03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 15 OCAK 2021 CUMA [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Mazeret başarının yerini tutamaz KEMAL ANADOL ESKI CHP GRUP BAŞKANVEKILI Ülkemizin içinde bulunduğu ortamı anlatmaya gerek yok. Cumhuriyet ve demokrasi tarihimizin en büyük siyasal, ekonomik ve toplumsal bunalımını yaşıyoruz. Açlık ve sefalet kelimenin tam anlamıyla ete kemiğe bürünmüş durumda. Tek adam yönetimi hukuku paspas gibi çiğniyor, beceriksizliğinin üstünü toplumu kutuplaştırmakta buluyor. İnsanların karamsarlığı ve umutsuzluğu kuşku verici boyutta artıyor. Cumhuriyet tarihine baktığımızda böylesi bunalım günlerinde halkımız tutunacak dal aramış ve güvenceyi Cumhuriyet Halk Partisi’nde bulmuştur. Bugün de durum farklı değildir. Tam tersine bugün, CHP’ye her dönemden daha fazla gereksinim vardır. O zaman CHP’li olsun olmasın, Cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı yurttaşlarımızdan, ilkel kapitalizmin çarkları altında ezilen emekçi kitlelere uzanan toplumdaki umutların korunması için CHP’yi yönetenlerin her zamankinden daha titiz ve dikkatli olması gerekir. Bu durumda partinin iç işleyişindeki aksaklıkları dile getirmek partiye zarar değil, yarar getirecektir. Çözüm partiden kopmak değil, tam tersine güçlendirmek ve toplumla bütünleştirmektir. Bu da “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışını bir yana bırakarak hata ve yanlışları saptamak ve onlardan ders çıkarmakla olasıdır. Hukuk fakülteleri birinci sınıflarındaki hukuk başlangıcı derslerinde öğrencilerin belleğine bir ilke kazınır hep. “Yetki ve sorumluluk bir madalyonun iki yüzü gibidir. Yetkili olan sorumlu, sorumlu olan da yetkilidir.” CHP gibi ülkemizin en eski kurumunda bu yetki nasıl kullanılacak, sorumluluğu kim, hangi organ üstlenecektir? CHP, belediye seçimlerinde büyük başarı kazanmış ve seçmenin yitirmekte olduğu umudunu tazelemiştir. Başarılarını takdir ettiğimiz yetkililerin, şimdi sorumluluk gereği yanlışlardan ders almasını beklemek de hakkımızdır. Sorumluluk ilkesi 22 Mayıs 2010 günü toplanan CHP 33. kurultayında Sayın Kemal Kılıçdaroğlu o güne kadar görülmemiş bir oyla partinin genel başkanı seçilmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu adaylık konuşmasında özetle, “her kademe için her zaman önseçim” sözü verdiğinde delegeler ve seyirciler ayağa kalkmış ve dakikalarca alkışlamışlardı. O kurultayın başkanı olarak olayın bir numaralı tanığıyım. Sayın Kılıçdaroğlu genel başkanlıkta onuncu yılını doldurdu. Tam tersine, genel ve yerel seçimlerde adayların saptanmasında merkez yoklamasının ana kural, önseçimin ise istisna olduğu görüldü. Buna gerekçe olarak da üye yapısının sağlıklı olmadığı söylendi. Üyelerin on yıldır neden sağlıklı bir yapıya dönüştürül(e) mediği ayrı bir yazı konusudur. Bu durumda ortaya çıkan siyasal ve hukuksal durum şudur: Aday belirlemede üyelerin yerine merkez yoklamasını tercih etmek yetki kullanmak demektir. Yetkisini kullanan organ da baştan sorumluluğu üstlenmeyi kabullenmiştir. Bu durum demokrasilerde “hesap sorulabilirlik ve hesap verilebilirlik” ilkesi gereğince başarılardan pay çıkarmak, başarısızlıkları da üstlenmek sonucunu doğurur. ki en büyük pay CHP Genel Başkanı, merkez ve yerel organlarına aittir. Tüm kamuoyu da durumu böyle değerlendirmiştir. AKP’nin korkulu rüyasıydı Şimdi madalyonun tersine bakıyoruz. Burada verilecek en somut örnek CHP’nin kalesi İzmir’de alınan ve yitirilen sonuçlardır. İzmir’deki seçimlerin anatomisini incelemekte yarar var. CHP’de on yıl önce yönetim değiştiğinde büyükşehir dışındaki 30 ilçe belediyesinin 29’unu CHP’li başkanlar yönetiyordu. Yerel yönetimlerde İzmir, AKP’nin korkulu rüyasıydı. 2014 yerel seçimlerinde CHP 8 belediyeyi kaybederek bu rakam 21’e düştü. Yitirilen 8 belediyenin 4 tanesinin aday belirleme uygulama ve yanlışlarından ileri geldiğini söylemek yanlış olmaz. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde İzmir’de belediye başkan ve belediye meclisi adayları merkez yoklaması yöntemiyle belirlendi. Büyükşehir belediyesine İzmir seçmeni büyük bir oyçoğunluğuyla CHP adayı Tunç Soyer’i getirdi. Biri İYİ Parti (Tire), 24 CHP olmak üzere Millet İttifakı 25 belediye başkanlığı kazandı. Aliağa (MHP) ile birlikte AKP ve Cumhur İttifakı sadece 5 belediye ile yetinmek zorunda kaldı. Başarıyı takdir Son yerel seçimlerde CHP Genel Merkezi ve özellikle Genel Başkan, İstanbul, Ankara, Adana, Antalya ve Mersin gibi büyükşehir belediyelerinde izledikleri tutarlı politikalarda partiye büyük bir zafer kazandırmışlar ve yıkılmaz denilen tek adam rejiminde onarılmaz gedik açmışlardır. Seçmenin yitirmekte olduğu umudu tazelenmiştir. Bu zaferdeSorunlar CHP genel merkezinin, belediye başkan ve meclis üyesi adaylarını merkez yoklaması ile saptadı ve kazanılan ilçelerde sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Sorunların ana nedeni aday belirlemedeki isabetsizlikti. Önce Urla Belediye Başkanı FETÖ örgütü üyesi olduğu savıyla yargılandı ve mahkum edildi. Ancak masumiyet karinesi esastır. Yargılama, istinaf ve yargıtay aşamalarındadır. Fakat ortaya çıkan sonuç iç karartıcıdır. Şu anda Urla Belediyesi’nin başında tek adam yönetimince atanan bir kayyım bulunmaktadır. Menemen’de ise durum daha da kötü olmuştur. CHP Merkez Yönetim Kurulu kendi atadığı belediye başkanını pek görülmedik biçimde doğrudan Yüksek Disiplin Kuruluna sevk etmiş, bunu üzerine başkan CHP’den istifa etmiştir. Bir süre sonra da gönderildiği mahkemece tutuklanmıştır. Yerine belediye meclisi tarafından bir başkan seçilecektir ama hatalar zinciri devam etmektedir. 31 Mart seçimleri sonunda Menemen Belediye Meclisi üyeleri dağılımı şöyleydi: 16 CHP, 3 İYİ Parti, 10 AKP, 2 MHP. CHP’den istifa eden 1 üyeden sonra Millet İttifakı 17, Cumhur İttifakı da 12 üye ile seçime girmişlerdi. Seçim sonuçları hiç beklenmedik biçimde 1515 berabere sonuçlanmıştı. Acaba, belediye meclisi önseçimle oluşsaydı, bu kaymalar olur muydu? Örgüt seçtiği üyeyi denetlerdi. İş kuraya kalmıştı. Çekilen kurada CHP kazanmış ancak AKP kuranın yenilenmesi için yargıya başvurmuştu. Bu ciğerin kediye emanet edilmesi anlamına geliyordu. Sonunda kura yinelendi ve AKP hukuken ve ahlaken hak etmediği halde Menemen Belediye Başkanlığı’nı ele geçirdi. Halk CHP’ye yöneldi 31 Mart 2019 seçimlerinde Urla ve Menemen seçmenleri CHP’ye oy yağdırarak görevlerini yerine getirmişlerdir. Urla’da CHP yüzde 67.49 oranı ile 28.104 oy, Menemen’de, yüzde 53.29 oranı ile 55.136 oy almıştır. Ama CHP yönetimleri seçmene karşı sorumluluğunu yerine getirememiş, zincirleme hatalarla toplam 73.787 çok değerli oyun boşa gitmesine, ziyan olmasına neden olmuştur. Başarılarını takdir ettiğimiz yetkililerin, şimdi sorumluluk gereği yanlışlardan ders almasını beklemek de hakkımızdır. YASAĞIN YASASI NUSRET ERTÜRK Mehmet Şerif Şahin, öğretmen olunca Ağrı’nın Tutak ilçesinin Milan köyüne atanır. Öğrencilerine İstiklal Marşı’nı öğretmeye çalışsa da bir türlü başarılı olamaz. Öğrencilere kızar, bağırır: “İstiklal Marşı yasak!” der, konuyu kapatır. Birkaç ay sonra okula müfettiş gelir, denetimini yapar. Müfettiş, öğretmenden son olarak İstiklal Marşı’nı söyletmesini ister. Çocuklar hep bir ağızdan: “İstiklal Marşı yasak” diye ünler. Müfettiş şaşkındır: “İstiklal Marşı” diye sorar. Çocuklar yine yanıt verir: “İstiklal Marşı yasak yasak!” Hoşumuza gitti mi? Yukarıda anlatılan 1957 yılında olmuştu. Deneyimsiz, genç öğretmen işin nereye varacağını düşünememiş. Bir anlık kızgınlık, arkasından yasak büyük sorunlar getirmiş. Ne zaman bir yasak duysam bu aklıma gelir, irkilirim. Çünkü, yasağın yasası böyledir; altından iyi bir sonucun çıktığı görülmemiştir. Neyin nesidir? Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk on yılının başarılarının coşkusunu dile getiren Onuncu Yıl Marşı’nın kimi yerlerde okutulması yasaklandı bu ülkede. İlkokullarda okutulan Andımız da yasaklandı! “Türküm, doğruyum, çalışkanım” sözlerinden neden rahatsızlık duyuldu? Tüm bunlar İstiklal Marşı’nı yasaklamadan aşağı mı? Kendisi gibi düşünmeyenleri yasakla susturarak başarı bekleniyor. Böylece kendilerinin güçleneceğini sanıyorlar. Oysa güç kazanmanın yolu karşı düşüncelere saygı duymaktan geçer. Yaşamın her alanı yasaklarla kuşatıldı. Yasalara, anayasaya uyulmuyor, gelsin yasaklar. Muhalif gazeteDAYANIŞMA Tam bağımsız, laik, demokratik ve lere, televizyonlara, yazarlara, siyasetçilere uygulanan bunca yasak neyin nesidir? Ürkütücü manzara 1980 darbesinden sonra azıcık normale dönülünce Zeki Alasya, Metin Akpınar ikilisi Yasaklar adlı oyunla sahneye çıkmıştı. Konu, Kenan Evren’in yasaklarıydı; yerden yere vuruluyordu. Ankara’da on bin kişilik Atatürk Spor Salonu, görmeseydim inanmazdım, alkışlardan yıkılıyordu. Anlamsız yasaklarla en anlamlı, en ağır biçimde alay ediliyordu. Yasağın yasası böyledir. İlkokul öğrencilerine sorduğum soruların başında, okulda sınıf başkanını nasıl seçiyorsunuz, oluyor. Gözlemlerime göre ilkokullarda birinci sınıf dışında, sınıf başkanı seçimle belirleniyor. Çocuğuna, gencine, kısacası insanına güvenmeyenden hayır gelir mi? Peki, bu hata üniversitelerde oluyorsa, akla aykırı atama yapılıyorsa ne demeli? Üniversitelerdeki en yetişmiş öğretim üyeleri yöneticilerini seçemiyor. Ülkemizin en saygın üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi’ne kafadan rektör atanabiliyor! “Olmaz” diyenlere de her türlü yasak uygulasosyal hukuk devletine inanan bireyler olarak; nıyor. Yasak, dünya tarihinde bir ilk yaşattı orada; üniversiteye kelepçe takıldı! Onlarca gözaltı hiç kalıyor artık. Anayasada varsın yazsın toplantı ve gösteri yapmak serbesttir, diye. Doktorlar hatalarını toprakla örtermiş. Hatayı yöneticiler yaparsa, o hata nasıl örtülür? Son yıllarda en büyük hata eğitim alanında yapılıyor, farkında mısınız? Nerdeyse her yere imam atamakla başarı elde edemezsiniz. Niteliksiz biri hak edilmemiş bir yere nasıl atanır? Atanan ne hakla gelir? En çok da yasaklayana... Bir hapishanede bir hükümlü, kitap almak için kitaplığa gider. Görevliye, alacağı kitabı söyler. Kitaplık görevlisi şu yanıtı verir: “İstediğiniz kitap elimizde yok ama yazarı var!” Yazarı tutuklu, peki, kitapları kitaplıkta neden yok? Yasak! Kimi yerlere, adı muhalife çıkan gazeteler alınmıyor! Bunun adı yasaktır! Ben Cılavuz Öğretmen Okulu’nda okurken örneğin 1959 yılında okulun okuma salonuna hem muhalefeti tutan Cumhuriyet, Ulus gazeteleri alınırdı hem iktidarı tutan Zafer gazetesi. Demokrat Parti döneminde bile bugünkü yasaklar akla gelmemişti. Yasağın yasasıdır; yasak en çok yasaklayanı yaralar. Basın ilan Kurumu’nun haberleri nedeniyle , Cumhuriyet Gazetesi’ne uyguladığı resmi ilan kısıtlamasını kınıyoruz ve protesto ediyoruz. Haber alma özgürlüğümüz için C’in yanındayız. Kitaplar, kitaplar... Sevgili okurlarım farkındadırlar, burada zaman zaman kamuoyunda çok fazla duyulmayan ama önemli olan kitaplardan söz ederim. Bugün, çok duyulan ve çok satılan Barış Terkoğlu ile Barış Pehlivan’ın yazdıkları METASTAZ ve CENDERE, Metastaz 2 (Kırmızı Kedi Kitabevi) adlı kitaplarıyla söze başlamak istiyorum. Çünkü bu iki genç gazeteci, Türkiye’deki siyaseti yozlaştıran, bütün demokratik kurumların içine sızmış olan tarikat ve cemaat gerçeğine, özellikle de yargının nasıl ele geçirilmiş olduğuna dikkat çekiyorlar. AKP/Erdoğan iktidarı, Gülen Cemaati ile el ele, yargıyı ele geçirip Silivri Davalarında, orduyu, üniversiteleri, medyayı perişan etti. Ama daha sonra, iktidarın nimetlerini paylaşmakta aralarında kavga çıkınca Türkiye 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kaldı. Bunun üzerine, iktidarın toz kondurulmayan müttefiki Cemaat, “Fethullah Gülen Terör Örgütü, Paralel Devlet Yapılanması”, FETÖ/ PDY adıyla terörist ilan edildi ve büyük bir savaş başladı. İşte METASTAZ ve CENDERE, bu savaşın sadece FETÖ/PDY’ye karşı yapıldığını, ama ondan boşalan yerlerin ayrı ayrı tarikatlar ve cemaatler tarafından nasıl işgal edildiğini gösteren iki kitap. HHH Genel olarak kamuoyunun çok da dikkatini çekmeyen ama son derece önemli olan bir kitap Prof. Rona Aybay’ın yazdığı GENEL KAMU HUKUKU, 18. 20. Yüzyıllarda Devlet, Kuramlar ve Uygulamalar (DER Yayınları). Rona Aybay, bu önemli kitapta devlet nedir, hangi erklerden oluşur, yargı erkinin devlet içindeki önemi nedir, devletle vatandaşları arasındaki ilişikler nasıl olmalıdır gibi sorunları ve farklı devlet anlayışlarını son derece anlaşılır ve basit bir dille açıklıyor. İngiltere, ABD, Sovyetler Birliği, Faşist İtalya ve Almanya’daki devlet anlayışları ve uygulamaları ile “Sosyal Devlet” kavramı ve “Anarşist Felsefe Açısından Devlet” örneklerini anlatan Aybay, Türkiye’nin içinde bulunduğu “rejim bunalımı” açısından mutlaka okunması gereken bir kitap yazmış. HHH Süha Umar’ın kaleme aldığı BELGRAD, 500 Yıl Sonra (BOYUT Yayınları), Türkiye’nin Balkan politikalarına ışık tutan önemli bir kitap. Kitap, esas olarak Sırbistan’da büyükelçilik görevi yapan yazarın, tarihsel perspektif içine oturtulmuş olan anılarından oluşuyor. Hem Türkiye’nin dışişlerinin işleyişini hem de Balkanlar’ı anlatan renkli ve öğretici bir eser. Yazarın, yine aynı yayınevi tarafından basılan ve anılarından oluşan, Çöl Devriyesi Ürdün Anıları ve insan doğa ilişkisini, doğanın önemini anlattığı Büyük Beyaz Adam adlı kitapları da çok kolay okunan, çok renkli ve yararlı eserler. HHH Bir başka anı kitabını eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı ve CHP milletvekili Onur Öymen yazdı; BASKILARA DİRENİRKEN, Bir Cumhuriyetçinin Siyaset Anıları (Remzi Kitabevi). Her ne kadar bir anı kitabı gibi yazılmış ise de Öymen, 1 Mart Tezkeresinden Kıbrıs sorununa, AB ile ilişkilerden Ermenistan’la olan ilişkilere kadar bütün çetrefilli ve dikenli konularda Türkiye’nin karşılaştığı sorunları akıcı bir dille anlatıyor. Son dönem dış politikaları açısından çok aydınlatıcı bir eser. HHH Boğaziçi Üniversitesi direnişinin gündemin başına oturduğu bu dönemde okunması gereken bir kitap da eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün MEDRESE v. ÜNİVERSİTE Geri Kalmanın ve İlerlemenin Karşılaştırmalı Tarihçesi, (İnkılap Kitabevi). Medrese ile üniversiteyi karşılaştıran ve özellikle özgür tartışmanın önemini vurgulayan bir eser. Tam da bugünlerde okunmalı. HHH Son olarak Atilla Dorsay’ın iki kitabına dikkat çekmek isterim: HAYATIMIZI DEĞİŞTİREN FİLMLER, 20152020 (Remzi Kitabevi) ve DÜNYAYA AÇILAN SİNEMAMIZ VE YENİ BİR KUŞAK: Türk Sineması, 20102020 (Remzi Kitabevi). Bütün sinemaseverlerin ilgiyle okuyacağı bu iki eser, bu konularda araştırma, inceleme yapanlara çok yardımcı olacağı gibi, izlediğimiz filmler üzerinden anılarımızı tazelemeye ve o güzellikleri yeniden yaşamaya yol açıyor. İTÜ KİMYA FAKÜLTESİ 1976 GİRİŞLİ BİR GRUP DEMOKRAT
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle