08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ DOLAR AVRO STERLIN FAİZ [email protected] BORSA 13 12 EYLÜL 2020 CUMARTESİ ALTIN CUMHURİYET ALTIN 24 AYAR 7.4780 4.9 kuruş 8.8580 1.4 kuruş 9.5880 8.6 kuruş 13.24 Sabit 1103 3.64 puan 3163.71 15 kuruş 468.74 1.29 lira Kıdem tırpanlandı. Grevler yasaklandı. Uzlaştırma kalktı, arabuluculuk sistemi geldi. Ücretler düştü 12 Eylül: Emeğe darbe 4 Sınıfsal tercihi sermayeden yana olan ve Türkiye tarihinin etkileri en uzun süren ve en tahrip edici darbesi 12 Eylül çalışma yaşamını sermaye için neredeyse dikensiz bir gül bahçesine çevirdi. 4 DİSKAR tarafından hazırlanan “Emeğe Karşı Sermaye Darbesi: 12 Eylül İşçi Haklarını Nasıl Yok Etti” raporunda, darbenin sonuçları işçi sınıfı ve sendikal hareket açısından ele alınıyor. Ülkenin üstüne bir kara bulut gibi çöken işçi, öğrenci, demokratik sivil toplum örgütleri ve kısaca tüm kesimlerin üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül darbesinden bu yana tam 40 yıl geçti. Bu 40 yılda sendikalaşma dibe vurdu. Toplu iş sözleşmeleri baskı altına alındı. Grevler yok mertebesine indi. Ve asgari ücret milli gelire göre yarıya düştü. Darbenin en büyük mağdurlarından DİSK, bu kara tarihi işçi hakları bazında ele aldı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSKAR) tarafından Aziz Çelik editörlüğünde bir rapor hazırlandı. Dönemin TİSK Başkanı Halit Narin’in “Şimdiye kadar biz ağladık, onlar güldü” sözünde varlık bulan işçi düşmanı yaptırımlar mercek altına alındı. Kıdeme tavan 1978’de asgari ücretin 7.5 katı olan kıdem tazminatı tavanı düştü. 2020 itibariyle kıdem tazminatı tavanı asgari ücretin 2.4 katına geriledi. Darbenin ilk uygulamalarından biri kıdem tazminatına tavan getirmek oldu. Kıdem tazminatı asgari ücretin 7.5 katı ile sınırlandı. Ayrıca bu hükme aykırı davrananlar için hapis ve para cezası getirildi. Bunu yeterli görmeyen işveren itiraz etti. Aralık 1982’deçıkarılan yasa ile kıdem tazminatı tavanının asgari ücretle bağı koparıldı ve kıdem tazminatı tavanı en yüksek devlet memurunun bir hizmet yılı için alacağı azami emeklilik ikra miyesi ile sınırlandırıldı. Böylece toplu iş sözleşmeleri yoluyla sendikaların kıdem tazminatı tutarını artırmalarının önüne geçilmiş oldu. TİSK Anayasası Raporda dikkat çeken en önemli bölümlerden biri Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu (TİSK) talepleri ve yapılanlar oldu. Rapora göre, 1982 Anayasası’nın ekonomik ve sosyal haklar ve ödevler bölümü hem Danışma Meclisi’nde hazırlanan tasarı aşamasında hem de son şeklinde neredeyse tümüyle sermayenin taleplerini yansıtıyordu. O dönem çıkmış ve yürürlükte olan uygulamalar özetle şöyle: n 1982 Anayasası’nda ise işverenlerin talepleri doğrultusunda lokavta yer verildi. Lokavt, anayasaya eklenerek yasama organının lokavtı yasaklaması önlendi. n İşçilerin örgütlenmesi önündeki en büyük engellerden olan ikili baraj sistemi, bugün de toplusözleşme ve örgütlenmeye set çekiyor. Hatırlanacağı gibi toplusözleşme yapabilmek için işkolu ve işyeri barajlarını aşmak gerekiyor. n Grev ve lokavt kararı, karşı tarafa tebliğinden itibaren 60 gün içinde ve karşı tarafa noter aracılığıyla 6 işgünü önce bildirilecek tarihte uygulanabilecekti. Böylece sürpriz grev uygulaması engelleniyordu. n Grev erteleme/yasaklama 12 Eylül’ün en önemli sonucudur ve halen yürürlükte. Bu yasağa dayanarak cam grevi güvenlik nedeniyle ertelenebiliyor. Sendikalaşma yüzde 41’den 12’ye indi n Yeni liberal ekonomi politikaları ve yasal düzeydeki kapsamlı kısıtlamalarla sendikalaşma büyük darbe yedi. n Sendikal faaliyetler 1984 yılına kadar engellendi. DİSK’e 11 yıl izin verilmedi. n Yasal sınırlamalar ve özelleştirmelerle kamu işçisiy azaldı ve bu durum sendikaların gücünü de zayıflattı. n 1980 öncesi dönemin toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısının 900 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. n Bu dönemde 2.2 milyon sigortalı işçi olduğu dikkate alınırsa 12 Eylül öncesi si gortalı işçiler içindeki sendikalaşma oranı yaklaşık yüzde 41 olarak kabul edilebilir. n 1982 Anayasası’nın grev hakkını sınırlayan, memuru grev hakkından yoksun bırakan ve hak grevine olanak tanımayan hükümleri de 40 yıldır yürürlükte. 14.2 milyon işçinin 3.2 milyonu ya çok düşük ya da eksik maaş alıyor ÖDEMELER DENGESİ Cari açık 7 ayda 21.6 milyar dolar Merkez Bankası’nın ödemeler dengesi verilerine göre, 2019’un temmuz ayında 1 milyar 990 milyon dolar fazla veren cari işlemler hesabında Temmuz 2020’de 1 milyar 817 milyon dolar açık verildi. İlk 7 ayda da geçen yıl 2.1 milyar dolar fazla veren cari denge, bu yıl 21.6 milyar dolar açık verdi. Temmuz ayı itibarıyla son 1 yıllık cari açık ise 14.9 milyar doları geçti. Bu rakam haziran ayında 11.1 milyar dolardı. CİRO YERİNE KREDİ Borcu yüksek şirkete rating şartı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, şirketlere kredi derecelendirme notu alma zorunluluğu getiren koşulu 500 milyon TL ve üzeri ciro yerine, nakdi ve gayri nakdi kredileri toplamı 500 milyon TL olarak düzenledi. Şirketler, 30 Haziran 2021 tarihine kadar yetkili bir derecelendirme kuruluşundan not almazlar ise bankalardan kredi kullanamayacaklar. BDDK’nin hedefi mali şeffaflığın ve finansal yönetim kalitesinin artırılması, riskin doğru ölçülmesi. ‘39 lira mahkumları’ arttı Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) ağustos ayıyla ilgili “İşsizlik Sigortası Fonu Bülteni”, Türkiye’nin resmi verilerine yansımayan “işsiz”lerin bir kısmının durumu bir kez daha gösterdi. Bunu en iyi ortaya koyan veri ise salgın nedeniyle 17 Nisan’da başlatılan işten çıkarma yasağı sonrası ücretsiz izne çıkarılanların sayısı. Bu durumda olan ve günlük 39 lira nakdi ücret desteği alan emekçi sayısı nisanağustos döneminde 1 milyon 976 bin 532 kişi oldu. Bu kişilere yaklaşık 4.4 milyar TL ödendi. Kişi sayısı nisantemmuzda 1 milyon 901 bin 212 kişiydi. ‘Kısa çalışma’ azaldı Bu açıdan bir diğer önemli veri de çalışma süreleri azaltılan, işyeri faaliyeti kısmen ya da tamamen duran işyerlerindeki çalışanlara ödenen Ağustos ayında işsizlere, sadece 438 milyon lira işsizlik ödeneği ödendi. kısa çalışma ödeneği. Ağustos ayı itibarıyla 1 milyon 212 bin 308 çalışan için kısa çalışma ödeneği aldı. İlk 8 ayda yapılan toplam ödeme 18.6 milyar lirayı aştı. Bu ödenek kapsamında mayıs ayında 3 milyon 282 bin 817 kişiye kadar çıkan emekçi sayısı temmuzda 1 milyon 774 bin 865’ti. Ödenek alan işçi sayısındaki azalma iş verenlerin bu kapsamından çıkmaya devam ettiklerini gösteriyor. Yine İŞKUR bültenine göre, ağustos sonu itibarıyla, işsiz oldukları için 356 bin 858 kişi işsizlik ödeneği alıyor. Bu işsizlere ilk 8 ayda toplam yaklaşık 5 milyar lira ödendi. Kişi sayısı temmuz ayında 401 bin 645’ti. Bilindiği gibi işten çıkarma yasa ğı halen devam ediyor. Ancak hükümetin yasaya yaptığı ekleme ve istisnalar nedeniyle bazı hallerde işten çıkarma yapılabiliyor. Ayrıca genel olarak işten çıkarma yasağına uyulmadığı da sık sık dile getiriliyor. 22.2 milyar TL eridi Öte yandan yılın başında 131.1 milyar lira olan İşsizlik Sigortası Fonu’nun varlığı 9 Eylül itibarıyla 108.9 milyar liraya indi. 9 Ağustos’ta fon varlığı 111.3 milyar liraydı. Yıl başından bu yana fondaki azalma 22.2 milyar lira oldu. Ayrıca bu fondan teşvik ve destek ödemeleri kapsamında işverenlere ilk 8 ayda 11.5 milyar lira para aktarıldı. Yine ağustos sonu itibarıyla fon varlığının yüzde 80.53’ü tahvil ve yüzde 19.47’si mevduatta. l Ankara/ Ekonomi Servisi Zengin yoksul gelir farkı 7.4 kat BORÇLU OLANLAR ÇOĞALIYOR: TÜİK raporuna göre, konut alımı ve masrafları hariç borç veya taksiti olmayanların oranı 2018’den 2019’a yüzde 29.6’dan yüzde 28.9’a geriledi. Buna göre borçlu oranı yüzde 71.1’e çıktı. Borcu olanlar içinde borçlar “çok yük geti riyor” diyenlerin oranı da yüzde 15.8’den yüzde 19’a yükselirken, “yük getirmiyor” diyenlerin oranı yüzde 10.9’dan yüzde 9.6’ya düştü. Ayrıca konut masrafları “çok yük getiriyor” diyenlerin oranı yüzde 11.5’ten yüzde 14.1 yükseldi. En yoksul yüzde 20’lik kesim Türkiye’nin toplam gelirinin yüzde 6.2’sini alıyor. TÜİK’in “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2019”a göre, en yoksul yüzde 20’lik kesimin toplam gelirden aldığı pay yüzde 6.2. Bu pay 2018’de yüzde 6.1’di. En zengin yüzde 20’nin payı ise yüzde 47.6’dan yüzde 46.3’e düştü. En zengin yüzde 20 ile en fa kir yüzde 20 arasındaki gelir farkı da 7.4 kat oldu. Gini katsayısı iyileşme göstererek 0.408’den 0.395’e geriledi. Ayrıca eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 50’sine göre belirlenen yoksulluk oranı 2019’da 0.5 puan artarak yüzde 14.4 oldu. Ötele ötele, nereye kadar? Türkiye ekonomisinde bir süredir yaşadığımız “yükleri ileriye öteleme”, başka bir deyişle “pislikleri halının altına süpürme” dönemi devam ediyor. Hep “bunun bir sonu olacak” dedik, devam etti ama artık bu ötelemenin sonuna doğru yaklaştığımız açık. Bu yıl mart ayından haziran başına kadar süren pandeminin ilk dalgasıyla birlikte alınan önlemlerin faturasını henüz tam olarak görmeden, yeni önlemlerin gündeme gelmesi de kaçınılmaz görülüyor. İlk dalga sırasında ötelenen stopaj, KDV ve kurumlar vergisi ile SGK prim ödemeleri gibi yükümlülüklerin yerine getirilmesi zamanı yaklaştıkça, yeniden öteleme talepleri yüksek sesle dile getirilmeye başladı. Ekim’de zaten yapılacak ödemeler ile marttan ötelenen ödemeler birleştiğinde özel sektörün bunun altından kalkamayacağı belirtilerek yeni bir uzatma isteniyor. Gerçekten de normalleşme başlasa bile özel sektörün birikmiş ödemelerin tümünü yapamayacağı gözüküyor. Gördüğümüz kadarıyla hükümetin yeni öteleme kararı alması da kaçınılmaz olacak. İşverenlerin hepsi yükümlülüklerinin en uzak tarihlere ötelenmesini ister. Ancak belli ki hükümet bu kez selektif davranmak, bazı sektörlerden birikmiş alacakları tahsil etmek istiyor. Hükümete yakınlığı ile bilinen İstanbul Ticaret Odası’nın yöneticileri sektörlere göre farklı uygulamalar isteyerek, sanki hükümetin elini rahatlatmaya çalışıyorlar. Özetle turizm, lokanta, eğlence, eğitim gibi sektörlerde çalışan işletmeler için kesinlikle öteleme geleceğini, hatta ekimdeki normal vergi ödemelerinde bile rahatlama sağlamaya çalışacaklarını söyleyebiliriz. Ancak gıda, temizlik ürünleri, perakende gibi nispeten canlı sektörlerde ötelemenin yapılmayacağı, en azından bunun tartışılmaya devam ettiğini görüyoruz. Şurası unutulmasın ki ekonomi yönetiminin planlı programlı, iyi düşünerek adım attığını pek görmedik. Bundan önce her selektif teşvik kararı alındığında, hemen ardından sektörlerden gelen talepler arttı ve iktidar olana yakınlığın devreye girip, sonunda toptancı anlayışa dönüldüğüne şahit olduk. Bu nedenle yine aynı tabloyla karşılaşabiliriz. Kısmen ya da toptan yapılacak ötelemeler nedeniyle 2020 bütçe açığının iyice büyümesi, dolayısıyla son çeyrekte kamu borçlanmasının artmak zorunda kalacağı, bunun da faiz düzeyini artırması kaçınılmaz gözüküyor. Krediler ne olacak? Bununla birlikte sorunu devam eden sektörlerde kısa çalışma ödeneği süresinin uzatılması, belki sektör ayrımı yapılarak işten çıkarma yasağının devam edip, ücretsiz izin ödemelerinin süreceği anlaşılıyor. 2021 Haziran’a kadar uzatma imkânı var ve bu tarihe kadar, en azından turizm gibi sektörlerde devam edecek gibi gözüküyor. Yani 1 yıl daha gerçek işsizlik rakamlarını göremeyeceğiz. Böylece bütçe ve işsizlik fonu üzerindeki yükün büyümeye devam edeceği açık. Ötelenen ve biriken yüklerin önemli bir alanı da bankacılık kesimini etkileyecek. Zaten sübvansiyonlu kredilerle kamu bankaları 15 yıl boyunca görev zararına mahkum edildi. Bunun üstüne açık pozisyonlarına göz yumulup döviz sattırılarak bu bankaların yükü ağırlaştırıldı. Kamu bankalarının durumu çok ağır, buna rağmen 2020’de kar gösterip bunu Hazine’ye aktarmaları istenecek mi, göreceğiz. Özel bankalara gelince, onların durumları da pek parlak gözükmüyor. Aktif rasyosu gibi cin fikirlerle tüm bankaların kredileri patlatıldı, 2 aylığına canlılık sağlandı ama bunun faturasının ne olacağını henüz bilmiyoruz. 6 ay ödemesiz verilen kredilerle herkes araba, ev aldı ve yavaş yavaş geri ödemesiz dönem bitiyor. Özellikle yeni yılla birlikte şimdi aldıkları evi, arabayı satıp borcunu kapatmak isteyen olursa, bunu yapabilecekler mi? Kamu açıklarının büyümeye devam edeceği, pandeminin yeni dalgasının biriken yüklere ek faturalar getireceğini söylemek yanlış olmaz. Peki, bunlar yaşanırken, artık mızrağın çuvala sığmadığı görünür olmaya başlamışken yönetenler ne yapıyor derseniz; hayal satmaya devam ediyorlar. Sürekli “en kötü geride kaldı” diyerek ekonomiye en kötüleri yaşatmaya devam ediyorlar. Sadece kamu hesapları, bunun etkilediği cari açık, kurların yükselmesi, enflasyonun çift hanede kalıcı olması gibi sonuçları bile çok ağır. Buna pandemide işsiz ve aylık 1168 TL’ye mahkum kalanları, kayıt dışı çalışanları, zaten işsiz olanları eklersek, geniş toplum kesimlerinin yoksulluğunun arttığını görüp, ekonomide asıl biriken sorunu biraz daha iyi anlamış oluruz. Sadece ekonomide değil diplomaside de iç politikada da sorunlar ötelene ötelene birikmeye devam ediyor. Kasımdaki ABD seçimlerinde ne sonuç çıkarsa çıksın, artık diplomaside ötelenen sorunlarla yüzleşmek zorunda kalacağımız döneme girdiğimiz göz ardı ediliyor. Ötelemelerin sonuna geldiğimiz yıl, büyük ihtimalle önümüzdeki yıl olabilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle