23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr 11 24 ŞUBAT 2021 ÇARŞAMBA Pandemiden önce de kriz vardı. İki kriz birleşerek devam ediyor. Sorunlar tam çözülmüş değil İki büyük kriz yaşıyoruz Şahinler Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Şahin: Demokrasiyi daha fazla çalıştırmamız, sağla solla iyi ilişki kurmamız lazım. Bunu yapsak para da gelir, pazarlar da gelir, Türkiye uçar. Sorunların hepsi çözülür. Ana formül bu. Şahinler Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Şahin, bu dönemde ciddi zarar gören, fabrikasını açamayan şirketler olduğunu belirterek sağlam olmayanların dökülebileceğini söyledi. Şahin, “Krizden önce normal çarklarını döndüren, parası pulu olan, pandemide para, müşteri kaybetmiş firmaların desteklenmesi lazım. En büyük firmalar bile batabilir her zaman” dedi. Türkiye’nin kurtuluşunun ihracat ve turizmde olduğuna dikkat çeken Şahin, “Bakanların çantalarını alıp gitmesi lazım. İyi ilişki kurmalıyız. Demokrasinin kurallarının, hukukun iyi işlemesi lazım” diye konuştu. Pandemide 1000 kişiye istihdam sağlayacaklarını, turizm, inşaat ve tekstilde yeni yatırımlar yapacaklarını anlatan Kemal Şahin ile pandemi dönemini ve holdingin hedeflerini konuştuk. n Tekstil, turizm, inşaat, serbest bölge dahil birçok alanda faaliyet gösteriyorsunuz. 2020 zorlu bir yıldı, nasıl geçirdiniz? Mart ayının başında Belek’teki Club Mega Saray otelimiz doluydu. 15 Mart’ta sıfıra indi. Turizm en çok etkilenen yerdi. Tüm önlemlerimizi aldık. Hazirandan ekim sonuna kadar neredeyse yüzde 80 doluydu. Ama senenin başını kaybettik. Çalışanlarımızın parasını verecek kadar, biraz da cebimizde kalacak kadar kazandık. Tekstilde bazı firmalarımız iyi çalıştı. Siparişler iyi geldi. Örgü yapan firmalarımız artıda kapattı, ama takım elbise yapan firmalarımız bayağı ekside kapattı. Aslında bazı tesisleri de maske kurtardı. Kapasitenin yüzde 2030’unu maskeye ayırdık. n Bu yıl tekstil tarafı daha mı kârlıydı? Evet. Dokuma iyiydi. Hem tekstil hem turizmde eksiye geçmeden götürebildik her şeyi. Tabii 2019’u yakalayamadık. Ama bazı firmalar, bir önceki yılı geçti. Pandemiye rağmen konut projemizde Westside İstanbul’da satışlarımız iyi. Serbest bölgemiz doldu. n Bundan sonrası da böyle gidecek mi peki? Hem fabrikalarımızda hem diğer tesislerimizde virüse karşı tedbirlerimizi keskinleştirdik. Club Mega Saray’da 10 bin kişi ağırladık. Ciddi önlemler aldık. Bu yıl daha da öğrendik. Turizmde nisandan sonra dolduracağımızı düşünüyoruz. Dünyanın önemli turnuvaları bizde yapılıyor. Eğer pazarlarımız çok virüs alıp kapanmazsa tekstilde de bu yıl daha iyi ciro yapacağımızı düşünüyorum. n Bundan sonraki süreçte ağırlığınız turizmde mi olacak? Tabii tekstilde ciromuz daha yüksek. Bir otel daha açmayı düşünüyoruz. Erciyes’te bir kış oteli açtık. Pandemiye rağmen orada yeni bir otel daha yapacağız. Turizmin payı artar ama cironun büyük kısmı tekstilde. TEKSTIL IHRACATI YÜZDE 25 ARTAR n Bu dönemde en büyük zorluğu hangi pazarlarda yaşadınız? Tekstil ihracatında Almanya, İngiltere, İspanya önemli pazarlarımız. Avrupalılar bu dönemde Uzakdoğu’dan ürün getiremedi, bu bizim için büyük fırsat oldu. Ama şimdi Avrupa’da pandemiden dolayı yeni kapanmalar var. Ama ikinci yarıda siparişler artacak. Tekstil ihracatını bu yıl yüzde 25 artırabiliriz. Avrupa ile uyumlu hale gelsek ihracatımız daha çok artacak. n Avrupa ile uyumlu hale geliyor muyuz ki? Gayret ediyorlar. Ama bir taraftan da konuşmalarla hata yapıyorlar. Birbirimize muhtacız. Dile biraz daha dikkat etmeliyiz. Hem AB’nin önde gelen isimleri hem Merkel’in yerine gelecek Armin Laschet’i tanıyoruz. Türkiye’ye karşı olacağını düşünmüyorum. KAVGA ETMEYELIM n Bu dönemde yurtdışında iş dünyasına ciddi destekler verildi. Türkiye’de verilen destekler yeterli miydi? Almanya’da çalışanlar da dahil ciddi hibeler verildi. Bizde enflasyon da çok arttığı için fakirleşme oldu. Almanya’da bu fakirleşme olmadı. Ama bizim paramız da kıt. Bazılarına kısa çalışma ödeneği, bazılarına ücretsiz izindeyken destek veriliyor. Ama bazılarına hiç verilmiyor. Herkesi kucaklayacak destekler olmalıydı. Bazı alanlarda gerçekten hibe vermek lazım. n Plan yaparken önünüzü görebiliyor musunuz? Satışlarımızın yüzde 90’ı Avrupa’ya. Avrupa istikrarlı pazar, ekonomileri sistemleri oturmuş, terör olayı yok, demokrasi yerleşmiş. O yüzden plan yaparken bir endişemiz yok. Dünya yıldızı olmaya aday turizm tesislerimiz var. Yeter ki siyaseten dünya ile kavga etmeyelim. Hele bizim pazarımız olan ülkeleri korumamız lazım. Sağlam olmayanlar dökülebilir n Özel sektörün ciddi borcu da var. Sizde ne düzeyde, nasıl yönetiyorsunuz? Biz daha önce krize girdiğimiz için finans yönetimini iyi yapıyoruz. Kredi borcumuz azaldı. Hesabımızı kitabımızı iyi yapıyoruz. Bankalarla yapılandırma yapmadık. n Bankaların size yaklaşımı nasıl? Yıllar önce zarar eden şirketlerimizi kapattık. Çoğu borçlarımızı ödedik, azalttık. Azalttığımız için de rasyolarımız düzeldi. Ama bu süreçte çok ciddi zarar gören şirketler oldu, fabrikasını açamayan... Borç ödeme zamanı gelen firmalar var. Tabii iflas etmek yasak ama çok sayıda böyle sıkıntılı firmalar da var. Ancak elinden geldiği kadar hem hükümet hem bankalar yardım ediyor. Ama sağlam olmayanlar dökülebilir. Sıkıntı var. Ama zaten sıkıntı pandemiden önce de vardı. Kriz vardı. Bir krizden geçiyorduk, bu ikinci kriz. İki kriz birleşerek devam ediyor. Bu sorunlar tam çözülmüş değil. Hükümet özellikle verdikleri KGF kredileriyle çok yardımcı oluyor. Kayıplar da olacaktır büyük ihtimal. n Bu süreçte sanayici olarak hükümetten neler bekliyorsunuz? Krizden önce normal çarklarını döndüren, parası pulu olan, pandemide para kaybetmiş, müşteri kaybetmiş firmaların desteklemesi lazım. Geleceği olan firmaları seçmeleri lazım. Burada en büyük firmalar bile batabilir her zaman. İki büyük kriz yaşıyoruz. Büyük firmalar bile borç yapılandırmaya gitti. Elden geldiğince yardım gerekiyor. Tabii Türkiye’nin kaynağı da az. O yüzden bizim pazarlarımızla, finans dünyasıyla, Maliye Bakanlığımız, Merkez Bankamız biraz iyi iletişim kurarak Türkiye’nin güvenli olduğunu anlatmaları lazım. Hukukun tam işlememesi, güvenliğin tam olmamasından dolayı sıkıntı çekiyoruz. Fabrikalar kapanacak n Türkiye ekonomisinin önünde ne tür riskler görüyorsunuz? İşsizlik var. Ücretsiz izin ödeneği bittiğinde buradaki işçilerin büyük kısmı dönemez. Fabrikalar kapanacak ya da sipariş alamayacaklar. Hükümetin, Cumhurbaşkanı’nın bizim pazarlarımıza odaklanması lazım. Almanya mı İngiltere mi, oralarda ilişkileri iyi kurmamız lazım. Dış siyaset yaparken biz nereye ihracat yapıyoruz, buna dikkat etmek gerekiyor, insanlarımızı oralardan aldığımız siparişlerle doyuracağız. Bizi ihracat, turizm gelirleri kurtarır. Bakanların çantalarını alıp gitmesi lazım. İyi ilişki kurmalıyız. Kavga etmememiz lazım. Demokrasinin kurallarının, hukukun iyi işlemesi lazım. Özgürlüklere önem veriyorlar. Bunu yapsak para da gelir, pazarlar da gelir, Türkiye uçar. Sorunların hepsi birden çözülür. Ana formül bu. 1000 KIŞIYE ISTIHDAM n Yeni yatırım düşünüyor musunuz? Ne tür destekler bekliyorsunuz? Yatırım yapmaya devam edeceğiz. İnşaatta Büyükçekmece’de 130 civarında villa oluşacak proje planlıyoruz. Turizmde yapacağız. Tekstilde de büyüyoruz. Boyahane ve örgü bölümünü kapatmıştık. Onu şimdi yine açıyoruz. Serbest bölgeyi büyütmek istiyoruz. En az 300400 kişi işe alacağız. Neredeyse pandemi döneminde 1000 kişiye istihdam sağlıyoruz. Geleceği kötü görmüyoruz. Tabii eski paraları kazanamadık. Önemli olan işçileri çıkarmadan bu zamanı atlatmak. Bunu yaparsanız bir başarı. Hükümet, mart sonunda kısa çalışma ödeneğini kaldırmayı planlıyor İşçiye ücretsiz izin tuzağı Kristalina Georgieva IMF BAŞKANI GEORGIEVA: Salgın, eşitsizliklerin artmasına yol açtı IMF Başkanı Kristalina Georgieva, Covid19 salgını nedeniyle ekonomik toparlanmaya giden yolun oldukça belirsiz ve düzensiz olduğunu belirterek bunun hem ülkeler arasında hem ülkeler içinde eşitsizliklerin artmasına neden olduğunu ifade etti. Georgieva, Avrupa Parlamentosu’ndaki bir etkinlikte yaptığı konuşmada, ülkelerin yüzde 90’ının 2020’yi daha küçük ekonomiyle tamamladığına dikkat çekti. Merkez bankaları ve finans otoritelerinin güçlü ve koordineli eylemleri sayesinde durumun daha kötü olmasının önüne geçildiğine işaret eden Georgieva, Avrupa’da şirket ve hanehalkları için 3 trilyon Avro destek sağlandığını aktardı. MUSTAFA ÇAKIR Hükümet, salgın nedeniyle uygulamaya alınan kısa çalışmayı mart sonunda sonlandırmaya, buna karşın ücretsiz izin uygulamasını devam ettirmeye hazırlanıyor. Bu durum kısa çalışma ödeneği kapsamından çıkacak milyonlarca işçinin ücretsiz izne gönderilmesi anlamına geliyor. Böyle bir durumda işçi, açlık sınırının altında aylık 1431 TL’ye mahkum edilmiş olacak. Hükümet, geçen yıl salgının başında işten çıkarma yasağı ile birlikte işverenlere işçileri ücretsiz izne çıkarma yetkisi vermişti. Geçen sürede istisnalar nedeniyle işverenler, işçileri işten çıkarmaya devam etti. Özellikle kamuoyunda “Kod 29” olarak bilinen “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller” gerekçe gösterilerek birçok işçi işten atıldı. İşten çıkarma yasağı ile ilgili düzenlemede süre 17 Mart’ta doluyor. Son verilere göre 2.4 milyon işçi ücretsiz izinde bulunuyor. Bu işçilere işsizlik sigortası fonundan aylık 1431 TL ödeme yapılıyor. Hükümetin, işten çıkarma yasağı ile ücretsiz izin uygulamasında süreyi birer aylık dönemler halinde uzatmaya devam edeceği öğrenildi. Bu durumda işçi zor durumda kalacak. Çünkü salgın nedeniyle işçi kısa çalışma ödeneği kapsamına alınamayacak. Sıkıntıya giren işverenin önünde tek bir yol kalacak. İşveren kısa çalışma kapsamına alamadığı işçiyi ücretsiz izne gönderecek. Bu da milyonlarca işçinin aylık 1431 TL’ye mahkum olması anlamına geliyor. Buna karşın kısa çalışma ödeneğinde süre son kez 31 Mart’a kadar uzatıldı. Şu anda 1.3 milyon işçi kısa çalışma ödeneği alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kısa çalışmada süreyi son kez uzattıklarını açıklamıştı. DİSK, geçen günlerde salgın devam ettiği sürece kısa çalışma ödeneğinin de devam etmesi gerektiğini dile getirmişti. Bu konuda işveren kesiminin tavrı merak ediliyordu. Alınan bilgiye göre işveren tarafı kısa çalışma sona erse bile işyerlerine verilecek desteklerin devam etmesini istiyor. İstihdamı korumak için farklı teşviklerin devreye alınmasını talep ediyor. l ANKARA Aşı emperyalizmi Başlık, Uluslararası Kalkınma İktisatçıları Birliği (IDEAs) üyesi iki meslektaşımıza ait. Anis Chowdhury ve Jomo Sundaram, Covid19’a karşı geliştirilen aşıların patent yasaları, milliyetçi şoven adımlar, küresel tekellerin kâr iştahları ve piyasaların anarşik kargaşası yüzünden yeterince yaygınlaştırılamaması nedeniyle pandemiyle mücadelede başarı elde edemediğimizi vurguluyor. Chowdhury ve Sundaram’ın uyarılarına göre aslında önlenebilir engeller yüzünden aşılanma gereken hızda ilerlememekte. Şimdiye değin sadece 70 ülke kendi vatandaşlarını aşılamaya başlayabilmiş durumda ve dolayısıyla aşılanma bu hızda devam edecek ise küresel düzeyde dünya nüfusunun, örneğin, yüzde 75’inin aşıya ulaşması, bir iki değil, en az altı sene sürecek. Bu gerçekleri iktisatçıların ilgi duyacağı dille özetleyelim: Aşılanmanın gecikmesi şimdiye değin (yetersiz ve ağır aksak da olsa) alınmış olan önlemlerin boş harcanması ve küresel ekonomide yaşanacak talep daralması nedeniyle 28 trilyon dolarlık bir üretim ve gelir kaybı ve gelişmiş ülkelerde de yüzde 7 düzeyinde bir gerileme anlamına gelecek. Patent yasalarının koruma duvarları altında, dizginlenemeyen kâr dürtüsü, aşıya erişim hızının son derece yavaş ilerlemesine neden olmakta. 17 Ocak tarihli Economist dergisi 85 yoksul ülkenin aşıya erişimini 2023 sonrası olarak tahmin etmekte. 5 Şubat tarihi itibarıyla 2.5 milyar insanı barındıran toplam 130 ülkede tek bir doz aşı dahi uygulanabilmiş değil. University World News ağsitesi, 8 Şubat itibarıyla uygulanmış olan 131 milyon doz aşının yüzde 78’inin ABD, Çin, AB ülkeleri ve İngiltere tarafından gerçekleştirildiğini; Afrika ülkelerinin payının ise sadece binde 2 düzeyinde kaldığını duyuruyor. Brezilya haricindeki Latin Amerika ülkeleri için ise toplam 250 milyonluk nüfusa karşın sipariş edilen aşı miktarı sadece 150 milyon. ABD, 1.2 milyar doz aşı siparişi ile kendi nüfusunu iki kez aşılayabilecek bir stoku garantiye almış durumda. 2021 sonuna değin zengin ülkeler kendi nüfuslarını neredeyse üç kez aşılayabilecek konumda iken, 70 yoksul ülkede sadece on insandan birisi aşıya ulaşabilecek. Bu gerçekten hareketle, Oxfam ve Uluslararası Af Örgütü’nün de katkıda bulunduğu Halkın Aşı Birliği, ilaç tekellerinin ellerinde tuttukları teknoloji ve araştırma deneyimlerini kamuya açmadıkları takdirde bu eşitsizliğin küresel bir soykırıma dönüşeceğini ilan ediyor. Diğer yandan, sanıldığının aksine, küresel ilaç tekellerinin Covid aşısının geliştirilmesi sürecinde uğradıkları sabit maliyetleri kendi öz kaynaklarıyla değil, bilakis daha büyük oranda devlet yardımlarıyla kamunun kaynaklarını kullanarak karşıladığı biliniyor. Chowdhury ve Sundaram, bizlerle en büyük altı uluslararası ilaç tekelinin şimdiye değin 12 milyar dolar düzeyinde kamu kaynaklı devlet desteği kullandığı bilgisini paylaşıyor. Moderna, ABD’den 955 milyon dolar ArGe fonu yanında 1.5 milyar dolarlık peşin alım desteği; Pfizer/BioNTech ise Almanya’dan 375 milyon Avro, Avrupa Yatırım Bankası’ndan ise 100 milyon Avro’luk destekleri kullanmış durumda. Yoğun kamu desteğine karşın, küresel aşı piyasalarında beklenen 40 milyar dolarlık kârın yarattığı cazibe, ilaç tekellerinin aşılanma teknolojisini patent yasaları ardına gizlemesini engelleyemiyor. Aşı şirketlerinin borsalarda hisse değerlerinin gelişimi ise Forbes sayfalarında izlenmeye devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ise tüm bu gerçekler karşısında, yetersiz aşılanma sürecinin dünyamızı bir ahlaki çöküşün eşiğine getirmekte olduğunu vurgulamaktaydı. Doğrudur, ancak DSÖ daha çok öncesinde, tüm insanlara sosyal mesafe tedbirleri ve ellerimizi en az yirmi saniye süreyle yıkamamızı öğütlediği günlerde, dünyamızda 1 milyar insan içilebilir suya erişimden yoksun, 2.6 milyar sanitasyon hizmetlerinden yoksun ve 1.5 milyar kişinin elektriğe erişimden yoksun yaşadığı gerçeklerini de göz önüne almak zorundaydı. Yoksul uluslar emperyalist küreselleşme ve yapısal reform şantajları altında küresel finans sermayesinin ve ulusötesi şirketlerin kararlarına boyun eğdirilirken, tüm dünyada sosyal dışlanma, eşitsizlik ve doğamızın tahribatı hızlandırılıyordu. Küresel kapitalizmin emperyalist rekabet ve yükselen milliyetçilik söylemleri altında, Covid19 aşısının paylaşımında eşitlikçi davranması beklenebilir miydi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle