09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 1 EYLÜL 2020 SALI [email protected] olaylar ve görüşler Öldüren adalet Av. Bülent YÜCETÜRK Ankara Barosu Ceza Enstitüsü Başkanı Başlık çok acımasız ve birçok yargı mensubu için de incitici olabilir ama içinde bulunduğumuz süreç ancak böyle çarpıcı ve rahatsız edici bir başlıkla anlatılabilir. Uzun süredir yargı düzenine eleştirel yaklaşan yargı içindeki sesler ve halen bu konuda söz söyleyebilen aydınlar, yargı yetisinin kaybının, aslında insanlar arasındaki bağı ve ortak bir yaşam olanağını ortadan kaldırdığını, bu durumun da ülkeyi kaosa sürüklediğini kamuoyuna anlatmaya çalıştılar. Ülkemizdeki kötülüklerin, adaletsizliklerin, kadına karşı şiddetin, çocuk tacizlerinin, doğayı ve çevreyi tahrip eden yapılaşmalar ile iş cinayetlerinin birçok nedeni ve bileşeni vardır ama kuşkusuz en büyük etken, yargı kurumunun yaşadığı iflastır. Peki, yargı nasıl bu hale geldi? Yargının nasıl bu hale geldiği sorusunun cevabını, yargının kendisini ve faaliyetlerini, siyasi iktidar ile kendisi arasındaki bir ilişki olarak görmesi ve bir türlü, o mahkeme kararlarının başında yazan “Türk Milleti Adına Karar Verilmiştir” ilkesine uyan topyekün bir duruş ortaya koyamaması, giderek bu tümcenin içinin boşaltılması ve bu şekilde slogandan öteye geçememesine neden olunmasında aramak gereklidir. İktidarın ‘yargı’sı Buna karşın verilen kararların, Türk milleti adına değil, mevcut siyasal iktidarın çıkarları ve istekleri doğrultusunda verildiği algısının, toplumun büyük bir kesiminde oluştuğu da bir gerçektir. Kısaca yargının kendisini halka karşı değil iktidara karşı sorumlu hissetmesi, aslında yargının topyekun iflasının da gerekçesidir. Özgürlük, demokrasi ve adalet kavramları, günümüzde maalesef bir slogandan öteye geçemediği gibi “yargı erki” kavramı da bu süreçte içi boş bir kavramdan öteye geçmemiştir. Mevcut iktidarın yargı erki ile ilişkisi, baştan itibaren yargıyı fethetme anlayışıdır. FETÖ ile işbirliği yaparak kurdukları AKP F ittifakı ile, yargı erkine hükmedip yargıyı Fethullahçı Terör örgütüne teslim etmişler, 15 Temmuz’da FETÖ’nün darbe kalkışmasının başarıya ulaşamaması üzerine önce Fethullahçıları sözüm ona yargıdan temizlemişler, sonra da bu bahane ile yargıda ve devletin diğer kurumlarında aynı biçimde süren cadı avıyla, tüm kendilerine karşı olduğunu düşündükleri Ülkemizdeki kötülüklerin, adaletsizliklerin, kadına karşı şiddetin, çocuk tacizlerinin, doğayı ve çevreyi tahrip eden yapılaşmalar ile iş cinayetlerinin birçok nedeni ve bileşeni vardır ama kuşkusuz en büyük etken, yargı kurumunun yaşadığı iflastır. kesimleri, sindirmiş yargıyı da onlara karşı baskı kurma aracına dönüştürmüşlerdir. Liyakatli ve demokrat birçok yargıç ile cumhuriyet savcısını emekliliğe, meslekten ayrılmaya zorlamışlar: mesleğe kabulde de, Murat Ağırel’in Sarmal adlı kitabında da belirtilen dinci vakıf ve dernekler ile bağlantısı olan kişileri, çoğunluk olarak mesleğe kabul edip yeni bir yargı erki inşa etmişlerdir. Yeni yargı erki, artık iktidarla tam uyumlu olarak işlemektedir. Tekrar başlıktaki iddiaya dönüp neden bu ithamda bulunduğumuza gelirsek, uydurma delillerle örgüt üyesi olmaktan tutuklanan, hiçbir talepleri kabul edilmeden, ortaya kamu vicdanını tatmin eden gerekçeler konulmadan, uzun süre tutuklu tutulup ceza verilen avukat Ebru Timtik ile avukat Aytaç Ünsal’ın, açlık grevi ile canlarını ortaya koydukları karşı duruşlarıyla talep ettikleri “Adil Yargılanma Hakkı”, yargı tarafından maalesef görmezden gelinmiştir. Tüm uyarılar, çığlıklar görmezlikten gelinmiş ve maalesef Ebru Timtik’in kalbi buna dayanamamış, adil yargılanma çığlıkları arasında hayatını kaybetmiştir. Siz bu satırları okurken, Aytaç Ünsal da halen ölümle pençeleşirken, geçen her bir dakikanın onun içinde geri dönüş için çok geç olacağı saatleri yaşıyor olacağız. Yargının bu iş levsizliği nedeniyle cezaevinde ölen Kuddusi Okkır ve Kaşif Kozinoğlu, adil yargılanmayı beklerken canına kıyan Ali Tatar, Enver Arpacı ve daha niceleri, “adil yargılanma hakları”nın ihlal edilmesi nedeni ile yaşanılan hukuksuzluklar sonucu yaşama haklarının katledilmesine örnek, en acı ve en sert gerçeklerdir. Acil yapılması gerekenler Acil olarak yapılması gerekenler: Artık siyasi iktidarın yargıyı bir sopa olarak kullanmaktan vazgeçip yargı işini yargıçların vicdanına bırakması; uzun süredir tutuk lu olan ve adalet bekleyen kişilerle ilgili cumhuriyet savcılarının, mahkemelerin, Yargıtay’ın hatta Ana yasa Mahkemesi’nin öncelikle karar vermesi; yargının, öncelikle tutuklamanın sonlandırılması ile ilgili verdiği kararlardan sonra tüm yargı pratiği hiçe sayılarak tutuklama kararlarının verildiği, yaşanılan birçok örneklerle sabit olduğu göz önüne alındığında, artık Cumhurbaşkanı’nın, yetkili ve etkili kişilerin, yargıçlar üzerinde baskı oluşturacak söz ve eylemlerden vazgeçmeleri; yargı mensuplarının gerçekten kararlarında yazıldığı gibi “Türk milleti adına” karar vermeleri ve karar verirken yasaya, delile, dosyaya ve vicdanlarına göre karar vermelerinin sağlanması. Orta vadede yapılması gerekenler HSK’nin yapısının acilen değiştirilmesi; mevcut siyasi sisteme göre bir siyasi partinin genel başkanının, tek başına belirlediği kurul yapısından derhal vazgeçilmesi ve tarafsız, ülkenin tüm kesimlerini kucaklayan, evrensel hukuk ilkelerini benimsemiş, objektif kişilerin atanacağı yeni bir yapının kurulması; istinaf mahkemelerinin kapatılarak, burada bulunan yetişmiş hakim ve Cumhuriyet savcıların tekrar kürsüye gönderilmesi; liyakat sahibi, tarafsız ve bağımsız davranacak kişilerin atamalarının yapılması; Yargıtay’ın ve Danıştay’ın yeniden etkin işleyebilmesi için, gerçekten tarafsız, bağımsız ve liyakat sahibi yüksek yargıçlara yer verilebilmesi için seçimlere objektif kriterler getirilmesi; cumhuriyet savcılarının ve yargıçların etkin soruşturma ve yargılama yapmalarının önündeki yasal, teknik ve fiziki engellerin kaldırılması. Uzun vadede yapılması gerekenler ise öncelikle yasalardaki antidemokratik, hukuk devletini hiçe sayan hükümlerin ayıklanması; hukuk eğitiminde, ihtiyacımız olan hukukçu kadar hukukçu yetişmesi için gerekli niteliksel ve niceliksel değişiklilerin yapılması; buna bağlı olarak “Hâkimlik ve Savcılık Mesleğine Giriş Sınavı”nın, bir partinin teşkilatından veya bir cemaatten alınan referansla kazanılan sınav olmaktan çıkarılması; baroları siyasallaştıran uygulamalardan vazgeçilmesi. Yeniden tarafsız yargı Sonuç olarak, ülkemizin yeniden ekonomik olarak kalkınmasını, işsizliğin bitmesini, herkesin özgürce barış ortamı içinde yaşamasını, kadın cinayetlerinin, iş kazalarının, çevre katliamlarının, çocuk istismarlarının ve ölüm oruçlarının sona ermesini kısacası herkese hukuk güvenliğini istiyorsak zaman geçirmeden yaşanan yargı sorununun çözülmesi gereklidir. İktidarın muhalefetle birlikte yanına tüm yargı organlarını alarak, sivil toplum kuruluşları, barolar ve üniversiteler ile birlikte çözüm için bir araya gelmesi ve ülkenin ihtiyacı olan bağımsız ve tarafsız yargıyı yeniden inşa etmesi gereklidir. Çaresizlik öfkeye dönüşürken Özellikle demokratik geleneklerin yerleşmediği toplumlar da aynen bireyler gibi karşılaştıkları sorunlar, sorun çözme kapasitelerini çok zorladığı zaman öfkelenirler... Ve aynen bireyler gibi, öfkelenince, kendilerine daha çok zarar veren, çözülmeleri zaten zor olan sorunların halledilmelerini neredeyse olanaksız hale getiren yanlışlar yapmaya başlarlar! HHH Lafı hiç dolandırmayalım: Din Tarım Toplumlarının Feodal, Erkek ve Yaşlı Egemen Kültürü ile, Çağdaş Toplumların, Özgürlükçü ve Eşitlikçi Kültürü arasında sıkışmış olan toplumumuz: Bu iki kültürün çatışmasından doğan çelişkiler içinde bunaldıkça, Demokratik Çözüm Yolları ve Yöntemleri iktidar tarafından tahrip edilmiş olduğu için, yaşadığı sorunları daha da derinleştiren ve kendi kendini daha da çok zarara uğratacak tutum ve davranışlar sergiliyor: AKP Erdoğan iktidarı tarafından Demokrasinin engellenmesi, toplumun sorun çözme kapasitesini yok ediyor ve sorun çözme kapasitesi zedelenen toplum, çaresizlik içinde öfkeye kapılıyor ve çatışmalar tırmanıyor! HHH Elbette Demokratik yol ve yöntemlerin engellenmesi ile tırmanan bu umutsuzluk ve onun yol açtığı öfke patlaması, doğrudan doğruya iktidarın söylem ve eylemlerinin bir sonucu: Sadece iktidarı veya bakanları eleştiren gazetecilerin hapse atılmalarını kastetmiyorum... Sadece iktidarı veya politikacıları eleştiren gazetecilere evlerinin önünde yapılan saldırıları belirtmiyorum... Sadece bakanı eleştiren milletvekilinin sokak ortasında saldırıya uğramasını vurgulamıyorum... Sadece Ana Muhalefet Partisi CHP Genel Başkanı’na karşı cenazede yapılan linç saldırısını da söylemiyorum. Aynı zamanda: Her yerde, her zaman, her vesileyle, ihanetten, vatan hainlerinden, alçaklardan söz eden... Muhalefeti, meşru partileri terörle suçlayan... Toplumu çeşitli kriterlere göre bölen ve düşmanlaştıran, dışlamayı, çatışmayı, kavgayı körükleyen... Ve üstelik de sorunların çözümü için gerekli olan Demok ratik Kurum ve Kuralları yok etmiş olan bir iktidardan söz ediyorum! HHH Bir çocuğun yaklaşık on beşon altı yaşında siyasal iktidarı duymaya, görmeye başladığı düşünülürse, bugün otuz beşkırk yaşında olanların bütün siyasal bilgi ve görgülerinin Erdoğan/ AKP iktidarı zamanında oluştuğu anlaşılır. Yani, şaka veya eleştiri bir yana; bu iktidar, söylem ve eylemleriyle, birbirine pek de sevgi ve saygı ile bakmayan, nezaket ve terbiye çerçevesinde davranmayı ilke olarak kabul etmeyen, kaba, umutsuz, öfkeli, dışlayıcı ve kavgacı insanlardan oluşan bir toplum yaratmıştır: Bu toplumu, zaten tarihten gelen AleviSünni, KürtTürk ayrışma eksenlerine ek olarak, kendi yarattıkları suni gündemlerle, LaikDinci, DindarDinsiz, TürbanlıTürbansız, AKP’liMuhalif gibi çeşitli düşman kamplara da bölmüş... İşin daha da kötüsü, devlet mekanizmasını da bu suni ölçütlere göre parçalayıp, bürokrasiyi, yargıyı, medyayı, eğitimi de bu kavgaya dahil etmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “Ortak Ahlaki, İnsani ve Siyasal Değerlerini” yozlaştırmış ve yok etmiştir! HHH İnsan haklarını ve barışı savunanlara yapılan terörist suçlamaları... Hayvan haklarını savunanlara, yerleşik sömürü düzeni sözcülerinin yaptıkları saldırılar... Kadın haklarını savunanlara, insanlara, hayvanlara, kız ve erkek çocuklara yapılan tecavüzlere karşı çıkanlara yapılan cinsiyetçi saldırılar ve bunlar yetmiyormuş gibi şimdi bir de kankacı/mahalleci, etnikçi ve hemşerilikçi saldırılar... Ayrıca iktidara gücü yetmeyenlerin, onu eleştiremeyenlerin, öfkelerini muhalefete yöneltmeleri... Kimi zaman hakaret ve küfür dozları iyice yüksek olan ve lince dönüşen bu eleştiri ve kavgalarda, Türklüğün, Kürtlüğün, Aleviliğin, Sünniliğin, Dindarlığın, Ateistliğin, Atatürkçülüğün, İslamcılığın, kullanılması... Bu toplumun farklılıklarla birlikte yaşama iradesini, mutluluğunu, keyfini zedeliyor.. Bence bu kabalıktan, bu saldırganlıktan, bu kavgacılıktan, bir an önce demokratik yol ve yöntemlere, müzakereye, barışa, anlayışa dönmeliyiz! Kuşaktan kuşağa bağımsızlık destanı... Işık Kansu’nun hazırlayıp kurguladığı, çocuklarınızla hem eğlenip hem de tarih bilginizi “Yaşasın Cumhuriyet” tazeleyeceğiniz, eğitici ve bilgilendirici kutu oyunu, sizlerle! ÇIKTI 250 YER TL NE 125 TL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle