk sanat müziği, türk halk müziği ve İncesaz grubundaki çalışmalarının dışında kendi besteleriyle müzik yolculuğuna devam eden Ezgi Köker’in yeni teklisi “Kahve” tüm dijital platformlarda yayımlandı. Söz ve bestesi Köker’e ait şarkının aranjesini Enver Muhamedi yaptı. Cenk Ezgi Köker Erdoğan stüdyosunda kaydedilen şarkı için Enver Muhamedi (aranje, bas gitar), Cenk Erdoğan (gitar), Ekin Cengizkan (davul), Barış Mert Peker (klavye), Dinçer Demirci (mixmastering) bir araya geldi. Üsküdar’da çekilen şarkının video klibinin yönetmenliğinde Selim Durak imzası var. ROTARY KISA FILM HEYECANI BAŞLADI Uluslararası Rotary 2420 Bölge’nin Rotary Kısa Film Komitesi Başkanı Nurdan Tekeoğlu ile düzenlediği ve Karaköy Rotary Kulübü’nün ve Kısa Film Yönetmenler Derneği’nin destek verdiği 2. Rotary Kısa Film Yarışması’nın bu seneki konusu çevre. “Çevreni Koru, Evreni Kucakla” sloganıyla duyurulan yarışmaya çevre ile ilgili filmleri göndermek için son başvuru tarihi 20 Mart’a uzatıldı. Yarışmaya müracaatlar “rkf.rotary2420. org” sayfası üzerinden çevrimiçi yapılabiliyor. Ana jüri Ediz Hun, Prof.Dr. Aysun Yüksel, Vural Çavuşoğlu, Tamer Levent, Zeliha Sunal, Tuna Özçuhadar, Gizem Bayıksel gibi isimlerden oluşuyor. PERFORMLAB’E başvurular uzatıldı Cherish Menzo Kundura Sahne’nin performans alanında disiplinlerarası ve uluslararası konsept ve pratik geliştirme programı PerformLab’e başvurular 5 Mart’a dek uzatıldı. Türkiye’den performans alanında işler üretmeye ilgi duyan ve bu alanda deneyimi olan bütün sanatçıların başvurularına açık olan PerformLab, 29 Mayıs 6 Haziran tarihleri arasında Beykoz Kundura’da yapılacak. Seçilen 10 sanatçı, Hollanda’dan katılan misafir sanatçılar Benjamin Kahn, Cherish Menzo, Khadija El Kharraz Alami ile Samara Hersch eşliğinde atölyeye katılma imkânı yakalayacak. Anarken Amin Maalouf, Empedokles’in Dostları romanıyla ilgili olarak kendisiyle söyleşi yapan Gamze Akdemir’e, “İnsanlığın yanlış yolda olduğu ve büyük ihtimalle büyük bir felakete doğru sürüklendiği” gerçeğinin hem denemelerinde hem romanlarında hep olacağını söylüyor (Cumhuriyet Kitap, 25 Şubat). İnsanlık yanlış yolda giderken ve büyük bir felakete sürüklenirken Maalouf, “bunu umutsuzca önlemek” için yazdığını söylüyor. Bu felaketi önlemek için dünyanın her yerinde ve ülkemizde de ömrünü verenler vardı, olacak. Ömrünü verenler Ölüm yıldönümünde andığımız “İlk Meclis”in tanığı, “Hocaların Hocası”, 1942’den beri Cumhuriyet’in ikinci sayfasının köşe yazarı Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun ömrü, böyle bir ömürdü (19041992). Başını yere eğmeyen Sabahattin Ali’nin, onun doğum günü olan 25 Şubat’ta geçen yıl aramızdan ayrılan, Sol ve Onur Yayınları’yla, onlarca kitabıyla özgürlük, eşitlik, sömürüsüz bir dünya ve insan hakları savaşımcısı olan Muzaffer İlhan Erdost’un ömrü, ülkemizin sürüklendiği felaketi önleme çabasıyla geçmişti. Çığır açan devrimci Dün, herhangi bir gün olan 26 Şubat’ta aramızdan ayrılanları düşündüm. Anladım ki yaşanan her gün çok şey öğretiyor insana. 1961’de kaybettiğimiz Hasan Âli Yücel, Atatürk’ün çağdaşlaşma atılımının ışığını alnında ilk duyumsayan, bu doğrultuda düşünsel ve eylemsel öncü adımlar atan ilk Cumhuriyet aydınlarından biri olarak Köy Enstitüleri başta olmak üzere eğitimimizde çığır açan atılımları gerçekleştiren efsane Milli Eğitim Bakanı’ydı. Ömrünü Türk Rönesansı’nı oluşturmaya adamış, “Bende korku arama” diyerek yaşamıştı. Alev Coşkun, Aydınlanma Devrimcisi adlı kitabında onu şöyle tanımladı: “Siyasetin tıkandığı ve kirlendiği bir dönemde kendisine yapılan türlü saldırılara karşın yolundan dönmeyen bir devrimci ve gerçek bir Atatürkçü…” Kızılırmak’la gelen Gazi Eğitim Enstitüsü’nü 1950’de bitirip öğretmenliğe başladıysa da siyasal eylemleri gerekçesiyle öğretmenlikten atılan, tutuklanan, hüküm giyen Hasan Hüseyin, 1960’lı yıllarda, “Susarak haykıranların öfkesiyle” fırtına estirdi. 68 kuşağının dilinden düşmeyen Kızılırmak’ta öfkeyi coşkuyla bütünleştirdi. “Ekilir ekin geliriz/ ezilir un geliriz/ bir gider bin geliriz/ beni vurmak kurtuluş mu?” deyişi, bilinçli kalabalıklarda direncin simgesi oldu. Şiiri, özgürlük kavgasıyla, yurtseverlik, Türkçe duyarlılığı ve sanatın toplumsal işlevi bilinciyle sarmalanan bir fırtınaydı. “Elbet bir bildiği var bu çocukların” deyip yaşamı, yarını, gençliği; “Bu dünya kalmayacak haramilere!” diyerek umudu, direnci, dayanışmayı savundu hep. Halkın öğretmeni oldular Okuma Uğraşı, Çağdaş Düşünce, Çeviri: Dillerin Dili, Sözün Ötesi gibi deneme ve incelemeleri, onlarca çevirisi olan, çeviribilimin bir bilim dalı olarak tanınmasını sağlayan Akşit Göktürk, bilimin ışığından vazgeçmedi hiç. 2013’te kaybettiğimiz Ahmet Nergiz’le 1969’da Gazi Eğitim Enstitüsü’nde, geleceğin öğretmenleri olarak emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı bayrak açmıştık. Onunla, bizi biz yapan kavganın değerlerini paylaştık hep. Yürüyeceğiz Türküler Söyleyerek’te şiir ve resimleriyle 68’i selamladı. Sonsuza Rüzgârdı ’68 (H. Hüseyin Yalvaç ve Bahrem Yıldız’la birlikte) ortak kitabımızdı. Düşmeden Koşabilmek’te mücadelesini, dostluklarını damıttı. Ömrünce kuşağının değerlerini savundu. Ortak yönleri öğretmen olmaktı; halkın öğretmeni oldular, Cumhuriyete borç ödediler. Bükülmediler, örnek oldular. İnsanlığın felakete sürüklenmesini önlemeye çalıştılar ömürleriyle… Kültür sanat alanında verdiği iletişim hizmetleriyle bilinen bkz. İletişim, yılda sadece bir günü kadınlara adamanın yetersiz ve anlamsız olduğuna dikkatleri çekmek için “Kadın! Bir Gün Değil Her Gün” temasıyla PhotoCup’ta ödüllü bir fotoğraf kupası başlattı. Dileyen herkesin kendi çektiği fotoğrafları photocup.com internet adresinden ya da PhotoCup’ın mobil uygulamasından yükleyerek katılabildiği yarışmanın başvuruları 8 Mart Pazartesi gününe kadar devam ediyor. Oylamalar sonucunda “Kadın! Bir Gün Değil Her Gün” kupasını kazanan fotoğrafçı adına, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu tarafından işletilen ve kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik çalışan Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı’na 5 bin TL tutarında bağış yapılacak. [email protected] Cava Grande ‘Hollow Shell’ (Santima Records) Demirayak ‘Freeze’ (Sarı Ev) Aynı zamanda görsel tasarımcı olan Tan Tunçağ, elektronik müzik camiasının özgün projecilerinden biri; yetenekli, yaratıcı ve çok yönlü. Adını bilenler ekseri onu Portecho (biraz da Mira) ile tanımış olsa da Tan, son 25 yılda eli sayısız yere değmiş bir müzisyen. Son solo projesi Cava Grande adı altında ilk albümünü kurulduktan bir yıl sonra 2018 yılında yapmış; “Norm Universe” adındaki çalışmadan iki parça, bilgisayar oyunu formatında piyasaya sürülmüştü. İtalyanca’da “büyük taşocağı” anlamına gelen Cava Grande’yi Tan, melankolik ambient elektronika olarak tanımlıyor. Yeni albüm “Hollow Shell” bu tanıma harfiyen uygunluk içinde. İlkine göre ses paleti daha geniş bir çalışma “Hollow Shell”; atmosferik, sinematik synthesizer parçalarından oluşan albümün bir farkı da ilk kez vokalli parçaların yer almış olması. Trompette Serkan Emre Çiftçi, trombonda Hazal Döleneken’in eşlik ettiği albümün kapak tasarımı Mira’nın Miray Kurtuluş’u tarafından hazırlanmış. Önceden yayımlanan üç parça bu albümün geleceğini haber veriyordu. Detaylar dehlizinde dolanan katmanlı albüm, bir o kadar dinamik ve rahatlatıcı. Cava Grande tekinsiz günlerde bir parça huzur bulmak isteyenleri dünya dışı bir evrene davet ediyor. Şükrü Demirayak’ı 2007 yılında Afyon Caz Festivali’ne gittiğimde tanımıştım. Bir bakliyat firmasının sahibiydi, şehrin önde gelen simalarındandı. Tesislerini gezdirdiğinde gördüm ki sadece bir işadamı değil (Amerikan arabalarından elektronik cihazlara) iflah olmaz bir koleksiyoncu ve müzik sevdalısıydı. Yedi yıl önce (2000 yılında) çıkardığı “Mesaj” adlı bir de albümü bulunuyordu. Bir daha görüşmedik ama hep haberlerini aldım. 2013 yılında bir albüm daha çıkarmıştı “To Be Or Not To Be” adında. Şükrü Bey seyrek bassa da durmadı, çalışmalarını sürdürdü ve şimdi bir albüm daha çıkardı. Şimdi 57 yaşında olan Şükrü Bey’in müzikal zevkleri hiç sapma göstermedi, ilk albümde hangi çizgiye ayak bastıysa onu sürdürdü. Newage ve elektronik müzik sevdasından vaz geçmedi. Salgın günlerinde üretilmiş 12 parçadan oluşan üçüncü albüm “Freeze” bütünlük içinde geçmiş çalışmalarının devamı niteliğinde. Demirayak albümlerini döneminde mevcut formatların hepsinde yayımladı; dijital, CD ve plak olarak. Hatta ilk albümünün kaseti bile vardı. Albümde iki Erol Temizel bir de İskender Paydaş remiksi var. “Freeze” iklim krizi, tükenen doğal kaynaklar ve yaşanabilir bir dünya temalarını işliyor. Temiz ve olgun bir albüm.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle